Aytekin Yılmaz kimdir? Aytekin Yılmaz kitapları ve sözleri
Yazar Aytekin Yılmaz hayatı araştırılıyor. Peki Aytekin Yılmaz kimdir? Aytekin Yılmaz aslen nerelidir? Aytekin Yılmaz ne zaman, nerede doğdu? Aytekin Yılmaz hayatta mı? İşte Aytekin Yılmaz hayatı...

Yazar Aytekin Yılmaz edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Aytekin Yılmaz hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Aytekin Yılmaz hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Aytekin Yılmaz hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...
Doğum Tarihi: 1967
Doğum Yeri: Diyarbakır, Ergani
Aytekin Yılmaz kimdir?
Aytekin Yılmaz 1967’de Diyarbakır, Ergani, Ortayazıköyü’nde doğdu. Ortaokulu bitirdi. Siyasi faaliyetleri nedeniyle 9,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yazı faaliyetini hapishanede sürdüren yazar, bu dönemde çeşitli inceleem-araştırma çalışmaları yaptı. Yayımlanmış eserleri arasında Doğu’nun Talan ve İnkarı (Belge Yay., 2001) ve Çokkültürlülükten Tek Kültürlülüğe Anadolu (Tohum Yayınları, 2002) vardır. 1997 Musa Anter Gazetecilik İnceleme-Araştırma Ödülü, 1999 MKM Film öyküsü Ödülü, 2003 İkinci İstanbul Ulusal Kısa Film Festivali Öykü Ödülü’nün sahibidir.
Aytekin Yılmaz Kitapları - Eserleri
- Yoldaşını Öldürmek
- Onlar Daha Çocuktu
- Son Diktatör
- Ernesto'nun Dağları
- Dağbozumu
- İçimizdeki Hapishane Labirentin Sonu
- Çağdaş Siyasal Akımlar
- Sığınamayanlar
- Yüzleşerek Barışmak
- Doğunun Talanı ve İnkarı
- Dağbozumu
- Yedi Mavi Renk
- Modern Demokrasi Gelişimi ve Sorunları
- Çokkültürlülükten Tekkültürlülüğe Anadolu
- Romantizmden Gerçeğe Küreselleşme
- İkinci Küreselleşme Dalgası
Aytekin Yılmaz Alıntıları - Sözleri
- “Diyalog diyip geçmemek gerekir.İnsanlığın bugünkü karmaşık sorunlarına bazı yazarlar,”uygarlıklararası diyalog sorunu”diyor.Bir çok savaşın nedenini bu diyalogsuzlukta arayanlar var.Ülkemizdeki 15 yıllık savaşın nedeni de önemli oranda bu diyalogsuzluktan kaynaklanıyor.Türk devleti hiç bir koşulda Kürtlerle diyalog kabul etmiyor.Yaşanan bu savaşın nedenini bile tartışmak istemiyor.Tartışmak isteyenler cezai yaptırımlarla maruz kalmaktadır.” (İçimizdeki Hapishane Labirentin Sonu)
- Perinaz’ın ifadesine göre kendisine tecavüz eden kişi bir önceki kampın sorumlusudur. Bu kişi partide merkezî düzeyde yetkileri olan etkili kadrolardan biridir. Raporu okuyanlardan hiçbiri inanmak istemez buna. Inansalar bile kendilerinin yapabileceği bir şey yoktur. İçlerinde Perinaz’ın bu iddiasını partiye açıklayabilecek tek kişi bile çıkmaz. Bu bilgiyi parti merkezine, hatta Abdullah Öcalan'a aktarmak yerine, şöyle bir yol izlerler. İlk önce Perinaz’ı silahsızlandırıp kamp yapısından tecrit ederler. Sonra da Perinaz’ın hamileliği hakkında bir açıklama yaparlar; bu açıklamaya göre, Perinaz yaklaşık 3-4 ay önce bir çatışmada öldürülen Kendal adlı birinden hamile kalmıştır. Yapılan bu açıklama hem kamp yapısının tepkisini azaltır hem de merkez konumundaki örgüt sorumlusu Rezan korunmuş olur. Burada kamp yönetiminin aslında düşündüğü tek şey, parti yıpranmasın, merkez konumundaki örgüt yöneticisi yıpranmasın kaygısıdır. (Onlar Daha Çocuktu)
- Baran E. çatışmaların yaşandığı, tutuklamaların yapıldığı, tutuklananlara yoğun işkence yapıldığı, faili meçhullerin çokça yaşandığı 1993 yılında yakalanıyor, çoğu gibi o da polis sorgusunda işkencelere dayanamayıp konuşuyor. Sonra da Diyarbakır Hapishanesi'ne konuluyor. Koğuşa geldiğinde poliste çözüldüğünü, hata yaptığını, örgütün kendisini affetmesini istiyor. “Korktum, dayanamadım. Partiye karşı suçlu olduğumu biliyorum, ama bilmenizi isterim ki, çok pişmanim. Bu hatamı telafi edebilirim. Partiden ve yoldaşlarımdan bana bir şans vermelerini istiyorum,” diyor. Baran bu raporunu koğuştaki örgüt sorumlusuna verir. Örgüt sorumluları önce onu koğuşta tutuklayıp bir ranzaya hapsederler, günlerce sorguladıktan sonra da hakkında bir karar alırlar. Aldıkları bu karara göre, Baran ölümü fazlasıyla hak ediyordur, çünkü örgüte ihanet etmiştir. Ama örgütten kendisini affetmesini, bir şans daha verilmesini istediği için, örgüt sorumluları da bu durumu oturup kendi aralarında konuşurlar. Sorumlulardan biri, “Baran’a bir şans verelim ama öncelikle vereceğimiz görevi yerine getirsin,” der. (Onlar Daha Çocuktu)
- Osman Tim, poliste çözüldüğü ve halkına ihanet ettiği için öldürüldü, denilmişti. Örgütün yaptığı açıklama bu yöndeydi. Şimdi de poliste direnen Sorgul’un trajik hikâyesine bakalım. Sorgul'la Osman Tim aynı dönemde dağa çıktılar, ayni örgüt görevlendirmesiyle İstanbul'a gönderildiler ve aynı operasyonda yakalanıp, Bayrampaşa hapishanesine birlikte getirildiler. Aralarındaki tek fark, birinin polis sorgusunda çözülmüş olması, diğerinin ise direnmiş olmasıdır. (Yoldaşını Öldürmek)
- "Terleyen alev, üşüyen ırmaksa hayat Gitarın tellerinde perdeler lal Tualde her fırça darbesi kör mü olacak? Alev üşüyüp ırmağa dönüşse Su terleyip ateşe bürünse Gül, yüzünü bir kez de Ay'a dönse Acı, tenimde söndürülmüş köz değilse Ne demeli şimdi mor anlamlara? Alev henüz terleyip, ırmak üşümemişken Dedim, 'hep benzetilirdi kadının ebruları hilale o sabah Ay'ın ebruları kadındı...' İlk taşı günahkar olanlar atınca Noette'nin yaptığı gemi de, ay da Günlerin sayılı olduğu an'da battı." Barış Işık / Muş Cezaevi (Yedi Mavi Renk)
- Hem DEV-SOL hem de TİKKO, polis işbirlikçisi dediği kadrolarından bazılarını birkaç hapishanede öldürdü. Cinayet sonrasını idareye haber verişleri ise korkunçtu. Cesedi koridordaki çöp bidonunun yanına bırakıp gardiyanlara "Gelin çöpünüzü alın!" diyorlardı. (Son Diktatör)
- Bu öfkenin nedeni kendi ezilmişliği olabilir miydi? (Dağbozumu)
- İnsan midesi değirmen taşına benzermiş,atarsan öğütür,atmazsan kendini öğütürmüş. (Ernesto'nun Dağları)
- Sorgul, yaklaşık dört ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Duyduk ki dışarı çıkar çıkmaz tekrar dağların yolunu tutmuş. Uzun bir dönem haber alamadım kendisinden. Yıllar sonra ben bir başka hapishanedeyken, onun dağda örgüt içinde infaz edildiğini duydum. (Yoldaşını Öldürmek)
- İktidar, geçmişte neye karşıysanız size aynısını yaptıran şeydir. (Dağbozumu)
- "Mağdurun şiddetiyle ilk defa karşılaşıyordum. Akıl dünyamda zalim denince hep devleti bilirdim. Meğer o bildiklerimin üzerinden çok sular akmış da haberim yokmuş. S.38 (Son Diktatör)
- “Montaigne “insan en az bildiği şeye en çok inanır”der.Kendi olamamanın kötü niyet taşları inanç ağıyla örülüdür.” (İçimizdeki Hapishane Labirentin Sonu)
- "Kendini arayan, insan yitirir ama yitirirken de kendini bulur. " Nietzche (İçimizdeki Hapishane Labirentin Sonu)
- "Savaş, şiddet insana ne yaptırır? "diye bir soru sorsalar derim ki," Yeri geldiğinde sevdiğini öldürür! " (Yüzleşerek Barışmak)
- Ormanın bütününü görmek için ona dışarıdan bakmak gerektiğini geç anlamış olmanın üzüntüsü vardı içinde. (Ernesto'nun Dağları)
- Örgütlenmemiş ve genel kültürü yükseltilmemiş işçi sınıfı için oy hakkının da celladını seçme hakkından başka bir şey olmadığını belirtiyor. (Çağdaş Siyasal Akımlar)
- "Ben duygularıma hâkim olamadım, zayıflık gösterdim." (Dağbozumu)
- Ernesto bu kısmı biraz ilginç bulur. Tek tanrılı dinler de böyle değil mi, onların da tüm insanlık adına yola çıktıklarını, "En son din benim" dediklerini okumuştur bir yerlerde. Şimdi de Sançoizm benzer şeyleri söylüyor diye düşünür. (Ernesto'nun Dağları)
- Zaten insan öyleymiş, en az bildiği şeye en çok inanırmış (Ernesto'nun Dağları)
- Meğer geçmişte sorgılamadığım ne çok şey varmış. (Dağbozumu)