tatlidede
tatlidede

Bin Yılların Armağanı Boncuklu Tarla

Bin Yılların Armağanı Boncuklu Tarla

            Küçük yerleşimler hep mi şirin olur! Yoksa edebiyatçılar mı gevezelik edip onları  şirin bir yermiş gibi tasvir ederler hep; veya övünülecek bir yerini bulamayıp teselli niyetine mi şirin olduklarından bahis açılır. Onu bunu bilmem, ama Mardin’in Dargeçit ilçesi; insanın bozguncu elinin henüz tahrip edemediği tabiat harikası coğrafyası, bugün bir değer olarak kabul ettiğimiz farklılıkları bir arada barındırma kabiliyeti ve tabi son yıllarda tarihin en eski yerleşimlerinden biri olduğunun anlaşılması gibi özellikleriyle birçok yüceltme sıfatıyla birlikte anılmayı hak ediyor.  

            Mardin’in küçük ve şirin ilçesi Dargeçit, hepi topu beş yüz elli kilometre kare. Her bakımdan küçük ama Şırnak ve Batman gibi iki vilayetle komşu; tıpkı Mardin’in iki ülkeye sınır komşusu olması gibi. Denize biraz tepeden, dokuz yüz metre yüksekten bakar Dargeçit. Deniz görmüyor belki ama deniz kadar engin Ilısu Barajı ve muazzam Dicle’nin bir kolunu konuk ediyor. Bir de dağlara ev sahipliği yapıyor; bölgenin en dik ve sarp dağlarına. Palamut ve meşe ağaçlarının vatanı olan dağlara. Çok çok eski bir yer Dargeçit. Bilinen onlarca medeniyetin izini taşıyor. Dördüncü asırdan bu yana Süryaniler hep var olmuş. O dönemlerde Kürtler daha Zerdüşt’müş, ta ki İslam’ın muzaffer orduları bölgeye ayak basana kadar. Ezidi Kürtler de olagelmiş her zaman.

            Dargeçit tarih boyunca; Kher-Boran, Kfar-Boran, Kerburan, Kerboran gibi isimlerle anılmış. Vatandaş, Dargeçit’i Kürtçedeki Kerboran ismiyle dillendirir hâlâ. Yeni isme ne gönülleri ısınmış ne de dilleri alışmış. Peki ya ne demek Kerboran? Yaygın ve yanlış kanaat,  “ker” ve “boran” kelimelerinin bir araya getirildiğine yaslanıyor. Yani “eşek” ve “geçmek”. Bu da demek oluyor ki “merkeplerin geçtiği dar geçit” gibi itici bir anlam çıkıyor. Türkçeye de döndürülürken muhtemelen isimdeki eşeği kullanmak hoş gelmemiş sayın yetkililere ki “eşek geçidi” değil de Dargeçit demek daha makbul görülmüş. Oysa buradaki “ker”, eşek değil, Süryanicedeki “kfar” sözcüğünün Kürtçede evrim geçirmiş hâli. Kfar, Süryanicede köy demek.

            Gecelerin bir karabasan gibi şehirlerin, köylerin üzerine çöktüğü doksanlı yılların sürgün yeriydi Dargeçit. Gece baskınları, adam kaçırmalar, kanlı infazlar, çatışmalar, toplu mezarlar … O yılların haber bültenlerinin, gazete manşetlerinin söz dağarcığı bunlardan ibaretti. Bölge tarihinin en çetrefilli, en acı verici, tekinsiz kesitiydi belki de o “doksanlı yıllar”. Evlerden ırak … Allah göstermesin bir daha … Şimdilerde Dargeçit, kulağa şiirsel gelen Boncuklu Tarla’sıyla gündemde. Arkeolojik kazılar yapılıyor, tarih her buluşta yeniden yazılıyor, algılar yeniden şekilleniyor burada. Bu küçücük tarla, 300 km uzağındaki Tarihin Sıfır Noktası Göbeklitepe’ye esaslıca meydan okuyor, adeta küçümsüyor onu. Bin yılların ötesinden en kadîm, en gizemli mesajları taşıyor günümüze.      

***

            Civar köylülerin gün geçtikçe daha fazla boncuk bulmaya başlamasıyla dikkat çeker Boncuklu Tarla. Bu boncuklar âlelâde değildi ve bugünün tarzına da pek benzemiyordu. Değişik taş türleri kullanılarak boğa, geyik, leopar, yılan, akrep ve yaban keçisi gibi çeşitli şekil ve figürlerle özenle oyulmuş taş boncuklardı bunlar. Derken, bu boncuklar uzmanların da ilgisini çeker ve 2008’de ilk keşif kazıları yapılır. Neolitik dönem, yani kulağımıza daha âşinâ gelen Cilalı Taş dönemine ait malzemeler bulununca 2012’de ilk bilimsel kazılara başlanır. Uzmanlar orayı burayı kazıyadursun, halk tarlanın ismini çoktan koymuştu bile; Zêvîya Meherka: “Boncukların tarlası” yani; daha güzel Türkçeleştirmeli bunu: Boncuklu Tarla. Her şeyi ortak akıl ve bakış süzgecinden geçiren “halk hikmeti” yanılmamış, isimlerin en şiirselini takdir etmişti bu tarla için. Kazıların daha yüzde çeyreği bile tamamlanmamışken 130 binden fazla boncuk elde edilmesi isimlendirmedeki isabeti ortaya koyar.

            Kazılar ilerleyip Boncuklu Tarla’nın önemi anlaşıldıkça bürokrasimiz de işi daha sıkıya alır. Kazılar bir ara Cumhurbaşkanlığı’nın güdümünde devam eder. Ardından tarlanın çevre düzenlemesini yaparak turizme kazandırmak amacıyla Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, DİKA, Mardin Büyükşehir Belediyesi ve Dargeçit Kaymakamlığı ortak çalışmalara başlar. Neticede, 13 bin yıllık bir yerden bahsediyoruz. Herkesin üstüne titrediği Göbeklitepe’den de tam 800 yıl daha eski bulgular çıkmış Boncuklu Tarla’dan.

            Kazının başkanlığını üniversitemizden Ergül Kodaş yapıyor en baştan beri. Bundan birkaç sene evvel, Boncuklu Tarla’nın insanlık tarihine yapacağı katkılar yeni yeni anlaşılmaya başlanmış, Rektörümüz heyetlerle Tarla’yı ziyaret ediyor, farkındalık oluşturmaya çalışıyordu. Benim o sıralar idari görevim vardı, kurumun ıvır zıvır işlerini yoluna sokmaya kaptırmıştım kendimi. O hengâmede bazı şeyleri gözden kaçırmışım, Allah affetsin. Dedim ya, o sıralar Boncuklu Tarla’nın önemi o kadar iyi bilinmiyordu ve kazı ödenekleri çok yetersizdi. Ergül Hoca, üniversiteden birkaç küçük katkı istemiş ama büyük bir mahcubiyetle çok azını karşılayabilmiştik; üç beş kazma kürek, birkaç el arabası gibi ufak tefek öteberi ancak. Yokluğun gözü kör olsun… Neyse ki vaziyet toparlandı sonradan; toprağın altından çıkanların önemi anlaşıldıkça, toprağın üstündekiler meseleyi daha iyi sahiplenmeye başlıyordu.

***

            Ergül Hoca’nın aktardığına göre Boncuklu Tarla’yı bu denli önemli kılan şey, burada ortalama 3.500 yıllık kesintisiz bir yerleşimin olması. Boncuklu Tarla, MÖ 13. Bin yıldan, MÖ 8. bin yılın sonlarına kadar kesintisiz olarak iskân görmüş. Din ve ahiret hayatı ile ilgili yeni veriler sağlayan Boncuklu Tarla, 13 bin yılık geçmişiyle avcı toplayıcı yerleşik hayattan üretici topluma geçiş aşamasına dair önemli bilgiler sunuyor.

            Elde edilen verilerin en ilginç olanları mezarlardan çıkmış. Bugüne kadar 80 mezar tespit edilmiş. Bu mezarlarda 140 insan iskeleti var. İnsanlar, beraber veya üst üste aynı yere gömülmüş. Tarlaya adını veren boncuklar da bu mezarlardaki iskeletler üzerinde bulunuyor. Ölen insanlar, bir tür “ölü hediyesi” olarak kabul edilen boncuklarla süslenip defnedilmişler. Mezarların, evlerin altında olması çok ilginç. O dönemin insanları ölülerinden kopamamış, ölüsünü de dirisini de pek uzaklaştırmamış yaşadığı yerden. Mezarlarda çocuk ve kadın iskeleti çok fazla, erkek iskeleti daha az. Erkekler farklı yerlere gömülmüş olmalı. Yakılarak gömülme ritüeli de var, belki de erkekleri yakıyorlardı. İnsanlar cenin pozisyonunda gömülüyorlarmış. Mezarlardaki iskeletlerin incelemeleri gösteriyor ki kadınlar genelde 1,65, erkeklerse 1.70 boylarındaymış. Mezarlardan çıkan kemiklere bakılırsa insanlarının dişlerindeki çürükler çok azmış çağdaşlarına göre. Üstelik çocuk ve bebek ölümleri de daha az. O dönemde yaş ortalaması genelde 30 iken, buradakiler 40 yıl yaşamışlar. Boncuklu’nun eski insanları beslenme bakımından daha iyi şartlara sahip olmalılarmış.

            Cilalı Taş Devri’nde yerleşik hayata yeni geçilmiş; şehirler yok henüz, köyler var sadece. Boncuklu Tarla’daki son köyde 300-350 kişinin yaşadığı düşünülüyor. Ergül Hoca ve ekibi “Boncuklu Köy”ün imar planını da aşağı yukarı çözmüşler. En ortada bir kamu binası var ki buna çok önem atfediliyor. Tapınak veya değişik amaçlarla kullanıldığı tahmin edilen bu binanın 12 bin yıllık olduğu sanılıyor. Bu bina, dikdörtgen şeklindeki yapıların insanlık tarihindeki erken örneklerinden biriymiş. Kamu binası, köyün imar planının merkezinde bulunuyor. Etrafında da evler sıralanıyormuş. Şu ana kadar 20’den fazla ev bulunmuş kazılarda. Evlerin hepsi de milattan önce 10 bin yılına ait. Boncuklu Köy’ün evlerine damdaki bir delikten giriliyormuş. Bugünkü gibi kapı, pencere yok tabi. Zaten evler ve bütün yapılar kazılan genişçe bir çukurun içine inşâ ediliyormuş. Dolayısıyla evlere ancak damdan girilebilirdi. Sadece kamu binaları ve evler bulmamış kazı ekibi; silo veya depo işlevinde kullanılan yapılar ve sadece yemek pişirdikleri odacıklar da var. Kamu Binası ve onun etrafında bulunan yapılar, dönemin köy-mekân organizasyonlarının incelenmesi bakımından büyük önem taşıyor.

            Bundan tam 9 bin yıl önce Boncuklu Tarla terk edilmiş ve bir daha da iskân görmemiş. Kazı alanının en önemli avantajı, buluntuların yüzeye çok yakın olması. Muhtemelen Boncuklu Tarla gözden ırak bir yerde olduğu için tarih boyunca insan müdahalelerine de çok maruz kalmamış, böylece veriler tahrip olmamış.

            Ergül Hoca ve ekibi, 27 dönümlük kazı alanının henüz yüzde 15’ini tamamlamış. Bu kadarcık yerden bile dünya kadar bilgi fışkırdıysa, kim bilir ilerleyen süreçte daha nelerle karşılaşacağız. İlgili bilim camiasının buradan çıkacak buluntulara göz kulak kesildiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Şurası çok manidâr ki, bir zamanların sürgün yeri olarak addedilen Dargeçit’teki bu tarlanın uluslararası bilim camiasına daha söyleyecek çok şeyi var gibi görünüyor.

 

 

 

 

Yorum Yaz