Çağdaş Kavramlar ve Düzenler - Ali Bulaç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Çağdaş Kavramlar ve Düzenler kimin eseri? Çağdaş Kavramlar ve Düzenler kitabının yazarı kimdir? Çağdaş Kavramlar ve Düzenler konusu ve anafikri nedir? Çağdaş Kavramlar ve Düzenler kitabı ne anlatıyor? Çağdaş Kavramlar ve Düzenler PDF indirme linki var mı? Çağdaş Kavramlar ve Düzenler kitabının yazarı Ali Bulaç kimdir? İşte Çağdaş Kavramlar ve Düzenler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Ali Bulaç

Yayın Evi: Çıra yayınları

İSBN: 9786353156700

Sayfa Sayısı: 272

Çağdaş Kavramlar ve Düzenler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bireysel ve toplumsal sorunların tek tek insanların gücünü aştığı bir dünyada hayatımızı derinden etkileyen "çağdaş düzenleri ve kavramları" anlatmak, sanıldığının aksine güç bir iştir ve yoğun bir çaba ister.

Yaklaşık beş yılda hazırlanan bu kitap böyle bir çabanın ürünüdür. Amaç, içinde yaşadığı kültürel ve sosyal çevreyi anlama ihtiyacını duyan genç kuşaklara ve çağını sorgulamak isteyen aydınlara modern dünyayı biçimlendiren sosyal ve ekonomik düzenlerle bunları besleyen kavramlara ilişkin doğru ve sağlıklı bilgiler vermek, eleştirme ve alternatifler arama yollarını göstermektir.

(Arka Kapak)

Çağdaş Kavramlar ve Düzenler Alıntıları - Sözleri

  • İnsanlar isteklerini yanlış terimlerle ifade ederse, ellerine yanlış reçeteler tutuşturulur. Varoluş hikmetini kaybetmiş insan, özgürlük, refah, adalet istiyor. Ama eğer bunlar tevhid, ahiret, nübüvvet vb... gerçekliklerle tamamlanmıyorlarsa yaraya şifa olmazlar.
  • Nobel ödülünü aldıktan üç sene sonra intihar eden Japon romancı Yasunarey Kavabata "Karlar Ülkesi" romanında şöyle diyor: "İnsanlar birbirinden beton duvarlarla ayrılmış bulunuyor ve bu duvarlar herhangi bir sevgi akımına engel oluyor. Tabiat, kalkınma adına boğuluyor...” Fransa'da tatilini yapan bir Hollandalı'ya annesinin öldüğü haberi verildiğinde dediği şu olmuş: "Yakın, küllerini dönünce alırım, şimdi tatilimi yarıda kesemem: Peki bu ne biçim uygarlık? İnsanların değeri nedir? Namus, vefa, haysiyet, onur, saygı nerede kaldı? Kimlere güven duyulacak? Bunlar artık geçerliliklerini yitirmiş kavramlar mı? Böyle bir toplum gerçekten hastadır. Ruhî bunalım modern toplumu öyle bir sarsmış ki insan ilişkileri dumura uğramıştır. Modern dünyada gerçekten insan ölüyor. Aslında herkes başkalarıyla sıkı ilişki kurmak istemiyor. Çünkü toplumsal hayatta güven yoktur. Dostunuz pekâlâ ünlü bir katil, bir soyguncu olabilir. İsveç ve İsviçre'de sokaklarda geceleri pek dolaşılmaması sık sık tembih ediliyor. Zira hiç tahmin etmediğiniz yerde sokağın bir köşesinden aniden önünüze çıkan bir genç sizi bıçaklayabilir. Adam öldürme, adam kaçırma günlük olaylardan sayılır. Bize hep batıcılar, Batı toplumunda insanların huzur içinde yaşadıklarını, öyle ki mağaza sahiplerinin kendi mağazalarını açık bırakıp gittiklerini söylerlerdi. Sonradan öğrendik ki bütün bunların hepsi yalanmış. Bireysel düzeyde ahlaki davranan insan sayısı az değil. Ama dışa karşı sistem kitabına uydurulmuş soygun, gangsterlik ve cinayet olayları bu toplumlarda eksik olmaz. Küresel işleyiş biçimiyle sistemin kendisi soygun, talan ve sömürüye dayanır. Bu açıdan bakıldığında en tepedekiler eşkıyadır. Soygun bu sistemin başlıca özelliğidir. Düzen, soygun olmadıkça süremez. Kural; güçlü olan zayıfı, kurnaz ve zeki olan aptalı soyacaktır. Bu soygun felsefesinin temelleri, büyük Batılı filozof ve düşünce adamları tarafından atılmıştır. Emek sömürülmekte, zayıflar, biçareler, geri zekâlılar soyulmaktadırlar. Mağazalar, bankalar ve devletin kendisi ya bir soygun aracıdır ya bir soygun yeridir. Bu soyguncu felsefeye karşı çıkan her yeni düşünce yeni bir soygun felsefesi doğurmuştur. Ya kapitalist toplumda soygunu yapan devletin arkasındaki hâkim sınıftır ya da komünist toplumda devletin kendisi soyguncu sınıftır. Aralarında biçim farkı vardır, o kadar... Peki bu sistemi kendi içinde protesto edenler, söyleminin sahteliğine aldanmayıp baş kaldıranlar yok mu? Olmaz olur mu? Toplumu can evinden kıskıvrak yakalayan, genç nesilleri bir ateş çemberi gibi saran uyuşturucu, şiddet, terör ve existansiyalist kaçışlar bir başkaldırı değil de nedir?
  • "İnsana lâyık olduğu değeri vermeyen bir düzende büyük ve değerli insanlar yetişemez."
  • Sağlıklı düşünmek için insanlar fıtri yeteneklerini gün geçtikçe kaybediyor. Kendi eserine mahkum olmanın sefaletini yaşıyor.
  • Doğu Roma'nın merkezi İstanbul'un Müslümanların eline geçmesinden (1453) sonra Avrupalılar denizaşırı ülkelere açıldılar, Müslümanlardan öğrendikleri teknik bilgiyi kullanarak yeni keşiflere koyuldular. Bu arada Amerika kıtası bulundu, Güney Afrika'ya, uzak doğu'ya ulaşıldı. Genellikle bu maceralı seyahatlere Avrupa'nın hırsızları, hapishane kaçkınları, gangster ruhlu insanları, Açgözlü muhterisleri katılıyordu. Amerika'ya ayak basar basmaz yerli halka karşı kıyıma başladılar. Kızılderilileri mağaralara, dağ başlarına, orman içlerine sürdüler; topraklarına el koydular kanlarını akıtarak, çocukları ve kadınları dahi katlederek ele geçirdikleri altın ve gümüşü, değerli madenleri Avrupa'ya taşıdılar. Wells'in verdiği bilgilere göre ilk gelişlerinden kıtaya hakim oluşlarına kadar Avrupalılar yaklaşık 95 milyon yerliyi öldürdü. Hem de 100 yıl geçmeyen kısa bir süre içinde. Avrupa'nın eski çapulcu, hırsız takımı şimdi yeni dünyanın milyonerleri olmuştu. Belki de ilk kapitalistler bunlardı. Afrika'dan getirdikleri köleleri gemi mahzenlerinde odun gibi üst üste yığıyor, yolda açlık, hastalık ve işkenceden ölenleri denize atıyorlardı. Avrupa başkentlerinde her gün esir pazarları kurulurdu. İspanyol, Portekiz, Hollanda, Fransız ve İngilizlerin o tarihlerde işledikleri cinayetleri döktükleri kanları insanlık asla affetmeyecektir. Kapitalizmin harcı Afrikalı zencilerin, Amerikalı Kızılderililerin ve Asyalı insanların masum kanları ile yoğrulmuştur. Kapitalizm ve teknolojik uygarlık, sömürülen yağma edilen ve katledilen dünya halklarının omuzları üzerinde yükselmektedir.
  • Ne yapılması gerektiğinin bilincine varmış bireyler, ihtiyaçlar alanından çıkıp özgürlük alanına girebilmek için savaşan insanlardır.
  • Günümüz toplumunda 'kadının içinde bulunduğu duruma dönersek şu gerçekle karşılaşıyoruz: Bugün kadın, basit bir cikletin reklam aracıdır. Büyük kapitalist şirketler, kadını sömürmektedir. Piyasaya en mahrem ve en güzel tarafları açılıp teşhir edilerek sürülen kadının kadınlık adına özlenecek, saygı duyulacak, korunacak bir değeri kalmamıştır. Kadın haklarım savunan dernekler, feminist akımlar onu alabildiğine dejenere etmiş, yozlaştırmıştır. Kadın bugün hem bir üretim aracı, hem de bir sömürü nesnesidir. Uluslararası dev güçlerin, kuruluşların kontrolüne terk edilmiş bir zavallı yaratıktır: Bu çıkar çevreleri, kadının iradesini kendi tekellerine geçirdikleri gibi, o da bütün zaaflarını, hayata karşı duyduğu bütün eğilimlerini, ilgilerini onların güdümüne terk etmiştir. Büyük reklam şirketleri, sinemalar, televizyon ve basın bir sülük gibi kadının kanını emerek yaşamaktadır. Artık kadını koruyacak bir kurum ve güç kalmamıştır. Kadının düşmanı önce kendisi, sonra erkeği, fakat hepsinden daha düşman içinde yaşadığı düzendir. Bu toplumsal düzen temelinden değişmedikçe kadın gerçek özgürlüğüne kavuşamayacaktır. Bütün dünyada aile derin bir sarsıntı geçiriyor. Kadının gözünde erkek, onu koruyacak, sevecek, bağlanacak bir koca değil, istismar edilecek, onu alt edecek bir rakiptir. Çocuk onun için çekilmez bir yüktür. Homoseksüel erkeğinden beklediği ilgiyi göremeyen kadın, bazan da ekonomik baskıların sonucu Paris, Roma, Londra ve Münih sokaklarında sabahlamaktadır. istanbullun bile belli cadde ve sokakları bir işaret bekleyen, karın tokluğuna muhtaç yosmalarla doludur.
  • Kapitalizmin harcı Afrikalı zencilerin, Amerikalı Kızılderililerin ve Asyalı insanların masum kanlarıyla yoğrulmuştur. Kapitalizm ve teknolojik uygarlık, sömürülen, yağma edilen ve katledilen dünya halklarının omuzları üzerinde yükselmektedir.
  • Bilindiği gibi ilk hıristiyanlar kadının pislik olduğuna inanıyorlardı. Milâdî V. asırda Makun toplantısında kadının ruhu olup olmadığı araştırıldı ve sonunda onun salt cehennemlik olduğu karara bağlandı. 586 yılında da Fransızlar, kadının insan sayılıp sayılmayacağını araştırdılar ve sonunda erkeğin hizmetkârı olduğu sonucuna vardılar. Hatta kadın büyük memeli hayvan grubuna dahil edildi uzun zaman boyunca. Gerçi tarih içinde ve birçok toplumlarda kadına karşı insanlık dışı muameleler yapılmıştır; sözgelimi eski Hint toplumunda kadının ağzına kilit takılır ve zincirle bağlanırdı. Fakat Batı'daki kadın anlayışı da hiç bir zaman Hint anlayışından, telâkkisinden daha insanî olmamıştın Çünkü Batı anlayışına göre kadın, ruhu olmayan ve tüm günahların kaynağı, şeytanla eşdeğer en kötü ve aşağılık bir yaratıktır. Hıristiyanlık dahi bu anlayışı yıkmamış, tersine pekiştirmiştir. Bir din olarak Hıristiyanlığın bu anlayışı değiştirmesi beklenemezdi; çünkü Ahd-i Atik'e göre Tanrı'ya karşı suç işleyen Adem'i bu suça teşvik eden Havva idi, Dolayısıyla filk günahlın müsebbibi olan kadın tanım gereği suçlu ve günahkârdı. Roma toplumunda kadının statüsü değişmezdi. Cinsel arzuların tatmin etmekten başka fonksiyon taşımayan kadın, evinin kapısına gündüz yeşil bayrak, gece kırmızı fener asmak suretiyle Romalı erkekleri eğlendiriyordu. Avrupa'da gelişen ruhbanlık Roma'nın etkisiyledir hiç şüphesiz. Roma'da öyle ahlâksızlıklar gelişti ki papazlar nihayet "En aziz olanlar evlenmeyenlerdir" kanaatine vardılar, Çünkü papazlar bütün bu ahlâksızlığın ve toplu fuhuşun müsebbibi kadını görüyordu. Ancak verdikleri bu evlenmeme kararı, insan fıtratına aykırıydı. ifrat tefritle giderilemez. Aradan uzun zaman geçmeden papazlar, Hördingen genelevlerine açıkça gitmeye başladılar. 1472 yılında Belediye Meclisi, aldığı bir kararla papazların ancak bütün gece kalmamalarını sağladı. Baron Zimen, "Choringj' adlı eserinde rahibe manastırlarının genelevlerinden daha feci olduğunu yazar. Yunan ve Roma'nın köleci toplumlarından feodal Avrupa toplumunun sonlarına kadar, kadın böyle karşılandı. Hıristiyan. lık kadına ve aile kurumuna sağlıklı bir denge getirmediği gibi onu gerçek hayatın dışına itmek istedi. Yine Montaigne'nin deyimiyle tek evlilik anlayışı metres hayatını zorunlu olarak doğur. du. Kadın, asıl feodal toplumdan kapitalist topluma geçişte en büyük zulme uğradı. Sanayileşen batıda çok sayıda insan gücüne ihtiyaç vardı. Senyörlerin ve kilisenin zulmünden kaçan köylüler, kasabalılar topraktan kopup sürüler halinde göç ediyorlardı. Şehir onları, hastalığın, ölüm oranlarının yüksek olduğu kenar mahallelerde barındırıyordu. Bir lokma ekmek için gece gündüz kadın da erkeğinin yanında fabrikaların, kömür ve maden ocak. larının karanlık, rutubetli dehlizlerinde çalışmak zorunda kaldı, Kadın, sanayiînin gelişmesi ile eski sosyo-ekonomik durumunu kaybetti. Yeni dokuma makineleri kadınların evde iplik bükme işlerinin ortadan kalkması sonucunu doğurdu. Üstelik bütün çektiği sıkıntılara rağmen kadın erkeğe göre yarım ücret alıyordu. 12 yaşındaki gencecik kızlar ve dokuz aylık hamile kadınlar günde 18 saat çalışıyordu. Çoğu işveren, hamile kadınları ya işten atmaya kalkışıyor veya ücretini % 50 indiriyordu. Milâdî 586'da kadının insan olup olmadığını tartışanlar, 18. yüzyılın başlarından itibaren artık böyle bir tartışmayı gereksiz bularak, kadını üretimi sağlayan bir makine parçası olarak görmeye başladılar. Ezilen erkek işçilerin yanında kadınların da zulüm devresine girmesi Avrupa'da büyük patlamaları hazırladı. Devrimler, isyanlar, krizler, buhranlar birbirini izledi' Kadın son zamanlarda ancak birtakım sosyal güvenlik haklarını kazanabildi. Fakat hiç bir zaman toplumsal hayatta gerçek yeri- ni alamadı. Sanayileşen Avrupa'da bütün bu dramlar yaşanırken hiç bir düşünce akımı, hiç bir politik-ekonomik sistem onun fıtrî gücünü hesaba katıp onu çıkarcıların, egemen sınıfın elinden kurtaramadı.
  • Maddi bilgi birikimi çok zengin de olsa , hikmeti reddeden toplumlar cahili toplumlardır.
  • Müslüman madem ki Allah'a, insana, topluma, tarihe ve kendine karşı sorumludur, üstelik olayların belirlediği edilgen bir nesne değil, aksine olayların vukuunda rol oynayan aktif bir öznedir,seçim ve tercihlerinin sahibi bir insandır, öyleyse yaşadığı çağı, bağrında yetiştiği toplumu doğru anlamak zorundadır.
  • Muhafazakâr demek mevcudu, varolanı koruyan, değişmesinden yana olmayan kimselere verilen bir isim olmaktadır. Özellikle siyasi içeriği söz konusu olduğunda bu, varolan siyasi rejimin, ekonomik ve sosyal sistemin korunması ve mevcut sistem adına teklif edilen her değişikliğe karşı çıkılması olayını ifade eder...
  • "Kıyâmete kadar insanlara mesaj götürmek üzere gelen bir din; nasıl statik olmayı, muhafazakâr olmayı kabul edebilir?"
  • Her kapitalizmde komünizm de her iki düzende kadının düşmanıdır İkisi de kadının fıtrî temellerini anlamamakta onun kişiliğini öldürmektedir

Çağdaş Kavramlar ve Düzenler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Modern ideolojiler ve felsefi çıkışları tahlil eden en güzel kitaplardan biri. ideolojiler arasında bir diyalektiği okuyan ali bulaç, sosyalizmi doğuranın kapitalizm olduğunu söyler ve her ikisinin de materyalist bir zeminde olduğunu söyler. (Yakup Emrah)

Bir Müslüman İslâm Medeniyeti'nin gerekliliği uğrunda çalışması gerektiğini Kur'ân ve Sünnet'ten üzerine farz bilirken karşısına çıkacak olan ideolojiler olacaktır, bunları tanımadan mücadele edemez. Bir mü'minin içinde yaşamış olduğu ideolojileri anahatlarıyla da olsa bilmesi gerekir. Ali Bulaç'ın bu kitabı anahatlarıyla da olsa çağdaş düzenleri ve kavramları anlama açısından akıcı bir kitap. "Medeniyetler inancı inşâ etmez aksine gerçek medeniyeti inanç inşâ eder. Dolayısıyla Müslüman İslâm'ı çağa uydurmaz, çağı İslâm'a uydurur. Çünkü İslâm ne çağdaştır ne çağ dışı, İslâm çağlar üstüdür. Bu çağın ideolojileri bu çağa bile uymazken; Allah kitabını bütün çağlara, mekânlara ve zamanlara uygun göndermiştir." -Alparslan Kuytul "Müslüman mademki Allah'a, insanlara, topluma, tarihe ve kendine karşı sorumludur, üstelik olayların belirlediği edilgen bir nesne değil, aksine olayların vukûunda rol oynayan aktif bir öznedir, seçim ve tercihlerinin sahibi bir insandır; öyleyse yaşadığı çağı, bağrında yetiştiği toplumu doğru anlamak zorundadır.." -Ali Bulaç  (ebrar)

İdeolojik kavram ve düzenleri İslami bir perspektiften ele alan karşılaştırmalı bir analiz. Komünizm liberalizm gibi kavramları başlangıç düzeyinde ele alan bir eser.. (Ayhan Sever)

Çağdaş Kavramlar ve Düzenler PDF indirme linki var mı?

Ali Bulaç - Çağdaş Kavramlar ve Düzenler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Çağdaş Kavramlar ve Düzenler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ali Bulaç Kimdir?

Mardin’de,1951 yılında dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Mardin’de, yüksek öğrenimini İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü (1975) ve İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde (1980) yaptı. Hareket dergisinde bir süre çalışmasının ardından 1976’da Düşünce dergisi ve Düşünce Yayınları’nı, 1984’te de İnsan Yayınları’nı kurdu. 1998 yılında ise bir kez daha Zaman Gazetesi'nde yazmaya başlamıştır. Bu gazetenin dışında çeşitli dergilerde,birçok gazetede çok sayıda yazı ve araştırmaları yayımlanmıştır

Ali Bulaç Kitapları - Eserleri

  • Çağdaş Kavramlar ve Düzenler
  • İnsanın Özgürlük Arayışı
  • Orta Doğu Gerçeği
  • Din ve Modernizm
  • İslam Dünyasında Düşünce Sorunları
  • Modern Ulus Devlet
  • İslam Düşüncesinde Din -felsefe - Vahiy - Akıl
  • Kıble Arayışı
  • İslam ve Demokrasi
  • Bilgi Neyi Bilmektir
  • Din ve Siyaset
  • Hedefteki Ülke İran
  • Kürtler Nereye?
  • İslam Dünyasında Toplumsal Değişme
  • Bir Aydın Sapması
  • Tarih, Toplum ve Gelenek
  • Modernizm, İrtica ve Sivilleşme
  • Kadını Kim Örttü?
  • Nuh'un Gemisine Binmek
  • Kur'an ve Sünnet Üzerine
  • Medine Sözleşmesi
  • Avrupa Birliği ve Türkiye
  • Ortadoğu'dan İslam Dünyasına
  • Aydın Sapması'ndan Aydın Ulemâ Profiline
  • Kutsala, Tarihe ve Hayata Dönüş
  • Nüzul Sırasına Göre Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Anlamı
  • Göçün ve Kentin Siyaseti
  • Din - Kent ve Cemaat
  • Göçün ve Kentin İktidarı
  • İslam'dan Korkmalı Mıyız?
  • Vahiy Nedir?
  • Kur'an Dersleri
  • İslam ve Fanatizm

Ali Bulaç Alıntıları - Sözleri

  • " Tanzimatçı dışişleri bakanlarından Fuad Paşa,batılı dostlarına : Yavaş yavaş diyordu,siz sadece kulağımıza fısıldayın,oyunu sahneye koymak ve oynamak bizden." (İslam Dünyasında Toplumsal Değişme)
  • FATIR SURESİ 36. 37. AYETLERİ "İnkar edenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne, karar verilir, ki böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte Biz, her nankör olanı böyle cezalandırırız." "İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur." (Nüzul Sırasına Göre Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Anlamı)
  • " Bir toplum kendinde olanı değiştirmedikçe ( tağyir ) Allah da onun hakkındaki hükmünü değiştirmez." İşte temel kural budur. (İslam Dünyasında Toplumsal Değişme)
  • Seçimsiz biat , yönetimi meşru kılmaya yetmez . Muaviye'den başlamak üzere tarihi İslami yönetimlerin tamamı seçimsiz biatle yetinmişlerdir. (Medine Sözleşmesi)
  • Zihnin ufukları daralmışsa, dünya da küçülür. Yürekleri küçük olanların dünyaları da küçülür (Kıble Arayışı)
  • Ben , ben olduğum için sen , sensin ; sen , sen olduğun için ben , benim . ( Nelson Mandela ) (Medine Sözleşmesi)
  • "Ant olsun, biz Kur'an'ı öğüt alıp düşünmek (zikr) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı?" (54/Kamer, 17) (Kur'an Dersleri)
  • Avrupa, iç enerjisi tükenmekte olan bir uygarlığın temsilcisidir. (Orta Doğu Gerçeği)
  • Dünya, ona yabancı duran insana bir zindan değil, gelip geçici bir mekân, yolculukta verilen bir mola, bir duraktır. Asıl vaat edilen sonsuz ve mutlu hayat buradan geçerek kendisine ulaşacağımız ebedî yurttur. (İnsanın Özgürlük Arayışı)
  • Bu durumda siz Hıristiyan, Budist ve Müslüman okullar, kolejler, üniversiteler kurabilirsiniz; ama modern hayatın üretimini sağlayan standartların dışına çıkıp başka hayatların sürebileceği özgür ve muhalif alanlar yaratamazsınız. Bu bağlamda sivil talepler de birer sahte rehabilitasyonlardır ve esasında modern devletin böyle şeylere ihtiyacı vardır. (Modern Ulus Devlet)
  • Dünya hayatı bir merdiven gibidir kimisi merdiveni çıkar, bitirir ; kimisi yeni yeni tırmanmaya başlar. (İnsanın Özgürlük Arayışı)
  • Müşrik toplumda, insan kendini, dışındaki bütün varlıklara karşı kesintisiz bir mücadele içinde görür ve en çok savunma mekanizmaları geliştirir. Tabiatı tahrip eder, öldürücü silahlar üretir ve gücünün yettiği her şeyi her varlığı kayıtsız - şartsız egemenliğine geçirmek ister. Yani şirk, despotizmin ve sömürünün felsefesidir. (İslam Dünyasında Düşünce Sorunları)
  • Her kapitalizmde komünizm de her iki düzende kadının düşmanıdır İkisi de kadının fıtrî temellerini anlamamakta onun kişiliğini öldürmektedir (Çağdaş Kavramlar ve Düzenler)
  • Geleneğin en büyük tehlikesi, içinde bilinç kalmamış davranışları alışkanlık haline getirmesidir. (Kürtler Nereye?)
  • "muttakiler için yol gösterici bir kitaptır." |Bakara,2 (Nüzul Sırasına Göre Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Anlamı)
  • " Felsefe aklın ürünü olan bir zihin faaliyetidir; buna karşılık din vahy ürünüdür. Felsefe mantık yöntemine, din ise iman yoluna dayanır." (İslam Düşüncesinde Din -felsefe - Vahiy - Akıl)
  • " 1.Abdülhamit zamanında ( 1774-1789 ) İstanbul'a gelen Fransız elçisine Paris'ten şu direktif verilmiştir : Eğer Osmanlı,büyük devletler arasında kalmak istiyorsa ülkenin yalnız yönetimini değil,Osmanlıların karakterini de değiştirmek zorundadır." (İslam Dünyasında Toplumsal Değişme)
  • (Allah'tan )Sabır ve namazla yardım isteyin. Bakara,45 (Nüzul Sırasına Göre Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Anlamı)
  • " Güneş tutulmasını,güneşin üzerindeki lekelerin varlığını ve dünyanın durmadığını ilk defa müslümanlar ortaya koymuşlardır." (İslam Dünyasında Toplumsal Değişme)
  • Eğer bir toplumda - o toplumsal düzenin Şeriat esasları üzerine kurulduğu iddia ediliyorsa da - adalet yoksa sömürü , yalan , gelir adaletsizliği , yoksulluk , siyasi baskı , tahakküm varsa ifade özgürlüğü kısıtlanıyorsa , o toplumda peygamber ve Kitabın etkisi yok demektir ; takvası olmayanı Kur'an doğru yola erdirmez . (Medine Sözleşmesi)