Düello - Behçet Aysan Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Düello kimin eseri? Düello kitabının yazarı kimdir? Düello konusu ve anafikri nedir? Düello kitabı ne anlatıyor? Düello PDF indirme linki var mı? Düello kitabının yazarı Behçet Aysan kimdir? İşte Düello kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Behçet Aysan
Yayın Evi: Kırmızı Kedi Yayınları
İSBN: 9786054764020
Sayfa Sayısı: 248
Düello Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
BIR EFLÂTUN ÖLÜM
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım.
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü?
günleri bırakırım.
Düello Alıntıları - Sözleri
- benim o hep fırtınalarla boğuşan ruhum yorulmuyor yaşamaktan.
- bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi çatlamış bir narı, unutmadım.
- yaşamı ölüm diye anlatıyorlar size yalanı gerçek diye.
- getirebilsem ah, avlusunda çocukların korkmadan oynadığı lalelerle donanmış simli bir gökyüzü.
- ..aynı gökyüzü aynı keder değişen bir şey yok ki gidip yağmurlara durayım. Söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım.. Eflatun Bir Ölüm
- “yağmur dindi sevgilim bak dinle her şey dindi, acıysa dinmemiş halde.”
- saatin 03’ü vurduğu zamanlar iki yüreğim birden vardı. ya batık bir gemi ya bir deniz feneri.
- “solgun, bir bir geri dönüyorlar, yaşanmamış günlerim benim.” -p.yavorov
- kırılınca bir büyük ayna şarkılar da yarım kaldı büyü bozuldu, durdu saatler suda suretimiz asılı kaldı.
Düello İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bu kitap Behçet Aysan'ın toplu şiirlerinden oluşan ve okurken duygudan duyguya sürükleyen, muhteşem bir eser. Bütün şiirlerde bir yandan yalın bir dil varken bir yandan da çok etkileyici anlamlar içeriyor. Aşkı da savaşı da tarihi de sevgiyi de hüznü de umudu da kısacası iyi kötü bütün duyguları barındırıyor. Ben tesadüfen keşfettim bu şairimizi ama kesinlikle herkese tavsiye ederim, mutlaka daha fazla okunmalı, kıyıda köşede bırakılmamalı. (Fatma Kekilli)
Bu güzel şiirleri yazan şairimiz 93/Sivas cehenneminde katledildi. Metin Altıok, Muhlis Akarsu, Nesimi Cimen, Edibe Sulari ve digerleri gibi... Öldürüldüğünde 44 yaşındaydı. Yaşasaydı daha ne güzel eserler bırakırdı kim bilir. Onno Tunç, Kazım Koyuncu, Hasret Gültekin, Arkadaş Zekai Özger ve erken yaşta kaybettiğimiz diğerleri gibi... (SiBemol2)
Bir Madımak Şairi olan Behçet Aysan...: BU AŞK, BU ŞEHİR, BU KEDER 1. hoşça kal ayak izim serseri sokaklarda hoşça kal kendine bir başka gökyüzü büyüten kardeşim gece feneri hoşça kal çaldığım ıslık söylediğim türkü doludizgin karlarda. hoşça kal annemin yüzü hep beyaz yaşmaklı sın dökülmüş bir yalnız aynada. hoşça kal dolunayın altında ıhlamur ağaçlarına kazıdığım şey hoşça kal uzaklarda yanan anızların parıltısı hoşça kal. bir gün gelecek bu gün de bir anı olacak nasılsa oturduğumuz bu masa bu kum saati, bu rüzgar, bu eski komodin bu kırık sandalye bu kelepir yürek bu aşk nasılsa. hoşça kal ayak izim serseri sokaklarda hoşça kal yanın kalmış duvar yazılan hoşça kal bir gün gelecek akacak yeraltı sulan hoşça kal yakut, bezirgan, gön hoşça kal eski zaman ak tarlan gidiyorum bu şehri bu yağmuru bu düşleri bu aşkı bu kavgayı bu kederi size bırakarak. eylül '84 Behçet Aysan’ın Selimiye Askeri Ortaokulu için 1991 yılında yazdığı otobiyografisi. Ben Behçet Aysan 1949 yılında Ankara'da doğdum. Babam Girit kökenli. Babamın babası, 1900'yü yılların başlarında Kandiya'dan gelmiş. Ailenin geliş nedeni bilinmiyor. Anne tarafım Saraybosna göçmeni. Ankara'da yerleşmiş bir küçük memur ailesiydik. Ekonomik sıkıntılar içinde. Babam kendi kendini yetiştirmiş bir teknik ressamdı ve şiir yazardı. 1960'lı yıllarda bu şiirlerin bazılarını Defne, Çaba, Hisar gibi dergilerde yayımladı. Halk şiirinden yola çıkmaya çalışan, F.Nafiz, Necip Fazıl, Orhan Seyfi karışımı, kiminde aruz kullanmaya çabalayan bir şiirsever. İlkokulu 1960 yılında bitirdim. 1955-1960 yıllarıydı. Demirlibahçe ilkokulu. 27 Mayıs 1960, henüz yeniydi. Babam, benim gibi haylaz bir çocuğu okutamayacağı korkusuyla, beni askeri ortaokul sınavlarına soktu. 12 yaşından yeni gün almaya başlayan bir çocuk için sadece heyecan verici bir serüven. Ve Selimiye Kışlası. 1960-63 Selimiye Askeri Ortaokulu. Ki yıllar sonra 12 Mart kapıyı çaldığında, öğrencilik yaptığım bu tarihi kışlada tutuklu kalacaktım. Selimiye Kışlası ve ilk edebiyat ilgileri. Arkadaşlar, haki elbiseler içinde şiir, arkadaşlardan Hulki Aktunç. 1963-1967 Kuleli Askeri Lisesi: Futbol, şiir, İstanbul. 1968, Ankara'da askeri öğrenci olarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi. Ve öğrenci olayları, girmemek balıklama ne mümkün. Hareketli bir dönem. Şiirin benim için daha gerilerde kaldığı. 1972-1973. Gözaltı. 141-142'ye muhalefetten tutuklanma. Harbiye, Selimiye, Kartal-Maltepe, Ankara Mamak ve Ankara Merkez Cezaevleri. Beş ay sonra aklanma. Oy birliğiyle bir sivil mahkeme tarafından, sıkı yönetim güvensizlik kararı ve 1973 seçimleri üzerine beraatle sonuçlanma. 1974-1979 yılları. İşsizlik, sıkıntılı günler, evlilik, 1976, biricik kızım, sevgili Eren'in doğumu. Yankı Dergisi, Türk Haberler Ajansı'nda gece sekreterliği, Sendika eğitimciliği, yine işsizlik. Ve şiire çok ciddi sarılma. 1979; yeniden tıp öğrenimine, 4. sınıftan dönüş. Yayımlanan ilk şiir, Türk Dili mart sayısı ve yine 1979 Yusufçuk Mart sayısında bir şiir. Türk Dili, Yusufçuk, Yarın, Tan, Yazın dergilerine şiir yazma. 1979-1982 yılları. 1983; Yaşam İçin Şiir'in çıkışına katıldım. Şiir sorunları üzerine kısa yazılar ve yaşam için şiir, Yarın'da şiir yayımlama. Ve ilk kitap, Yeni Türkü şiir yayınlarından "Karşı Gece, Yeni Türkü, 1983" 1984, Yaşar Nabi Nayır şiir ödülü. "Sesler ve Küller, Varlık Yayınları, 1984". Varlık, Yarın, Düşün dergilerinde şiirler. 1986 Ceyhun Atuf Kansu şiir ödülü. "Eylül". Ve 1986 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü, "Deniz Feneri, 1987, Puhu Yayınları". Düşün, Broy, Milliyet Sanat, Gösteri, Sanat Rehberi, Su dergilerinde şiir yayımlama ve konuşmalar. 1984 Tıp Fakültesi'nin bitirilişi. İzmit ve Ankara'da hekimlik. Ardında Ankara Numune Hastanesi'nde psikiyatri ihtisası. 1990'da "Şiirler" adlı kitabın El Yazıları Yayıncılık tarafından basılışı. Şiirlerin İngilizce, çekçe, Almanca, Macarca, Yunanca, İsceççe'ye çevrilmesi ve yayınlanması. Ülkemizde de, bazı şiirlerin popüler müzik grupları tarafından bestelenmesi. 1991, psikiyatri ihtisasının tamamlanması ve SSK Yenişehir Dispanseri'nde psikiyatrist olarak hekimlik. Kaynak: http://www.selimiyeaskeri.org/yildizlarimiz/behcet-aysan-1.htm "bir gün başkaları da bizi anlatacak hazır olalım sözlerin pas tutmayanı için çamura bulanmamış çığlıklara. adımız buydu diyelim yerimiz buydu, işte tarih" Şair Behçet Aysan'ın Kızı Eren Aysan: Tek Duygu Kaldı Geriye, Çaresizlik.. Pazartesi, Temmuz 02, 2012 BEHÇET AYSAN, EREN AYSAN, RÖPÖRTAJ, SİVAS KATLİAMI Sivas’ta yakılarak katledilen şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan böyle isyan ediyor, o kara güne. Yaşamı, hayata bakışı artık bir başka türlü oluyor 2 Temmuz 1993’ten sonra. Bir de 13 Mart’taki davada zaman aşımı kararı adeta 2 Madımak’ı yaşatıyor O’na… Eren Aysan ile Sivas katliamının üzerinden geçen 19 yılı, değişen hayatını ve 13 Mart’taki kararı konuştuk. -19 yıldır Sivas Katliamı ile ilgili basında çok fazla haber yayınladı. Türkiye ve dünyadan tepkiler yükseldi. Geriye dönüp baktığımızda 19 yılda değişen ne oldu? Öncelikle şunu söyleyeyim: 2 Temmuz 1993’dan bu yana “yenilgi” duygusunu üzerimden atamadım. Sanki o ana kadar her şeyin çözümü vardı. Sıkıntı ne kadar ağır olursa olsun, küçücük hayale yol açan umut da vardı. Şimdiyse tek duygu kaldı geriye, çaresizlik… Çünkü 1993’de, özellikle boyalı basında, yananın provokatör, yakanın kahraman olduğu söylemlerine tanıklık ettik. Özellikle Sabah, Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Meydan gibi yüksek tirajlı gazeteler, “olaylara Aziz Nesin’in yaptığı lüzumsuz konuşmanın neden olduğu”nu yazdı. Kendinden menkul köşe yazarları, orada öldürülen sanatçı, yazar ve şairlerin kimliğini gözetmeden, tek hedef olarak Aziz Nesin’i gösterdi. Kaleme alınanlar Madımak Oteli’nin önünde yükselen, “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak”, “Kahrolsun Laiklik” nidalarından uzaktı. On altı yaşındaydım… Soluksuz bir biçimde bağırmak, bu ülkenin bir şairi, yazarı, bilim adamı yakıldı diye haykırmak istiyordum. Siz kalpten parmak uçlarına uzanan acının tırnakları bile titrettiğini bilir misiniz? Ben biliyorum… Süreç içinde kendimizi anlatmaya çalıştık. Her şey için mücadele ettik diyebilirim… Ölenlerin kimliklerini adeta yeniden kazandırmaya çalıştık. En sonunda mızrak çuvala sığmadı. Her şey bütün çıplaklığıyla ortaya saçıldı. “ÜLKE DAHA ÇOK ERKEN ÖLÜMLERE GEBE” -2 Temmuz 1993 günü hayatınızda bir dönüm noktası oldu. Behçet Aysan’ın kızı olarak o gün neler yaşadınız anlatır mısınız? Küçük bir çocukken akasyalı sokağa bakan küçük bir evde otururduk. Her akşam masamızda aile sofraları kurulurdu. Zaman mavi benekli kelebek kanatlarında uçuşurdu. Ölüm öyle çok uzaktı ki, kimse bir mezar taşının yanından geçeceğini bile ummazdı. İşte tam o günlerden birinde, telefon çaldı. Babam Sivas’tan aradı, sesinde tuhaf bir tedirginlik: “Cuma gününe kalmak istemiyorum, geleceğim” dedi. Akşam televizyonda “Sivas’ta olaylar” başlığı. Önce “yirmi iki yaralı var”, dendi. Babamın hemen geleceğini düşündüm. Saat on haberlerinden sonra alt yazılar geçmeye başladı. Otel yandı bitti, kül oldu, işte şu kadar ölü... Bir bahçeye gittik annemle. Çok gördüğüm, babamla annemin hep götürdüğü, adı çiçek ismi olan bir yere. Boşuna geliyordu bana yaşadıklarımız. Babam ölmezdi ki. Peki, niye tanıdığım yüzlerde hep gözyaşı vardı? Önce babamın muayenehanesine gittik. Ve gece on iki haberlerini izledik. Ve televizyonda İçişleri Bakanı Gazioğlu’nun açıklaması: “Ölenlerden ilk sekiz kişinin kimlik tespiti yapıldı, isimlerini sayayım.” Behçet Sefa Aysan dördüncü isim. Sessizlik deldi geçti bedenimi, hiçbir kıpırtı hatırlamıyorum. Spiker, “Sayın bakanım, ölenler arasında Behçet Aysan gibi yazarlarımız, sanatçılarımız var mı?” diye soruyor, bakan birkaç dakikalık susuştan sonra “evet” yanıtını veriyor. Ben daha çok korkuyorum. Sonra adımdan bir fazlasını hatırlamıyorum, annem beni eve götürmüş olmalı. Sabaha kadar odamda bekledim, babamı. Gelecek ve ben afacan bir mutlulukla koşacağım yanına. Hem niye ölsün ki! Yok, bunlar yalan. Ertesi gün anneme bir bardak çay uzattım. Gördüm gözünde yaş yerine kan var. Büyüdü gözündeki kan pıhtısı. Günlerce, aylarca gitmedi. Her gün kendini battaniyelerin altında sakladı. Bir kedi gibi incelikle mırıldanarak girdi odadan, çıktı odalardan. Bir gün ayağa da kalkamaz oldu, ağrıdan acıdan duramaz. Anladık ki her konulan teşhis “verilecek hesabı kalmamışlara” değilmiş. Defalarca ameliyat masasına götürdüler annemi. O gideceği yeri bilerek ince bir çizgi gibi gülümsedi. Ölümünden bir gün önce saatlerce konuştuk. -Kendini niye bu hale getirdin anne? İkimiz de biliyorduk artık geriye dönüşün olmadığını. Gittiği yolun çıkmaz bir sokakla birleştiğini daha önce bilseydi, kendini korur muydu, sanmıyorum. -Babamı çok mu sevdin anne? -Sen olsaydın sen de severdin dedi olanca mahcupluğuyla, sarıldım ona. Kara gözlerine baktım, kaşlarına. Son konuşmalarımızdı bunlar. Annemi bir kefen içinde gördüğümde de yaz başıydı, babama yakın bir mezar bulduk ona. Şimdi sanki bir pencereden babama bakıyormuş da en azından onu gördüğü için iyiymiş gibi geliyor bana. Benim için yaşam artık, annemin ağzından çıkan son sözcüklerde gizli. Sivas’ın anlamını soruyorsunuz ya, diyorum ki Sivas bir aile hikâyesinde gizli. Sanki çok uzak bir geçmişte kalmış, hiç yaşanmamış bir aile hikâyesinde. Biri kırk üç, biri kırk dokuz yaşında ölen iki insandan kalanlardır bunlar. Bir romanda okunsa “Türk Filmi” gibi sulusepken, akıl başa gelince de bizim ülkemizde olası bir kurgusu var denebilir pekâlâ. -Peki, biz bu ülkeye bütün bunları hak edecek ne yaptık? Yanıtlayacak tek bir sözcük bile bulamıyorum, bundan sonra da kendim için de hiçbir şey istemiyorum. Bu ülke daha çok erken ölümlere gebe. Tek bildiğim bu. -Son olarak ne söylemek istersiniz? 13 Mart’ta mahkeme kararını açıkladığı anda… Önce büyük bir boşluk hissettim kalbimde. Sanki elimi kalbime götürdüğümde yerinde durmuyor gibiydi. Soluksuz kalmıştım. Nefes almıyordum. Öylece gelip geçenlere bakıyordum. Üstelik hukukin sürecin derdime derman olmayacağını bile bile bunları yaşıyordum. Türkiye’de hangi siyasi cinayet çözüme ulaştı da babamınki tamamlansın? Üstelik yanı başımda hukuk defterinin çoktan kapatıldığı derin ailem de vardı. Onların bir kısmı platform kurulmadan önce de eş, dost, tanışık, kardeşti. Dışarı çıktım. Gökyüzüne baktım. Dünya dönüyordu. Şu bir gerçektir artık: Biz konuşuyorsak, adalet yoktur! Çünkü on dokuz yıldır hukuki mücadeleyi yıpranarak verdik. Şimdi artık bana düşen görev babamın yarattıklarını bu dünya döndüğü sürece yaşatmak için çalışmaktır. Söyleşi: Deniz Toprak/Odatv.com bilirim yarın diye bir şey var çeliğin su katılmamış yanı ırmakların geçilecek, fırtınaların bir yanı var ömrümüzün dinecek belki bir gün gülecek. selam verip selam alacak barışa kardeşliğe hep tok yatan çocuklar görecek el ele aşklar, omuz omuza dostluklar ne dikenli teller olacak ne tanklar tüfekler ne tüberküloz kalacak ne lösemi ne işsizlik Behçet Aysan - Beyaz Bir Gemidir Ölüm (Kendi Sesinden) https://www.youtube.com/watch?v=OxFzlWuun9g Bestelenen Şiirleri : Ezginin Günlüğü Bir Eflatun Ölüm https://www.youtube.com/watch?v=XvMHhMrpGwA Ezginin Günlüğü - Kara Sevda https://www.youtube.com/watch?v=I-6mRKRx4EI Ezginin Günlüğü - Kuşlar da Gitti https://www.youtube.com/watch?v=VQzQSERhHxU Ezginin Günlüğü - Sesler ve Küller (1996) https://www.youtube.com/watch?v=wGGwGDf5ROU (Adem Yüce)
Düello PDF indirme linki var mı?
Behçet Aysan - Düello kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Düello PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Behçet Aysan Kimdir?
1949 yılında Ankara'da doğdu. Selimiye Askeri Ortaokulu ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. 1968'de Ankara Tıp Fakültesi'ne askeri öğrenci olarak girdi.
12 Mart döneminden sonra politik nedenlerle ara vermek zorunda kaldığı tıp öğrenimi sırasında çeşitli işlerde çalıştı. Mezun olduktan sonra İzmit'e atandı. Ankara'da psikiyatri ihtisası yaptı. SSK Yenişehir Dispanseri'nde doktor olarak çalışmaktaydı.
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madımak Oteli'nde yakılarak öldürülen 37 kişiyle birlikte can verdi. Ölümünden sonra Türk Tabipleri Birliği tarafından adına şiir ödülü verilmeye başlandı.
Behçet Aysan Kitapları - Eserleri
- Düello
- Eylül
- Sesler ve Küller
- Karşı Gece
- Deniz Feneri
Behçet Aysan Alıntıları - Sözleri
- ..aynı gökyüzü aynı keder değişen bir şey yok ki gidip yağmurlara durayım. Söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım.. Eflatun Bir Ölüm (Düello)
- kırılınca bir büyük ayna şarkılar da yarım kaldı büyü bozuldu, durdu saatler suda suretimiz asılı kaldı. (Düello)
- getirebilsem ah, avlusunda çocukların korkmadan oynadığı lalelerle donanmış simli bir gökyüzü. (Düello)
- yaşamanın anlamını sorsam da söyleme konuştukça bir gemi açılıyor kıyıdan . (Eylül)
- yaşamı ölüm diye anlatıyorlar size yalanı gerçek diye. (Düello)
- Yok başka bir cehennem yaşıyorsun işte (Sesler ve Küller)
- kar yağıyor dışarda sokak lambasına düşüyor ve serçeler üşüyor kenarları hafifçe yanmış sayfalarına kan sıçramış bir kitapta Nazım Hikmet okuyorum. (Sesler ve Küller)
- "yağmur dindi sevgilim bak dinle her şey dindi, acıysa dinmemiş halde" (Karşı Gece)
- "yağmur dindi sevgilim bak dinle her şey dindi, acıysa dinmemiş halde." (Karşı Gece)
- çiçeklerim var çiçeklerim ya küsmüş sardunyalardan almaz mısınız pembe açar, pembe düşler için düşleriniz var mı ki? (Sesler ve Küller)
- benim o hep fırtınalarla boğuşan ruhum yorulmuyor yaşamaktan. (Düello)
- Yollar uzak ay bedir Sırtımda gümüş hançer Yürürüm de ölemem Kan damlatır karanfil Usulca mavi bir kar Kara geceye düşer Tutuşur fundalıklar Gelir kalbimi yakar (Deniz Feneri)
- …yalnızlık senin o konuşkan kuşun kırk kapıdan geçmiş kırk kilitten. .... yaralı, dili lâl, kanadı kırık vurulmuş başında bir yokuşun… (Sesler ve Küller)
- kimi sözleri söylemeye sevda yetmemişti aşkın bile umarsız halleri olurdu peki şimdi kim bildirecekti ateşin vaktini bize. (Deniz Feneri)
- "yalnızlık senin o konuşkan kuşun kırk kapıdan geçmiş kırk kilitten. .... yaralı, dili lâl, kanadı kırık vurulmuş başında bir yokuşun.." (Sesler ve Küller)
- "benim o hep fırtınalarla boğuşan ruhum yorulmuyor yaşamaktan. Midyat'lı bir gümüş ustasıdır, Süryani ve yüzündeki çıban gibi yüreğinde yaralar taşımaktan." (Sesler ve Küller)
- gece de homurtuyla kederli bir tren gibi geçer, benimse çiğnenmiş zakkum yüklemiş yorgun kalbimden aşk da acı da her şey ama her şey geçer kör bir güvercinin türküsü bile. tortusu kalır. (Karşı Gece)
- ne parçalanmış bir ayna ne mum ışığı kalacak birazdan gün ağaracak her gece yeni bir düello her sabah yeni bir ölüm hepsi bu şiire sığacak. (Deniz Feneri)
- Benim o hep fırtınalarla boğuşan ruhum yorulmuyor yaşamaktan. (Sesler ve Küller)
- bir gün gelecek bugün de bir anı olacak nasılsa oturduğumuz bu masa bu kum saati, bu rüzgar, bu eski komodin bu kırık sandalye bu kelepir yürek bu aşk nasılsa. (Eylül)