tatlidede

Aşk ve Bela...

Azığı odur kalbin, onun için dokunur aşka. Aşkın piri, miri bilesin ki aşk-ı Allah'tır; çünkü onun özü muhabbetlere şahtır.
Aşk ve Bela...

İlahi aşk mı?

Aşkın abdestli hali…

Kişi Allah'a âşık olursa, kulaklarının yolunu gözlediği ezandır, en haz aldığı da namazdır. Rabbim cümlemizi onlardan kılsın.

Bazen gönül sarhoş olur da kendinden geçer. İnsanın aklını başından alan biri şarap biri aşktır. Şarapla işimiz yok. Öyleyse gönlü mest eden, Allah’tır.

Seven, seveni seven, sevgiyi yaratan ve veren O'dur. O'nun sevgisi sevgilerin şahı ve padişahıdır. Öyleyse O'nu sevelim, sevdirelim dostlar!

Allah’ım! Aşkından bir damla nasip eyle bizlere ki divane olup aşkınla çöllere düşelim. 

Aşkından divane olmak ne şereftir.

Sevgi, sevmek, sevilmek, sevgili ne güzel kelimeler. Dilinizden sevgi, kalbinizden iman, yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.

Bu kez hitabım sanadır, ey aşk! Mecazi, ilahi aşk fark etmez. Âşıklara ne edersin de akıllarını başlarından edersin.

Bu kez hitabım sanadır ey aşk! Dünyalıksan ne edersin?

Değilsen, ahretliksen kaç sevap vurulmuş sırtına senin.

Bu kez aşkı konuşur dilim, aşka hizmetkârdır elim, parmaklarım; aşka selama durmuşken canım. Bu kez aşkla depreşir gönlüm, aşkla kendine gelir ruhum, aşkın ufkuna gözlerim dikilmişken.

Öyleyse aşka kanat çırpmak lazım. Aşk ibadetin sevabını bereketlendirir. Aşktır, ibadeti yetersiz gördüren.

Bunun adı, aşktır efendim! Aşk engel tanımaz, secdeler bu yaranın merhemidir.

Aşkın pirleri MelayêCızîrî, Yunus, Veysel, Hanî, Feqî, Rûmî, Şirazî ilahi aşkla kendilerinden geçip aşkın divanını kurmuşlar.

İnsanlar mecazi aşklarını anlatmak için abartarak "her şey onu hatırlatıyor" derler. İlahi aşktaysa hakikat bu, her şey O’nu anlatıyor, hatırlatıyor.

Aşk başını alıp gelse akıl neylesin. El pençe durup hürmet eylesin. Derdi veren, derdi derde derman kılar bilesin. O vakit saadete erilir bil, kesin. Öyle yaşamalı ki özü aşktan, sevgiden ve insanlıktan olan notlar düşmeli tarihe.

Aşk?

Müslümanın literatüründe Allah'a ve onun peygamberine olan muhabbet…

Derdin de devanın da sahibi Allah. Gâh dert verir, beklemediğin an ve yerden de derman eder gâh, Allah.

Allah de ve kalbinin ritmine bırak kendini. Unutma sen bilmezsen de o, O’na ram ve müştak, durmadan Allah deyip atıyor. Allah, Allah...

Kalbin sevginin diliyle 'Allah' demesi, en zirve aşktır. Kuyuya Yusuf mu olmak, Yusuf'a kuyu mu olmak bilmiyorum. Bildiğimse hicran da vuslat da imtihandır, sabrı lazım eder.

Ve can, an, yan...

Sen can, canı an, közünde yan. Allah için öyle bir sev ki; dost düşman sevginin/dostluğunun karşısında mat olsun.

Can, ruh, kalp... Özünü, sözünü, tenini, kalbini sevgiden yaratan Allah'ı sevmemek ne nankörlükmüş meğer. Can, kan, canan, gönülde yanan. Yoksa iman, işte yok bu derde derman.

Aşk ateş, yakar durur. Kalp dayanır ona, o bulur ancak onda sürur.

“Aşk ehli gitti, muhabbet şehri boş kaldı deme, cihan Şemsi Tebrizî dolu, isteklisi nerede?” Bazen tarifsiz durumlar mı olur ne? Hem bir şey var hem de yok. Artı mı eksi mi bilmiyorsun.

"Kesê aşiq ji çuna can natirse,

aşiq ji zencîr û zindan natirse"

Âşık olan ölümden korkmaz, âşık zincir ve zindandan korkmaz.[1]

“Âşık odur ki, Allah’tan aldığı aşk emanetini Allah’a verir. Aşk mezhebinde her şey Yüce Aşk’a kurbandır.”[2] Bundan dolayı âşık;

'Bê te ya Reb, di bostan gulvenebe,

egervebe kesek bêhnawê ne ke"

Sensiz ya Rab, gülistanda gül açmasın, açarsa kimse kokusunu almasın [3] demiş.

Kimse(n)sizin, azığı umuttur. Hem sakın hor görme; çünkü onun kimsesi, Allah'tır. Bilmezsin belki küle çevirir, ondan yükselen bir ah!

Kalp şehrinin müdavimleri kim?

Orda iman, orda sevgi geçerli akçedir. Tesbihe dizelim, gönle nakşedelim; Allah Allah diyelim. Kendimize gelelim. Aşkın ateş Allah'ım! Yakadursun kalbimi, yakarak alıp gitsin kalp pasımı, kirimi.

Yakma bu ateşi gönlümde, yanarsın sen de külümde. Hayat da mukadder ölüm de. Gel, gel gül oluver, ölümümün çölünde. Ebedi varken geçiciye aldanma; elmas dururken kömüre kanma. Sana yanmayana sen de yamanma kalbim. İşte o nefsindir, ona aldanma.

Yanıyor, yangın yeridir kalbim. La mekân olan, her insana olduğu gibi kalp için tabibim.  Bê kesim, garibim. En karib olana karib olmaya karibim. Kalabalıkların arasında yalnız değilim; aksine yalnızlıklar arasında her an farklı kalabalıkların tadı kalbimin dilinde. Anla, yan illa, "sıcaklıkta ateşten de ateşim" diyen Baba Tahir’i an illa.

Parmaklar mı deli, dil mi mecnun; ne bu böyle. Yoksa kalbin divaneliğine mi kaptırıyor kendini, "Allah" zikri böyle bir şey anla. Hele aşk ilahi, maşuk Allah olunca; kurban edilmeyecek bir şey olur mu? Bu isterse ciğerpare İsmail olsun. Kurban etmek özellikle kurban olmak aşkın bedelidir. Âşık olunana göre kurbanın bedeli de değişir.

Aşk ilahi olunca tüm kelimeler yanardöner "Allah" der. Cezbeye kapılır da kendini mecnun eder. 

“Bu yük Senden Allah’ım (c.c.), çekeceğim naçarım, Senden Sana sığınır, Senden Sana kaçarım.”, "Anladım işi; San’at Allah’ı aramakmış, Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış." [4]

Öyleyse yakan nedir ateş mi, aşk mı? Kişiye göre değişse de ateş maddeyi/bedeni yakarken, aşksa kalbi, canı, ruhu yakmaktadır. Sen neticeye bak.

Nar mı yakar nur mu, yoksa ikisi de yakar da biri teni biri beni mi? Aşkla gelen, zahirde yakan yıkan hakikatte inşa eden ne, nar mı nur mu? Narın nuru mu yoksa nurun narı mı?

Ve işte, Muhammed adlı aşk ateşinin kıvılcımı çaktı kalbimde. Ateşler, yangınlar, lavlar denizinin ortasındayım. Ateş ve suyun dostluğu yakıyor beni.

Aşktan bir kefen, sevgiden bir mezarın neticesinde Havz-ı Kevser başında vuslat şarabından içenlere ne mutlu.

Aşklardan en ulviyi, maşuklardan en yüceyi seçmek için gönül gözü lazım eder. Gönül gözü faal değilse, bırakmaz yakanı keder.

 

Fatih AKMAN

 

[1] Baba Tahirê Üryan

[2]Şems-i Tebrîzî

[3]Baba Tahirê Üryan

[4]Necip Fazıl Kısakürek

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz