Kırmalı Etekler - Sevinç Çokum Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kırmalı Etekler kimin eseri? Kırmalı Etekler kitabının yazarı kimdir? Kırmalı Etekler konusu ve anafikri nedir? Kırmalı Etekler kitabı ne anlatıyor? Kırmalı Etekler PDF indirme linki var mı? Kırmalı Etekler kitabının yazarı Sevinç Çokum kimdir? İşte Kırmalı Etekler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Sevinç Çokum
Yayın Evi: Kapı Yayınları
İSBN: 9786055107826
Sayfa Sayısı: 342
Kırmalı Etekler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Sevinç Çokum'un son kitabı Kırmalı Etekler bir karşı çıkış romanı... Kabullenmişliğe karşı şüpheler ve itirazlar... Etiketlenme ve dışlanmaların biçimlendirdiği anlayışlarla yüzleşme... insanı biçimlendiren ezici kuralların hicvedilişi, burjuva ahlakının ironik bir dille eleştirisi ve tabii Sevinç Çokum abukizmi...
Kırmalı Etekler, birey olarak varoluş savaşı veren bir kadın yazarın gerçek hayatla zihinsel dünyası arasındaki düşsel yolculuk. Bir bilinçaltı kahramanı Gröfrey ise romanı ve başkarakter Çise'yi yaşanan gerçeklikten ruhun zenginliklerine ve imgeler dünyasına taşıyor. İstanbul, Edirne arasındaki gitgellerle yürüyen romanda son kırk yıla ve bugüne özgün bakışlar var. Kırmalı Etekler her çağda var olan kirlilikler içinde yaşayabilmiş aşk ve dostlukların romanı...
Gidiyorduk; ben de katılmıştım onlara hevesli hevesli, annemin diktiği etekleri kırmalı elbiselerimle, o gezmelerde ben de vardım; ve ben de kesiyordum artist resimlerini mecmualardan. Amerikanlaştık evet... Kapalı kalamazdık dünyaya, dünyayı artık onlar yönetiyordu çünkü. Ben de sevdim yabancı şarkıları, Blues dinlediğimde içimdeki hercümerci paylaştım o şarkılarla. Sinemalarda ben de seyrettim, ışıkları kaldırımlara dökülen pencerelerinden içerideki Noel ağacının göründüğü, artık eskimiş New York apartmanlarını... Renkli cıvıl cıvıl mağazaları, şık mantolu, şapkalı güzel kadınların gururlu yürüyüşlerini, onların sokaklarını. Beşinci Caddeyi kendi sokaklarım, kendi caddelerimmiş gibi sevdim. Bugün de devlet yöneticilerinin eşleri top top kumaşlar alıyor, mağazalardan saatlerce çıkmıyorlarmış Amerika'ya maaile gittiklerinde.
(Tanıtım Bülteninden)
Kırmalı Etekler Alıntıları - Sözleri
- "Yeryüzü yeterince kokuştu diye düşünüyorum. Her şey yeterince yaşandı, yeterince suç, yeterince günah, yeterince çürüme..."
- "Hayatımız değişiyordu; tüketime alıştırılıyorduk, atıp yenisini almaya..."
- İnsan bir şeyin bittiğini düşündüğü an, dünyanın sonu gelmiş gibi oluyor, oysa öyle değil! Bitiyor ve başlıyor, yeni kan, yeni bir pütürlenme dallarda, yeni bir doğuş ve yeni bir yıkıntı.
- "Bana benim yaşamadıklarımı anlatmak için kendini yorma anne" demişti bir akşam. 'Herkesin hayatı kendine. Hem başka bir zamandayız. Namertler o zaman da varmış, şimdi de var. Öyleyse büsbütün yabancı değiliz birbirimize. Seni anlayabilirim, sen de beni. Üzülme işte. Yetmez mi?'
- Hastamız zanlar ve şüpheler içerisinde. Zeka son derece keskin ve parlak. Merkezdeki ben yani kendisi önemli bir olduğunu düşünüyor. Paranoid tabloda hasta birilerinin kendisini takip ettiğini sanır ve düşmanları olduğunu. Bunları çevresindeki insanlara son derece inandırıcı şekilde anlatır; sonunda onları düşüncelerinin yersiz olmadığı yolunda ikna eder. Yakınları yavaş yavaş o kuşkuları paylaşarak hasta ile benzeşmeye başlarlar, onlar da bu takiplere inanırlar. ortaya öyle bir durum çıkar ki konuşmalarından hastanın hangisi olduğunu ayırt edemez hale gelirsiniz.
- Belki de ölmüşsündür, nerden bileyim, bilmeyi de istemiyorum. Ben benim işte aylardır bunu söylemeye çalışıyorum. Kimse bana hangi renkleri seveceğimi, hangi tatlardan hoşlanacağımı anlatmasındı. Beni bir makine addedip her parçamı değiştirebileceğini sanmasındı. Duvarın arkasında annen var demek! Aramızda hep bir duvar vardı zaten ve bizi hangi sersem esinti yanlışlıkla bir araya getirdi, bilemiyorum. Neyse, geldi geçti.
- Gidiyorduk; ben de katılmıştım onlara hevesli hevesli, annemin diktiği etekleri kırmalı elbiselerimle, o gezmelerde ben de vardım; ve ben de kesiyordum artist resimlerini mecmualardan. Amerikanlaştık evet… Kapalı kalamazdık dünyaya, dünyayı artık onlar yönetiyordu çünkü. Ben de sevdim yabancı şarkıları, Blues dinlediğimde içimdeki hercümerci paylaştım o şarkılarla. Sinemalarda ben de seyrettim, ışıkları kaldırımlara dökülen pencerelerinden içerideki Noel ağacının göründüğü, artık eskimiş New York apartmanlarını… Renkli cıvıl cıvıl mağazaları, şık mantolu, şapkalı güzel kadınların gururlu yürüyüşlerini, onların sokaklarını. Beşinci Caddeyi kendi sokaklarım, kendi caddelerimmiş gibi sevdim. Bugün de devlet yöneticilerinin eşleri top top kumaşlar alıyor, mağazalardan saatlerce çıkmıyorlarmış Amerika’ya maaile gittiklerinde.
- İnsanların uçsuz bucaksız gaddarlığını anlayamadan öleceğim. Tutkuların sonsuzluğunu da...
- Erkeğin bıyıklısı, bolca olur yavuklusu.
- AdemYesil Ben bunları yarattım ama yoldan çıkacaklarını ve bulundukları yerleri hazmetmeyeceklerini, muktedir olduklarında sapıtacaklarını önceden biliyordum zaten.
Kırmalı Etekler İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kahramanımız Çise! Bir noktalama işareti olsa herhalde ünlem olurdu. Birbirinden farklı kadın tipolojileri karşılıyor bizi Çise 'nin hayatında. Başta Çise olmak üzere hayatta nerede ve ne şekilde iz bıraktıkları çoğu zaman gözden kaçırılan kadın karakterler... Kadın olmanın, görünmemenin, anlaşılamamanın isyanını yazarak dile getiriyor Çise. Yazdıkları ile mutlu ve görünür olmanın bir çaresini arıyor fakat pek mümkün olamıyor. Yine de mutluluğu kaçak göçek yazdığı yazılarda aramaya devam ediyor. Roman, genel olarak kabullenme ile reddetme arasındaki o ince çizgide geçiyor. Kadın karakterler baskın olmakla birlikte erkekler üzerine de derin psikolojik tahliller mevcut. Ailedeki kadın ve erkek rolünün hayal edildiği gibi olamadığı ve işin sonunda kadının, kadından bile şiddet gördüğü bir aile terörüne tanıklık ediyorsunuz. Güçlü, boyun eğmeyen, özgür bir kadının romanı. Sevinç Çokum, aydın-yazar eleştirileri, Milan Kundera ve Hemingway'e göndermelerle bilinç akışını oldukça başarılı yönetiyor. Ayrıca Çise 'nin adeta görünmez arkadaşı Gröfrey, Çise'nin zihnini okumamızı sağlıyor. Bazen onu dinlemeyen bir koca, bazen sıkıcı bir görümce, bazen de görgüsüz arkadaşlar oluyor... *Keyifli okumalar (Cânân)
Yazar olmak zordur.Hele bir de kadın yazarsanız işiniz daha da zor demektir.Kırmalı Etekler’de roman kahramanı Çise; yaşadığı bu zorlukları, kendi olma çabasını anlatıyor.Etiketlenmeden, yaftalanmadan, kukla olmadan yaşamak; özgürce eteklerini savurmak istiyor .Tıpkı kitapta aynı kaderi paylaştığı diğer kadınlar gibi o da ruhunun anahtarını kimseye vermek istemiyor. “Ruhuma uydurabilecekleri bir anahtar bulamadıklarında, kendi kilidimin mahkumu kıldılar beni.”diyor. Kadının özgürlüğünü eserin merkezine oturtan Sevinç Çokum,”Kırmalı Etekler”de toplumsal yanlışlıklara da sıkça değiniyor. “Ülkeye baskı uygulayanlar, kendi düşüncelerini kabul ettirmeye çalışanlar, onları gözetleyenler...İnsanların ellerinden topraklarını, parklarını, sularını, yağmurlarını, çiçeklerini, kuşlarını alanlar, sadece paraya inanan, ülkelerini dev bir hapishane haline getirenler, çalanlar, yiyenler, soylarını zengin edip kapitalizmin buyruğunda saltanat süren küreseller...”yer alıyor eserde. Düzen bozan insanlar, insanlık tarihi kadar eski.Kutsal kitaplarda onların cezalandırıldıkları anlatılıyor.Sevinç Çokum’un kitapta, Nuh tufanı hadisesine sıkça değinmesinin sebebi de hayatı yaşanmaz hâle getiren bu insanlar bence. Tüm bu olumsuzlukların, çirkinliklerin arasında Çise’ye yaşama sevinci veren, onun ruhuna iyi gelen biri var:Gröfrey “Gröfrey...Yaşarken gördüğüm bütün çirkinliklere alçaklıklara rağmen o menekşelere el değmedi, pörsümedi onlar; öylece duru ve taze kaldılar.Parlak morlarıyla.” (Berna Karakaya)
Kırmalı Etekler: Kırmalı Etekler Sevinç Hanım'ın son kitaplarından biri. Diğer kitaplarından farklı özellikler gösteriyor. Kadın olmanın zorluklarından çıkan eser kendine ait varlık mücadelesi veren kadınların hikayeleriyle devam ediyor. Kadın sorunlarını birçok kadın karakter aracılığıyla okura yansıtıyor. Cinsiyetçi söylemlerin varlığı kadın okurları üzecek türden. Ana karakterimiz ise Çise. Çise'nin yazma tutkusuyla başlar eser. Sonra onu ayıplayan ilk eşi Cenk. Çise' nin Cenk' i anlattığı yerlerde ben okurken bile sinirlendim. Karısına" Çok uzatıyorsun, sıkılıyorum sen konuşurken. "diyen bir eş, nasıl hayatı paylaşır ki eşiyle? Aile ve arkadaş görüşmelerinde susmayı tercih ediyor Çise, çünkü Cenk tarafından kaş göz işaretleri ile denetleniyor.'Yav, sen bu yazıyı kitabına alsan birileri söz gelişi bizimkiler okumuş olsalar, ben onlara ne derim yahu? Eşe dosta akrabalara..." Diyen Cenk sürekli Çise'yi yargılar, ayıplar... Evlilik kurumu da yatırılır masaya, daha doğrusu üzerinde düşünmeye sevk eder. Mesela eserde Mücella Teyze:" ben aşkı sevdayı ne bilirim?" diyordu. " İstemeye geldiler. Cam silerken görmüşler. Biz o semte yeni taşınmıştık, 'bir hamarat kız geldi, her hafta cam siliyor, çamaşır desen her gün asıyor balkona. Aman bir temizlik, bir temizlik ateş gibi kız vallahi' diye destan etmişler beni. O zamanlar öyleydi ; bir kızın işine, gücüne, kuvvetine, sıhhatli olup olmadığına bakacaksın." Yaşam deneyimi olan ifadeler de çokça geçiyor." Benzin kuyrukları o batasıcanın zamanında değil miydi? O alçak değil miydi deprem paralarını yiyen? Böyle diye diye eski eskisini karalayıp yenisine omuz vererek almış yürümüşlerdi." veya bir örnek daha "Fakirin ömrü zenginin anlattıklarını dinlemek veya edindiklerini seyretmekle geçerken zengin dengine veya kendine hizmet edermiş."... Eserde 30'un üstünde karakter var(Çise, Cenk, Yele, Kayaç, Birsen, Mürver'in arzuhalci babası Sefer Bey,Mürver'in annesi Peyman teyze, Cevdet, Çağla, Mücella,Mücella'nın kocası Kadir, Günyüz Abla, Müyesser, Şetaret, Pakize teyze, Mahmure Öğretmen, Nisa Öğretmen, Ataca Öğretmen, Samet Bey, Cenk'in abisi Macit ve karısı Asude onların kızları Seda, Kral Surid, Evliya Çelebi, Dalgakıran ailesi, Ernest Hemingway, Kayserili Hediye Abla, Kayaç'ın babası Seratan Beyefendi, Kayaç'ın üvey babası Şadi Bey, Bedri Hoca(Mücella'nın gittiği hoca), apartman görevlisi Salim ve karısı Canan, Polat Bey ve karısı Melek Hanım, komşu Nezihe, Birsenin komşusu Leman Teyze, Albay Towsend ve aşık olduğu Margaret, Cenk' in halası hacı Huriye Hanım, Cenk'in annesi Kısmet Hanım, Gülseren ve Mahir, Gülseren'in kızkardeşi Belma, Fevziye, Mehpare, Nihal Hanım, Mürver ve Cevdet) sanırım bu karakterler kırmalı eteğin birer pilesi gibi düşünüldü.Parçalar birleşip bütünü oluşturdu gibi geliyor. Çok anlatıp büyüyü bozmak istemiyorum. (Arzu Polatkan)
Kırmalı Etekler PDF indirme linki var mı?
Sevinç Çokum - Kırmalı Etekler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kırmalı Etekler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Sevinç Çokum Kimdir?
Sevinç Çokum 25 Ağustos 1943’te İstanbul Beşiktaş’ta dünyaya geldi. Üç kız evlada sahip olan ailenin en küçük çocuğudur. Beşiktaş Büyük Esma Sultan İlkokulunu, Beşiktaş Ortaokulu ve Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu; ayrıca Umumi Sosyoloji dalında öğrenim gördü. Acıbadem Özel Anadolu Lisesinde ve Etfal Hastanesine bağlı hemşire okulunda Türkçe ve Edebiyat dersleri verdi.
Orta öğrenimi sırasında bir süre İstanbul Radyosu çocuk korosunun haftalık programlarına katıldı. Klasik Batı müziği dalında özel keman dersleri alarak Türk ve değişik ülkelerin temsilcilerinden oluşan A. Kavafyan yönetimindeki İstanbul Amatör Senfoni Orkestrasında ikinci kemanlarda çaldı, konserlere katıldı. Üniversitedeyken politikayla ilgilenmeğe başladı. Bir siyasi partinin ilçe gençlik kolu başkanı oldu, daha sonra İl Gençlik Teşkilâtına geçti, bir süre sonra politikada aktif rol almaktan vazgeçti. Öğrenimi sırasında evlenen Sevinç Çokum, 1968 çalkantılı döneminde öğrenci hareketlerine fikirleriyle katıldı.
Edebiyata sevgisi ortaokul sıralarında Türkçe Öğretmeni Necmi Seren’in, lisede ise Suzan Karamanlıoğlu’nun yönlendirmeleriyle yol aldı. Necmi Seren öğretmenliğin dışında Macarca’dan çeviriler yapmış, ünlü “Pal Sokağı Çocukları” romanını Türkçeye kazandırmıştı. Sevinç Çokum daha o tarihlerde günlük tuttu, şiirler yazdı. Lisede öğrenciyken büyüklerin katıldığı Kudret Gazetesindeki bir yarışmaya girerek ikinci oldu. Üniversitede hikâyeler yazmağa başlayan yazarın Bir Eski Sokak Sesi adlı öyküsü Hisar Dergisinde (Şubat 1972) yer aldı. O sıralarda Yelken ve Eflatun Dergilerinde de birkaç hikâyesi görüldü, Ahmet Nadir Caner’in yönettiği Başkent Gazetesinde şiirlerinden bazıları neşredildi. İlk hikâyelerini Eğik Ağaçlar adlı kitabında toplayan yazar, Behçet Necatigil’in tavsiyesiyle öyküde yoğunlaştı. Bu kitabın ardından Hisar Dergisinin yanısıra Türk Edebiyatı Dergisinde de yazmağa başladı. 1975-76 yıllarında Kültür Bakanlığı bünyesinde düzenlenen komisyonlardan Halk ve Çocuk Yayınları Kurulundaki çalışmalara katıldı. 1977-79 yıllarında Türk Edebiyatı Dergisinin yazı işleri müdürlüğünde bulundu. Daha sonra, (1981-85) eşi Rıfat İzzet Çokum’la kurdukları Cönk Yayınlarını yönetti. Sevinç Çokum’un öykü, söyleşi ve diğer yazıları, Hisar, Türk Edebiyatı, Gösteri, Varlık Dergilerinde ve Dünya- Kitap’ta yer aldı.
Öyküleri:
Eğik Ağaçlar (1972), Bölüşmek (1974), Makina (1976), Derin Yara (1984),Onlardan Kalan (1987 ) Bu kitaplar birleştirilerek, Bir Eski Sokak Sesi, Evlerinin Önü, Onlardan Kalan adlarıyla yeniden yayımlandı. Rozalya Ana (1993- Türkiye Yazarlar Birliği Armağanı), Beyaz Bir Kıyı (Fas’ta geçen hikâyeleri 1998), Gece Kuşu Uzun Öter (2001 ), Al Çiçeğin Moru (2010).
Romanları:
Zor (1977), Bizim Diyar (1978), Hilal Görününce (1984- Milli Kültür Vakfı ve TYB Armağanları), Ağustos Başağı (1989), Çırpıntılar (1991), Karanlığa Direnen Yıldız (1996), Deli Zamanlar (2000), Gülyüzlüm (Tefrika roman olarak yazılışı 1988, kitaplaşması 2003 ), Gece Rüzgârları (2004), Tren Burdan Geçmiyor (2007), Arada Kalmış Tebessüm (2010), Lacivert Taşı (2011- Eskader Roman Armağanı)
Gazete Yazıları: Güzele Bakan Karınca (1997), Vaktini Bekleyen Tohum (2000 )
Anlatı: Hevenk- Kayıp İstanbul (1993-TYB Armağanı)
Radyo programları ve TV senaryoları da bulunan Çokum, Yeniden Doğmak adlı dizi senaryosuyla Ankara Gazeteciler Cemiyeti, 1988 Basın Şeref Belgesine lâyık görülmüştür.
Çevrilmiş Eserleri:
Çarmıh,Bir Geminin Getirdikleri, Der Neu Mensch İn Der Türkei – Almanya(Seçkiye Katılan Öyküler)
BizimDiyar, Prof.Dr. Azize Cefarzade’nin çevirisiyle- Azerbaycan-Baku.(Roman)
Tarifsiz Bir Sesin Hikâyesi, Moderne Turkse Verhalen- Hollanda (Seçkiye Katılan Öykü)
Denizin Dalgası Saçların, Racconti dell Anatolia-İtalya (Seçkiye Katılan Öykü)
Deli Zamanlar Arapçaya çevrilerek Mısır’da yayımlandı (Roman)
Tarlabaşı’nda Sabah Oluyor, Istanbul In Women’s Short Storıes – England ( Seçkiye Katılmış Öykü)
Deli Zamanlar Arnavutluk, Bulgaristan ve Hindistan’da yayımlanmak üzere çevrilmektedir.
Eserleri üniversitelerde araştırma konusu olan Sevinç Çokum’un yurt dışında da bazı eserleri üzerinde çalışmalar gerçekleşti. Ayn Şems Üniversitesinden Ayşe Abdülvahid Çırpıntılar romanıyla ilgili, Batıda Türk Göçmenlerinin Sorunları adıyla yüksek lisans yaptı.(2008-2010) Ayrıca yine Mısır’da Kahire Üniversitesinden Muhammed Eyd, yazarın Beyaz Bir Kıyı adlı eserini dil bakımından inceleyen bir çalışma ortaya koydu.(2010-2011)
İlk kitabıyla insan sevgisi ve hümanizma çizgisinde görünen Sevinç Çokum, zaman içerisinde öykü ve romanlarında değişimler yaşadı. Toplum ve birey arasındaki ilişkileri kurcalayan yazar, ilk romanlarında ulusun değerlerini kişilerine aktararak onları tarih perspektifi içinde ele aldı. Giderek insanın iç yapısındaki derinliklere yönelen yazar, sanatın sınırları olmayacağını savunarak evrenselliğe ulaştı. Deli Zamanlar romanıyla birlikte hikâyelerindeki ince gözlemleri, dil özenini ve ironik bakışı romanlarına taşıdı. Tren Burdan Geçmiyor ve Arada Kalmış Tebessüm, Lacivert Taşı gibi son romanlarında sosyal-psikolojinin verileriyle insanı anlamaya çalıştı. Abukiz adını verdiği bir felsefe ortaya atarak, çok renkli ve prizmatik bir yapı içinden dünyaya baktı. İçtenliği önemseyerek öğretilerin dışındaki doğruları aradı.
Sevinç Çokum Kitapları - Eserleri
- Hilal Görününce
- Ağustos Başağı
- Lacivert Taşı
- Bizim Diyar
- Rozalya Ana
- Gece Kuşu Uzun Öter
- Tren Burdan Geçmiyor
- Bir Eski Sokak Sesi
- Al Çiçeğin Moru
- Arada Kalmış Tebessüm
- Deli Zamanlar
- Gece Rüzgarları
- Onlardan Kalan
- Çırpıntılar
- Evlerinin Önü
- Yüzünü Sıyır Karanlığından
- Kırmalı Etekler
- Hevenk - Kayıp İstanbul
- Güzele Bakan Karınca
- Karanlığa Direnen Yıldız
- Gülyüzlüm
- Zor
- Vaktini Bekleyen Tohum
- Çok Yapraklı İlişkiler
- Beyaz Bir Kıyı
- Gözyaşı Çeşmesi
- Bölüşmek
- Tek Kalan Fincan
- Makina
- Eğik Ağaçlar
- İskele Gazinosu
- Beyaz Bir Kıyı
Sevinç Çokum Alıntıları - Sözleri
- Varsın adları "göçmen " olsun. Çok sürmez , Avustralyalı olurdu onlar da. Ne kadar olunabiliyorsa tabii. (Çırpıntılar)
- İnsanın, kimi zaman canını veresiye önemsediği birinin ya da bir nesnenin gün gelip kendisi için anlamını yitirdiğini anlaması doğal yaşanmışlıklardan değil miydi? (Tren Burdan Geçmiyor)
- Hani bazen bir kuşa sevgiyle coşkuyla bağlanirsin, sonra kuşa bir hal olur. Hani yemez de yermiş gibi yapar, durmadan uyur; kanatları düşer. Hani solmakta olan bir çiçeğe dönüşür... gayrı parlatamaz tüylerini, matlaşır o tüyler, belki çoktan ölür derisi, yenilemez kendini geri dönülmezliklerde. Sonra bir bakarsın... (Gülyüzlüm)
- Sevgi belki de milyonlarca anlardan birindeki birkaç saniyedir; fakat o birkaç saniye aslında ömürleri içine alabilir. (Arada Kalmış Tebessüm)
- "Gül alır, gül satarlar.. Gülden terazi tutarlar Gülü gül ile tatarlar Çarşı pazar güldür gül.." (Ağustos Başağı)
- Hayat pişmanlıklar zinciridir. Ama yıllar sonraki doğruların, sana bazı şeyler anlatır. (Yüzünü Sıyır Karanlığından)
- Gece ışığı umuttu çünkü, umuydu. Umularla ürerdi hayat; hele umumun bir parçası isen... (Al Çiçeğin Moru)
- Zamanın güzel bir noktasındaydık;zaman bizi karalamamıştı henüz ;ülkemiz karalamıştı. Ülkemiz bizi gözden çıkarmamıştı henüz. (Gece Rüzgarları)
- “Siz bilimsel çalışmalarınızı sürdürürken bunlar olmaktaydı ve sonra sis diye bir hastalık icat ettiler; sözüm ona başka ülkelerde de bu hastalığın var olduğuna dair düzmece haberler çıkmaya başladı. Hayır, hayır, bin kere hayır! Kendileri gibi düşünmeyenlerin parlak zekâlarını söndürmeye çalışıyorlardı düpedüz. Çünkü karşı çıkan çoğu insanda itiraz eden aykırı bir gene rastlanıyordu. İtiraz geni, evet! Sözgelimi diğer hücreler maviyse aykırı gen her renge dönebiliyor. Maviden mora, mordan kırmızıya, yeşile ve sarıya... İşte o dayatılmış sistemlere uymayan gen...” (Çok Yapraklı İlişkiler)
- Savaş bizim irademizden doğsa da kaderimiz gibidir. (Gözyaşı Çeşmesi)
- Seni gezemediğim, keşfedemediğim, bozulmamış çok yakın bir kent gibi hatırlamalıyım. (Arada Kalmış Tebessüm)
- Belki de ölmüşsündür, nerden bileyim, bilmeyi de istemiyorum. Ben benim işte aylardır bunu söylemeye çalışıyorum. Kimse bana hangi renkleri seveceğimi, hangi tatlardan hoşlanacağımı anlatmasındı. Beni bir makine addedip her parçamı değiştirebileceğini sanmasındı. Duvarın arkasında annen var demek! Aramızda hep bir duvar vardı zaten ve bizi hangi sersem esinti yanlışlıkla bir araya getirdi, bilemiyorum. Neyse, geldi geçti. (Kırmalı Etekler)
- Eskiden daha bakımlıydı bahçemiz. Bahçıvan da yaşlandı. Bakamıyor. Ah o kamelyaları, ortancaları, zambakları görseydiniz. Ben o zamanlar daha meraklıydım böyle şeylere şimdi çiçekleri seyretmek bile yoruyor beni. (Zor)
- Kırılsın varsın hayalleri. Pek çabuk kırılan hayal de zaten barınmamalı insanda. (Bizim Diyar)
- İnsanların uçsuz bucaksız gaddarlığını anlayamadan öleceğim. Tutkuların sonsuzluğunu da... (Kırmalı Etekler)
- .. '' O çiçekleri neden yaşatmaya çalışıyorum sanki? Çiçekler de ölür elbette. Yaşayan sadece tohumlarıdır. Yaşayan ve devam eden... " (Çırpıntılar)
- Sevdiğim, yağmurla ayrıldık biz ve yine yağmurla kavuştuk. (Yüzünü Sıyır Karanlığından)
- Kırılsın varsın hayalleri. Pek çabuk kırılan hayal de zaten barınmamalı insanda. (Bizim Diyar)
- Ah ne olur bir gün şu trenlerden değişmiş olarak insem. Evimin kapısından, bir başka ben olup girsem... (Onlardan Kalan)
- Gurur... Aşkın hem dostu hem düşmanı. Dostu, çünkü onunla yaşar ve ayakta durur o bağ. Düşmanı, çünkü yaprak uçurtmaz ortalıkta, yaprak kıpırdatmaz ki öteki ruh anlasın, sezsin, sevildiğini bilsin. (Tren Burdan Geçmiyor)