Afrika Dansı - Sevim Burak Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Afrika Dansı kimin eseri? Afrika Dansı kitabının yazarı kimdir? Afrika Dansı konusu ve anafikri nedir? Afrika Dansı kitabı ne anlatıyor? Afrika Dansı PDF indirme linki var mı? Afrika Dansı kitabının yazarı Sevim Burak kimdir? İşte Afrika Dansı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Sevim Burak
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750810442
Sayfa Sayısı: 80
Afrika Dansı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"O karanlık çukura bakıyor/ta içine bakıyor/üzüm salkımı gibi ciğerlerini görüyor/üzüm salkımının arasında saklanmış/o dibe bakıyor/ta ağzını görüyor/insan ağzı gibi açılıp kapanıyor/o dipte insan ağzı gibi açılıp kapanan ağız ne söylese örtülüyor/ne söylese örtülüyor/denizin dibindeki yosunlar sallanıyor/o yosunların arasında saklanmış/büyümüş mor damarlarını/kılcal çizgilerini/üzüm salkımı gibi mor ciğerlerinin arasında saklanan büyük süslü kalbine bakıyor/sonra ağızdan damla damla kan geliyor/ağız kapanıyor/kırmızı bir denizin dibindeki kan denizi içinde kayboluyor"
1983 yılında kalbine yenik düşen, edebiyatımızın ayrıksı sesi Sevim Burak'tan Ford Marc I, Yanık Saraylar, Sahibinin Sesi ve Everest My Lord , İşte Baş İşte Gövde İşte Kanatlar'dan sonra Afrika Dansı.
Afrika Dansı Alıntıları - Sözleri
- BİR DELİ Mİ BİR ÇOCUK MU
- KORKMAYIN GÖZLERİNİZİ KAPAYIN KALBİNİZİ VERİN BANA ŞİMDİ OLMAZSA BİR DAHA OLMAZ
- Ölüleri toplayan hademeden başka hastanede herkes ölecek.
- BEN HÜRÜM.
- Nasıl dünyada meseleler hala çözülmemiş havada kalmış yorum bekliyorsa/ben de bekliyorum
- GELİN YAKLAŞIN BİR ŞEYLER SÖYLEYİN NE Mİ AKLINIZA GELENİ BEN BAĞIRIN DEYİNCE BAĞIRIN
- HER YENİ SORU YORGUNLUĞU ARTTIRIYOR
- İNANINIZ BİZ YALNIZIZ
Afrika Dansı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
29 Haziran 1931: Sevim Burak: “SİZ BÜYÜTMÜŞSÜNÜZ BÖYLE KALP DOĞUŞTAN OLMAZ"Türkiye Yahudilerinden çıkıp geniş toplumda ünlenmiş, Türkiye edebiyatına damgasını vurmuş olan Sevim Burak’ı yeterince tanımıyor, onu bir sonraki nesillere anlatamıyoruz. Deneysel tarzı ve bilinç akışını ustaca kullanışıyla bilinen Sevim Burak kimdir? Edebiyatında ve hayatındaki amacını açıklarken Burak şöyle diyor: “Yaşamla aramdaki bağları koparmak; imgesel bir yaşam yaratmak yeniden. Günün her saatinde bunu düşünüyorum.” Burak'ın hem bir kadın hem de Yahudi kökenli bir birey olarak topluma entegre olamaması, toplum tarafından kendine yönelen normalleştirme pratiklerini reddetmesi, onun öykülerinde dilin içerikle olan beraberliğindeki "semiotic" çıkışlarla kendini göstermektedir. Kimi zaman cümlelerin ya da paragrafların tire(-)' ve 'eğik çizgi (/)'lerle ayrılması biçiminde ortaya çıkmakta, Türk kültürü içinde yer bulamamaya ve ataerkil yapı içinde özgürleşememeye karşılık gelen bir isyan biçiminde öyküleri tehditkar metinler haline getirmektedir. Burak'ın öyküleri içinde yaşadığı toplumsal düzene çeşitli açılardan bir saldırı biçimindedir. (Seher Özkök, Yaşama Teğelli Öyküler, 8-9) Sevim Burak Türk edebiyatında okuduğum en özgün kalemlerden biri olmakla beraber en aykırı edebiyatçı sıfatını da tek başına üstleniyor benim açımdan. "Sahibini Sesi" kitabı ile tanıştım Sevim Burak ile lakin ilk incelemeyi Afrika Dansı için yapacağım. Brn edebiyat dünyasında körelmemek için her zaman uyanık bir zihne, her zaman araştırmacı bir zihne sahip olunması gerektiğini savunurum. Herkes bir başkasının tavsiyesi üzerine kitaplar okuyabilir. Bu yönlendirilmiş okumalara eğer bizi yönlendiren kişiye bir sempati besliyorsak pozitif bir sonuç alacak şekilde bir bilinçaltı hazırlığı ile başlarız. Bu da bizim okur olarak yeni yönlendirmelere kapı açmamıza neden olur. Tabii ki daima bizden daha iyi okuyanlar, daha birikimli olanlar olacak ve tabii ki onların yorumlarını önemseyeceğiz lakin kendi kendimize keşfedeceğimiz yazarlar bizi bu okuma sürecinde daha fazla huzura eriştirir. https://imgyukle.com/i/VW6CNp Ford Mach 1 yazarın son kitabı tamamlayamadan öldü ustalık eseri olacaktı. Mach 1'den mektuplarda çok büyük bir çalışma oldu içinden yüzlerce öykü, acayip eserlerin çıktığı bir makine adeta Ford Mach 1 onun içinden Afrika Dansı, Palyaço Ruşen, Everest My Lord çıkmıştı diye belirtti. Tamamlayamadı çünkü içinden sürekli yeni kitaplar çıkarıyordu. Ford Mach 1'in çocuklarından biri üzerine konuşacağım biraz... Afrika Dansı... Bir makinesel düşünce.. İstanbul ve Lagos'taki hastanelerde bağlı olduğu makine ile ilişkisi metnin temasını oluşturacaktır. Büyük ve küçük harflerin standart dışı kullanımları, parantez içi müdahaleleri, metnin bazı bölümlerinde soldan sağa ve yukarıdan aşağıya akışlar ile aykırı bir çizgiselliğin mimarisiyle karşımıza çıkacak Afrika Dansı.. Afrika Dansı'nın ilk satırlarında karşımıza bir makine çıkar: (eserde olduğu gibi büyük harflerle yazıyorum) "İTHAL MALI BİR MAKİNE HEM DE DEĞİL ÇÜNKÜ KONUŞUYOR FAKAT KENDİ SÖYLEDİĞİ KELİMELERİ KENDİSİNİN DE BİLDİGİ YOK YA DA KENDİ KENDİNİN DE NE İSTEDİĞİNİ BİLMİYOR BİR GÜN SUSMAK UMUDU YOK (Susturun şunu denemez/kimse sustura susturamaz onu genelde bilimsel bir kural bu çünkü /EZBERCİ) YORUMLAMALARIN ÖTESİNDE YALNIZ KENDİ SESİNİ OLUŞTURUYOR SABAH 7.30'DA BAŞLIYOR KONUŞMAYA SAAT 17.00'YE KADAR (Maddi varlığından dışına ancak önceden hesaplanmış kelimeleri söyleyerek taşabiliyor/çıkabiliyor/bu kelimelere çıkmak denilebilirse eğer/çıksa da onu yakalamak imkansız/çünkü sözlerinin hepsi aynı değil/birbirini tutan bir tarafı yok/cümleleri düz değil/eğri büğrü yontu gibi) Makine bize Sevim Burak'ın yazı stilinden de bahsediyor aslında ilk sayfada nasıl bir tarzı bulacağınızı ifade ediyor buna rağmen okuyanların yorumları hep anlaşılmama üzerine kurulu, cümleleri düz değil eğri büğrü yontu gibi diyor bize ve biz hâlâ standart okumalarla diretmeye çalışırız. Ben başka bir şekilde yazıyorum, biraz zihni zorlayın diyor ve bizim okuyucular hâlâ anlamadık diyor. Böyle olunca bu makine yazarımıza eziyet edecek anlaşılmamanın acısını ölüm döşeğinde dans eden bu kadından çıkaracaktır. "KİM BU BİR MAKİNE Mİ GİZLİ BİR YÖNETİCİ Mİ YOKSA GİZLİ BİR GÜÇ MÜ DÜŞ GÖREN BİRİ Mİ BİR AŞIK MI BİR ERKEK Mİ" Evet makine kim sizce? Sabah 7 de konuşmaya başlayan, yalnız kendi sesini oluşturan bir güç mü bir yönetici mi olduğu belli olmayan bu makine kim? Evet makine bir aşık veya bir erkek değildir sadece makine bir düzeni temsil ediyor makine Ataerkil sistemdir. Bu sistemin önemsemediği kadın cinsinin bir bireyi olan Sevim Burak ise aykırı çizgisi ile tüm sisteme bir başkaldırı gerçekleştiriyor. KIPIRDAMAYIN NEFES ALMAYIN NEFES ALMAYIN(Nefes almayın dedikten sonra) SOLUK ALMAYIN(Aynı şey oysa/yanlış/ haysiyet kırıcı) KIPIRDAMAYIN (Kendisi ölümsüz/ bu hastaneden başka bir hastaneye gidecek/ama gitse de/mutlaka aynı sekilde konuşmak hevesine kapılacak) Makineye göre yapılan tüm bu müdahaleler (eziyetler) kadınlar için ya da hastalar için belki ikisi de makine için eş değerdir. Sonra şöyle devam ediyor Burak: BOYUNA EMREDİYOR DURUN KIPIRDAMAYIN DİYORUM SİZE MAKİNEDEN GELEN SES BU KİME SÖYLÜYOR BÜTÜN UMUTSUZ İNSANLARA ONLARIN KADERLERİNİ BİLİYOR (Niçin sabahtan akşama kadar / sözde onların iyiliği için / bakalım iyiliği için mi / bakalım öyle mi?) Makine hasta olanı belirler, çaresi olmayanı belirler ve onu yok eder: YOKSA BU MAKİNE BENİM DE HESABIMI GÖRECEK ALT KAPIDAN GİZLİCE ÇIKARILAN BİR CESET Mİ OLACAĞIM ÖLÜ MİVES KARUB GELİYOR MU OLACAĞIM NİYE GİZLİ ÇIKARILACAĞIM Neden gizli çıkarılacak MİVES KARUB çünkü o zaten normalleşmenin uzağında "toplum tarafından iyileştirilemeyen bir kişilik" o yüzden SEVİM BURAK olarak değil MİVES KARUB olarak gizlice çıkarılmaya çalışılacak. İkinci öyküyle devam etmek istiyorum ki bu öyküde gerçekten farklı bir teknik eseridir. Bu öykü baştan sona kadar eğik çizgilerle ayrılmış cümlelerden oluşur. İlk cümle bitince metne aitken ikinci cümle ikince metne ait, üstelik iki metin arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Böylece iki metni bir arada tek satırda okuma serüveni başlamış oluyor metinlerin bir aile bağlarını sorgularken diğeri ise bireyin yalnızlığını ön plana çıkarmaktadır. Aile bağlarının anlatıldığı metin Büyük harflerle ifade edilirken yalnızlığın bireysel süreci ise küçük harflerle anlatılır. Toplum düzeninde aile kurumuna verilen önemin yanında bireyin küçüklüğü bu şekilde daha iyi anlaşılmış oluyor. Bu iki metni bir alıntı ile gösterelim. EVLENİRKEN BANA HABER VERMEDİLER Ve avucunun içindeki kağıtları bana uzattı VE BİR SENE SONRA OĞLU OLUYOR ONU FA HABER VERMİYOR "Şimdi çekin" dedi DOĞAN ÇOCUĞU DOKUZ AYLIKKEN GÖREBİLDİM "Ben de gözlerimi kapayarak" çektim BEN GİTTİM AYAKLARINA "Ve kendine verip okuttum" SON DERECE SOĞUK KARŞILANDIM.. Değinmeden geçtiğim birkaç öykü daha var lakin Sevim Burak'ın eserlerine inceleme yazmak onları okumaktan çok daha zor bir faaliyet umarım bu satırlar onunla buluşmak için birkaç okura vesile olur, Ben standartları paramparça eden bu kadına hayran kaldım ve ikinci sınıf muamele gören kadınların erkeklerden çok daha yüce çok daha etkili kalemler olacağının örneklerinden biridir Sevim Burak. Ona Osmanlı Bankası öyküsünden bir alıntı ile şimdilik veda edelim.. "Bir öksüze vuran hain elin ardından iki damla gözyaşı/iki su damlası ikişer gül goncası pembe yanacıklarda/o pembe gül yanacıklar kuruyup birer kin tohumu haline gelmeden/o gül goncası iki yanacıkta iki su damlası iki gül yanacıktan/iki gül yanacıktan da yuvarlanmadan aşağı/toz toprağın içine işlemeden/toprağın içine sızıp da çanakçı çamuru olarak ortaya çıkmadan/o çanakçı çamuru bin yıl sonra kindar kaşı çatık bir Bizans vazosu olmadan gelsin anneannemin entarisinin püsküllü uçkuru.... (Adem Yüce)
Eğer bir gün Afrika Dansı'nı okumak isterseniz, öncesinden muhakkak bir okuma kılavuzu edinin. Klasiğin dışında bir yazım tarzı olan Sevim Budak'ı bu kitapla tanımak hem çok kolay hem de çok zor. Kitapta toplam 11 hikâye var. Bazı hikayelerde iç içe iki farklı konu anlatılıyor, bazı hikayeler sadece isimlerden oluşuyor, bazıları ise tek sayfalık. İlginç ve karmaşık. Okurken anlamaya çalışmak için kendimi çok zorladım. Bazı yerleri hiç anlamadım. Yarım bırakacaktım lakin masamda yarım bıraktığım halihazırda bir kaç kitap olduğunu hatırlayınca bitirmek istedim ve sonunda bitirdim. Yazarın yazdıklarında normal bir ömrün normal günlerinde yaşanan normal olayları anlattığını düşünüyorsunuz lakin derinlere dalınca bir gizem karşınıza çıkıyor. Sonra bu gizemi çözmek için daha derinlere dalıyorsunuz. Girdap içinde girdap gibi. Boğulacak oluyorsunuz. Kitabı bitirince 'Bu neydi şimdi?' demekten alıkoyamıyorsunuz kendinizi. (Savaş Barha)
Aykırı ve ayrıksı bir anlatı. Yazarın Yanık Saraylar isimli eserini sevmiştim. Bu kitabı pek anlayamadım sanırım. Yine de farklı bir tarz görmek isteyenler okuyabilir. (rosse)
Afrika Dansı PDF indirme linki var mı?
Sevim Burak - Afrika Dansı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Afrika Dansı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Sevim Burak Kimdir?
Zeliha Sevim Burak (d. 29 Haziran 1931, İstanbul - ö. 31 Aralık 1983, İstanbul), Türk yazar.
Tiyatro, roman, anı-mektup gibi türlerde eserleri bulunan sanatçı, en çok öykücü kimliği ile on plana çıkmıştır. Mevcut edebiyat topluluklarının hiçbirinin içinde yer almamış, kendi edebiyat dilini oluşturmaya çalışmış bir yazardır. Öyküleri bilinç akışı tekniğinin yetkin örnekleri olarak kabul edilir.
Yaşamı
“1931'de, İstanbul'da doğdum. 21 yaşıma kadar Kuzguncuk'un tepesindeki evimizde babaannem ve büyükbabamla geçirdim. Bu yüzden çocukluğumla büyüklüğüm arasında büyük fark yok gibidir. Aile çevremizde, çocuktan çok yaşlı komşular, yaşlı akrabalar bulunduğu için, onların arasında, yaşlı bir insan gibi yetiştim. İlkokulu Kuzguncuk'ta, ortaokulu Tünel'deki Alman Lisesi'nde bitirdim. Öğrenimim bu kadardır.„
—(Bir Sevim Burak söyleşisinden alıntıdır.)
26 Haziran 1931’de İstanbul, Ortaköy’de dünyaya geldi. Babası bir gemi kaptanı olan Mehmet Seyfullah Burak; annesi 1910’lı yıllarda Bulgaristan’dan göçmüş Yahudi asıllı bir ailenin kızı olan ev hanımı Aysel Kudret Hanım (Marie Mandil)’dır. Ailenin ikinci çocuğudur.
İlkokula 1938 yılında babasının görevi nedeniyle bulundukları Çanakkale’de başladı. İlköğrenimini Kuzguncuk’taki Suleyman Şefik Paşa Nakkaştepe 45. İlkokulu’nda tamamladı; 21 yaşına kadar yaşadığı Kuzguncuk, hikâyelerinde azınlık kültürünün yaşlı insanlarına ağırlık vermesinde etkili oldu. Ortaokulu Alman Lisesi’nde tamamladıktan sonra okul hayatına son verdi.
Annesini 17 yaşında iken kaybetti. İlk evliliğini 18 yaşında, keman sanatçısı Orhan Borar ile yaptı (1949). 1950’de Olgunlaşma Enstütüsü’nde mankenliğe başladı. Dönemin Amerikan Büyükelçisi Mc Ghee’nin öncülüğünde düzenlenen kültür etkinlikleri kapsamında Amerika’ya giderek, orada defilelere çıktı. Amerika dönüşünde kendine ait bir modaevi ve atölye açtı.
Orhan Borar ile evliliğinden oğlu Karaca Borar dünyaya geldi (1955). Bu evliliği sırasında romancı Peyami Safa ile bir aşk yaşayan sanatçının öykü dünyasının şekillenmesinde bu ilişki etkili oldu;eserlerinde kahramanları da bu ilişkiye benzeyen yasak aşklar yaşadı. 1958 yılında ilk eşinden boşandı. Bu dönemde amatör hikayeler yazmaya başladı.
İkinci evliliğini ressam Ömer Uluç'la yaptı; bu evlilikten Elfe Uluç adındaki kızı dünyaya geldi. 1960 ihtilalinden sonra bozulan ekonomi nedeniyle işyerini kapattı ve tamamen hikâye yazarlığı üstüne yoğunlaştı.
İlk hikâye kitabı "Yanık Saraylar"'ı 1965'te yayımladı. Kapalı ve alışılmadık biçimsel üslubu nedeniyle kitap çok tartışıldı. Sait Faik Ödülü’ne aday oldu ancak ödülü alamadı. Kitabının aforoz edildiğini düşünen Burak, bu kitaptan sonra on yedi yıl boyunca edebiyat piyasasından çekildi. Bu süre içinde “Mach 1” adını verdiği romanı üzerinde çalıştı.
Yazar, çocukluğunda geçirdiği kalp romatizması tekrarladığı için 1970’li yıllarda bir tedavi sürecine girdi; ancak eşinin Nijerya’ya atanması üzerine olması gereken kalp kapakçığı ameliyatını geciktirerek 1976’da Nijerya’ya gitti ve bir buçuk yıl orada yaşadı. Bu dönem dışında tüm yaşamını İstanbul’da geçirdi. 1980 yılında İstanbul’da bir ameliyat geçiren Sevim Burak, ameliyata girerken aldığı karar sonucu Ömer Uluç’tan ayrıldı.
Yeniden yazılarını yayımlamaya başlayan sanatçı, 1982 yılında "Sahibinin Sesi" adlı oyunu yayımladı. Aynı yıl “Palyaço Ruşen” isimli öyküsüyle Sabahattin Ali Öykü yarışmasına katıldıysa da hak ettiğini düşündüğü bu ödülü alamadı ve tepki olarak hikayelerini yayımlanacak antolojiden çekti. 1983’te "Afrika Dansı" adlı öykü kitabı yayımlandı. Çok farklı teknikler denediği bu kitap, edebiyat dünyasında büyük tartışmalara neden oldu. Aynı yıl "Everest My Lord (İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar)” adlı kitabını yazdı ve romanını yazmayı sürdürdü.
Yeni bir kalp ameliyatı geçirmek üzere yattığı Haseki Hastanesi'nde 31 Aralık 1983 günü ameliyat edilemeden hayatını kaybetti. 5 Ocak 1984 günü Kuzguncuk Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Nakkaştepe Mezarlığı’na defnedildi.
“Everest My Lord (İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar)” (1984) adlı oyunu ve son öykü kitabı "Palyaço Ruşen" (1993) ölümünden sonra yayımlandı. Ayrıca oğluna yazdığı mektuplar “Mach I’dan Mektuplar” adıyla kitaplaştırıldı (1990).
Öyküleri bilinç akışı tekniğinin yetkin örnekleri olarak kabul edilir. Genellikle kadın sorunlarını anlattığı yapıtlarında şiirsel bir dil kullanmıştır.
Sevim Burak Kitapları - Eserleri
- Yanık Saraylar
- Sahibinin Sesi
- Afrika Dansı
- Everest My Lord - İşte Baş İşte Gövde İşte Kanatlar
- Ford Mach I
- Palyaço Ruşen
- Mach One'dan Mektuplar
- Beni Deliler Anlar
- Mektuplar
Sevim Burak Alıntıları - Sözleri
- Ah, çok yalnızım... Çok yalnızım... Çok dertliyim hem de... Bilemezsiniz... Bilemezsiniz... (Sahibinin Sesi)
- İnsanı yaşatacak ve ayakta tutacak tek ve başlıca şey de 'para'dır. (Mach One'dan Mektuplar)
- Aydınlıkta olan tek şey bilincim. Kendi kendimin önüne bile bir karartı gibi düşüyorum. Kendimin de düş olduğuma inanıyorum. (Beni Deliler Anlar)
- “Benden şu dünyada ne beklenebilir? Ne kadar uzağım her şeyden. Sanatımdan nasıl bahsedebilirim şu dünyadakilere - Bunu saklamam gerek. Sanatımdan yaramaz bir çocuk gibi bahsettim şimdiye kadar - Sakladım korkumu - Tek çelişkim insanlar ve dünya - Kapalı perdelerin arkasında düş-uyku-korku geçiriyorum. Kafka değilim... Sanatımın düş olduğunu biliyorum. Bir yandan düş görerek bir yandan uyanık yaşayarak deli oluyorum. Düşten - aydınlığa çıkınca deli oluyorum. Boğalar gibi -karanlıkta yaşatırlar genç boğaları - tabiatı ve güneşi birdenbire gösterirler çıldırsın diye - Ama - Ben - Ben boğa değilim. Karanlıktayım fakat bilincim aydınlık, pırıl pırıl aydınlıkta... (Zaten onu da yitirirsem deliden farkım olmaz) Kimsenin suratını görmek istemiyorum! Çok gördüm... Yeter artık. Her şeyi biliyorum... Ne ilişkisi var yazdıklarımın - çizdiklerimin şu suratlarla? Şu aydınlıkta her şeyin belirdiği yerde ne işim var? Kendi kendimin önüne bile gölge gibi düşüyorum - Bir karartı her şey, kendimin de düş olduğuma inanıyorum. Düş gördüğüme o kadar eminim ki şu başkalarının yaşamını görmesem... Deliler ve şizofrenler - Bu dünyadan ayrılanlar - aşırı ateşli hastalar için yazıyorum denebilir... Bütün sevgim onlara denebilir...” (Mektuplar)
- HAKİKAT BİR HAYAL'DİR EFENDİM (Ford Mach I)
- Bana öyle bir parça çalınız ki her şey maziye karışsın, yeni hayatımı toz pembe göreyim. (Sahibinin Sesi)
- "Açıkgözler için hiçbir şey yazmayacağım. Dünyalarını kaybetmişler için… Kendim için yazacağım. Erken bunamışlara, hayalperestlere, çok acıklılara, bu dünyadan gitmek için hazırlık yapanlara yazacağım. Sevim Burak abla (Beni Deliler Anlar)
- Uzun ve ağır bir hava vardı Nisan havası (Palyaço Ruşen)
- "Hayat, iki kişinin beş aşağı beş yukarı birbirinin anlayacağı hikâyeler anlatmasından ibarettir. Bunun dışında, büyük aşk yoktur." (Mektuplar)
- Üzülmemek, korkmamak lazım, hele kederlenmeye hiç gelmez, hayat çok kısa, sen üzüldüğünle kalıyorsun. (Everest My Lord - İşte Baş İşte Gövde İşte Kanatlar)
- CÜMLELERİM BİR AĞAÇ BİÇİMİNDE YAZILACAK AĞACIN DALLARI (Şamdan kolları gibi yukarı göğe doğru açılacak) AĞACIN GÖVDESİ HÜNERLE ALTINDAN KAPLANACAK (Ford Mach I)
- Aylarca sesimi çıkarmadan düş görürüm... Dünyadan uzak kendi içimde yüce evrende... Sesimi çıkarmam. Bir gün içinde, dayanılmaz özlemlerle sarsılırım... -Dünyayı görmek için- Dünyanın pis kokusunu duymak, kötü bir söz işitmek için. O dışta yüzen pislikleri tekrar görmek, iğrenç insanların arasında ezilmek, o bilinen bayalığı yaşamak için... Bunları birdenbire arayan biriyimdir... O bilinen nefreti, Kin'i tekrar isteyen biri... (Beni Deliler Anlar)
- Palyaço Ruşen hepsine düşman (Palyaço Ruşen)
- GELİN YAKLAŞIN BİR ŞEYLER SÖYLEYİN NE Mİ AKLINIZA GELENİ BEN BAĞIRIN DEYİNCE BAĞIRIN (Afrika Dansı)
- Ama herkes masal anlatıyor. Alıştığı şeyleri tekrar tekrar dinliyor. (Mach One'dan Mektuplar)
- Birdenbire aydınlığa çıkınca deli oluyorum. Kimsenin suratını görmek istemiyorum. Benim yazdıklarımla bu suratların ne ilişkisi var? Düş görerek bir yandan da uyanık yaşayamam. Tek çelişkim, insanlar. Dünya, benim. Her şey yalnızlığıma bağlı. Kimseyle bağ kuramam artık. Nasıl yaşayabilirim onların arasında hikayelerim gibi. (Beni Deliler Anlar)
- İnşaatlar ilerleyip duruyor - önüne geçilecek bir şey değil - hatta gittikçe hızlanıyor - ilerleme boyuna hızlanıyor - gittikçe kocamanlaştığı şişmanladığı ve ağırlaştığı bu yüzden gittikçe ölüme yaklaştığı için seviniyorum - (Ford Mach I)
- Bazen kendi bildiklerini bile anlayamazsın. (Yanık Saraylar)
- Ben... diye başladı kurt Bir sürü değilim Fakat yapayalnızım... (Palyaço Ruşen)
- Palyaço Ruşen adlı bir roman denemesi yaptım ve bir bölümünü "Sabahattin Ali Öykü" Yarışması'na gönderdim, başkası kazandı. Bence Palyaço Ruşen nefisti. Kazanamamın gerekçesi "Profesyonel" olmam. (Filiz Ali söyledi) İşte Türkiye'nin san'atı değerlendirmedeki tutumu ve san'atçının Türkiye'deki şansı. (Beni Deliler Anlar)