tatlidede

ZAZALAR: Zazalar kimdir? Zazaların Tarihi - Mitolojik Kaynaklarda Zazalar

"Zazalar Kürt mü, Türk mü?" sorusu araştırılıyor... Kimi araştırmacıya göre ayrı bir halk, kimine göre Kürtlerin bir kolu; kimi Hazar Denizi’nin güneyindeki Deylem’den geldiklerini söylüyor, kimine göre de hep Anadolu’daydılar… Yazılı tarihleri yakın bir dönemde başlayan Zazaların yaşam alanları Erzincan ile Diyarbakır arasında yoğunlaşıyor.
  • 12.05.2021 15:00
ZAZALAR: Zazalar kimdir? Zazaların Tarihi - Mitolojik Kaynaklarda Zazalar

Zaman zaman bilen bilmeyen birçok kişi Zazaca ve Zazalar üzerine sürekli yazıp çiziyor. Yazılanlar “Zazaca lehçe mi dil mi” üzerine yapılıyormuş gibi görünse de aslında “Zazalar Kürt mü, değil mi” üzerinedir. Yapılan araştırmalar ve kaynak taramaları ortaya net bir sonuç koyamasa da ağırlklı görüş, Zazaların İran kökenli olduğu ve eski İran dillerinin özelliklerini barındıran Zazaca'nın da diğer tüm diller gibi, bulunduğu coğrafyada konuşulan diğer dillerden de beslenerek bugüne geldiği görüşüdür.

Zazalar Kimdir? Zazaların Tarihi

Anadolu’nun otantik etnik gruplarından olan ve arkaik (eski) İran dillerinden birini konuşan Zazalar doğu ve güneydoğu bölgesinin Murat, Yukarı Fırat ve Dicle nehir vadilerinde yerleşmiştir. Bugün Zaza şeklinde genel kabul gören isim bölgesel olarak Dımılî, Kırd ve Kırmanç şeklinde de kullanılmaktadır. Elazığ, Palu ve Bingöl yöresinde halk kendine Zaza, dillerine Zazakî derken Bitlis, Mutki, Siverek, Bucak, Gerger bölgesinde Zazalar’a Dımılî, dillerine de Dımılkî adı verilir. Diyarbakır’ın bir kısmında, Tunceli ve Erzincan bölgelerinde ise Kırd ve Kırmanç, dillerine Kırdkî veya Kırmançkî de denilir. Aşiret, kabile, bölge, köy ve şahıs ismi olarak kullanıldığı görülen Zaza kelimesi zamanla yaygınlık kazanmıştır.

Tarihî kaynaklarda aşiret ve oymakların oluşturduğu bir konfederasyon olan Zaza-Dımılî kelimelerine rastlanır. Zazalar’ı Kürtler Dîmîlî, İranlılar Donbolî, Araplar Dünbülî ve çoğulu olan Denâbile şeklinde ifade etmişlerdir. Bu isim Osmanlı belgelerinde Dîmilî, Dünbülî ve Dûnbelî olmak üzere farklı biçimlerde zikredilir. Dımılîler’e Araplar Zerzâ’nın çoğulu Zerâzî de derler, benzer şekilde Osmanlı belgelerinde Zerzâ, Hakkâri bölgesinde bir Dımılî-Zaza beyliği olarak kayıtlıdır. Zerzâlar, Aşneviye (Oşni/Uşni) bölgesinde uzun süre hüküm sürmüş Dımılî-Zaza Beyliği’dir. Zaza kelimesinin aslının Zerzâ (زرزا) olduğu, zamanla “rı” harfinin düşmesi sonucu Zaza’ya dönüştüğü düşünülmektedir. Zaza ismi Osmanlı arşiv belgelerinde ”زازا، ذاذ، ظاظا“ imlâlarıyla yazılmıştır. Birçok araştırmada arkaik kaynaklarda geçen Zaziya, Zazana, Zavazan, Zerzâ, Zerâzî, Zarzî, Zazan gibi adlar Zazalar’la ilişkilendirilmektedir. Zazalar’ın geçmişte ve günümüzde yayıldığı alanlarda rastlanan bu adlar Zaza’nın diğer adlarından daha eski olduğuna işaret eder. Zazalar Selçuklu, Mervânî, Eyyûbî, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevî ve Osmanlı yönetiminde Süveydî, Mirdâsî, Dımılî, Zerzârî, Pazukî, Dersiman aşiretleri ve bunların oymakları olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Zazalar’ın kökeni hakkında birçok tez ortaya atılmıştır. Bunlardan biri Minorsky’nin F. C. Andreas’a dayanarak öne sürdüğü Dımılî-Deylemî bağlantısıdır. Ad benzerliğine ve dil bilimi verilerine dayanan bu görüşe göre Deylemliler, Kürtler’in arasına karışıp Kuzey Mezopotamya bölgesine yerleşen Zazalar’ın atalarıdır. Bir diğeri Dımılîler’in nesebinin Belh kökenli Bermek ailesinden geldiği tezidir. Bu tezi destekleyen Riyâhî ve Abdürrezzâk Dünbülî, Dîneverî’nin Ensâbü’l-ekrâd’ını kaynak göstererek Sâsânîler’e kadar uzanan bir nesep silsilesi kaydetmiştir. İbn Hallikân da Bermekîler’i Zerâzî kabilesine dayandırır (Vefeyât, VI, 219). Bu görüşe paralel olarak Şerefnâme’de, bir Zaza aşireti olan Süveydî beylerinin Abbâsîler döneminde Hârûnürreşîd-Bermekî anlaşmazlığı sonucunda Bağdat’tan sürgün edildikleri ve bugünkü Bingöl’e yerleştikleri rivayet edilmektedir. Evliya Çelebi’ye göre Hârûnürreşîd döneminde Şam veya Musul tarafından gelen Dımılî aşireti Hoy ve Sökmenâbâd bölgesine yerleşmişti (Seyahatnâme, IV, 186). Diğer bir görüşte Dımılîler’in Hoy’a gelmeleri Eyyûbîler’in buralara ordu sevketmesiyle ilişkilendirilmektedir. Sökmenâbâd, Eyyûbî sultanları tarafından Dımılî Îsâ Bey’e ocaklık olarak verilmişti. Ayrıca Târîḫ-i Ebü’l-Fidâ’da Dımılîler’in Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin sipahilerinden olduğu zikredilmektedir.


Ortaçağ Arap kaynaklarında genel olarak Dımılîler, Musul çevresinde yaşayan bir Kürt aşireti olarak kaydedilmiştir. İbn Fazlullah el-Ömerî, İbn Hacer el-Askalânî, Fîrûzâbâdî, Dünbül’ün “kunfuz” vezninde Dunbul diye okunduğunu ve daha önceleri Musul civarında yaşayan bir Kürt aşiretinin adı olduğunu kaydetmiştir (el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, I, 1293). İbnü’l-Ezrak, Târîḫu’l-Fâriḳī’de Diyarbekir ve Meyyâfârikīn’daki Kürt kabilelerini sayarken Dünbülî ve Zerzârî adlarını da zikretmiştir. Şerefnâme’de Zaza adına rastlanmamaktadır. Fakat Zazalar’ın yaşadıkları yerlere hâkim olan Palu, Çermik ve Eğil’deki Mirdâsîler, Genç ve Bingöl’de Süveydîler, Çemişgezek’te Pîr Hüseyin oğulları Kürt beyleri olarak yazılmıştır. Şerefnâme’de Zazalar’ın diğer aşireti Dûnbelî (Dımılî) beyleri Hoy, Sökmenâbâd, Kotur ve Urmiye bölgesinde yerleşik olarak gösterilmiştir (Şeref Han, I, 310-317). Bohtanlı bir aşiret olup daha sonra Musul’dan Azerbaycan’a gelen Dımılîler’e burada Hoy’un kuzeybatısındaki Sökmenâbâd timar olarak verildi. Akkoyunlular döneminde Bay Kalesi’ni (Şemdinan) ve Hakkâri’nin bir kısmını ele geçirdiler. Şah Tahmasb, Sökmenâbâd ocağına Hoy’u da ekledi. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde ise Kotur ve Bargiri’yi aldılar. Şerefnâme’deki bilgiler Kanûnî dönemi mühimme defterlerinde teyit edilmektedir. Bunlar Safevîler’e tâbi iken Safevî-Osmanlı savaşları sırasında sık sık saf değiştirdiler. Zazalar XV. yüzyıldan XIX. yüzyılın başlarına kadar Hoy şehrinin idarecisi olup kendi adlarına para bastırdılar. XIX. yüzyıldaki karışıklıklardan sonra bir kısmı Kuzey İran’a, bir kısmı Doğu Anadolu’ya dağıldı (Akāsî, s. 135-136).

Osmanlılar’ın 1515 yılından itibaren Doğu Anadolu’da hâkimiyet kurmasıyla birlikte bölgedeki Zazalar da Osmanlı yönetimine girdi. Diyarbekir eyaleti kurulunca Zaza aşiretleri yurtluk, ocaklık ve hükümet şeklinde bu eyalete bağlandı. Çapakçur, Çemişgezek, Sağman, Kulp, Mihrani, Tercil, Atak, Pertek yurtluk ve ocaklık statüsünde, Ekrâd sancakları olan Palu, Eğil, Hazo, Genç ve Oşni ise hükümet sancakları olarak yönetildi. Tanzimat’a kadar devam eden bu sistem 1850’lerden itibaren değişti ve bölge yerel aşiret beyleri yerine merkezden tayin edilen görevlilerle yönetildi. Osmanlı döneminde XVI ve XVII. yüzyıllara ait resmî belgelerde Zaza-Dımılî aşiretleri değişik yazılışlarla Musul, Halep, Menbiç, Urfa, Birecik, Suruç, Kilis, Diyarbekir, Çemişgezek, Âdilcevaz, Revan, Mâkû ve Hoy’da kaydedilmiştir (BA, TD, nr. 998, s. 74; MD, nr. 3, hk. 1221). Evliya Çelebi 1655’teki İran seyahati sırasında Diyarbekir, Palu, Bingöl ve Bitlis bölgesinde Zazalar’ı Kürt aşiretleri arasında kaydeder, dillerini de “lisân-ı Zâzâ” ve “lisân-ı Ekrâd-ı Zâzâ” diye belirtir. Hoy ve Urmiye bölgesinde Dımılî (Dümbelî) kavmi, hükümeti ve kalesi hakkında bilgiler verir. Hoy-Şuhoy Kalesi’ni anlatırken “vech-i tesmiyesi lisân-ı Ekrâd-ı Zâzâ’da Şuhoy derler. Anunçün kal‘a-i Şuhoy dediler” ifadesiyle bölgede Zazalar ve Zazaca’nın varlığını gösterir (Seyahatnâme, III, 139; IV, 310). 1157 (1744) tarihli Sivas Ahkâm Defteri, Divriği sancağında Zazalar’ın yerleşik olduğuna işaret eder. Ayrıca 1261 (1845) tarihli Divriği kazası Yağıbasan köyü temettuât defterinde “Zaza aşireti” başlığı altında köylülerin isimleri ve malları kaydedilir. Batı seyahatnâmelerinde Zazalar’dan ilk defa C. Niebuhr bahsetmiştir. Niebuhr, 1765’te Diyarbekir ve Urfa bölgesine yaptığı seyahatte Erzurum ve Siverek arasında 20.000 çadırlık Zaza aşiretiyle Diyarbekir’in güneyinde 500 çadırlık Dünbülî aşiretini kaydeder (Reisebeschreibung, s. 417-419). Daha sonra bölgeye gelen birçok seyyah da onlardan söz eder. XIX. yüzyıl Diyarbekir ve Bitlis vilâyet salnâmelerinde Zazalar, Kürtler’den bir grup olarak gösterilirken bölgede kullanılan dillerden Zazaca bazan bağımsız, bazan da “Kürtçe veya Farsça’dan muharref” bir dil şeklinde belirtilir. XIX. yüzyıl Osmanlı nüfus defterlerine göre Zazalar yaklaşık olarak bugün yaşadıkları yerlerde meskûndurlar. Bu defterler üzerine yapılan araştırmada on dört kazanın nüfusu 80.754 olarak hesaplanmıştır (Demir, s. 106). Cumhuriyet döneminde Zazalar’ın yaşadığı yerler dinî, siyasî, ideolojik silâhlı mücadelelerin en yoğun yaşandığı bölgeler olarak görülmektedir. 1921 Koçgiri isyanı, 1925 Şeyh Said hareketi, 1937-1938 Dersim harekâtı ve 1980 sonrası PKK terörünün çatışma sahası Zaza coğrafyasını ve nüfusunu etkileyen olaylardır.

Etnik Kimlik

Zazalar’ın İran’dan bilinmeyen bir tarihte göç edip Kürtler arasına karıştığı ve zamanla Kürt olarak adlandırıldığı genel kabul görmüştür. Lengüistik ve antropolojik veriler Zazalar’ın İranî kökenden geldiğini ve dillerinin Kuzeybatı İranî dillerin Gorânî grubundan Zazakî/Dımılkî olduğunu ortaya koyar (Mann – Hadank, s. 4-6; Todd, s. V-VII). Günümüzde Zaza dili ve kimliği önemli bir tartışma konusudur. Cumhuriyet döneminin ulus-devlet politikası çerçevesinde Zazalar’ın Türkler’den bir grup ve dillerinin de Türkçe olduğu şeklinde yayınlar yapıldı. Bu çalışmalar Zazalar’ın bir kısmı üzerinde etkili oldu ve kendilerini etno-kültürel bakımdan Türk kabul eden bir grup ortaya çıktı. Ancak asıl tartışma konusu Zazalar’ın Kürt ve dillerinin Kürtçe’nin bir lehçesi olduğu tezidir. Millî benliklerin ve etnik ayırımın söz konusu edilmediği dönemlere ait Arap ve Osmanlı kaynaklarında Zazalar Kürtler’den bir grup, Zazaca da bilimsel bir incelemeden geçirilmeden Kürtçe’nin bir diyalekti olarak geçer. Bununla beraber 1903’te başlayan bilimsel çalışmalarla Zazaca’nın bağımsız bir dil olduğunu ve Zazalar’ın Kürtler’den farklı olabileceğini belirten LeCoq, O. Mann – K. Hadank, V. Minorsky, MacKenzie, T. L. Todd, L. Paul gibi araştırmacıların etkisiyle özellikle Avrupa’da yaşayan Zazalar kendi öz dilleri ve kültürlerinin bilincine vardılar ve siyasî şartların doğurduğu mikro milliyetçi dalgalarla Kürt hareketleri içerisinde dil, kültür ve siyasî haklarının savunulmadığını düşünerek yeni bir Zaza milliyeti hareketi oluşturdular (Bruinessen, s. 111-113). 1980’lerden itibaren Almanya’da yükselen bu hareket Zaza dili ve kültürü tezleriyle yaygınlık kazandı, başta dergi olmak üzere çeşitli yayınlarla Türkiye’de de etkili oldu. Bugün Zazalar siyasal ve ideolojik bakımdan bu üç fikir arasında bölünmüştür (kısmen kendini Türk kabul edenler, Zazalar Kürt’tür, dilleri de Kürtçe’nin bir lehçesidir diyenler ve Zazalar’ın ayrı bir millet, Zazaca’nın bağımsız bir dil olduğunu iddia edenler). L. Paul’e göre Zazalar’ın bir bölümünün kültürel kimliklerinin ve dillerinin tanınması için gösterdiği çaba kısmen yeni ve sonucu belirsiz karmaşık kültürel, sosyal ve politik çatışma gibi bir gelişmeye yol açmaktadır.

Din

Zazaların dini ağırlıklı olarak İslâm'dır. Mezhep yoğunluğu ise Sünnilik (Hanefi ve Şafii) ve Alevilik'tir.

Sünni Zazalar daha çok Bingöl, (Solhan, Bingöl Merkez, Genç), Elâzığ (Arıcak, Sivrice, Maden,Palu), Şanlıurfa (Siverek), Adıyaman (Gerger), Diyarbakır (Çermik, Çüngüş, Hani, Eğil, Lice, Kulp, Ergani, Dicle), Bitlis (Mutki), Malatya (Pütürge), Aksaray (yer yer) gibi il ve ilçelere yayılmış durumdadırlar.

Alevi Zazalar daha çok Tunceli (tüm ilçeler, Çemişgezek'te az bulunur), Sivas (Zara, İmranlı, Kangal, Divriği), Tokat (Almus, Zile), Erzincan (Merkez, Kemah, Çayırlı, Üzümlü, Tercan), Muş (Varto), Bingöl (Yayladere, Bingöl Merkez, Adaklı, Kiğı, Yedisu), Erzurum (Hınıs, Tekman,Çat, Aşkale), Gümüşhane (Şiran), Malatya (Arguvan), Kars (Selim) ve Ardahan (Göle) de ikâmet etmektedirler.

Dil, Edebiyat, Kültür

Zazaca'nın İrani diller içindeki yeri

Zazaca, Hint-Avrupa dil ailesinin İranî diller grubunun Kuzeybatı İranî diller kolunda yer alan bağımsız bir dildir. Jost Gippert ve Le Coq, Beluçça ve Sengserce’yi de aynı alt grupta sayar ve bu gruba tarihî Hyrkania bölgesini anımsatan Hyrkan dilleri (Gürgân, Cürcân) grubu adını verir. Hazar denizi kıyısında konuşulan Kuzeybatı İran dilleri de gramer ve kelime bakımından Zazaca ile büyük benzerlik arzeder. Bu şubede ayrıca Farsça ve Kürtçe yer alır. Bununla birlikte Zazaca’yı Kürtçe’nin bir lehçesi olarak tasnif eden araştırmacılar da vardır. L. Paul, “Eski zamanlarda Zazaca Kürtçe’den daha uzaktı, yaklaşık son binyıllık süreçte Kürtçe’ye yakınlaşmıştır. Son birkaç yüzyılda Zazalar’ın birçoğu etno-kültürel bir topluluğun içinde Kürtler’le bir arada yaşıyordu, bu sebeple dil ve kültür açısından yakınlaştılar” demektedir (Zazaca’nın Kökeni, s. 21-22).

Zaza edebiyatı XIX. yüzyıla kadar sözlü gelenekle devam etti. Zazaca yazılı eserler bu yüzyılda kendini gösterdi. Diyarbakır’da bulunup 1798-1831 yılları arasına tarihlenen Arap harfli Zazaca ile yazılan ilk eserde Alevî inanç ve sosyal yapısına dair bilgiler verilmektedir. 1856 yılında Rus İranologu P. I. Lerch, Osmanlı-Rus Kırım harbinde esir alınan Bingöllü ve Palulu Zazalar’la yaptığı mülâkatları içeren hikâye, masal ve türkü metinlerini dil bilgisi incelemesi yapmadan 1858’de Rusça ve Almanca olarak yayımladı. İlk basılı Zazaca eser, Mele Ehmedi Hasi’nin Arap harfli Zazaca ile yazılan ve 1899’da Diyarbekir’de yayımlanan mevlididir. Bir diğer Zazaca mevlid, Osman Efendiyo Babıj tarafından Siverek’te yazılıp 1933’te Şam’da yayımlandı. Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde siyasî şartlar ve dil politikaları sonucunda bu dilde yayın yasağı 1990’ların sonuna kadar kitap ve dergi yayımcılığını mümkün kılmadı. Avrupa’ya göç eden Zazalar ise dillerini ve kültürlerini özellikle dergiler ve kitaplar yoluyla yaşattılar. 2000’li yılların başında Türkiye’de bu alandaki yasakların kaldırılmasıyla Zazaca yazılı ve görsel yayınların sayısı giderek artmaktadır.

Zazalar müslüman olup bölgesel olarak farklı mezheptendir. Elazığ, Bingöl, Palu, Diyarbakır, Mutki yöresinde Şâfiî mezhebi; Urfa, Adıyaman ve Diyarbakır’ın güney kesiminde Hanefî mezhebi yaygındır. Tunceli, Erzincan, Sivas, Erzurum ve Varto’da Alevîlik dinî ve sosyal hayata hâkimdir. Bu farklılıklar Zazalar’ın yaşam tarzlarına, dillerine, edebiyatlarına, gelenek ve göreneklerine yansımaktadır. Geçmişte göçebe aşiretler şeklinde yaşam süren Zazalar’da günümüzde aşiret yapısı pek yaygın değildir. Bunlar yerleşik hayata bağlı olup tarım ve çiftçilikle uğraşırlar. Kırsal kesimde hayvancılık yapanlar yazın kendilerine yakın olan yaylaklara çıkar, kışın oturdukları köylerine geri dönerler. İlçe ve köylerde yaşayanlar ziraat ve ticaretle meşguldür. Zaza toplumunun gelenek ve toplumsal kurumları modernleşmeyle birlikte değişime uğrasa da kısmen varlığını korumaktadır. Zazalar üzerine ilk antropolojik araştırmayı yapan Fransız Ernst Chantre 1881 yılında Diyarbakır, Siverek ve Suriye’de Kürtler’i ve Zazalar’ı tipolojik ve fizyonomik olarak inceleyip fotoğraflarını çektirdi. Zaza toplum yapısını M. S. Kaya, Bingöl Solhan, N. Sevgen, Dersim ve Bingöl merkezli olarak incelemiş, O. Türkdoğan ise alan araştırmasıyla Zazalar hakkında genel sosyolojik gözlemler yapmıştır.

Bugün Bingöl, Tunceli (Dersim), Diyarbakır, Elazığ ve Erzincan, Zazalar’ın yoğun olarak yaşadığı yerlerdir. Bunun dışında aşağıdaki ilçelerde Zazalar’ın kısmen yerleşik olduğu görülür: Varto (Muş), Hizan-Mutki (Bitlis), Sason (Batman), Hınıs, Tekman, Çat ve Aşkale (Erzurum), Pötürge (Malatya), Gerger-Samsat (Adıyaman), Siverek-Bucak (Urfa), Zara-Ulaş-Divriği (Sivas), Sarız (Kayseri) ve Ekecik (Aksaray). Ayrıca Türkiye’nin birçok şehrine ve başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya göç edip yerleşen Zaza nüfusu mevcuttur. Etnik kökene ve ana diline dayalı nüfus sayımı yapılmadığından Zazalar’ın nüfusu hakkında kesin bilgi bulunmamakta, araştırmalarda Zaza nüfusu için 2 ile 4 milyon arasında rakamlar verilmektedir.

Zaza milliyetçiliği

Zaza milliyetçiliği veya Zazacılık, Zazaların; Türkler ve Kürtlerden ayrı millet olduğunu savunan ve Zazaların birliğini savunan siyasi görüştür.

Zazacanın üç ana lehçe grubu

  Kuzey Zazacası
  Merkezî Zazaca
  Güney Zazacası

ZAZALARIN SOYU VE KÖKENİ

Zazalar, cumhuriyetin kuruluşundan sonra pek çok ayaklanmaya katılmışlardır. 1925 yılındaki Şeyh Sait ve 1937 Dersim ayaklanmaların başını da Zaza gruplar çekmişlerdir. Bununla birlikte, bu ayaklanmalar daha çok aşiret ayaklanması ve dini ayaklanmalar şeklinde oluşmuştur. Şeyh Sait ve Seyit Rıza da Zazadırlar.

Avrupa'daki Zaza diasporası 1980'lerde kültürel ve edebi bir canlanmaya yol açtı. Diasporada modern Zaza milliyetçiliğinin doğuşu marjinal olarak başladı. Zaza milliyetçiliğinin, Kürtlerin Avrupa'da Zazaca dilinde dergi çıkarılmasına baskı yapmaları üzerine geliştiği görüşü hakimdir. Bir diğer önemli faktör ise Avrupa'daki Zazalar, Türkçe öğrenmek zorunda olmadıklarından dolayı Zazaca'ya daha fazla hakim olmuş ve bu durum da Zaza milliyetçiliğine uygun ortam hazırlamıştır.

Zaza milliyetçiliği, yazar Ebubekir Pamukçu'nun Avrupa'da çıkardığı AyrePiya gibi tamamen Zazaca olan dergilerin yayınlanmasıyla ortaya çıkan bir kavramdır. Türkiye'de azınlık halklar üzerinde hissedilen asimile etmeye yönelik politikalar terk edildiğinde Zaza milliyetçiliği daha da arttı. Sonuç olarak, Zazalar başka bir heterodoks dini gruptan ziyade ayrı bir etnik azınlık olarak görülmeye başlandı.

1992 yılında çıkmaya başlayan Ware derginin önsöz kısmında şu ifadeler yer almaktadır; “Ware, bir Zaza dili ve edebiyatı dergisidir. Yayınını Zazaca’nın yanı sıra, Almanca ve Türkçe yapacaktır. Ayrıca Zazaca ve Zazalar üzerine derlediğimiz uluslararası tarihçi, gezginci ve dilbilimcilerin çalışmalarını, önce olduğu dilde,sonra da Zazaca’ya veya Türkçeye aktararak yayınlayacağız.

Özellikle son yıllarda Zaza Dil ve Kültür derneklerinin yaygınlaşması, Zaza Dernekleri Federasyonunun kurulması ve Demokrasi Zamanı Partisinin kurulmasıyla, Zaza kimliğine daha çok sahiplenilmeye başlanmıştır.

Bingöl Üniversitesi ve Munzur Üniversitesi'nde okutulan "Zaza Dili ve Edebiyatı bölümü" ile Zazaların dili kimliği üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Bingöl Üniversitesi 2011 yılında düzenlenen I. Uluslararası Zaza Dili Sempozyumu ve 2012 yılında düzenlenen II. Uluslararası Zaza Tarihi ve Kültürü Sempozyumu ile Zazaca alanındaki birçok konuya dikkat çekilmiş ve Zazaca konusundaki birçok husus gündeme getirilmiştir. Bingöl Üniversitesi, yok olma tehdidi altında olan Zazaca’nın yaşatılmasını ve Zazaca’nın bilimsel temellerle yol almasını amaç edinmektedir.

1996'da Türkiye Demokrasi Federasyonu çıkardığı bir broşürde, PKK'nın Kürt milliyetçiliği yaptığını iddia etmiş ve bazı Zazaların kendini Kürt olarak görmediğini belirtmiştir.

İdeoloji

Martin van Bruinessen'e göre, Ebubekir Pamukçu, Zaza milliyetçiliğinin öncüsüdür. Ebubekir Pamukçu, yayınladığı dergi ve kitaplarda, Dersim İsyanı ve Şeyh Said İsyanı'nın dini öğeler içermekle birlikte Zaza halk hareketi olduğunu, Zazaların Kürtçü ve Türkçü gibi ideolojiler için harcandığını, Alevi ve Sünni Zazalar arasındaki tarihsel çelişkilerin ve çatışmaların Zazaların kendi ulusal kimlik bilincine varmasının önündeki en büyük engel olduğunu, ulusal bilinç oluşmazsa Zazaların asimile olup tarihten silineceğini iddia etmiştir. Pamukçu'ya göre Zazalar, hem Türk hem de Kürtlerin varlığını inkar ettiği ayrı bir halktır. Zazaların yaşadığı bölge için ilk defa Zazaistan coğrafi teriminin kullanılmasını önermiştir.

Zaza milliyetçileri, PKK'yı Zaza karşıtlığı ile suçlamaktadır. Bu kesime göre, hem devlet hem de PKK yüzünden Doğu'da Zaza yerleşim bölgeleri boşaltılmıştır. Bu kesim aynı zamanda Zazaların Türkiye devleti ile Kürt kesimler arasında asimile olmasından korkmaktalardır.

Eleştiriler

Yakın zamana dek, Türkiye'de Zazaca konuşanların Türkiye, Irak, İran ve Suriye'ye yayılmış geniş Kürt etnik gruplarının bir parçası olduğu düşünülüyordu. Kendilerini Kürt olarak gören Zazalar, Zazaları Kürtlükten ayrı gören Zaza milliyetçiliğine karşı çıkıyor. Genel olarak Kürtler arasında Zaza milliyetçiliğinin Türk istihbarat servislerinin bir işi olduğu şeklinde popüler bir komplo teorisi vardır. Gerçekte de birçok Türk milliyetçisi, Zazaların Kürt olmadığı fikrini destekliyor. Bunun Kürtlerin asimilasyonunu hızlandıracağını ve PKK'ya olan desteği de zayıflatacağını düşünüyorlar.

Almanya'nın Köln şehrinde 13 Haziran 2009'da düzenlenen Dersim Festivalinde, Zaza kültürünü tanıtmak için Kemal Kılıçdaroğlu ve Cem Özdemir'in de davet edildiği bir etkinlik düzenlenmiştir. PKK bu etkinliğe karşı, Russelsheim'da bir etkinlik düzenlemiş ve Dersim Festivalinin boykot edilmesi çağrısında bulunmuştur.

Türkiye politikasına etkisi

Zaza milliyetçiliği, Türkiye politikalarında Zaza kültürü ve kimliğini korumaktan ziyade, genelde Zazaların Kürt olup olmadığı tartışması üzerinden gitmiştir.

Recep Tayyip Erdoğan, genelde Zaza ve Kürtleri ayrı ayrı ifade etmeyi tercih etmiştir. 2009 yılındaki Bingöl mitinginde 'Zaza diyarına hoş geldiniz' pankartı ile karşılanmış ve mitinglerde Türkiye'nin etnik unsurlarını sayarken zaman zaman Zazaları da buna dahil etmiştir. Selahattin Demirtaş ile ilgili bir konuşmasında da Selahattin Demirtaş'a 'sen de Zazasın' diye seslenmiştir.

CHP'nin bakış açısı genelde Zazaların Kürt olmadığı şeklindedir. Dönemin CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün 'Zazalar ırki olarak da Kürt değillerdir' demiştir.

HDP, Zazaları Kürt halkından saymış ve Zazacayı da Kürtçe'nin bir lehçesi olarak görmüştür. Kendisi de bir Sünni Zaza olan Selahattin Demirtaş, kendisini Kürt olarak tanımlamış ve Zazaca'yı Kürtçe'nin bir lehçesi olarak ifade etmiştir. HDP Siirt milletvekili Kadri Yıldırım 'Kurmanci 11, Zazaca 1 olmak üzere toplam 12 Kürtçe öğretmen atandığını' belirtirken Zazaca'yı da Kürtçe arasında saymıştır. 2013 yılında, BDP Tunceli Milletvekili Sebahat Tuncel de 'Zazalar da Kürt' demiştir.

Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, 'Zazalar Kürt müdür değil midir' tartışmasını 'Müslümanlar arasına sokulan bir fitne.' olarak yorumlamıştır.

Zazalar tarafından kurulan, Demokrasi Zamanı Partisi genel başkanı Dilaver Eren parti ile ilgili verdiği röportajda: "Geçmişte de Türkiye Cumhuriyeti Kürtleri dağlık Türkler olarak tanımlıyordu. Şimdi de Kürt arkadaşlar Zazacayı Kürtçenin bir lehçesi olarak görüyorlar. Zaza halkının varlığını önemsemediler. Önemseseydiler böyle bir siyasi harekete de gerek kalmazdı." demiştir.

Mitolojik Kaynaklarda Zazalar

Zazaların kim olduklarıyla ilgili üç tez vardır. Bunlardan biri Tevrat’la ilişkilendirilir. Yakup’un on iki oğlundan Pallu ve Zara’nın  bu dağlara geldiğine inanırlar. İncil’de açıklanan İbrani soyunun bir kolu olan Zara’nın bugünkü Sivas’ın Zara yani Koçgiri olduğunu düşünürler. Pallu ise Yahuda’nın kardeşi Ruben’in Lea’dan olma dört oğlundan biri. Palu sanırım Zazacanın en köklü konuşulduğu yer ve Pallu ismi tarih boyunca bütün yazarların kafasını karıştırmıştır. İsa’nın 12. Havarisi ve aynı zamanda Tarsus Kralı olan St. Paul’un bu dağlara geldiği de söylenir ve hatta 1741 yılında Dersim’e giden Polonyalı gezgin Simon, Dersimlilerin Düzgün Baba Dağı’ndaki Düzgün’ün aslında Aziz Paul’un mezarı olabileceğini söylenir.

Zazalar Deylem’den mi geldi?

Zazaların kökleri ile ilgili üç temel hikâye vardır. Bunlardan birini duymuşsunuzdur. Deylem’in onların ilk yurtları olduğu, oradan göç ederek bu dağlara geldikleri yazılır. Bu hikâyenin kaynağı 10. yüzyılda Van Ermeni Krallığı’nın tarihini yazan Thomas Ardzrouni’dir. Prof. Dr. J. Gippert, dil bilimci O. Mann, K. Handk gibi bilim adamları ise onların dillerinin Partça ve Avesta’ya yakın olduğunu söylerler. Tabii Kürtleri araştırmaya giden bütün bu bilim adamları alt ulusun altında; başka bir ulus keşfetmişlerdir.

Yani Zazalar dilin hikâyesi ile T. Ardzrouni’nin verilerini birleştirirler. Ardzrouni Ermenilerin onlara “Andzevazik” dediğini söyler. Bir başka tarihçi olan İbn al-Asır(d.1160) onları “ZavaZan” olarak yazar. İyi bir tarihçi olan Seyfi Cengiz, Ali Kaya hatta Türkçü Soner Yalçın’ın teorisi budur: Onlar Deylem’den geldi.

Zazalar ve Fenike haritası

İkinci teori M. Ö. 950 yılında Fenikeliler tarafından çizilmiş bir dünya haritası. Bu haritada Anadolu’nun 8 halkı belirtilir ve Zazalar bu sekiz halktan birinin kendileri olduğunu söylerler. Biliyorum bir gazete yazısı için çok karışık, ama ona da değineyim. O haritada;

Yatet’in oğlu Maday’ın Medler (yani Kürtler) Yavan’ın soyundan gelenleri İyonlar yani Yunanlılar olduğunu, Gomin’in oğlu Tagarma’nın kardeşi Aşkenaz’ın ise kendi soylarını temsil ettiğini söylerler. Neden mi? Çünkü haritada Aşkenaz’ın oğlu Tagarma’nın yurdu olarak kuzey doğu Toroslar yani Munzur Dağları gösterilmiştir, Çemişgezek’teki çayın ismi ise Bizans döneminde Tagarma’dır ve hâlâ bu küçük nehrin ismi Tagar çayıdır. Bilal Aksoy Hititlerin Dersim’e Tagarma ismini verdiklerini söyler. Ve bölgeyi Tagar Çayı ile Munzur Çayı arası olarak tarif eder.

Tevrat, Pallu, Hazo ve Zazalar

Üçüncü teori ise, 13. yüzyıldaki Batı uluslaşmasının ilk etnik köken hikâyesi bulması kadar eskidir. Bilirsiniz, Türklerin Asena’sı, ne bileyim Almanların Nibelungasaga’sı, Hintlerin Ramayana’sı, İngilizlerin Anglosakson destanı olan Beowulf’u gibi...

Bu üçüncü Zaza teorisine göre kaynak Tevrat’tır ve köklerinin Tevrat’ta yazıldığını iddia ederler. IŞİD’in arkasında dahi Yahudi ararız ya, Zazalıkta da o çıktı!

Pallu ve Zara’nın bu dağlara geldiğine inanırlar. İncil’de açıklanan İbrani soyunun bir kolu olan Zara’nın bugünkü Sivas’ın Zara yani Koçgiri olduğunu düşünürler.

Pallu Yahuda’nın kardeşi Ruben’in Lea’dan olma dört oğlundan biri. Palu sanırım Zazacanın en köklü konuşulduğu yer ve Palu ismi tarih boyunca bütün yazarların kafasını karıştırmıştır. İsa’nın 12. Havarisi ve aynı zamanda Tarsus Kralı olan St. Paul’un bu dağlara geldiği de söylenir ve hatta 1741 yılında Dersim’e giden Polonyalı gezgin Simon, Dersimlilerin Düzgün Baba Dağı’ndaki Düzgün’ün aslında Aziz Paul’un mezarı olabileceğini söyler. M. Seel Dersim’i anlatırken Pülümür’ü Palumor olarak tarif eder.

Mesele uzun. Ancak Tevrat’ta Yahuda’nın kardeşi Ruben’in dört oğlundan birinin adı Pallu’dur. İbrahim’in kardeşi Nahor’un oğlunun adı ise Hazo. İkisi de hayvancılık yapmaktadır ve derler ki, Pallu sürüsünü aldı bugünkü Palu’ya yani Doğu Dersim’e Bingöl dağına yerleşti, Hazo ise batı Dersim’e yani Hozat’a yerleşti. Büyük bir dil bilimci olan Sevan Nişanyan sözlük çalışmasında Hozat’ın Ermenicede nadasa bırakılmış tarla manasına geldiğini yazar. Ancak Dersim’de yaygın olarak Hozatlı Hızır vardır. Kimi Aleviler benzerlikten buna Boz-atlı Hızır da der. Ancak bir Hozatlı olarak bizde Hozat’ın üstünde bir Hızır’ın olduğu söylenir. Dua edilirken “Ya Hızıre Sere Xozat” derdi büyükler. Yani Hozat’ın üstündeki Hızır. Hozat, Sümerce ve Akatça’da yaradan, tanrı demek. Hazo İbranice’de yüce, ulu, ali, peygamber demek.

Tevrat’ta yaradılış hikâyesinde mevzu şöyle geçer: “Bir süre sonra İbrahim’e haber geldi. Ona, ‘Milka kardeşin Nahor’a sekiz çocuk doğurdu’ dediler,

“İlk oğlu Uts, kardeşi Bûz, Kemuel (Aram’ın babası), Keset, Hazo, Pildaş, Yidlaf ve Betuel.”

Evet ortada bir soğan mevzu olduğu kesin. Ve işin özü büyük bir Zaza tarihi de yazılmıştır.

Benim fikrime gelirsek: Pallu ve Hazo’nun hikâyeleri ile Deylem hikâyesini ulusa arka hikâye yazmak olarak görüyorum. Her uluslaşma böyle başlar ve zamanla bu bir inanca döner. Dil ulus paradigmasının yani milliyetçiliğin sömürdüğü en büyük mazlumdur. Nedense Türkiye’de herkes bir yerden gelmiştir, mübarek memleketin yerlisi sanki hiç yok gibidir.

Evet Pallu ve Hazo bu dağlara gelmiş olabilir, bunu bölgedeki tek tanrılı dinden uzak bu insanları dine kazandırmak için ilk din çalışması olarak görenlerdenim. İncil mektuplarında Aziz Paul’un bir yol haritası var, Zara dağlarını gösterir, Gürün, Şiran o dağlarda gidip kaybolur ve hep elçilerine mektuplar vermiş göndermiş. Peki neden Paul’un insanları olsun bunlar, Aziz Paul oralara gittiğine göre dinini götürmek için gidiyordu ve orada birileri yaşıyordu, sahi o millet kimdi?

İkincisi Deylem teorisidir, bunu da çok severler; Kuzey İran’dan gelmiş şehirli bir halk derler. Dünyanın hiç bir yerinde şehirli halk dağlara gitmemiştir. Dağlar ovalara göç eder ova ele geçirir, ama Deylem’den Dersim’e gelen babalar akını vardır. Malatya’yı üst seçerler ve burada din yayarlar. Baba kelimesinin erkek cinsel organı anlamına geldiğini, yani babalığı temsil ettiğini daha önce yazmıştım. Babalık bir din ideolojisi hareketiydi ve Dersim Bingöl dağlarındaki bu tilki insanlarını imana getirmek için geliyorlardı. Üçüncü akın Seyitlerdir; bunlar Bağdat, Halep üzerinden gelen İslam misyonerleridir. Seyitler babalıkla iç içe geçti ve Alevi hikâyesi böyle başladı.

Cehalet ortak kelimelerle lehçe tartışması yapar, nelerin yazılıp çizildiğini bilmez. Demek bu teknoloji çağında daha iki kuşak önce Almanya’ya göç eden üç milyon Türkiyeli anne babasının anadilini konuşurken araya Almanca kelime karıştırır. Kafa yormaz binlerce yıldır iç içe yaşamış bu halklar nasıl oluyor da, dillerini bugüne taşımışlar ve nasıl yapmalıyız ki onları geleceğe taşıyalım.

Editör: Mustafa Kardaş

Yorum Yaz