Yeniçeriler - M. Turhan Tan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Yeniçeriler kimin eseri? Yeniçeriler kitabının yazarı kimdir? Yeniçeriler konusu ve anafikri nedir? Yeniçeriler kitabı ne anlatıyor? Yeniçeriler PDF indirme linki var mı? Yeniçeriler kitabının yazarı M. Turhan Tan kimdir? İşte Yeniçeriler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: M. Turhan Tan

Yayın Evi: Hamle Yayınları

İSBN: 9789755411217

Sayfa Sayısı: 208

Yeniçeriler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Orhan Gazi zamanında, 1326 yılında devşirme usülüyle yeni bir ordu kuruldu. Osmanlı Hristiyanlarından lüzumuna göre toplanan çocuklar İslam terbiyesi verilerek kışlalarda eğitildiler. 

Orhan Beyin Hacı Bektaş dergahında olduğu bir esnada Hacı Bektaş'i Veli Hazretleri: "'Yeni askerin adı Yeniçeri olsun.Tanrı bunların yüzlerini ak, bileklerini pek, kılıçlarını keskin, oklarını yavuz eylesin, " dedi. Yeniçeriler bu hatırayı hiç unutmadılar. 

Ocaklarını "Hacı Bektaş Ocağı" ve kendilerini "Hacı Bektaş Küçüğü" diye andılar.

(Tanıtım Bülteninden)

Yeniçeriler Alıntıları - Sözleri

  • Kalbindeki sevgi bir tutam su iken, İlk hicran gecesinin sonunda çoşkun bir ırmak halini almıştı..
  • Ne Seher'miş be kardeşim Yeniçeri okumaya diye geldik. Seher'in güzelliğini okuyup duruyoruz.. Bütün ahali bir Seher'e aşık
  • Yatalım Ağa. Uyumak, uyanık durmaktan iyidir. Çünkü bahtı kara olanlar yalnız uyurken gülerler..
  • Bektaşilik tarikatında selamlaşmada, baş parmaklarını karşılaştırmak ve birbirlerine dokundurmak şarttır. Bu tarikatta nasibin kapanmaması için kaşıklar sofraya yüz üstü konulmaz. Kapıların eşiğine basılmaz. Çünkü ilim beldesinin kapısı Ali'dir. Kapının bir kanadı Hüseyin, bir kanadı Hasan'dır. Üst eşik Muhammed, alt eşik Fatma'dır. Bunlara yani Hazreti Muhammed ile kızı Fatma'dan, damadı Ali'den ve onun oğulları Hasan'la Hüseyin'den kutsi kümeye Ali Aba denirdi ve Bektaşilikte esas onlara sonsuz bir bağlılık göstermekti. On iki imam da bilindiği gibi yine Ali nebiden ibaretti..
  • Kambur ve çirkin bir erkeğin memnun ve mesut bir hovarda hayatı geçirmesinde başarılı olması ancak parayla mümkün olur. Çünkü her kapıya uyar diye tarif edilen altın anahtar, koynunda yaşadığı insanlara da sevimlilik getirir. O madende kana sıcaklık, yüze tatlılık veren bir haysiyet vardır. Alimlerin yükselemediği kucaklarda, cahillerin uzanıp yatması ceplerindeki altın yüzündendir..
  • Âlimlerin yükselemediği kucaklarda cahillerin uzanıp yatması ceplerindeki altın yüzündendir. Güzellerin ayaklarını öpemedikleri mahlûklara çirkinlerin ayak öptürmeleri de gene altından aldıkları kuvvetledir.
  • Kurtla kuzunun, şahinle serçenin, aslanla tavşanın karşılaşması neyse, Hüseyin'le Sultan Mahmut'un yüz yüze gelmesi de oydu.
  • Şeyh devşirmelerden birini yanına çağırdı, cübbesinin bir kolunu başına koydu. Bu durumda kolun yenleri neferin ensesine doğru sarkıyordu. Şeyh bundan sonra duaya başladı: " Yeni askerin adı Yeniçeri olsun. Tanrı bunların yüzlerini ak, bileklerini pek, kılıçlarını keskin, oklarını yavuz eylesin" dedi.
  • Sevda, durmuş kanı dalgalandırmak demektir. Sevda, yerde sürünürken kanatlanıvermek demektir. Sevda, kısırların ansızın doğurması demektir. Sevda, yoksulluktan zenginliğe geçiş demektir.

Yeniçeriler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ben ne okudum niye okudum. Noldu şimdi Seher'i Hüseyin'i anlattın anlattın anlattın da niye bir an da bitirdin kitabı kardeşim. Neyse saygısızlık etmek istemiyorum. (Rıdvan)

Turhan Tan’ın Eşsiz Kalemiyle 1800’lere Yolculuk: Her şey askerin yönetime karışmasıyla başladı. Tarih yeniçerileri böyle yazmalı. Oysa ilk zamanlar nasıl da gurur kaynağı idi Osmanlı İmparatorluğu için. Bilekleri bükülemeyince topraklar genişliyor, topraklar genişledikçe de güçleri ve sayıları artıyordu. Ancak kim bilebilirdi ki padişaha kafa tutacak kadar ileri gideceklerini? Evvelden padişah da hâlinden memnundu, yeniçeriler de. Ne var ki her şey yenilmek nedir bilmeyen Osmanlı’nın savaşlarda yenilgi yüzü görmesiyle başladı. Yeniçerilerin eskisi gibi davranmamaları, şımarmaları, başıbozuk ve disiplinsiz hareketleri padişahların tepesinin tasını attırıyordu. Yeniçerilerin usulsüzlükleri de bardağı taşırıyordu. Devletin efendisiymiş gibi davranmaları padişahlar arasında huzursuzluğa yol açıyordu. Aynı zamanda padişahlardan istekleri de bitmiyordu. Hoşlanmadıkları kişilerin kafasının kesilmesini, bir dediklerinin iki edilmemesini istiyorlardı. İlk kez Padişah II. Osman yeni bir askerî teşkilat kurmaya yeltendi. Yeniçerilerden bıkmıştı. Ancak bu hareket, pahalıya mal oldu II. Osman’a. Yeniçeriler tarafından boğularak öldürüldü. Daha sonra Osmanlı tarihinde bir süre yeniçerileri ortadan kaldırma olayına rastlanmaz. Çünkü kimse cüret edemez. Ancak XVIII. yüzyılda Padişah III. Selim köklü bir değişiklik gerektiğine hükmeder. Yeniçeri ocağını kaldırmaz, ama onun yanına Batı’nın askerî yeniliklerine uygun olarak Nizam-ı Cedit adında bir ordu kurar. III. Selim bu hareketinden dolayı şimşekleri üzerine çeker. Yeniçeriler onu da öldürürler. Ancak artık yeniçeri ocağı ftine fesat yuvası olmuştur. Onlardan padişahlar gibi halk da yaka silkmektedir. Çünkü halka da zulmetmektedirler. Eşkıya gibi davranmaktadırlar. Yeniçeri ocağını kaldırmayı III. Selim’in yeğeni II. Mahmut da kafasına koyar. IV. Mustafa’dan sonra tahta geçen Sultan Mahmut’a nasip olacaktır çığırından çıkan bu ocağı kaldırmak. II. Mahmut Batılı anlamda güçlü bir askerlik teşkilatı kuracaktır. Osmanlı Devleti yeniçeri ocağı kaldırıldığında kaybettiği toprakları geri alamasa da büyük bir beladan kurtulduğu için derin bir “oh” çekecektir. Padişahlara kök söktüren yeniçeriler gibi bir askerî sınıf olur da hiç romanı yazılmaz mı? Bir de yeniçerileri M. Turhan Tan gibi bir yazar kaleme alırsa hiç tadına doyulur mu? Elbette doyulmaz. Yapıtları Mehmet Samih Fethi ismiyle de basılan Turhan Tan’ın mürekkebi hangi kitaba damlarsa o kitap gül gibi açar, mis gibi kokar, güneş gibi parlar, farkını ortaya koyar. Çünkü müthiş bir dil zevki nakşeder yüreklere. Hangi konuyu, hangi tarihî şahsiyeti ele alırsa alsın kullandığı dil, benimsediği üslup okurda hiç şüphesiz hayranlık uyandırır. Eşi benzeri yoktur diyerek abartmayayım, ancak onun dilinden aldığınız tadı başka kitaplarda da bulmanız çok nadirdir. (Eğer üslup yönünden benzer bir isim aranırsa hiç şüphesiz Nihal Atsız tam yerine oturacaktır.) Bu yargıya sadece tek bir romanını okuyarak varmadım. Bugüne kadar “Cengiz Han”, “Timur” ve “Yeniçeriler” olmak üzere üç tane eserini okuyarak pekiştirdim yargımı. “Yeniçeriler”, en son okuduğum eseri. Yeni bitirdim. Olympia Yayınları tarafından basılan “Yeniçeriler” 224 sayfalık ince bir eser. Konusu, bozulmaya başladığı süreden beri Osmanlı Devleti’nde tek hükümranmış gibi davranan yeniçeri ocağının Sultan Mahmut’u rahatsız edecek davranışlar sergilemesi ve bu sırada süregelen bir aşk hikâyesi etrafında şekillenmektedir. Olaylar 1800’lü yılların başında geçmekte. Ancak Sultan Mahmut’un yeniçeri ocağını yok etmesine değinilmiyor. Hikâyenin yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla sonlanacağını bekliyordum. Oysa öyle olmadı. Yazar tarihte önemli bir yer tutan bu olayı anlatmadığı gibi Sultan Mahmut’un ocağı kaldıracağına dair küçük bir imada bile bulunmamış. Osmanlı tarihini bilmeyen bir okur ocağın uzun bir süre daha devam ettiğini sanır. Sözün bu yerinde belirtmeliyiz ki ocağı kaldıran II. Mahmut’tur. Belli ki yazar daha fazla anlatmak istememiş, romanı daha fazla uzatmamış. Yarım bırakmış gibi geldi bana. Oysaki nasıl devrildiğinin öyküsünü de ondan okumak isterdim açıkçası. “Yeniçeriler” sözlükle birlikte okunması gereken bir kitap. Otuza yakın kelimeyi sözlükten bakarak öğrendim. Bu açıdan cümleleri daha iyi anlayabilmek için yanınızda bir Türkçe sözlük bulundurmanız faydalı olacaktır. Böylelikle dilinizdeki sözcük varlığı veya sözcük haznesi de genişleyecek, büyüyecektir. Ancak birçoğunu günümüzde kullanmadığımızı da belirteyim. Tarihî gerçekler gerçekten anlatıldığı gibi mi tam bilmiyorum, çünkü Osmanlı tarihine bu kadar vâkıf değilim. Mesela II. Mahmut gerçekten acizlik içinde miydi acaba yeniçeriler karşısında? Gerçi III. Selim’i öldürdüklerine göre çok da yabana atılmaması gerekiyor yeniçerilerin. Osmanlı’yı yöneten kadroya korku saldıkları aşikâr. Acaba Sultan Mahmut’un kurgudaki karakter Başçuhadar Ömer Ağa gibi yeniçerilerin gücünü hissettiren bir yardımcısı var mıydı gerçekte? Bu kitap “tarihî bir roman” sınıfında olduğu için gerçekle kurgu birbirine giriyor. Çünkü tarihî roman diyorsunuz, tarihte yaşamış isimler veriyorsunuz, ancak neyin hakikat neyin hayal olduğu belli değil. En iyisi isimleri değiştirip tamamen kurgusal bir yapıt üretmek. Çünkü tarihsel kişiliklerin isimlerini verdiğinizde işler karışıyor doğal olarak. Aynı durum “Muhteşem Süleyman” dizisi için de geçerli değil mi? Bu dizi televizyon ekranlarından evimize girdiğinde ne alevler yükseldi, ne fırtınalar koptu! Tarihsel karakterleri canlandıran dizinin tarihle uzaktan yakından alakasının olmadığına yönelik görüşler dile getirildi. Netflix’te yayımlanan, sadece on bölüm yayımlanan, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethini anlatan dizide de tarihsel yanlışlıklar var. Anakronik hatalar da olabilir elbette, gelgelelim vurguladığım hatalar olmayan şeylerin olmuş gibi gösterilmesi. Tarihî bir roman okuyan, tarihî bir dizi veya film izleyen bir kimsenin eğer o konuya vâkıf değilse hakikatle kurguyu karıştırması çok normal bir davranış. Bu açıdan benim böyle üretimlere bakışım şudur: Anlatılan şey benim ne kadar hayal gücümü güçlendirdi, beni ne kadar büyüledi, ana dilime ne kadar katkıda bulundu, sanattan aldığım zevki ne kadar ileriye taşıdı? Hakikat, kurguyla harmanlandığında artık hakikatten çıkıp bir sanat ürününe dönüştüğü için bir tarihî romanı da bir tarihî dizi veya filmi de sanat ürünü gözüyle değerlendiriyorum. Bundan dolayıdır ki yapıttan aldığım tada, zevke, yapıtın bana neler verdiğine bakıyorum. Turhan Tan’ın kitaplarıyla da bu açlığımı fazlasıyla gideriyorum. “Yeniçeriler”in yayınevinden kaynaklanan tek eksik yönü, yazım hatalarıyla dolu olması. Belli ki roman gözden geçirilmeden, hiç okunmadan basılmış. Böylece güzel bir romanın ırzına geçilmiş. Ayrıca yazım yanlışından da öte bir hata var ki “bu kadarına da pes” dedirtiyor. 79. sayfada bir Köroğlu güftesinden bahsediliyor ve açıklanacak yerde devamı getirilmiyor. Neredesin editör? Adın var olmasına var da faydan yok. Böyle editörler yüzünden birçok kitap heba olup gidiyor; raflar, hatalarla dolu bir sürü kitapla dolup taşıyor. (Aziz Özkan)

Bir kitap ancak bu kadar fazla basım hatasıyla basılabilir. Maviçatı Yayınları berbat ötesi bir iş çıkarmış. Hemen hemen her sayfada yazım hatası var. Örneğin "bilmiyorum" kelimesini "bilmi yorum" şeklinde basmışlar. Daha bunun gibi yüzlerce hata var. Bu kadar hataya rağmen kitabı okumaktan vazgeçmemem de benim cinsliğim ya da azmim, bilemiyorum:) Yazarın daha önce 2 kitabını severek okuduğum için aldım ancak beklentilerimi karşılamadı. 2.Mahmud dönemindeki toplum yapısı, saray, Ocak ve halk arasındaki ilişkiyi, güç dengelerini vermesi bakımından güzel bir eser olmakla beraber kitap aniden bitirilmiş hissi uyandırıyor. Ocağın kaldırılmasına değinilecek diye beklerken sadece önceki ilişkilere ve algılara değinilmiş. Diğer yayınevlerinde durum nedir bilmiyorum ancak kesinlikle Maviçatı Yayınlarından bu kitabı almayın. Yayınevi o kadar başarılı bir iş çıkarmış ki ben bu yayınevini unutabileceğimi sanmıyorum:) Keyifli okumalar dilerim.. (Can Karakuş)

Yeniçeriler PDF indirme linki var mı?

M. Turhan Tan - Yeniçeriler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yeniçeriler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı M. Turhan Tan Kimdir?

Sivas'ta doğdu. Asıl adı Mehmet Samih Fethi’dir. Babasının görevi nedeni ile bulundukları Diyarbekir’de dünyaya geldi. Aslen Sivaslı olup, Alaaddin Paşalar ailesine mensuptur. I. Abdülhamid'in kızı Hibetullah Sultan'la evlenen Alaaddün Paşa'nın torunlarından Sivas eşrafı Ahmet Fethi Bey'in oğludur.

Liseyi Gümülcine'de ve İstanbul Vefa İdadisi'nde okumuş, babasından ve özel hocalardan Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Babası ölünce döndüğü Sivas'tan hukuk okumak üzere 1902'de İstanbul'a gitti. Küçük çalışmalar yaptığı bu yıllarda döneminin genç kuşak şair ve yazarlarıyla arkadaşlık yapmış fakat İstibdat idaresinin katı tutumu nedeni ile yazı yazanların başına çeşitli sorunlar açıldığından 1905'te tekrar Sivas'a dönerek orada öğretmen olarak görev yapmaya başlamıştır.

Bir süre Sivas Lisesinde tarih ve edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra İkinci Meşrutiyet’in (1908) ilanında yeniden İstanbul’a giderek, önce belediyede çalıştı. Açılan bir sınavda başarı göstererek Üsküdar Lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Daha sonra İçişleri Bakanlığı teşkilatına geçerek çeşitli yerlerde kaymakamlık ve mutasarrıflık görevlerinde bulundu. Bir dönem milletvekili oldu.

Cumhuriyet gazetesinde fıkra yazarlığı yaptı, romanlarını tefrika etti. Tarihî konuları işleyen romanlarıyla tanındı. Turhan Tan, gençlik döneminde Servet-i Fünûn dergisi ve çeşitli gazetelerde Bedrettin Yılmaz, Halil Rüştü gibi takma adlarla şiirler ve değişik konularda yazılar yayımlamıştı. Hayat Ansiklopedisi’nde M. S. imzasıyla yazdığı birçok yazısı vardır. Şiirleri kitap olarak yayımlanmadı. Şiirlerinde Edebiyât-ı Cedîde dönemi şairlerinin etkisi görülür. Derleme, düşünce, gezi kitapları dışında otuz dört romanı vardır. Bu romanların bazısı tefrika hâlinde gazete sayfalarında kalmıştır.

Başlıca Romanları:

- Ali Maceralar (1912),

- Cehennemden Selam (1928, 2010),

- Sevinç Han (1931),

- Gönülden Gönüle (1931, 2010),

- Kadın Avcısı (1932, 2010),

- Üç Ay Yatakta (1934),

- Akından Akına (1935, 2010),

- Cem Sultan (1935, 2010),

- Timurlenk (1935, 2010),

- Viyana Dönüşü (1936),

- Osmanlı Rasputini Cinci Hoca (1938),

- Hürrem Sultan (2010),

- Safiye Sultan (1939, 2010),

- Devrilen Kazan (1939, 2010),

- Cengiz Han (1962, 2010),

- Krallar Avlayan Türk (1939, 2010),

- Hint Denizlerinde Türkler (1939, 2010),

Derleme:

- Tarihte Türkler İçin Söylenen Büyük Sözler (1936),

- Atatürk (1939),

- Tarihî Fıkralar (1962),

Düşünce:

- Tarihî Musahabe (1937, 2010).

Gezi:

- Avrupa Notları (2010).

M. Turhan Tan Kitapları - Eserleri

  • Cengiz Han
  • Timur
  • Hürrem Sultan
  • Safiye Sultan
  • Cem Sultan
  • Yeniçeriler
  • Krallar Avlayan Türk
  • Akıncılar
  • Tarihte Türkler İçin Söylenmiş Büyük Sözler
  • Kösem Sultan
  • Fatih İstanbul'da
  • Esir Sultan
  • Lale Devri
  • Son Akın
  • Yavru Kartal
  • Devrilen Kazan
  • Viyana Dönüşü
  • Viyana Kapılarında
  • Topal Kasırga
  • Kadın Avcısı
  • Hacı Bektaş Ocağı Yeniçeriler
  • Cinci Hoca
  • Akdeniz'in Fatihleri
  • Rumeli'nin Fethi
  • Akından Akına
  • Perde Perde Tarih
  • Son Yeniçeri
  • Harun Reşit
  • Muhteşem Hükümdarın Sultanı Hürrem
  • Hint Denizlerinde Türkler
  • Timurlenk
  • Köşe Penceresinden

M. Turhan Tan Alıntıları - Sözleri

  • La erhame beynelmülûk ! (Padişahlar arasında hısımlık akrabalık yoktur) (Esir Sultan)
  • Aşkın dili evrenseldir. (Hürrem Sultan)
  • “Kimi debdebesine, kimi servetine, kimi şöhretine güvenen nice insanlar görülmüştür ki, tabiatın hükümlerine tahakküm edebileceklerine inanmışlar ve bu yüzden maskara olmuşlardır.” (Akıncılar)
  • Yozlaşmış milletlerin belli başlı vasıflarından biri de felâketlerden ibret almamak, gaflet uykusundan kolay kolay uyanmamaktadır. Ne harp bozgunlukları, ne içten dıştan dağılmalar, ne zelzele, ne tufan, yurt sevgisini unutmuş kütleleri uyanıklığa sürükleyemez. (Rumeli'nin Fethi)
  • Aşıkların, sevgililerine yaranmaları, onlara karşı kayıtsız ve şartsız uysal görünmekle olur. (Kösem Sultan)
  • Yüksek erkek, kadını yücelten erkektir. (Cengiz Han)
  • İnsan, dedi, tabiatın en kuvvetli unsuru. Bak, şu ada, ateşini içinde tutamıyor, fosur fosur duman kusuyor. Halbuki yüreklerinde birer yanardağ taşıyan bizler, o dağların alevlerini gene içimizde saklıyoruz. (Cem Sultan)
  • O, İstanbul'un hangi yıl alındığını bilmezdi. Yavuz'un yaptığı harplerin ve kazandığı zaferlerin tarihini merak etmiş değildi. Viyana'nın hangi Padişah zamanında muhasara edildiğini de işitmemişti. Fakat Üçüncü Murat'ın beş yüz halayık topladığını, her gece kırk kadınla işret ve saz meclisi kurduğunu, yüz on beş çocuk doğurttuğunu biliyordu. Avrat pazarını kurarken işte bu bilgiyi esas tutuyor, o dedesinden daha çok kadına sahip olmak ve yine ondan fazla çocuk doğurtmak istiyordu. (Kösem Sultan)
  • “Bana öyle geliyor ki bunlar (Türk Kadınları), süslenmek için elmas zümrüt takınmıyor. Belki o taşları –üzerinde taşımakla- süslenmiş, kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını paha biçilmez bir pırlantadır.” Leydi MONTEGU (İngiliz) (Tarihte Türkler İçin Söylenmiş Büyük Sözler)
  • “Hiç şüphesiz ki, ahlak bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir.” Les Voyages Du Dicur Duloir (Tarihte Türkler İçin Söylenmiş Büyük Sözler)
  • Deli İbrahim'in kanını taşıyarak yetişen padişahlar Türk yurdunu ve Türk milletini felaketten felakete sürükledi. (Kösem Sultan)
  • Türk kadınlarının en büyük süsü, Türk oluşlarıdır. Bana öyle geliyor ki onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takmıyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilemez bir pırlantadır. ~Lady Montague (Tarihte Türkler İçin Söylenmiş Büyük Sözler)
  • İstanbul, Türk olalı beri, Tanrı'nın beğendiği yerlerden biri olmuştur. Orada şimdi hava, Biraz cennet kokusu taşır. Şu, enikonu kevserleşir.. (Safiye Sultan)
  • İçkisiz saz, tuzsuz aşa benziyor. (Topal Kasırga)
  • Sevilmeden sevmek neye yarar ki ? (Topal Kasırga)
  • Kadın yüzüne inen bir sille, bülbül boğazına sarılan pençe gibi haindir. Bunu ya çocuklar, ya hayvanlar yapar. (Topal Kasırga)
  • İlk ve orta zamanlarda birçok panikler, karışıklıklar yaratmış olan bu dedikodu cereyanlarının temeli yine cehaletti. Cahil kütleler, kendi hayatlarının hâkimi ve sahibi değillerdi. Duygularını başkalarının duygularıyla ayar ederlerdi. (Rumeli'nin Fethi)
  • Beşeri ihtiraslar, aldatıcı renklerden tecrit olunarak layıkiyle tahlil olunsa, onların hep bir kaynaktan doğduğu neticesine varılır. Para hırsı, şöhret hırsı, ikbal hırsı, hatta bilgi hırsı güzellikten azami mikyasta istifade etmek hırsının çocuklarıdır. İnsanlar, para kazanmak için - iyi ve kötü - her vasıtaya başvururlar, birçok çukurlara girip çıkarlar. Bu zahmetin, bu didinmenin gayesi altından mezar yapmak değildir, güzelliklerden para kuvvetiyle müstefit olmaktır. (Cem Sultan)
  • İki büyük Türk hükümdarın birbirlerini yok etmeye çalışması acıklı bir şeydir. Eğer onlar uzun bir münakaşa devresi geçirdikten sonra karşı karşıya gelip te çarpışmasalardı, dost geçinselerdi, dil ve din birliğinin emrettiği kardeşlik vazifelerini anlasalırdı, tarihin seyri başka olurdu. Evet. İki Türk hükümdar boğaz boğaza gelmeselerdi, İstanbul'un Türkleşmesi yarım asır evvel vaki olacaktı ve Fatih'in orduları Anadoluda değil, Macaristan'da, Almanya'da dolaşacaktı. (Topal Kasırga)
  • "Sizde bunun hakkını unutmayın dedi kılıç olmasa tespihin sesini ancak çekenler duyar derviş." (Fatih İstanbul'da)