tatlidede

Beni mi? - Suat Derviş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Beni mi? kimin eseri? Beni mi? kitabının yazarı kimdir? Beni mi? konusu ve anafikri nedir? Beni mi? kitabı ne anlatıyor? Beni mi? PDF indirme linki var mı? Beni mi? kitabının yazarı Suat Derviş kimdir? İşte Beni mi? kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 07.05.2022 00:00
Beni mi? - Suat Derviş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Suat Derviş

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9786057762276

Sayfa Sayısı: 206

Beni mi? Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Suat Derviş’in ışıldayacak olan dehasının ilk pırıltılarını yakaladığımız, esere adını veren novella ve sekiz öyküden oluşan bir hikâye kitabı Beni mi? Sühulet Matbaası tarafından 1926 yılındayayımlanan baskısını esas aldığımız eser, ilk defa Latin harflerine aktarıldı.

“Beni mi?” Türkçenin, müstesna ve güçlü kalemlerinden Suat Derviş’in 1924 yılında yazdığı bir hikâye kitabı. Derviş’in edebiyatının ilk dönemine denk gelen, daha çok üst sınıf kadınların gündelik hayatlarına ve aşklarına odaklandığı bir dönemde kaleme alınan bu eser, her bir hikâyesiyle başlı başına bir vakıa olma özelliğini sergiliyor.

Eserin ilk hikâyesi kitaba da adını veren, “Beni mi?” Uzun bir monolog şeklinde kaleme alınmış bu hikâyede konuşan bir adama karşılık, susan bir genç kız vardır. Nermin’in sanki Adnan Bey’in karşısındaymış gibi gösterilmesi için anlatıcı-kahramanın her konuşmasının sonunda yer alan “…” ise söylemi bir tiyatro sahnesine taşımaktadır. Nitekim kitaptaki hikâyelerin tamamında bu sahne havası, bir sahnede başkalarına veya bir sahneden karşılığı olmayan bir izler/dinler/okur kitleye seslenme söz konusudur. Diğer taraftan tek bir anlatıcı-kahramanın bize her şeyi anlatması, güvenilmez bir anlatıcı ile karşı karşıya olduğumuzun da ispatıdır: Anlatıcı-kahraman bize her şeyi doğru bir şekilde mi anlatmaktadır yoksa aslında her şey onun kafasındaki bir vehim midir?

İthaki Yayınları’nın Suat Derviş külliyatını yayımlaması, edebiyat tarihimiz açısından son derece mühim bir çalışma. Derviş’in Beni mi? adlı elinizdeki hikâye kitabının 95 sene sonra Latin harfleriyle yeni bir baskısının yapılması ise çok heyecan verici.

-Seval Şahin -

 

(Tanıtım Bülteninden)

Beni mi? Alıntıları - Sözleri

  • “Bu dünyadan geldiğim gibi gidiyorum...Madem ki böyle gidecektim. Niçin dünyaya bırakacağım şeyleri kazanmaya çalıştım.. Bir esir gibi.”
  • “Hayat senden zannettiğin gibi uzaklaşmıyor. Yoruldun, zaafın var, sinirlisin ve korkuyorsun.”
  • “Hiçbir şeye inanma. Hiçkimseye inanma. Hiçbir vaade inanma. Gülünç oluyorsun! Dünyada doğru, büyük, hakim ve hakiki hiçbir şey yoktur.”
  • “Yaşamak için senin bir yerden kuvvet ve cesaret almaya ihtiyacın mı var?”
  • “Herkes ne lüzumsuz, ne soğuk bir neşe içindeydi.”
  • “Alnının teri, yorgunluğun, canın pahasına kazanıp bıraktığın şeyler kime kalacak biliyor musun, tanımadığın birsürü insana.”
  • “Başını göğsümde bırak nolur!”
  • “Her şey yalan! Bir şeye inanma. İnanmak aptallıktır.”
  • “Neşe ve hüznün ehemmiyeti, sabun köpüğünün mevcudiyeti gibi bir şey.”
  • “Biz erkekler de sizleri bizi mütemadiyen üzdüğünüz için severiz ya.”
  • “Araştırmadan inanmak yanlış yollara, araştırmak ise imansızlığa sevk eder.”
  • Niçin tebessümler dudaklarıma gelmek için gecikiyor?
  • “Hayatım boş, bomboş. Ve ben hissediyorum ki büyük, pek büyük saadetler kaçırdım.”
  • Herhâlde aşk bu olmalı! Onu her yerde, her saat, her dakika düşünüyorum. Onu düşünmekle hasta oluyorum. Hep aklımda, fikrimde o, onun hastasıyım.
  • Saadeti dünyanın her kıtasında, her eğlencesinde, her hissesinde aradım. Ve nihayet onu evimde buldum.

Beni mi? İncelemesi - Şahsi Yorumlar

“Bir kere eğemedim bu kadının başını.”: Suat Derviş’in henüz 13-14 yaşlarındayken yazdığı ilk yazısını, komşusu yazar/nazim-hikmet-ran ondan habersiz bir gazeteye yollar. Suat Derviş buna kızar, bir süre Nazım Hikmet’le konuşmaz. (Dünyanın en mukaddes komşusuna nasıl küstün be Suat ablacığım?) Bu küslük ne kadar uzun sürdü bilinmez, ama bu “deli kadın” için Nazım sonra “Gölgesinde” şiirini yazar, ve der ki: “Bir kere eğemedim bu kadının başını.” Ama Suat Derviş’in başını eğmeye çalışan çok olur. Hem kadınsın, hem yazar. Türlü cinsiyetçi saldırılara, aşağılayıcı eleştirilere maruz kalır. O da takılır dünyada gezinen komünizm hayaletinin peşine, yanına başka kadın hayaletler de bulur, “Devrimci Kadınlar Birliği’ni kurar. Görünmez olamasalar da, hayalettir neticede, bir korku salar dönemin gericilerinin üstüne. Hayaletin kaleminden çıkan kitap/beni-mi--186714 , bir Novella ve sekiz öyküden oluşan bir öykü kitabı. Suat Derviş’in yazınının ilk zamanlarına denk gelen, daha çok orta ve üst sınıftan kadın karakterlerin başrolü oynadığı öyküler. Bununla birlikte kendi yaşadığı dönemin ahlakçı yörüngesinden çıkabilmiş, “evinin kadını, çocuklarının anası” ehven tanımının dışına taşmış kadın karakterler yaratmış. Karakterlerin ortak özelliği ise “söyleyememek”. “Seni seviyorum”, “bu adamla evlenmek istemiyorum”, “beni nasıl aldattın be adam” ve daha nicesini bir türlü diyememek. Kitabın geneline yayılan uzun monologlar, tek kişilik tiyatro izlemişsiniz, oyuncu anlatıp inmiş gibi bir his bırakıyor. Eski Türkçe kelimeler tiyatro sahnesini alıp Yeşilçam Sokağı’nın ortasına taşıyor. (Neden bilmem, bütün hanım ablaların yüzüne Belgin Doruk resmi yapıştırıp öyle izledim ben oyunu.) Öte yandan, tek anlatıcının sözlerine ne kadar güvenmeniz gerektiğini kestiremiyorsunuz. Her kelimeye dikkat kesiliyor, bir bakıştan yola çıkarak fikir yürütmeye çalışıyor, kendinizi cinayeti aydınlatmaya çalışan dedektif modunda yakalıyorsunuz. Benim açımdan çok güzel bir tanışma kitabı, eğlenceli bir okuma oldu. Hayaletiniz bol olsun. (Emel Keleş)

İlk defa okuduğum yazar olan Suat Derviş, beni kendine hemen bağlayan öyküleriyle kalbimde yer etti. Hepsi de okuması kolay, zevkli, bazen iç sızlatan, bazen bir Türk filmi tadında, bazen ise hayatın gerçeklerini tüm basitliğiyle yüzüme çarpan öykülerdi. On adet öyküden en beğendiklerim “Bir Sarhoşun Vasiyetnamesi” -ki gerçekten harikaydı- ve “O Mu?” oldu. “O Mu?” öyküsünün son cümlesi epey üzdü. Kitaba adını veren “Beni Mi?” uzun öyküsü ise tek bir kişinin konuşması, karşıdaki kişinin verdiği cevapları, hareketlerini, tavırlarını ve bütün olanları monolog şeklinde okumamız ise bana göre çok başarılı bir öykü çıkarmış ortaya, daha önce hiç okumadığım cinsten. “Yeşil Elbise” bir çocuk gözünden anlatıldığı için fazlasıyla masum bir aşkı, “Gönül Bu” ise sonunda ister istemez 'oh olsun' dedirten bir aşkı konu almış. “Başkalarının Saadeti” öyküsünde fedakârlığın bu kadarı da olmalı mı şeklinde bir sorgulamaya giriyor insan. Yani kısaca, birkaç öykü hariç okumaktan çok memnun kaldığım bir kitaptı. Suat Derviş'in romanlarını da okumak için sabırsızlanıyorum. (Rabia)

Beni mi? PDF indirme linki var mı?

Suat Derviş - Beni mi? kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Beni mi? PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Suat Derviş Kimdir?

Suat Derviş (d. 1903, İstanbul - ö. 23 Temmuz 1972, İstanbul), Türk gazeteci, yazar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gazeteciliğe başlayan Suat Derviş Hanım, ülkenin öncü gazetecilerinden biri ve döneminin en üretken yazarlarındandır..

Otuza yakın roman, pek çok hikaye, makale, eleştiri ve çeviriler yayımlanan Suat Derviş’in en bilinen eseri Fosforlu Cevriye’dir. Eseleri yabancı dillere çevrilen ilk Türk yazarlardandır. Adı, toplumcu gerçekçilik ile birlikte anılır.

Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk kadın gazeteci, ilk basın sendikasının beş kurucusundan biri ve ilk başkanı, Devrimci Kadınlar Birliği'nin kurucusudur. Kadın hakları, demokrası alanlarında mücadele etmiş bir aktivisttir.

Hayatı

Gençliği

1903 yılında İstanbul'un Moda semtinde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin ortanca çocuğu idi. Ailesi ona Hatice Suat adını koydu ancak Suat erkek ismi olduğundan kayıtlara Hatice Saadet olarak geçti. Babası, Darülfünûn’un kurucularından kimyager Müşir Derviş Paşa’nın oğlu tıp profesörü İsmail Derviş Bey, annesi Abdülmecid’in mabeyncilerinden Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım’dır. Osmanlı'da Telefon İdaresi'nde çalışmaya başlayan ilk kadınlardan Hamiyet Hanım’ın kardeşidir.

Çocukluk çağında evde özel eğitim görüp Fransızca ve Almanca öğrendi.Eğitimine Kadıköy Numune Rüştüyesi’ne, ardından Bilgi Yurdu’na devam etti. Çocukluğundan itibaren yazmaya ilgi duydu. Hezeyan başlıklı mensur şiirini, çocukluk arkadaşı Nazım Hikmet 1918’de Alemdar gazetesinin edebiyat ekine göndererek yayımlattı. Bu, onun yayımlanan ilk eseridir. Henüz çocuk yaşta olan Suat Derviş edebiyat dünyasına Mehmet Rauf tarafından “hassas bir ruha sahip ve olgun bir müellifin habercisi" olarak tanıtıldı.

Bu yıllarda Nazım Hikmet ile arkadaşlığının şairin ona duyduğu tek taraflı bir aşka dönüştüğü iddia edilir.Şair Nazım Hikmet, 1920’de Gölgesi adlı şiirini Suat Derviş’e ithafen yazmıştır.

İlk eserleri

Suat Derviş’in ilk romanı olan Kara Kitap 1921 yılında basıldı. Edebiyat dünyasında hayret ve şaşkınlıkla karşılanan bu eserde ölüme mahkum güzel ve hassas bir genç kızın son nefesine kadarki yaşama arzusunu belirten iç seslerini ve duygularını anlattı. 1923’de yazdığı Hiç Biri romanını, Ne Ses Ne bir Nefes (1923), Bir Buhran Gecesi (1924), Fatma'nın Günahı (1924), Gönül Gibi (1928) ve Latin harfleri ile yazdığı ilk eser olan Emine(1931) romanları izledi. Bu romanlarında İstanbul’un üst düzey yaşamından kesitler sundu; ilişkileri anlattı; kadının toplumsal konumunu özgürlük talebini irdeledi. 1925’te ilk hikayeleri Almanca’ya çevrildi.

İlk gazetecilik deneyimleri

Derviş, ilk romanı yayımlandığı sırada Alemdar gazetesinde çalışmaktaydı. 1922'de Ankara hükümetinin temsilcisi olarak İstanbul'a gelen Refet Bey’le ilk röportajı Alemdar gazetesi için yaptı.

Bir süre sonra Alemdar’dan ayrılıp İkdam’a geçti ve gazetede bir kadın sayfası hazırlayacak bu konuda öncü oldu.

Berlin yılları

1927’da konservatuar eğitimi için kardeşi Hamiyet Hanım ile birlikte Almanya'ya gönderildi; Berlin’de Sternisches Konservatuvarı’nda piyano dersleri aldı. Bir süre sonra ailesinden habersiz Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Fakültesi'ne kaydoldu. Faşizmin yükselmesine tanıklık ettiği Almanya’da öğrenciliği sırasında gazete ve dergilerde çalıştı. Yazıları çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinden siyasi gazetelere kadar pek çok yayın organında yayımlandı. 1932’de babasının ölümü üzerine fakülteden mezun olmadan Türkiye'ye döndü.

Yurda dönüş ve 1930’lu yıllar

Yurda döndükten sonra Babıali’nin başarılı muhabirleri arasına girdi; İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara’da çıkan pek çok gazetede yazılar yayımladı. Bir yandan da roman tefrika etmeyi sürdürdü. Onu Bekliyorum (1934), Onları Ben Öldürdüm (1935), Baba Oğul (1936) romanları çeşitli gazetelerde tefrika edildi.

Resimli Ay’da çalışmaya başlaması ile solcu basın dünyasına adım attı. 1936 yılında Son Posta gazetesinde çalışırken Montreeux Konferansı'nı izlemeye gitmesi ona yurtdışına giden ilk kadın gazeteci unvanını getirdi.

1936 yılından itibaren çalışmaya başladığı Tan gazetesinde kadın sorunlarına değindi ve dış siyaset olayları ile ilgili haberler yaptı. Bu gazetede çalıştığı dönemde Sovyetler Birliği’ne yaptığı gezi, düşünce dünyasını etkiledi.Dönüşünde yayımladığı röportaj dizisi, "kıpkızıl komünist" olarak damgalanmasına ve gazeteden ayrılmak zorunda kalmasına neden oldu.

Gezinin yapıldığı 1937’de tefrika edilen Bu Roman Olan Şeylerin Romanı görüşlerindeki değişimi yansıtır. Gazetelerde nazizme, faşizmin yükselişine ve adaletsizliğe karşı yazılar yayımlarken romanlarında köşklerde yaşanan aşkları, yemek ziyafetleri ve davetleri yazmayı reddeden yazar, artık toplumcu- gerçekçi bir edebiyat anlayışına yönelmiştir. 1938’de Bir İstanbul Gecesi tefrika edildi, 1939’da "Hiç romanı yayımlandı.

Politik yaşamı ve mahkumiyeti

Suat Derviş’in sol görüşleri, kısa süren ilk üç evliliğinin (Seyfi Cenap Berksoy, Selami İzzet Sedes, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile) ardından 1941 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile yaptığı evlilik ile pekişti. Baraner ve Derviş’i bir araya getiren, partinin talebi doğrultusunda çıkarttıkları "Yeni Edebiyat Dergisi" olmuştu. Çift, Türkiye'de toplumsal gerçekçi akımın ilk yayın organlarından sayılan dergiyi 15 Ekim 1940-15 Kasım 1941 arasında yirmialtı sayı yayımladı. Derviş, dergide kısa öyküler, fıkra ve eleştiriler yazdı. Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Hasan İzzettin Dinamo gibi genç yazar ve şairlerin tanınmasına yardımcı oldu.

1944’te Zeynep İçin romanını yazdı. Aynı yıl Biz Üç Kardeşiz, Fosforlu Cevriye, Çılgın Gibi” romanları gazetelerde tefrika edildi.

"Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum?" adlı incelemesinin 1944’te yayımlanmasından sonra gazeteci kimliği ile hiçbir yerde iş bulamayan Suat Derviş, gerçek ismi olan “Hatice Saadet Baraner” yerine takma adla yazılar yazmaya başladı. Aynı yıl TKP Soruşturmaları ve tutuklamaları çerçevesinde eşi Reşat Fuat Baraner ile birlikte tutuklandı. Sorgu sırasında çocuğunu düşüren yazar, Reşat Fuat Baraner'i sakladığı ve yasadışı Türkiye Komünist Partisi'ne katıldığı gerekçesiyle yargılandı, 8 ay tutuklu kaldı.

Hapisten çıktıktan sonra büyük sıkıntı çekti.. Geçimini sağlamak için Almanca, İngilizce ve İtalyanca çeviriler ve editörlük yaptı. Tiyatro piyesleri ve radyo skeçleri yazdı. 1947’de "Büyük Ateş ", 1950’de "Yaprak Kıpırdamasın " romanları tefrika edildi.

Paris yılları

1951’de tekrar tutuklanan eşinin 1953’de yargılanmaya başlaması üzerine kendisinin de tekrar tutuklanma olasılığına karşılık ülkeden ayrıldı; İsveç'teki ablasının yanına yerleşti. Avrupa’da çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yayımladı; kendisini yurtdışında tanıtacak kitapları kaleme aldı.

Zeynep İçin romanını Ankara Mahpusu adıyla yeniden yazdı. Romanı, ablası Hamiyet Hanım Fransızca'ya çevirdi. 1957’de Le Prisonnier d’Ankara adıyla yayımlanan eser on sekiz dile çevrildi ve o kadar beğenildi ki eleştirmenler tarafından Ivo Andriç’in Drina Köprüsü’nden bile daha iyi bulundu.Daha önce yayınlatamadığı Çılgın Gibi eserini Fransızca’ya çevirdi. Eser, Les Ombres du Yali (Yalının Gölgesi) adıyla 1958’de yayımlandı.

Yurda dönüşü

Reşat Fuat Baraner’in hapisten çıkmasının ardından 1963 yılında Türkiye’ye döndü. Bu dönemde takma isimler roman ve hikayeler, çocuk masalları yazdı, tercümeler yaptı. Aksaray’dan Bir Perihan adlı romanı 1963’te Gece Postası’nda tefrika edildi. Fosforlu Cevriye, öğrenci ayaklanmaları ve sert isyanların zirveye ulaştığı 1968'de May Yayıncılık tarafından Ankara Mahpusu ile birlikte yayımlandı.

Son yılları ve ölümü

1968 yılında eşini, 1970 yılında ise ablasını kaybetmesi onu derinden etkiledi. İki gözünde de ciddi sağlık sorunları çıkana kadar yazmaya devam etti.Moskova’da geçirdiği ameliyat sonrası gözlerinden birinin belli oranda düzelmesinin ardından arkadaşı Neriman Hikmet ile birlikte Devrimci Kadınlar Birliği'nin kuruluşunda görev aldı. Derneğin kapatılması üzerine yeniden yazarlığa ağırlık verdi. Sürekli göz altında tutulan Şişi’deki evini devrimci gençlere açıp onları gizledi. 1971’de evi basıldı, birçok solcu genci evinde sakladığı ortaya çıkınca tutuklandı.

Ertesi sene Fosforlu Cevriye 'yi Gülriz Sururi için senaryoya dönüştürdükten kısa süre sonra şeker hastalığının vücudunda yarattığı tahribat sonucu hastaneye kaldırıldı. 23 Temmuz 1972'de Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi'nde hayatını kaybetti.

Suat Derviş Kitapları - Eserleri

  • Fosforlu Cevriye
  • Ankara Mahpusu
  • Çılgın Gibi
  • Bir Haremağasının Hatıraları
  • Kara Kitap
  • İki Kadın İki Aşk
  • Aksaray'dan Bir Perihan
  • Hiç
  • Gönül Gibi
  • Şoför Mustafa
  • İstanbul'un Bir Gecesi
  • Kendine Tapan Kadın
  • Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır
  • Hiçbiri
  • Behire'nin Talipleri
  • Dirilen Mumya
  • Beni mi?
  • Sınır
  • Ahmet Ferdi Bir Kış Gecesi
  • Anılar Paramparça
  • Alev Dudaklı Kadın
  • Emine
  • Onu Bekliyorum
  • Yeniden Yaşayabilseydik
  • Hepimiz Birbirimizin Örneğiyiz
  • Fukara Ölüsü
  • Fosforlu Cevriye
  • Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?

Suat Derviş Alıntıları - Sözleri

  • "Sen hiç tek başına, kimsenin bulunmadığı ve hiç bir aksiseda (yankı) vermeyen bir boşlukla konuştun mu?" (Kendine Tapan Kadın)
  • “Alnının teri, yorgunluğun, canın pahasına kazanıp bıraktığın şeyler kime kalacak biliyor musun, tanımadığın birsürü insana.” (Beni mi?)
  • Siyah istanbulin ve kırmızı fes giyen haremağaları canlı mahluklardan ziyade birer heyulayı hatırlatıyorlardı. (Bir Haremağasının Hatıraları)
  • ben kimseyi sevmedim. (Kara Kitap)
  • Hayat öyle güzel bir şey ki yarabbi! (Yeniden Yaşayabilseydik)
  • Hiç kimse kendinden başkasını, hakiki muhabbet diye anladığımız duygularla sevemez! Sade ben değil, herkes... herkes öyle. Tahlil etmeyen, menfaatsiz, fedakâr sevgiler, şimdi bize sizin zamanınızın hikâyeleri kadar hayali geliyor. Başka asırların zevkini okşayacak tarzda yapılmış, şiirler, besteler gibi, ruhumuzda ufacık bir tesir bırakmadan, kaybolup gidiyor. (Hiçbiri)
  • Yaşamak için sana ihtiyacım var. (Yeniden Yaşayabilseydik)
  • “Bu gece niçin bu kadar mahzunsunuz?” “Sana bu kadar yakın ve senden bu kadar uzak olduğum için.” (Çılgın Gibi)
  • Güzel serin bir menbaadan tatlı bir su içip hararetini teskin ettikten sonra bir bardak kuyu suyu içen adam, ne hissederse ben de bugün tanıdığım erkekler karşısında aynı hisle mütehassisim, insan beğenmediğini sevebilir mi? (Gönül Gibi)
  • Sahiden bir daha gelmeyecek mi ? (Şoför Mustafa)
  • Bizi çirkinleştiren veya utandıran şeyleri düşünmemek en hayırlısı değil miydi? (Aksaray'dan Bir Perihan)
  • -Niye güldün? -Ağlamamak için! (Hiç)
  • Bazen müellif ne kadar az eserine benziyor. (Anılar Paramparça)
  • O, kendisini herkesten kıskanıyordu. Kendisini kimseye layık görmüyordu. Kendisine aşkla arzuyla yaklaşan insanlardan nefret ediyordu. Kendilerini onun aşkına layık gören bu küstahlari tokatlamak istiyordu. (Kendine Tapan Kadın)
  • Saadeti dünyanın her kıtasında, her eğlencesinde, her hissesinde aradım. Ve nihayet onu evimde buldum. (Beni mi?)
  • Kalbimde bir cehennem yanarken, dünyada kopan kıyametin nazarımda ehemmiyeti yoktur. (Gönül Gibi)
  • Ben aşk olmasa yaşanabileceğini dahi kabul etmiyorum. (Sınır)
  • Gideceği yolu düşündükçe çarmıhını sırtında taşıyan bir İsa gibi bütün vücudu dehşetle titriyor ve dizleri hemen orada bükülüp kıvrılacak gibi adeta kesiliyor. (Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır)
  • Sen de bana onlar gibi kötü olma. Sen beni anla. (Yeniden Yaşayabilseydik)
  • Hiçbir saadet pürüzsüz olamaz. (Bir Haremağasının Hatıraları)

Yorum Yaz