Ahmet Hikmet Müftüoğlu kimdir? Ahmet Hikmet Müftüoğlu kitapları ve sözleri
Türk Yazar ve Diplomat Ahmet Hikmet Müftüoğlu hayatı araştırılıyor. Peki Ahmet Hikmet Müftüoğlu kimdir? Ahmet Hikmet Müftüoğlu aslen nerelidir? Ahmet Hikmet Müftüoğlu ne zaman, nerede doğdu? Ahmet Hikmet Müftüoğlu hayatta mı? İşte Ahmet Hikmet Müftüoğlu hayatı... Ahmet Hikmet Müftüoğlu yaşıyor mu? Ahmet Hikmet Müftüoğlu ne zaman, nerede öldü?

Doğum Tarihi: 3 Haziran 1870
Doğum Yeri: İstanbul, Türkiye
Ölüm Tarihi: 19 Mayıs 1927
Ölüm Yeri: İstanbul, Türkiye
Ahmet Hikmet Müftüoğlu kimdir?
Ahmet Hikmet Müftüoğlu Yazar ve diplomat. 1870 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Müftüoğlu Sezai Beydir. Dedesi Yunanlılar tarafından şehid edilen Mora Müftüsü Abdülhalim Efendidir. Dedesinin müftü olması sebebiyle "Müftüoğlu" adını almıştır. ...
Ahmed Hikmet, sık sık hastalanması sebebiyle okula muntazaman devam edememesine rağmen, Dökmecilerdeki Taş Mektebi ile Mahmudiye Vakıf ve Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesini bitirerek Galatasaray Mekteb-i Sultanisine girdi. Dördüncü sınıftayken ilk eserinin basılışı edebiyata ilgisini artırdı. 1888'de Galatasaray'ı bitirdi ve Hariciye Nezareti Umur-ı Şehbenderi Kalemine memur tayin edildi ve vazifesi dışında Fransızcadan roman tercümeleri yaptı. Marsilya, Pire ve 1890 yılında da Kafkasya'ya gönderildi. Sefaretlerde çalışan yazar, 1896'da İstanbul'a dönerek Umur-ı Şehbenderi Kalemi Ser-halifeliğine getirildi. Meşrutiyete kadar Hariciye Nezareti merkezinde çalıştı. Bir yıla yakın Nafia Nezaretinde, Ticaret Müdiriyet-i Umumiyesinde vazife aldı. Tekrar Hariciye Nezaretine dönerek 1912'de Peşte Başşehbenderi oldu. Bu tarihe kadar geçen zaman içinde Ahmed Hikmet, 1908 yılında Türk Derneğinin ve 1911 yılında da Türk Yurdu'nun kurucu üyesi olarak hizmet verdi. 1918'de İstanbul'a dönen yazar, 1924 yılında Halife Abdülmecid Efendinin Ser-karinliğine, iki yıl sonra da Hariciye Vekaleti Müsteşarlığına getirildi. Anadolu-Bağdat Demiryolları İdare Meclisi Azalığı ve Elektrik Şirketi İdare Meclisi Azalığı görevlerini de üstlendi. Ahmed Hikmet 19 Mayıs 1927 günü karaciğer kanserinden öldü.
Ahmed Hikmet'in edebiyat merakı daha lise yıllarında başlamıştı. Bu alandaki merakının, aileden gelen bir haslet olduğunu ifade eder. İlk olarak Asır Kütüphanesi neşriyatı arasında çıkan Leyla Yahut Bir Mecnunun İntikamı yayınlandı. Daha sonra Fransızcadan Tuvalet ve Letafet ve Bir Riyazinin Muaşakası adlarında iki eser tercüme ettiyse de, doğu ile batı kültürünün çok farklı olduğunu görerek bir daha eser tercüme etmedi.
Servet-i Fünun devrinde, İkdam ve Servet-i Fünun dergilerinde yazdığı hikaye ve nesirlerini 1901 yılında Haristan ve Gülistan adlı eserlerde topladı. Bu iki eserinde Ahmed Hikmet Müftüoğlu, daha iyi tesir yapmak, gönülleri heyecanlandırmak için mübalağalı bir üslub kullandığını, ağır ve anlaşılması güç Servet-i Fünun dilini işlediğini ve hayal mahsulü konular anlattığını bizzat kendisi söyler. Kendisinin de ifade ettiği sebeplerden dolayı bu iki eseri fazla itibar kazanamamıştır.
İkinci Meşrutiyetten sonra, zamanın modasına uyarak o da Turancılık edebiyatı akımına uymuştur. Bu akıma bağlı olarak yazdığı yazıların büyük kısmını Çağlayanlar (1922) adlı eserinde toplamıştır. Bu eserinde yazar arı Türkçeciliğe yönelmiş, fakat bu defa da kelime uydurma ve Servet-i Fünundan kalma hayalcilikten kendini kurtaramamıştır.
Gönül Hanım adlı romanı Tasvir-i Efkar Gazetesinde tefrika edilmiş ve 1970'de kitap olarak bastırılmıştır. Ahmed Hikmet, yazılarında daha ziyade kelime bulmaya ve üsluba dikkat ettiği için, konulara dikkat etmemiş ve bu yüzden zamanındakilerin ayarında bir edebiyatçı olamamıştır.
Eserleri:
Patates (ilmî, 1890)
Leyla yahud Bir Mecnunun İntikamı (hikaye, 1891)
Tuvalet yahud Letafet-i Aza (tercüme ve ilaveler, 1892)
Bir Riyazinin Muaşakası yahud Kamil (tercüme, roman, 1892),
Haristan ve Gülistan (hikaye, 1901),
Gönül Hanım (roman tefrikası, 1920),
Çağlayanlar (hikaye, 1922).
Bir Tesadüf
Kadın Ruhu
Beliren Simalar
Salon Köşeleri
Bir safha-i kalb
Silinmiş Çehreler
Ahmet Hikmet Müftüoğlu Kitapları - Eserleri
- Çağlayanlar
- Gönül Hanım
- Haristan
- Sümbül Kokusu
- Monologlar
- Çağlayanlar - Sadeleştirilmiş Metin
Ahmet Hikmet Müftüoğlu Alıntıları - Sözleri
- "Senin için ben ağlarım. Benim için kim ağlasın." (Çağlayanlar)
- Vatan ne Türkiye'dir Türkler'e, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir;Turan!.. (Çağlayanlar)
- "Evet madem ki yaşamak ne demek olduğunu bildiğim halde yine yaşıyorum, hemen gülmeliyim, daima gülmeliyim isterse gülmelerim esnemeye benzesin; yine gülmeliyim." (Haristan)
- Bu memleketin güzelliklerine göremeyerek bakıyorsunuz, şiirlerini anlamayarak dinliyorsunuz... (Çağlayanlar)
- "Yaşadıkça, öldükten sonra unutulmak endişesi bizi üzmeye yeterliyken, hayattayken unutulduğumuza vâkıf olmak, sevilmeyip terk olunduğumuzu anlamak bizi çıldırtmaz mı?" (Haristan)
- -Yaşamak alçaklıktır! (Çağlayanlar)
- Bunlar, maddi ilerlemeden manevi yükselmeye zaman bulamamışlar. (Sümbül Kokusu)
- “Memleket, düşünülmemekten, unutulmaktan, savsaklanmaktan bıktı. Ona güvendiğinizi, onu saydığınızı dünya duysun... Sanatlarıyla, müziğiyle, dansıyla, edebiyatıyla, güzellikleriyle, onu dünya görsün. Sevgilinizi bırakıp da ellerin peşinden dolaşmayınız, gönlünüzde sevgilinizin aşkı, kolunuzda sevgilinizin bilekleri olsun!..” (Sümbül Kokusu)
- Senin için ben ağlarım Benim için kim ağlasın? (Çağlayanlar)
- Artık kimse kimsenin ne dediğini işitmiyor, anlamıyor.. (Çağlayanlar)
- Senin için ben ağlarım. Benim için kim ağlasın. (Çağlayanlar)
- “İnsanlıkta sevilmeye, takdir olunmaya ait bir sevk-i tabii vardır.Yaşadıkça, öldükten sonra unutulmak endişesi, bizi meyus etmeye kâfi iken, hayatta iken unutulduğumuza vakıf olmak, sevinmeyip terk olunduğumuzu anlamak bizi çıldırtmaz mı? (Haristan)
- "Çile çekmeyen varlığını duyamaz.." (Çağlayanlar)
- O akşam lokantada rastladıkları bir gazeteci bunlara demişti ki, Çanakkale savunması, yalnız hilafetin aynı biçimde sürmesi değil, Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın da kalıcılığını sağlayacak ve Rusya'nın çöküşünü hazırlayacaktır. Ve tarih, Türkiye'nin önemini o zaman anlayacaktır. İki gün içinde eşyalarını sattılar. Üçüncü gün, pasaportlarını vize ettirmek için konsoloslu¤a başvurduklarında, "Öğrencilerin askerlikleri ertelendi." diyen kâtibin duygusuz gözlerine baktılar. Ve ceketlerinin iliklerine taktıkları bir sümbül çiçeğini derin derin koklayarak ve önlerine bakarak usulca, "Biz gönüllü gidiyoruz!" dediler. 3 fiubat 1918 (Sümbül Kokusu)
- Kadınları şiddetle sevenler onlarla uğraşanlardır. (Haristan)
- Biz benliğimizi tanımazsak, kimse bizi tanımaya tenezzül etmez. (Gönül Hanım)
- Şimdi vahşi bir durgunluğun ve boşluğun, terk edilmiş olmanın sonucu derin bir sessizliğin hâkim olduğu bu yerlerde, kim bilir vâktiyle böyle bir sabahleyin ne heyecanlı at kişnemeleri, silah çatırtıları, bölükleri teşkil eden yiğitlerin bağırtıları, dümbelek ve zurna gürültüleri yükselir ve bir hayhuydur giderdi? (Gönül Hanım)
- Maddî çıkara önem vermezsin. Para denilen maden parçasına itibar etmezsin. Suçun budur. Savurganlığı, soyluluk gereği sayarsın... (Sümbül Kokusu)
- Ah! Vatan!... "Misk gibi kokusu, canlarda tüter." Güneşi böyle, göğü böyle kokar, değil mi? Yıkıntısı böyle, bayındırı böyle kokar. Sarayı böyle, kulübesi böyle kokar, değil mi? Ancak, bu kutsal bahçe elimizden gidiyor... İstanbul'u kaybediyoruz! Sönmüş, korkunç bir sessizlik... (Sümbül Kokusu)
- "Benim de size o kadar anlatacak şeylerim, ayaklarınıza dökecek gözyaşlarım vardı ki..." (Haristan)