Temel İnsan Hakları herkes içindir!

KÖŞE YAZISI

İnsan; dili, inancı, duyguları, planlama yeteneği, beklentileri, sosyal ve psikolojik yapısı ile varlık alemi içerisinde eşsiz bir konumdadır.

Daha doğmadan önce cenin olarak bir kısmına sahip olduğu temel insan hakları, doğumundan ölümüne kadar korunmalıdır.

Bu hakların başında tartışmasız yaşam hakkı gelmektedir ve hiçbir hak yaşama hakkı kadar kutsal değildir.

Güvenlik, beslenme, barınma, seyahat, inanç vs. bir çok hakkın devredilemez, engellenemez temel haklardan olduğu muhakkaktır.

Bu hakların korunup gözetlenmesi ve geliştirilip yükseltilmesi için devlet kurumlarına, Sivil Toplum Kuruluşlarına, Meslek Kuruluşlarına ve bireylere önemli sorumluluklar düşmektedir.

İnsan olmaktan -sadece insan olmaktan- kaynaklanan temel hakların sağlanması ve bunlardan yararlanılması bir lütuf, bir paye, bir minnet değil; olmazsa olmaz bir hak olduğu bilincinin oluşturulması ve bu bilincin derinleştirilmesi gerekmektedir.

Bir beyaz ile bir siyahın derilinin aynı uçak koltuğunda seyahat etmesi, bir zengin ile bir fakirin aynı oya sahip olması, bir Kürt ile bir Türk ya da Arap’ın eşit şekilde kamusal hizmetlere erişimin sağlanması, bir erkek ile bir kadının aynı toplumsal sorumluluğu ve imkanları kullanabilmesi, bir zengin ile bir fakirin sadece liyakatleri ve yetenekleri ile kamuda statü elde etmeleri ve ayırımsız/ayrıcalıksız tüm sınıfların siyasete katılabilmeleri  İnsan Haklarının vazgeçilemez Temel Hak ve Özgürlükleri için  birer örnek olabilir.

Örgütlenme, mülk edinme, düşüncesini ifade edebilme, inancının gereğini yaşayabilme.. gibi daha bir çok haktan bahsedilebilir.

Bireyler bilinçlendikçe haklarının farkına daha iyi varırlar; örgütlenerek haklarını arayabilir ve ülke demokratikleştikçe de bu haklarını daha iyi yaşayabilirler.

Yani bilinçli birey, örgütlü toplum ve demokratik devlet, Temel Hak ve Özgürlüklerin sağlanmasında üçlü saç ayağı oluşturur.

Hiçbir sınıf, bölge, inanç, etnisite, ideoloji ve renk ayırımı gözetilmeksizin her insanın bu temel insan haklarından yararlandırılması gerekmektedir. Demokratik düzey ve adil yönetim de bunu gerektirir.

BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin üzerinden 64 yıl geçtiği halde hala dünyanın bir çok yerinde maalesef ciddi hak ihlalleri ve ayırımcılıklar yaşanmaktadır.

Bu ayırımın ve hak ihlallerinin sadece siyasi ve ekonomik alanda değil; sosyal alanlarda da  yaşandığı görülmektedir.

Tüketici Hakları, Hasta Hakları, Çocuk Hakları, Özürlü/engelli Hakları, Kadın Hakları ve daha bir çok alanda geliştirilmesi gereken norm ve pratiklerin uygulanması gerekmektedir.

Özellikle  sağlıklı yaşama, sağlığını koruma ve  sağlık hizmetine erişimin evrensel bir  insan hakkı olduğu gerçeği yadsınamaz.

Ülkemizde Sağlık Kurumlarımız yaşlı, engelli, yatalak vb. hastalara pozitif ayrımcılıkta bulunmakta; evde bakım hizmetleri, 112 Acil Sağlık hizmetleri ile sağlık hizmetinin etkin, yaygın ve ulaşılabilir olması sağlanmaktadır.

Sosyal Güvenlik şemsiyesinin daha da genişletilmesi ve sağlık güvencesi olmayanların minimalize edilmesi için önemli ödenekler ayrılmaktadır.

Sosyal Devlet olmanın en önemli göstergelerinden biri Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardımlara bütçeden ayrılan paydır. Milli Eğitim’den sonra en çok Sağlık Bakanlığına bütçeden pay ayrılması da bunu göstermektedir.

Ülkemizde bilinçlilik  ve örgütlülük düzeyinde kat edilen mesafe göz önüne alındığında gelecek adına İnsan Hakları’nın daha da korunacağı umudu artmaktadır.