matesis
dedas

Abdurrahman Münif kimdir? Abdurrahman Münif kitapları ve sözleri

Suudi Asıllı Arap Yazar Abdurrahman Münif hayatı araştırılıyor. Peki Abdurrahman Münif kimdir? Abdurrahman Münif aslen nerelidir? Abdurrahman Münif ne zaman, nerede doğdu? Abdurrahman Münif hayatta mı? İşte Abdurrahman Münif hayatı... Abdurrahman Münif yaşıyor mu? Abdurrahman Münif ne zaman, nerede öldü?
  • 25.09.2022 15:00
Abdurrahman Münif kimdir? Abdurrahman Münif kitapları ve sözleri
Suudi Asıllı Arap Yazar Abdurrahman Münif edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Abdurrahman Münif hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Abdurrahman Münif hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Abdurrahman Münif hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 29 Mayıs 1933

Doğum Yeri: Amman-Ürdün

Ölüm Tarihi: 24 Ocak 2004

Ölüm Yeri: Şam-Suriye

Abdurrahman Münif kimdir?

Suudi asıllı baba ile Iraklı annenin son çocuğu olarak 1933'te Ürdün-amman'da doğdu. Üç yaşında babası öldü. İlk ve orta öğrenimini Amman'da yaptı.1952'de Bağdat'ta başladığı hukuk öğrenimini bitiremeden, siyasal nedenlerle 1955'te oradan çıkarıldı, Kahire'ye yerleşti. 1958'de Belgrad Üniversitesi'nde iktisat okudu, 1961'de petrol ekonomisi doktoru oldu. 1973'e dek Suriye Petrol Şirketinde görev yaptı, sonra el-Belağ dergisinde çalışmak üzere Beyrut'a geçti. 1975-81 yıllarında Irak'ta Petrol ve Gelişme dergisinin yazı işlerini yürüttü. Romanlarını rahat yazabilmek için gittiği Paris'te beş yıl kaldıktan sonra Şam'a döndü.

1968'de evlendiği Suad Hanım'dan dört çocuğu olan yazar, 24 Ocak 2004'te Şam'da kalp krizinden öldü.

İlk romanı ağaçlar ve Merzuk cinayeti'ni 1975'te yayımlayan yazarın çoğu roman yirmiyi aşkın yapıtı var. Tuz kentleri üst başlığını taşıyan beş kitaplık roman dizisinde petrolün serüveninin anlatan yazar, Arap dünyasında yeni romanın öncüsü sayılıyor.

Abdurrahman Münif Kitapları - Eserleri

  • Akdeniz'in Doğusu
  • Ağaçlar ve Merzuk Cinayeti
  • Sonlar
  • İhtiyar'a Suikast

Abdurrahman Münif Alıntıları - Sözleri

  • Öyle ki, erkekler eşlerini sebepsiz yere dövmek ve onlarla bağırmak hususunda hiç mi hiç tereddüt etmiyordu. Neşeli ve iyimser görünen kişiler ise bir anda yüzleriyle ve hareketleriyle zalim insanlara dönüşüyorlardı. Öyle ki, imanı güçlü ve gökyüzünün getirdiği her şeyi insanoğlu için bir sınav olarak kabul edenler bile bir anda kurban olup, küfreden lanetli insanlara dönüşebiliyorlardı. (Sonlar)
  • Daha çok uyuyacağız… Ölüm ve uyku birbirine benzer. Aralarında ilkinin uzun diğerininde kısa olmasından başka hiçbir fark yok… Daha uzun yaşamak için kalkmaya ne dersin? (Akdeniz'in Doğusu)
  • "Ah iktidarım olsa, tek bir gün ona sahip olsam, şu dünyayı yerle bir ederdim. Dünya sadece yıkılmaya muhtaç. İçindeki her şey bozulmuş, bütün hücreleri parçalanmış, kokuşmuş, düzeltilmesi hiçbir şekilde mümkün değil. Sonuç olarak onu yıkmak gerek, belki yıkıntıları üzerinde yeni bir dünya kurulur. Belki de başka dünyanın soyundan gelen insan çıkar da, şimdi yer yüzünün üzerini kaplamış olan o kalın pislik ve ahmaklık tabakasını temizler." (Ağaçlar ve Merzuk Cinayeti)
  • Susuyordum.. Fakat dış dünya kafamda bir ates topu gibi koşmaya devam ediyordu.. Bu dunya gercekten var mı? Insanlar hala sinema kuyruğuna giriyorlar mı? Gülüyorlar mı? Bahcelerde oturuyorlar mı? Arabalar! Hala caddelerde ilerlemiyorlar mı? Satıcılar, bakkalar ve müzeler? ... Bu yıllar geçer de tekrar dışarı cıkar mıyım? Yedi yıl, altı yıl, daha da uzunu: binlerce gün geçti, hala hüküm yediğim sürenin yarısı bitmedi. Biter mi bu süre? Bizim için yeni bir suç uyduramazlar mı? Hapiste bir beş yıl daha geçiremez miyim? Bunlardan herşey beklenir. (Akdeniz'in Doğusu)
  • "Ağaçların bitmediği bir belde, insanların yaşamasının da mümkün olmadığı bir yerdir. " (Ağaçlar ve Merzuk Cinayeti)
  • “İnsanoğlu zorluklara karşı yardımlaşma ve işbirliği ruhu ile direnirse; hiç şüphesiz o zaman bu zorluklar daha az acımasız,hatta belki de üstesinden gelinebilir bir hal almaya başlardı.” (Sonlar)
  • İnsan her şeyden önce iradeden ibarettir. (Akdeniz'in Doğusu)
  • - Belki de beni en çok meraklandıran soru şu oldu: Şarklılar neden içerler? Sorunun daha açık ve anlaşılır olması için şöyle de sorabiliriz: Şarklılar neden bu biçimde ve bu kadar büyük miktarlarda içiyorlar ? Belli bir düşünce tarzı ya da ruh halinden bir diğerine çabuk ve bir defada geçmek ister gibi, özellikle başlarken çok süratli içerler. Kısa süre içinde de - ki bazen aniden - tamamen değişirler: sesleri yükselir, bağırarak konuşmaya başlarlar. Herkes aynı anda konuşur ya da çoğunlukla ikişerli gruplara bölünürler ve her bir grup kendi arasında konuşmaya dalar. Seks konusu ve müstehcen fıkralar dışında, topluluğa egemen olup ilk baştaki birliğini sağlamaya yönelik bütün çabalar başarısızlıkla sonuçlanır. Bana anlatıldığına göre, bu konudaki sohbetlere karşı konulmaz bir istek duyarlar. Ardından da herkes yeniden bağırmışlarsa boğulur ya da müstehcen el kol hareketlerine ve temsili rollere başlanır. Dikkatimi çeken nokta şu ki bu temsili rolleri yapan insanlar, çoğunlukla ilk başlarda kenarda duran ve pek öne çıkmayan kişiler olmaktaydı. Bu konulardaki sohbet ve konuşmalar bitince yeniden büyük bir kargaşa patlak verir. Ancak bu kez arbede ve çılgınca kahkahalar, herkesin katılımıyla daha da şiddetlenir. Bunu, çoğunlukla omuza vurmak biçiminde kolların kullanılması ve değişik konularda iddialaşmalar izler. Bu iddialaşmalar çoğunlukla yeniden ve bir defada kimin ne kadar içebileceği üzerinedir. Çoğu zaman içkiler masalara ve üzerlerine dökülse de, bu olay içki ayininin olağan bie parçasıymış gibi hiç aldırış etmezler. Sık sık da içki değiştirirler. Küçük masaların üzerinde boş şişeler, yemek artıkları, bardaklar, sigara paketleri, gazeteler ve hatta bazen de kitaplar karmakarışık biçimde yığılır. Öyle ki bu aleme küçük bir bakış, tam bir anarşi ve keşmekeşlik içindeki bu durumla ilgili tam bir fikir verebilir. Kitaplarla sigara izmaritleri ve boş şişeler, nasıl oluyor da bir arada durabiliyor? Nasıl oluyor da yemek yedikleri tabaklar kısa bir süre sonra sigara izmaritleri, yemek artıkları ve gazete parçalarıyla doluyor ? Şarklıların bir özelliği de sınır tanımayan ve durmak bilmeyen inatçılıklarıdır. Bu olay, içki anında çok daha net biçimde görünür. Masadakilerden biri içkisini yavaş içmeye kalkarsa, hemen diğerlerinin eleştiri ve alay konusu haline gelir. Daha süratli içmesi için hemen çevresi kuşatılır. Şayet bardağı bitmişse hemen doldururlar ve bu yeni bardağından içene kadar da onu rahat bırakmazlar. Bu durum gecenin başında son derece utangaç, çekingen ve suskun olan adamlar, masadaki birilerine hasım olana ya da öfkelenerek şiir ve şarkılar döktürmesine kadar sürer. Böyle durumlarda masalar birbirine yakınlaştırılır ve orada bulunan herkes bu artan hengameye katılır, birbiriyle yakın dost olur. Birilerinin içeri girmesi - ki çoğunlukla bunlar da sarhoştur - ya da kısa bir süre için de olsa bu tabloyu değiştirecek başka bir olay olana kadar bu durum sürer. Tabi bazen uzak bir köşede oturan başka bir grup ilgi toplamak amacıyla birtakım hareketlerde de bulunabilir. Çoğu kez böğürmeye varan sesler arasında el kol, sandalye ve boş şişelerin kullanıldığı ani kavgalar patlak verir. Böyle bir olay gecenin sona ermesine neden olabileceği gibi, tarafsız kişilerin araya girerek kavgayı ayırması ve tarafları anlaştırmasıyla da noktalanabilir. Çünkü burada her zaman kendi varlığını ve koşullarını herkese dayatan sürprizler vardır. Daha önce de söylediğim gibi ağlama olayları burada son derece yaygın bir olaydır; ancak çoğunlukla kıyıda köşede ya da sayısı iki üçü geçmeyen küçük grupların içinde meydana gelir. Karamsar bir görüntü veren bu olayın nedeninin ağırlıklı olarak aşk ya da politik olduğu kanısındayım. Şark usülü içki içmenin özet tablosu bir yanıyla bu. Ancak yanıt bekleyen sorumuz hala yerinde duruyor: Şarklılar neden bu biçimde ve bu miktarda içiyorlar? İnsan bu soruya ikna edici bir yanıt bulamıyor. Her insan olayı kendine göre yorumlayıp farklı yanıtlar veriyor. Şarkın sorunları öylesine çok ve zor ki, insan en kolay ve süratli biçimde bu sorunlardan kurtulmak ya da bu sorunları unutmak istiyor. Unutmak için de içmek gibisi yoktur, diyenler var. Öte yandan, şarklılar genel olarak her konu da müsriftirler, içme de bunlardan biridir. Bunun dışında herhangi bir özel amaç ya da niyetleri yoktur, diyenlerde var. Son olarak, içmek insana zevk verir; bu zevke onlarında ihtiyaçları vardır, diye düşünen de yok değil. Kısacası, bu olayı açıklayan onlarca gerekçe ve yanıt var. Ancak kanımca şarklılar açısından alkol tamamen özel bir şey: Doğaya, dine, zayıflığa, utangaçlığa, sosyal ve dini farklılıklara karşı bir direnme ve meydan okumadır. (İhtiyar'a Suikast)
  • İki adım sonra döndü, ardından bana bakarak yürümeyi sürdürdü. Arkasından gelmeyeceğimden korkuyordu. Çehresini küçük bir tebessüm kaplamış gibiydi. Bu gülümsemenin her şeyin sonu olduğunu hissettim. Neredeyse duracak ve çığlık atacaktım. (Akdeniz'in Doğusu)
  • - Şark kadını, hem şark erkeğinden hem de batılı kadından tamamıyla farklı bir yaratıktır. Kendine has gizemli bir dünyası vardır. Giydiği çiğ renklerdeki elbiselerle, yüz ve tırnaklarına sürmek eiçin kullandığı boya ve kremlerle, özellikle de aşırı ölçüde altın kullanarak yaptığı süslemelerle - altınları elbiselerinin dışında kol, göğüs ve kulak gibi vücudunun değişik yerlerine yoğun ve ilkel biçimde dağıtır - çekici yanlarını sergilemeye şiddetli bir arzu içinde olduğu görünürken, bu görüntüsü insanda şaşkınlık ve merak uyandırıyor. Böylesine çiğ biçimde de olsa çekici yanlarını sergileme arzusuna rağmen aynı zamanda hem kendinden hem de başkalarından korkar. Bu nedenle de aşırı ölçüde kararsız ve suskunluğa eğilimli görünür. Kendisiyle herhangi bir konuda konuşurken korkuyla karışık bir şaşkınlığa kapılır, sanki ayıp bir iş yapıyor ya da herkes onun her sözünü ve davranışını izliyormuş gibi sürekli çevresine bakınır. Ancak bu aynı kararsız ve korkak kadın, yatakta ya da kendisiyle yalnız olduğu zamanlarda tamamen farklı, bambaşka bir yaratığa dönüşür. Saldırganlık derecesinde cesur, cinsel arzusu yüksek, bazen inatçı bazende kendini tamamen teslim eden, istemesi halinde de en soğuk ve zor erkekleri bile nasıl elde edebileceğini çok iyi bilen biri olur. (İhtiyar'a Suikast)
  • Aynanın önüne gidip, yüzümü inceledim: başımın ortasındaki, şakaklardaki beyaz saçlar, gözlerde hafif sarılık, kırışıklıklar... Kimin bu yüz? Tekrar diplomanın köşesindeki fotoğrafı incelemeye başladım. Kendi kendime; "Bu ikisinden biri öldü,” deyiverdim. (Akdeniz'in Doğusu)
  • Aşırılık çöküşün başlangıcıdır. (Akdeniz'in Doğusu)
  • - Hayat... Bildiğin hayat dostum, bir kahramanlığı Evet hayat bir kahramanlıktır ama gürültüsüz bir kahramanlık. İnsanın dürüst ve onurlu kalmak için her gün yaptığı davranışlardan oluşan küçük bir kahramanlık.... (Ağaçlar ve Merzuk Cinayeti)
  • "Hapis ve kadın bir arada olmaz, bir tutukluya kadın kabusunun musallat olması onun çöküşünün başlangıcıdır. Kurtulun artık bu hastalıktan öküzler... Kendinizi alıkoyun ki bitsin azabınız!" (Akdeniz'in Doğusu)
  • Şarklıların giyecekleri, tek sözcükle doğalarını ve düşünce tarzlarını yansıtıyor. İnsan bu giysileri ne kadar tanımlamaya çalışırsa çalışsın, bu çabası eksik ve yetersiz kalacak, hatta bir dizi özel kavrama ihtiyaç duyacaktır. Gerçi şu anda çok sayıda insan batılı giysileri giyiyor ve bunlar giderek de artıyor. Ancak insan yine de bu tarz giyimin felsefesinden yoksun olduklarını hissedebiliyor. Çoğunlukla her şey de aşırıya kaçarlar. Aslında Avrupa giyimiyle hiçbir ilgileri olmadığını gösteren birçok işaret vardır : Yeğledikleri cıvık renkler, elbise, kravat ve çorap renkleri arasındaki büyük zıtlık, gömleğin kollarına taktıkları büyük renkli düğmeler ve de kullandıkları parfümler... (İhtiyar'a Suikast)
  • Aptalca felsefi bir masumlaştırma, tuvalete sifonu çekeceğim ve her şeyi dibe çekilmeye bırakacağım: Felsefi düşüncelerim, düşlerim, geçmişim, adım, her şey, evet her şey... Kanımda taşıdığım izler yeter, beni bırakması asla mümkün olmayan, kanımda ilerleyen küçük zerreler. (Akdeniz'in Doğusu)
  • Şu hayatın azabını azaltan tek şeydir o. İnanınız, düş olmasa hayat bir an bile yürümezdi. Düşsüz hayat nedir, söyleyin bana? İnsanın yaşadığı günlerin en güzeli, gelecek istasyonda onu bekleyen bir kadını düşlemektir, ikinci şehirde onu bekleyen kadından daha güzel ve özlem dolu bir kadın... Bunu düşlemiyorsanız nedir hayat? (Ağaçlar ve Merzuk Cinayeti)
  • “Daha çok uyuyacağız… Ölüm ve uyku birbirine benzer. Aralarında ilkinin uzun diğerinin kısa olmasından başka hiçbir fark yok... Daha uzun yaşamak için kalkmaya ne dersin?” (Akdeniz'in Doğusu)
  • “Neşeli ve iyimser görünen Kişiler ise bir anda yüzleriyle ve hareketleriyle zalim insanlara dönüşüyorlardı.” (Sonlar)

Yorum Yaz