YENİ BİR İNSAN BAKİYESİ: GAZZE’NİN KANI, İSLÂM DÜNYASININ İMTİHANI VE TEMSİL KRİZİ

KÖŞE YAZISI

Artık sözlerin değil, duruşların çağıdır. Tel’in yürüyüşleri elbette kıymetlidir; lakin birkaç pankartla geçiştirilen, kameralar önünde simgesel hale gelen eylemlerle değil, hayata sirayet eden, kalbe işleyen, bedel ödemeyi göze alan kıyamlarla bu ümmet yeniden ayağa kalkabilir.

“Bugün Batı’da katledilen o şehitlerin mübarek kanının homo sapiensten bir Âdem devşirdiğine şahit oluyoruz. İnsanlar İslam’a ilgi duyuyorlar, Müslüman oluyorlar. Demek ki İslam, mevcut insan bakiyesinden memnun değil. Kendisine yeni bir insan bakiyesi devşiriyor.”— Ayçin Kantoğlu

Gazze’de akan kan, yalnızca Filistinli çocukların, kadınların ve yaşlıların canına mal olmuyor. Aynı zamanda İslâm dünyasının vicdanında bir yankı, tarihsel hafızasında bir çürüme, iman iddiasında ise derin bir tutarsızlık olarak tezahür ediyor. Zira Gazze, yalnızca bir coğrafya değil; bir adalet ve iman imtihanıdır. Ve bu imtihanda ne yazık ki İslâm dünyasının kayda değer kısmı sınıfta kalmış vaziyettedir.

Sessizliğin Yankısı

İslam coğrafyasının dört bir yanı tarih boyunca zulme karşı kıyamla, adaletsizliğe karşı sözle, mazlumun gözyaşına karşı kalp sızısıyla tanınırdı. Fakat bugünkü manzara ne bu mirasla bağdaşmakta ne de ümmet olma şuuruyla örtüşmektedir. Gazze’li çocuklar açlıktan ölürken, bombalarla paramparça edilirken; milyonluk metropollerde yüzlerce kişiyi geçmeyen tel’in yürüyüşleri, bir trajedinin değil, bir tükenişin işaret fişeğidir.

Bu sükût; korkunun, menfaatin, konformizmin ve daha acısı imanî bir zaafın yansımasıdır. “Kardeşlik” kelimesi şiirlerde, hutbelerde, bildirilerde var; fakat sokağa taşmayan, aksiyona dönüşmeyen bir duygu artık İslâm’ın özüne temas etmeyen bir kabuktur.

İslam’ın Yeni İnsan Arayışı

Tam da bu noktada Ayçin Kantoğlu’nun çarpıcı tespiti, zihnimizde yankılanmalıdır:

“İslam, mevcut insan bakiyesinden memnun değil.”

Neden? Çünkü o bakiye, temsil ettiği değerlerin yükünü taşıyamaz hâle gelmiştir. Bugün İslâm’a girmeyen ama İslâm ahlâkına hayran kalan Batılı bir vicdan, kimi zaman camide namaz kılan bir doğulu Müslümandan daha fazla ‘hak’ ve ‘merhamet’ derdindedir. Müslümanlıkla şereflenmemiş bir Avrupalı, Gazzeli çocuğun ölümü karşısında ayağa kalkarken, İslâm beldelerinde makam sahibi nice kişi diplomatik nezaketin arkasına saklanmaktadır.

Bu tablo, sadece bizim temsiliyetten uzaklaştığımızı değil, İslâm’ın yeni bir temsile yöneldiğini gösteriyor olabilir. Belki de bu çağ, tıpkı ilk asırlarda olduğu gibi, iman hakikatlerinin kanla, acıyla, fedakârlıkla tanındığı yeni bir dirilişin doğum sancılarına gebedir.

Müslüman’ın Temsil Krizi

Müslüman; adaletiyle, cesaretiyle, merhametiyle, vakar ve izzetiyle temayüz eden şahsiyet demektir. Kur’an’daki vasıflarla donanmış, sünnet-i seniyyeye bağlı bir duruş demektir. Fakat günümüzde:

  • Adaletin yerini taassup aldı.
  • Cesaretin yerini korkakça diplomasi aldı.
  • Merhametin yerini izleyici duygusallık aldı.
  • Vakarın yerini şahsiyet erozyonu aldı.

Camilerde saf tutan milyonların, zalime karşı sessiz kaldığı; diplomatik çıkarlar uğruna mazlumun gözyaşına kulak tıkandığı; sosyal medya çağında zulüm yalnızca birkaç “story”lik gündem hâline geldiği bir atmosferde, Müslüman kimlik hak ettiği izzeti nasıl taşıyabilir?

Söz Bitmeden Eylem Başlamalı

Artık sözlerin değil, duruşların çağıdır. Tel’in yürüyüşleri elbette kıymetlidir; lakin birkaç pankartla geçiştirilen, kameralar önünde simgesel hale gelen eylemlerle değil, hayata sirayet eden, kalbe işleyen, bedel ödemeyi göze alan kıyamlarla bu ümmet yeniden ayağa kalkabilir.

Gazze’de bir çocuk açken, Müslüman bir ülkenin AVM’sinde eğlence festivali yapılabiliyorsa; bu yalnızca zıddiyet değil, aynı zamanda bir şahsiyet iflâsıdır.

Sonuç: Vahdet, İhlas ve Eylem

Gazzeli mazlumların kanı, sadece siyonistleri değil, sessiz kalanları da Allah katında sorguya çekecektir. O hâlde sorumluluğumuz yalnızca protesto değil, temsildir. Temsil; yaşamakla, yaşatmakla, taşımakla olur.

Yeni bir insan bakiyesi… Bu ifade bir tehdidi de barındırır: Eğer biz temsil edemiyorsak, temsil edecek başkaları bulunur. Allah’ın davası insanlara değil; insanlar Allah’ın davasına muhtaçtır.

Bugün İslâm’a yönelen Batılı insan, kalbinde bir sızı, zihninde bir hakikat arayışıyla yola çıkarken; biz Müslümanlar bu davanın nasıl bir izzet taşıdığını yeniden tefekkür etmek zorundayız.

Zira Gazze, yalnızca bir coğrafya değil; aynı zamanda imanımızın pusulasıdır.