tatlidede

Acıyı Bal Eylemek

Acıyı Bal Eylemek

Ölüm, kayıpların en somut ve en acı olanı. Kendisinden ne kadar kaçarsak kaçalım gelip bizi bulacak olan ölüm… Dünya planındaki yaşamın nihâyete ermesi. Kişinin, inanç ve psikolojik durumuna göre farklı acıları tattığı zâhirî son.Ölümün ardından duyulan acıları ifâde etme biçimine topluca “yas tutmak” demişiz. Yas tutma çerçevesinde birçok gelenek ve anane oluşmuş; tabi kültüre ve coğrafyaya göre değişiklik göstermek kaydıyla.

Taziye kültürü, yas tutma ritüellerinin bütünü içerisinde en önemli ve anlamlı olanı. Ölüm acısı yaşayan mevtanınyakınlarına, diğerlerinin destek olması, o acıya ortak olmalarıdır bunu anlamlı kılan. İnsanlığın başlangıcından bu yana, arzın her karış toprağı üzerinde topluluğa dönüşmüş her insan gürûhunun ortak davranışı olmuş taziye kültürü. Kırsal ve modern kültürün iç içe yaşandığı şehrimizde de en canlı hâliyle yaşatılan taziye kültürü, toplumsal dayanışmanın sembolü olarak görülen çok dinamik bir kültür öğesidir hâlâ.

Arapçada “ta’ziye, ‘azâ” olarak ifâde edilen başsağlığı dileme kültürü, Kürtçede, bu kavramlara ek olarak “şûn, şîn, sersaxî” kavramları ile karşılanır. Yine de şehirde konuşulanbütün dillerde “taziye” demek en yaygın olanı; buna Türkçe de dahil. Birine sabır ve ağırbaşlılık telkin etmek anlamına gelen taziye, terim olarak yakını vefat eden kimseleri sabır ve metanete teşvik etmeyi, onları teselli edip acılarını paylaşmayı ifâde eder. Bazı hadislerde de geçtiği için taziyede bulunmak aynı zamanda dinî bir görevdir. “Başına bir musibet gelene taziye ziyaretinde bulunan kimseye, musibete uğrayanın sevabı kadar sevap verilir.” gibi hadisler, taziyede bulunmayı sosyal sorumluluğun ötesine taşır.

İlişkilerin hâlâ çok sıcak ve girift olduğu Mardin’de taziyede bulunma, ölü daha defnedilmeden hatta daha ölmeden başlar, denilse yeridir. Yerine göre, taziye ziyareti kişinin hayatından ümit kesilmesinden veya sağlık durumunun çok ağır olduğunun duyulmasından itibaren başlar. Böyle durumlarda hastane önlerine veya o kişinin evine akın edilir, üzüntüyle beklenmeye başlanır, duyulan kedere iştirak edilir. Ölüme yüksek ihtimal verildiği bu durumu da taziye sunmak olarak kabul edebiliriz; çünkü burada da o kişinin yakınlarına destek olmak, sabır telkin etmek amaçlanır. Kişi mevta olmuşsa, yakınlık derecesine göre, öldüğü yere gidilir. Bu çoğu zaman ev veya hastane morgunun önüdür. Rahmetli kişi eğer uzak bir yerde müteveffa olduysa topluca getirilmesi beklenir. Ardından defin işlemlerine geçilir. Bu aşamalardan her birine katılmak, orada hazır bulunmak taziyenin birer aşamasıdır. Defin işlemine katılmak hassaten önemsenir. Ölünün toprağa emanet edilmesi merasimine artık her duyan katılmaya özen gösterir. Definin sonunda, gelenlere teşekkür edilerek taziyenin nerede yapılacağı bilgisi verilir. Esas taziye bundan sonra başlayacaktır.

Dünden bugüne bakıldığında, taziyelerin kabul edildiği yerlerin zaman içerisinde imkân ve ihtiyaçlara göre değiştiğine tanık oluruz. Taziyenin, definden sonra cenaze yakınlarının evinde yapılması münasip görülmüş, uygulama da hep bu yönde gelişmiştir. Camide taziyede bulunulması ise mekruh sayılmıştır. Bölgemizde taziyeler çok kalabalık geçtiğinden evler bu işe yetişemez olmuş. İhtiyaçlar icatların anası olduğundan halk bu işe hemen pratik bir çözüm geliştirerek çadır kurma çözümünü bulmuş. Dakika başı çay ve kahve ikramı, bu da yetmezmiş gibi öğün öğün yemek vermek için çok yarayışlı bir çözüm olmuş çadırlar. Fakat çadırların da nakliyesi ve kurulumu bir sorun hâline gelince akıllara daha güzel bir yöntem gelmiş. Apartmanların, camilerin alt katlarına taziye evleri yapılmış. Mutfağı, lavabosu ve çeşitli müştemilatı olduğu için taziye evleri bugün daha da yaygınlaşmış durumdadır; üstelik hanımlar için de ayrı yer tahsisi olduğundan taziyelerin en gözü yaşlı gürûhu sağa sola savrulmamış olur.

Âlimler taziyeyi belirli bir süreyle sınırlı tutmamışlarsa da genel eğilim aşağı yukarı her yerde üç gündür. Fakat heyhat! Bazı şeyleri abartmakta üstümüze yok. Yakın geçmişekadar taziyeler bir haftayı geçer, kimi zaman on günden bile fazla sürerdi. Görünürde bununla övüneduralım ama psikolojik yönü de bulunan bu kadar uzun ve ağır bir sürece insan nasıl dayansın! Düşünün, canınızdan can gitmiş, üstüne günler boyunca misafir ağırlıyorsunuz. Karşılama, yedirme içirme, ilgi alaka, uğurlaması var bunun. Yatıya kalan misafirleri var bu işin. Alışverişi, yemeği, pişirmesi, temizliği ve daha neleri var. Hele hele maddi durumu zayıf olanın vay halına! Her gün birkaç öğün ağır masraflı etli yemek ve en son yüzlerce kişiye verilen mevlit yemeği. Kaça patlar, kimsenin haberi yok. Cömertlik bu toprakların hamurunda çamurunda var yine de. Kimse gıkını çıkarmadan bunca masrafı omuzlar, gelecek günlerin ekonomik darboğazlarına, kemer sıkmalarına peşinen razı olur. Taziye masraflarından dolayı bağı tarlayı satanlar mı dersiniz, banka kredilerinin altında ezilip fındığa pamuğa ırgatlığa gidenler mi derseniz, faizcilere kolunu kaptıranlar mı dersiniz … Ama olsun, bu bir vazifeydi. Yeter ki insanlar ölülerinin ardından bir yemek vermedilerdemesindi.

Böyle dediysek de enseyi fazla karartmamak lazım. Durumu pek iyi olmayanlara aile içinden yardım edilir, hiç değilse birkaç öğün yemeği birileri çıkıp finanse eder, bazı masrafları azaltmış olur. Şu sıralar taziye sürelerinin üç güne inmeye başlamasıyla yükün çoğu da giderilmiş oldu zaten. Ayrıca modernizm ve şehirlileşmenin sunduğu değişim ve ayrıcalıklar da cabası. Yemek firmasına haber vermeniz ve ne zaman kaç kişilik yemeği hangi standartlarda istediğinizi söylemeniz yeterli. İşin diğer tarafı daha rahat: İnsan, ölüsüne ağlayıp yasını mı tutsun, bunca insanı ağırlamakla mı uğraşsın! Bu da öyle pek dışarıdan göründüğü gibi değil. Modern bilimin ergoterapi yani iş ve uğraşı terapisi denilen bir dalı var. Belli rahatsızlıkları bulunan insanları belli şeylerle meşgul edip iyi etmeyi sağlar. Benzetmek gibi olmasın, taziyede günlerce bir oraya bir buraya koşturan mevtanın yakınları için de durum böyledir. Aman kimseye mahcup olmayalım, aman şu da eksik kalmasın, aman şu gelenleri de karşılayalım derken insan acısını unutuyor. Bu minvalde birkaç gün geçtikten sonra ölümün verdiği yaralar bir bakmışsınız sağalmaya, yavaştan soğumaya başlamış. İşte bu tam da bir terapi, ölüm acısını törpüleyen bir terapi.

Mardin; köylüsüyle şehirlisiyle, ovalısıyla dağlısıyla ve Merkeziyle etraf yerleşimleriyle farklı özelliklere sahiptir, yani her fırsatta belirtildiği gibi kozmopolit bir şehirdir. Hangi aidiyet öne çıkarsa çıksın taziyelerde genel olarak İslamîusullere uyulduğu söylenebilir. Yemek konusunda, aşırıya giden sıkıntılar olsa da özellikle Merkez’de küliçe veya ıkliçedenilen bir tür tatlı ekmek olan mevlit çöreği verilerek insanlar uğurlanır. Kızıltepe gibi bazı yerlerde adeta “taziye tapınıcılığı” hâline gelen yemek kültürü bazı sivil inisiyatiflertarafından kaldırılmaya çalışıldıysa da yüzyılların geleneklerini öyle ha deyince değiştirmek mümkün olmuyor. Bunu tümden kaldırmak mümkün olmadıysa da çay ve diğer ikramların sona erdirilerek sadece mırra dediğimiz acı kahvenin veriliyor olması olumlu bir adım şimdilik.

Şartların ve yaşam tecrübelerinin oluşturduğu örf ve adetlerin kimi zaman din hükümlerinin bile önüne geçtiği durumlar vardır. Yoksa, normal şartlarda taziye evinin yemeğini yemek şöyle dursun, o eve yemek pişirip götürmek gerekirdi. Dinin salık verdiği uygulama tam olarak böyle.Fakat uyuşsa da çelişse de halkın özümsediği bazı alışkanlıkları değiştirmek uzun zaman alır. Taziye konusunda şehrimizde yerleşen alışkanlıklarda da hem beğenilecek hem de eleştirilecek pek çok yön olduğunda kuşku yok. Şu bir hakikat ki, şehrimizdeki taziye kültürünün üzerine bina edildiği temel kaygı ve esas mantık ölüm acısı yaşayan insanların acılarını paylaşmak, onları az veya kimsesiz bırakmamaktadır. Buna o kadar riayet edildiğindendir ki taziyelerin her aşaması çok kalabalık olur. Bazı abartılmışlıkların bundan ileri geldiğini, bu açıdanbaktığımızda daha iyi anlarız.  Elbette ateş düştüğü yere yakacaktır; fakat yakınını kaybedenin yalnızlığına, yorgunluğuna, telaşına ve hatta masrafına ortak olmak, acısı olanın acısını bal eylemek değildir de nedir!

***

Vefatı ve taziyesiyle bu yazının yazılmasına vesile olan ailemizin bilge kişisi büyük dayıma ve cümle yârânınmüteveffasına bağışlamasının sınırı olmayan Allah’tan rahmet dilerim.

Editör: Aydın

Yorum Yaz