matesis
dedas

Ahmet Saim Kılavuz kimdir? Ahmet Saim Kılavuz kitapları ve sözleri

Öğretim Üyesi, Yazar, Prf. Dr. Ahmet Saim Kılavuz hayatı araştırılıyor. Peki Ahmet Saim Kılavuz kimdir? Ahmet Saim Kılavuz aslen nerelidir? Ahmet Saim Kılavuz ne zaman, nerede doğdu? Ahmet Saim Kılavuz hayatta mı? İşte Ahmet Saim Kılavuz hayatı...
  • 17.08.2022 19:00
Ahmet Saim Kılavuz kimdir? Ahmet Saim Kılavuz kitapları ve sözleri
Öğretim Üyesi, Yazar, Prf. Dr. Ahmet Saim Kılavuz edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Ahmet Saim Kılavuz hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Ahmet Saim Kılavuz hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Ahmet Saim Kılavuz hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Prof. Dr. A. Saim Kılavuz

Doğum Tarihi:

Doğum Yeri:

Ahmet Saim Kılavuz kimdir?

Ahmet Saim Kılavuz Kitapları - Eserleri

  • Anahatlarıyla İslam Akaidi Ve Kelama Giriş
  • Kelama Giriş
  • İman Küfür Sınırı

Ahmet Saim Kılavuz Alıntıları - Sözleri

  • Sağlıklı düşünebilen insan aklı, kendisinde bulunan adalet, sorumluluk,ebedilik ve sonsuzluk duygusu ile, insanın başıboş ve amaçsız yaratılmadığı fikrinden hareketle, ahiret hayatının varlığını kabul eder. (Anahatlarıyla İslam Akaidi Ve Kelama Giriş)
  • Kelâm ilmi, İslâm kanunu üzere oluş kaydıyla da felsefeden ayrılır. Felsefe de kelâm gibi Allah'ın zatı ve sıfatlarını, başlangıç ve son itibariyle yaratılmışların durumlarını konu edinir. Fakat bu bahsedişte hareket noktası akıldır. Akıl ile çelişkili gördüğü konularda nakli (âyet ve hadis) kabul etmez. Kelâmın hareket noktası ise vahiydir, nakildir. Kelâm her ne kadar inanç konularının açıklanması ve ispatında akla yer verse de, vahyi hareket noktası kabul eder, İslâmî prensiplere bağlı kalır. Kelâm bu yönüyle, salt akılcı davranan ve vahyi çıkış noktası kabul etmeyen felsefeden ayrılır. (Kelama Giriş)
  • Bir başka izaha göre çoğu nakli deliller tarafından da desteklenen kesin delillere dayanan kelam kalpte en fazla etki uyandırıp ona nüfuz eden ilimdir. Bu sebeple "yaralamak" anlamına gelen "kelm" kökünden türetilen "kelam" sözü bu ilme ad olmuştur (Kelama Giriş)
  • Tevhit ilkesi üzerine temellenen ve dolayısıyla insan ve toplum hayatının kültür, sanat, bilim, felsefe, eğitim, ekonomi gibi bütün alanlarını kapsayan, muhataplarına sadece bir inançlar manzumesi veya hayat tarzı değil, geniş ölçekli bir hukuk ve ilişkiler sistemi de sunan İslâm'ın dünya ile yüzleşmesi büyük ölçüde kelâm eliyle gerçekleşecektir." (Kelama Giriş)
  • Biz kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz. ( Enbiya 21/47) (Anahatlarıyla İslam Akaidi Ve Kelama Giriş)
  • Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir. ( Mü'minûn 23/14) (Anahatlarıyla İslam Akaidi Ve Kelama Giriş)
  • Ehl-i Sünnet'e göre cennet de cehennem gibi şu anda var ve yaratılmıştır, oradaki hayat sonsuz ve ebedidir. (Anahatlarıyla İslam Akaidi Ve Kelama Giriş)
  • Yine onlar, sana indirilene ve senden sonra indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar (Bakara 2/4) (Anahatlarıyla İslam Akaidi Ve Kelama Giriş)
  • esasen, her ne kadar İslâm'ın koyduğu hükümler bireyin yerine getirişi açısından itikadî, amelî ve ahlâkî olarak üç kısımda inceleniyor olsa da, bir bakımdan hepsi de itikadîdir. çünkü dinî bir hüküm hangi gruptan olursa olsun kitap veya mütevâtir sünnetle sabit olmuşsa ve anlamı üzerinde de ittifak varsa, onun dinden olduğuna ve İslâmî bir hüküm haysiyeti taşıdığına inanmak zorunludur." (Kelama Giriş)
  • sekülerleşme ile birlikte sahih dinî anlayıştan uzaklaşma ve bireylerde sadece yüzeysel birtakım uygulamalarla tezahür eder hale gelmesi, meselâ müslümanlığın sadece domuz eti yememek gibi pratiklerle ifadesini bulması, mânevî olana yöneliş ihtiyacını ortadan kaldırmamakta ve oluşan boşluk, moda haline gelen akımlar, yeni yönelişler tarafından doldurulmaktadır." (Kelama Giriş)
  • ¬Müslümandan küfür ithamını iptal eden her söz tercihe daha layıktır, zayıf olsa bile. Hanefi fıkıhçılarından İbni Abidin (1784-1836) (İman Küfür Sınırı)
  • filibeli'nin en önemli özelliklerinden birisi, döneminde hâkim olan batı'dan bilimsel verileri peşinen hüsnü kabul ile alma anlayışını aşması ve döneminin bilimsel nazariyelerine temkinli yaklaşmayı başarabilmesidir. onun, " faraziyelerin zandan ibaret olup çalışma ve araştırmaya göre şekil aldığı",* " araştırmalar bitmeyeceği için bilimin hiçbir zaman son sözünü söyleyemeyeceği"* şeklindeki kanaatleri bu tutumunda etkili olmuştur."** (Kelama Giriş)
  • Ancak Mu'tezile’nin, vahyin yerine aklı koyduğunu ve nassi ihmal ettiğini söylemek yanlış olur. Onlar Aydınlanma düşüncesinde olduğu gibi kendilerini ilâhî rehberlikten müstağni görmüş, Kur'ânî hidayetten bağımsız bir akılcılık geliştirmiş değildir. Esasen düşünme faaliyetlerinde akla önemli bir rol yüklerken de Kur'an'ın düşünmeyi teşvik eden ve akletmeyenleri kınayan ifadelerini dayanak göstermişlerdir. Akıl onlar açısından özellikle konuların işlenmesinde teorik alt yapıyı oluşturma noktasında önemlidir. İtikadî meselelerin ayrıntıları onlara göre de ancak vahiy ve nakil ile bilinir. Bu görüşleri doğrultusunda, aklı inanç esaslarına ilişkin meselelerden ziyade varlık ve tabiat konularında etkin olarak kullanmışlardır. (Kelama Giriş)
  • “İnsan öncelikle dinin itikat sahasına ait değişmez ilkelerine dair bilgi sahibi olmalıdır ki, bunlar üzerinde akıl yürütmek suretiyle nihai noktada bilinçli bir yöneliş ve irade ile tasdik noktasına gelebilsin.” (Kelama Giriş)
  • Abdullah Harputi (...) kelamı asrın ihtiyaçlarına göre yeniden tedvin ve telif etmenin, İslam alimlerini bekleyen öncelikli bir görev olduğu kanaatini vurgulamaktadır. (Kelama Giriş)
  • Birbirine kolayca kafir demek ehli bidatın ayıplarındandır. Ehli sünnetin güzel taraflarından biride birbirlerini tekfir etmeyip olsa olsa hataya nispet etmeleridir. (İman Küfür Sınırı)
  • Buna ilk elde verilecek cevap, böyle bir şeyin İslâm açısından teorik olarak mümkün olmadığıdır. Bunun birinci sebebi, İslâm'da dinin, Hristiyanlık'taki kilise gibi kurumsallaşmamış olması ve dolayısıyla "dini olan" ile "dünyevi olan" (seküler) arasında mutlak ve keskin bir karşıtlık, birbirini dışlama ilişkisi bulunmamasıdır... İkinci sebep, İslâm'ın sadece mânevi boyutu bulunmayıp, bütün hayata yönelik bir perspektif sunmasıdır. Yani mânevî değerlerden hareketle dünya hayatını da tanzim eden, sonuçta bir "iman ve ahlâk toplumu"nu gerçekleştirmeyi hedefleyen bir yapıya sahip bulunmasıdır." * Üçüncü sebep de İslâm'ın iman anlayışıdır. İmanın üç temel esası tevhit, risalet ve âhirettir. Allah'ın varlığı ve birliği bütün varlığın merkezine oturtulunca, yukarıda ifade edildiği gibi dünya nihaî noktada Allah'ın varlığına ulaştıran bir vesile olarak değerlendirilir ve seküler zihinde yer eden "varlık ve âlemin Allah'tan kopukluğu" düşüncesi ortadan kalkar."** (Kelama Giriş)

Yorum Yaz