Hilal Görününce - Sevinç Çokum Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Hilal Görününce kimin eseri? Hilal Görününce kitabının yazarı kimdir? Hilal Görününce konusu ve anafikri nedir? Hilal Görününce kitabı ne anlatıyor? Hilal Görününce PDF indirme linki var mı? Hilal Görününce kitabının yazarı Sevinç Çokum kimdir? İşte Hilal Görününce kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Sevinç Çokum

Yayın Evi: Kapı Yayınları

İSBN: 9786055107123

Sayfa Sayısı: 346

Hilal Görününce Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Hilal Görününce, Türk edebiyatında hak ettiği kadar yer bulamamış bir coğrafyayı, Kırım'ı anlatıyor. Tatarlarla Osmanlı ilişkilerine de yer veren roman, 1853-1856 Kırım Savaşı'nın öncesi ve sonrasını kapsayacak şekilde ilerler. O yılları bir Tatar ailesinin gözüyle canlandıran eser, Kırım'a has, renkli örf ve âdetlerle zenginleşmiş, destansı bir nitelik kazanmıştır..."

Şafak sökerken Salgır Nehri kıyılarına varmıştı. Çatır Dağı'ndan doğan su durgundu. Yağmur bekliyordu. Adını aldığı bu nehirden su içti. Durup dinlendi. Sonra eski günlerdeki canlılığını yeniden bularak nehir boyunca yürüdü, koştu. Yaz güneşiyle kavrulmuş bozkırın kokusunu almaya başlamıştı. Doğduğu, bir tayken koştuğu bozkırın... Bazen taşlı kayalı yerlerde tökezliyor, yine de yürüyor, koşuyordu.

Kuzeydeki düzlüklere varınca yürümeyi öğrendiği bu yerleri tanıdı. Başını göğe kaldırıp birkaç defa kişnedi. Sahibini çağırdı. Durup bekledi. Oradan geçen köylüler bu sahipsiz

hayvanı görerek yanına yaklaştılar. Salgır bu yabancılara ürkek baktı. Sonra dönüp dörtnala oradan uzaklaştı...

(Tanıtım Bülteninden)

Hilal Görününce Alıntıları - Sözleri

  • Türk' ün ezeli çilesi şudur ki, düşmanıyla yalnız bir cephede vuruşmayıp ayrı ayrı cephelere asker sevketmek mecburiyetindedir.
  • "İşte cesaret budur."dedi içinden."Hayalleri gerçekleştirebilmek..."
  • “Yıkıldı zulm elindeyn hâne-i dil Vatandan gayri lâzım geldi menzil Bilinmez oldı kadri, merd olanın, Cefâ-yı tâ’nı çekmek câna müşkil…"
  • Zehra ana, "Ah, bu Kaynarca..." derdi. "Osmanlıyla bağımızı kopardı. Bizi bir başımıza koydu. Onlar da Türk, biz de Türküz. Neden bizim adımız tatar kondu? Nice Kırım Türkü, yalanı hakikat diye kabul edip aldandı. Kırım'ın istiklâli, Osmanlının buralardan çekip gitmesine bağlıdır diye, aramıza fitne soktular! Şimdi müstakil miyiz Giray Can? Osmanlı, gemilerini, kadıaskerini, sancakbeyini buralardan çekeli kaç yıl geçti bilemem. Biz dünyada yokmuşuz. Babam anlatırdı. O gideli, Kırım'ın beli büküldü. Moskoftan dost olur mu? İşte sonunda Kırım'ı ilhak etti. Önce bir başına bıraktı, yalnız kodu. Sonra, içimize fesat soktu. İlim yuvalarına el attı, bilgisizliği bilgi diye yaydı. Ondan sonra da saldatını üstümüze saldı. "

Hilal Görününce İncelemesi - Şahsi Yorumlar

5-6 yıl ara ile ikinci kez okudum. Ara ara, bende yer edinmiş kitapları tekrar alır okurum. Kadim bir dostla muhabbet dolu bir sohbet hissi uyandırır bu okumalar bende. O yüzden daha bir lezzetli olur. Kitaba gelecek olursam, Sevinç Çokum'un pek çok kitabını okusam da hiçbiri bu kitaptaki tadı vermedi bana. Kitapta, Kırım Türklerinin Rus işgali sırasında yaşadıklarını ele almaya çalışmış S. Çokum. Bunun yanı sıra Türk kültürünün pek çok iziyle karşılaşmak mümkün. Özellikle Dede Korkut'un tipik özelliklerinden yararlanmış yazar. Nizam Dede bu tipik Dede Korkut özelliklerini kendinde toplamış mesela. Örneğin ad verme, halk meclisinde ona danışma vs. Velhasılı, her iki okumamda da sıkılmadan, ilk kez okuyormuşçasına bitirdim kitabı. (Nil)

Kırım ve Osmanlı Teması: Hilal Görününce,bizleri 1850'li yıllara alıp götüren bir Kırım romanı. Bu tarih önemlidir çünkü Osmanlı-Kırım savaşı tam da bu yıllarda,1853-1856, cereyan etmiştir. Olaylar Kırım'ın Bahçesaray yakınlarındaki bir köyde geçmektedir ve bu olaylar Tatar bir ailenin perspektifiyle bizlere sunulur. Bizler de o döneme onların gözünden kimi zaman kalbinden bakıyoruz. Yazar kahramanlarını Tatar lehçesiyle dile getirir ve aslında bunu yapması bizleri dönemin atmosferine daha iyi yerleştiriyor. Kitapta anlatılan konular ve yaşanan sıkıntılar bir kahraman -Arslan Bey- doğurur. Tabii ona yol gösteren, akıl veren-Nizam Dede- bir de yaşlıyı. Öz yurtlarında parya olma duygusudur bu romanı acıklı yapan. Büyüdüğü yerde yabancı kalma, yâd olma psikolojisidir kahramanların yaşadığı. Kendilerini ait hissettikleri Osmanlıya taraf olma isteği ve buna engel olan coğrafya. İşte böylesi bir durumda mücadeleye girişmek ve bazı şeylerden vazgeçmek. Dönemin bir başka tarafında da atlar yer edinir. İnsana olan arkadaşlığı ve yardımı burada kendini bariz hissettirir. Salgır, Dilara bahsi geçen atlardan iki tanesi. Bir at alınacaksa bütün köylü toplanır ve ince bir titizlikle inceler, keza doğum yapacaksa yine aynı kalabalık toplanır. Aslında anlıyoruz ki at o dönem için değer, şan ve güç belirleyicisi olan bir ölçüt. Bu atlardır sahibini güçlü ve nâm sahibi eden. Olay örgüsü sürükleyiciliği hiç bozmadan bir nehirde eforsuz olarak süzülen çalı çırpının aktığı gibi sizi de alıp götürüyor. Kadınlar erkeği cenge hazırlayan ve ona güç, dayanak olan bir noktada aktarılıyor bizlere. Nizam adında bir adam ve onun yaşadığı köyde çevresini oluşturan bir topluluğun-Arslann Bey, Göknur Hatun, Giray, Şirin Gelin, Hamza Batur-Gregoroviç...- Kırım Savaşı öncesi, esnası ve sonrasında yaşadıklarını bizlere aktaran tarihi tarafları ağır basan bir roman.Hilal( Hilal Görününce) kelimesinin kullanılması umudu temsilen seçilmiş. Ve kahramanlardan biri-Arslan Bey- şöyle der kitapta:" Bizim hilalimiz batmaz." Bütün bunların toplamında kitap bir döneme ayna tutuyor ve aynanın yansıdığı alanlar sizi alıp içine çekiyor. Sizi o döneme götürüp bir köşeye oturtuyor yazar ve şunu diyor: Buyur izle sevgili okur. İyi okumalar sevgili okurlar. MşN (İnce Memet)

Kırım Türkleri... Osmanlı ' nın yıkılış dönenimine denk gelen ve ısrarla umutla Osmanlı'nın yardıma gelmesini bekleyen Kırım'lılar... Nizam dede,oğlu Giray ve Arslan Bey üçgenin de geçen bir eser.Yazar,Sivastapol ve Bahçesaray 'da geçen esareti ve haklarının Ruslar tarafından ellerinden alınan Kırım Türk'lerinin hayatlarından bir kesit yazmış,fakat savaştan ziyade beklentileri dile getirmiş.Her sayfayı çevirdiğim de acaba Nizam dedenin beklediği Bey kim diyerek okudum... Kitabın dile akıcı ve sade fakat beklediğim gibi destansı değil.Sıkılmadan okuyabilirsiniz . (Nurhan Işkın)

Hilal Görününce PDF indirme linki var mı?

Sevinç Çokum - Hilal Görününce kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Hilal Görününce PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sevinç Çokum Kimdir?

Sevinç Çokum  25 Ağustos 1943’te  İstanbul  Beşiktaş’ta dünyaya geldi. Üç kız evlada sahip olan ailenin en küçük çocuğudur. Beşiktaş Büyük Esma Sultan İlkokulunu, Beşiktaş Ortaokulu ve Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu; ayrıca Umumi Sosyoloji dalında öğrenim gördü.  Acıbadem Özel Anadolu Lisesinde ve Etfal Hastanesine bağlı hemşire okulunda Türkçe ve Edebiyat dersleri verdi.

Orta öğrenimi sırasında bir süre İstanbul Radyosu çocuk korosunun haftalık programlarına katıldı.   Klasik Batı müziği dalında özel keman dersleri alarak Türk ve değişik ülkelerin temsilcilerinden  oluşan A. Kavafyan yönetimindeki  İstanbul Amatör Senfoni Orkestrasında ikinci kemanlarda çaldı, konserlere katıldı. Üniversitedeyken politikayla ilgilenmeğe başladı. Bir siyasi partinin ilçe gençlik kolu başkanı oldu, daha sonra İl Gençlik Teşkilâtına geçti, bir süre sonra politikada aktif rol almaktan  vazgeçti.  Öğrenimi sırasında evlenen  Sevinç Çokum, 1968 çalkantılı döneminde öğrenci hareketlerine fikirleriyle katıldı.

Edebiyata sevgisi  ortaokul sıralarında Türkçe Öğretmeni Necmi Seren’in, lisede ise Suzan Karamanlıoğlu’nun   yönlendirmeleriyle  yol aldı. Necmi Seren öğretmenliğin dışında Macarca’dan çeviriler yapmış, ünlü “Pal Sokağı Çocukları” romanını Türkçeye kazandırmıştı. Sevinç Çokum daha o tarihlerde günlük tuttu, şiirler yazdı. Lisede öğrenciyken büyüklerin katıldığı Kudret Gazetesindeki bir yarışmaya girerek ikinci oldu. Üniversitede hikâyeler yazmağa başlayan yazarın  Bir Eski Sokak Sesi adlı öyküsü Hisar Dergisinde (Şubat 1972) yer aldı. O sıralarda Yelken ve Eflatun Dergilerinde de birkaç hikâyesi görüldü, Ahmet Nadir Caner’in yönettiği Başkent Gazetesinde  şiirlerinden bazıları  neşredildi. İlk hikâyelerini  Eğik Ağaçlar adlı kitabında toplayan yazar,  Behçet Necatigil’in  tavsiyesiyle öyküde yoğunlaştı. Bu kitabın ardından Hisar Dergisinin yanısıra  Türk Edebiyatı Dergisinde de yazmağa başladı. 1975-76 yıllarında Kültür Bakanlığı bünyesinde düzenlenen komisyonlardan Halk ve Çocuk Yayınları Kurulundaki çalışmalara katıldı. 1977-79 yıllarında Türk Edebiyatı Dergisinin yazı işleri müdürlüğünde bulundu. Daha sonra,  (1981-85)  eşi Rıfat İzzet Çokum’la kurdukları Cönk Yayınlarını yönetti. Sevinç Çokum’un öykü, söyleşi ve diğer yazıları, Hisar, Türk Edebiyatı, Gösteri,  Varlık Dergilerinde ve Dünya- Kitap’ta yer aldı.

Öyküleri:

Eğik Ağaçlar (1972), Bölüşmek (1974), Makina (1976), Derin Yara (1984),Onlardan Kalan (1987 ) Bu kitaplar birleştirilerek, Bir Eski Sokak Sesi, Evlerinin Önü, Onlardan Kalan adlarıyla yeniden yayımlandı. Rozalya Ana  (1993- Türkiye Yazarlar Birliği Armağanı), Beyaz Bir Kıyı (Fas’ta geçen hikâyeleri 1998), Gece Kuşu Uzun Öter (2001 ), Al Çiçeğin Moru (2010).

Romanları:

Zor (1977), Bizim Diyar (1978), Hilal Görününce (1984- Milli Kültür Vakfı ve TYB Armağanları), Ağustos Başağı (1989), Çırpıntılar  (1991), Karanlığa Direnen Yıldız (1996), Deli Zamanlar (2000),  Gülyüzlüm (Tefrika roman olarak yazılışı 1988, kitaplaşması 2003 ), Gece Rüzgârları (2004), Tren Burdan Geçmiyor (2007),  Arada Kalmış Tebessüm (2010), Lacivert Taşı (2011- Eskader Roman Armağanı)

Gazete Yazıları: Güzele Bakan Karınca (1997), Vaktini Bekleyen Tohum (2000 )

Anlatı:  Hevenk- Kayıp İstanbul (1993-TYB Armağanı)

Radyo programları ve TV senaryoları da bulunan Çokum, Yeniden Doğmak adlı dizi senaryosuyla  Ankara Gazeteciler Cemiyeti, 1988 Basın Şeref Belgesine lâyık görülmüştür.

Çevrilmiş Eserleri:

Çarmıh,Bir Geminin Getirdikleri, Der Neu Mensch İn Der Türkei – Almanya(Seçkiye Katılan Öyküler)

BizimDiyar, Prof.Dr.  Azize Cefarzade’nin çevirisiyle- Azerbaycan-Baku.(Roman)

Tarifsiz Bir Sesin Hikâyesi, Moderne Turkse Verhalen- Hollanda (Seçkiye Katılan Öykü)

Denizin Dalgası Saçların, Racconti dell Anatolia-İtalya (Seçkiye Katılan Öykü)

Deli Zamanlar  Arapçaya çevrilerek Mısır’da yayımlandı (Roman)

Tarlabaşı’nda Sabah Oluyor, Istanbul In Women’s Short Storıes – England ( Seçkiye Katılmış Öykü)

Deli Zamanlar Arnavutluk, Bulgaristan ve Hindistan’da yayımlanmak üzere çevrilmektedir.

Eserleri üniversitelerde araştırma konusu olan Sevinç Çokum’un yurt dışında da bazı eserleri üzerinde çalışmalar gerçekleşti. Ayn Şems Üniversitesinden Ayşe Abdülvahid Çırpıntılar romanıyla ilgili, Batıda Türk Göçmenlerinin  Sorunları  adıyla  yüksek lisans yaptı.(2008-2010) Ayrıca yine Mısır’da Kahire Üniversitesinden Muhammed Eyd, yazarın  Beyaz Bir Kıyı  adlı eserini dil bakımından inceleyen bir çalışma ortaya koydu.(2010-2011)

İlk kitabıyla insan sevgisi ve hümanizma çizgisinde görünen Sevinç Çokum, zaman içerisinde öykü ve romanlarında değişimler yaşadı. Toplum ve birey arasındaki ilişkileri kurcalayan yazar, ilk romanlarında ulusun değerlerini kişilerine aktararak onları tarih perspektifi içinde ele aldı. Giderek insanın iç yapısındaki  derinliklere yönelen yazar,  sanatın sınırları olmayacağını savunarak evrenselliğe ulaştı. Deli Zamanlar romanıyla birlikte hikâyelerindeki ince gözlemleri, dil özenini ve ironik bakışı romanlarına taşıdı. Tren Burdan Geçmiyor ve Arada Kalmış Tebessüm, Lacivert Taşı  gibi  son romanlarında sosyal-psikolojinin verileriyle insanı anlamaya çalıştı. Abukiz adını verdiği bir felsefe ortaya atarak, çok renkli ve prizmatik bir yapı içinden dünyaya baktı. İçtenliği önemseyerek öğretilerin dışındaki doğruları aradı.

 

Sevinç Çokum Kitapları - Eserleri

  • Hilal Görününce
  • Ağustos Başağı
  • Lacivert Taşı
  • Bizim Diyar
  • Rozalya Ana
  • Gece Kuşu Uzun Öter
  • Tren Burdan Geçmiyor
  • Bir Eski Sokak Sesi
  • Al Çiçeğin Moru
  • Arada Kalmış Tebessüm
  • Deli Zamanlar
  • Gece Rüzgarları
  • Onlardan Kalan
  • Çırpıntılar
  • Evlerinin Önü
  • Yüzünü Sıyır Karanlığından
  • Kırmalı Etekler
  • Hevenk - Kayıp İstanbul
  • Güzele Bakan Karınca
  • Karanlığa Direnen Yıldız
  • Gülyüzlüm
  • Zor
  • Vaktini Bekleyen Tohum
  • Çok Yapraklı İlişkiler
  • Beyaz Bir Kıyı
  • Gözyaşı Çeşmesi
  • Bölüşmek
  • Tek Kalan Fincan
  • Makina
  • Eğik Ağaçlar
  • İskele Gazinosu
  • Beyaz Bir Kıyı

Sevinç Çokum Alıntıları - Sözleri

  • Varsın adları "göçmen " olsun. Çok sürmez , Avustralyalı olurdu onlar da. Ne kadar olunabiliyorsa tabii. (Çırpıntılar)
  • İnsanın, kimi zaman canını veresiye önemsediği birinin ya da bir nesnenin gün gelip kendisi için anlamını yitirdiğini anlaması doğal yaşanmışlıklardan değil miydi? (Tren Burdan Geçmiyor)
  • Hani bazen bir kuşa sevgiyle coşkuyla bağlanirsin, sonra kuşa bir hal olur. Hani yemez de yermiş gibi yapar, durmadan uyur; kanatları düşer. Hani solmakta olan bir çiçeğe dönüşür... gayrı parlatamaz tüylerini, matlaşır o tüyler, belki çoktan ölür derisi, yenilemez kendini geri dönülmezliklerde. Sonra bir bakarsın... (Gülyüzlüm)
  • Sevgi belki de milyonlarca anlardan birindeki birkaç saniyedir; fakat o birkaç saniye aslında ömürleri içine alabilir. (Arada Kalmış Tebessüm)
  • "Gül alır, gül satarlar.. Gülden terazi tutarlar Gülü gül ile tatarlar Çarşı pazar güldür gül.." (Ağustos Başağı)
  • Hayat pişmanlıklar zinciridir. Ama yıllar sonraki doğruların, sana bazı şeyler anlatır. (Yüzünü Sıyır Karanlığından)
  • Gece ışığı umuttu çünkü, umuydu. Umularla ürerdi hayat; hele umumun bir parçası isen... (Al Çiçeğin Moru)
  • Zamanın güzel bir noktasındaydık;zaman bizi karalamamıştı henüz ;ülkemiz karalamıştı. Ülkemiz bizi gözden çıkarmamıştı henüz. (Gece Rüzgarları)
  • “Siz bilimsel çalışmalarınızı sürdürürken bunlar olmaktaydı ve sonra sis diye bir hastalık icat ettiler; sözüm ona başka ülkelerde de bu hastalığın var olduğuna dair düzmece haberler çıkmaya başladı. Hayır, hayır, bin kere hayır! Kendileri gibi düşünmeyenlerin parlak zekâlarını söndürmeye çalışıyorlardı düpedüz. Çünkü karşı çıkan çoğu insanda itiraz eden aykırı bir gene rastlanıyordu. İtiraz geni, evet! Sözgelimi diğer hücreler maviyse aykırı gen her renge dönebiliyor. Maviden mora, mordan kırmızıya, yeşile ve sarıya... İşte o dayatılmış sistemlere uymayan gen...” (Çok Yapraklı İlişkiler)
  • Savaş bizim irademizden doğsa da kaderimiz gibidir. (Gözyaşı Çeşmesi)
  • Seni gezemediğim, keşfedemediğim, bozulmamış çok yakın bir kent gibi hatırlamalıyım. (Arada Kalmış Tebessüm)
  • Belki de ölmüşsündür, nerden bileyim, bilmeyi de istemiyorum. Ben benim işte aylardır bunu söylemeye çalışıyorum. Kimse bana hangi renkleri seveceğimi, hangi tatlardan hoşlanacağımı anlatmasındı. Beni bir makine addedip her parçamı değiştirebileceğini sanmasındı. Duvarın arkasında annen var demek! Aramızda hep bir duvar vardı zaten ve bizi hangi sersem esinti yanlışlıkla bir araya getirdi, bilemiyorum. Neyse, geldi geçti. (Kırmalı Etekler)
  • Eskiden daha bakımlıydı bahçemiz. Bahçıvan da yaşlandı. Bakamıyor. Ah o kamelyaları, ortancaları, zambakları görseydiniz. Ben o zamanlar daha meraklıydım böyle şeylere şimdi çiçekleri seyretmek bile yoruyor beni. (Zor)
  • Kırılsın varsın hayalleri. Pek çabuk kırılan hayal de zaten barınmamalı insanda. (Bizim Diyar)
  • İnsanların uçsuz bucaksız gaddarlığını anlayamadan öleceğim. Tutkuların sonsuzluğunu da... (Kırmalı Etekler)
  • .. '' O çiçekleri neden yaşatmaya çalışıyorum sanki? Çiçekler de ölür elbette. Yaşayan sadece tohumlarıdır. Yaşayan ve devam eden... " (Çırpıntılar)
  • Sevdiğim, yağmurla ayrıldık biz ve yine yağmurla kavuştuk. (Yüzünü Sıyır Karanlığından)
  • Kırılsın varsın hayalleri. Pek çabuk kırılan hayal de zaten barınmamalı insanda. (Bizim Diyar)
  • Ah ne olur bir gün şu trenlerden değişmiş olarak insem. Evimin kapısından, bir başka ben olup girsem... (Onlardan Kalan)
  • Gurur... Aşkın hem dostu hem düşmanı. Dostu, çünkü onunla yaşar ve ayakta durur o bağ. Düşmanı, çünkü yaprak uçurtmaz ortalıkta, yaprak kıpırdatmaz ki öteki ruh anlasın, sezsin, sevildiğini bilsin. (Tren Burdan Geçmiyor)