matesis
dedas

Antonio Gramsci kimdir? Antonio Gramsci kitapları ve sözleri

Marksist Antonio Gramsci hayatı araştırılıyor. Peki Antonio Gramsci kimdir? Antonio Gramsci aslen nerelidir? Antonio Gramsci ne zaman, nerede doğdu? Antonio Gramsci hayatta mı? İşte Antonio Gramsci hayatı... Antonio Gramsci yaşıyor mu? Antonio Gramsci ne zaman, nerede öldü?
  • 03.03.2022 10:00
Antonio Gramsci kimdir? Antonio Gramsci kitapları ve sözleri
Marksist Antonio Gramsci edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Antonio Gramsci hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Antonio Gramsci hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Antonio Gramsci hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 22 Ocak 1891

Doğum Yeri: Sardunya

Ölüm Tarihi: 27 Nisan 1937

Ölüm Yeri: Roma

Antonio Gramsci kimdir?

İtalyan Komünist Partisi kurucu üyesi ve bir süre lideri. Mussolini'nin Faşist rejimince hapsedildi. Marksist litaratüre katkısı ana olarak hegemonya, sivil toplum, altyapı-üstyapı ilişkileri, toplumda aydınların işlevi üzerindedir. Devlet teorisi üzerine özgün görüşler ileri sürmüş, başta Althusser olmak üzere birçok marksist kuramcıyı derinden etkilemiş, görüşleri Batı Marksizminin temellerini oluşturmuştur.

Gramsci İtalya'da Sardunya adası'nda bulunan Ales'te doğdu. Alt düzey bir memur olan Francesco Gramsci'nin yedi oğlundan biriydi. Babasının ailesi Güney İtalya'ya 15. ve 16. yüzyıllarda göçetmiş Arnavut kökenli bir topluluk olan Arbëreshë'lerdendi. Arnavut kökenleri nedeniyle, Gramsci soyadının bir Arnavut kasabası Gramsh ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Mali zorluklar ve Francesco Gramsci'nin polisle sorunları aileyi Sardunya'da birkaç kasaba değiştirmeye zorladı, sonunda Ghilarza'ya yerleştiler.

Francesco Gramsci, 1898'de zimmetine para geçirmekten tutuklandı ve hapsedildi. Bu durum, Antonio Gramsci'nin okulu terk etmesine ve 1904'te babasının serbest bırakılışına dek çeşitli işlerde çalışmasına neden oldu. Antonio Gramsci'nin sağlık sorunları o zamanlarda başladı: bir çocukluk kazası yüzünden omurilik bozuk oluşumu onu kambur ve azgelişmiş bıraktı. Yaşamı boyunca onu izleyecek dahili hastalıklarda o dönemde başladı.

Gramsci, orta okulu Cagliari'de tamamladı. Cagliari'de, eski bir asker olan ve İtalya'daki görev yaptığı sırada militan sosyalist olan büyük ağabeyi Gennaro ile birlikte kaldı. Ancak, o zamanlar Gramsci sosyalizme sempati duymuyordu. Daha çok; gittikçe yoksullaşan, bu yoksulullaşmanın nedenlerini hızla sanayileşen Kuzey İtalya'nın öncelik tanınmasıyla ihmal edilişlerine bağlayan Sardunyalı köylü ve madencilerin acıları ile ilgileniyordu. Kuzeye duyulan bu tepki sonucunda Sardunya milliyetçiliği eğilimleri gösteriyordu.

Parlak bir öğrenci olan Gramsci, 1911'de Torino Üniversitesi'nde okuyabilmesini sağlayacak bir burs kazandı. Sınava gelecekte mücadele arkadaşı olacak Palmiro Togliatti ile birlikte girmişti. Torino'da edebiyat okudu, dilbilime yakın ilgi duydu. Gramsci geldiğinde Torino bir sanayileşme sürecinden geçiyor, Fiat ve Lancia fabrikaları fakir bölgelerden işçi yapmak için insan taşıyordu. Bu dönemde sendikalar kuruldu ve sınıfsal toplumsal çelişkiler görünür olmaya başladı. Gramsci bu gelişmelerin içinde yer aldı. Sosyalist çevrelerle iletişimde olmasıyla birlikte, büyüyüp yetiştiği Sardunya kültürü ile etkileşimini devam ettirmesini sağlayacak Sardunyalı göçmenlerle de görüşüyordu. Dünya görüşü bu ortamda; Sardunya'da edindiği daha önceki deneyimler ile birlikte İtalya'daki çevresiyle şekillendi. 1913 sonlarında İtalya Sosyalist Partisi'ne katıldı.

Akademik çalışmalarında yetenekli olmasına rağmen, artan siyasi bağlantıları yanında mali sorunlar ve zayıf bünyesi nedeniyle 1915 başlarında eğitimini bıraktı. Eğitimi sırasında yoğun bir tarih ve felsefe bilgisi edindi. Üniversitede Antonio Labriola, Rodolfo Mondolfo, Giovanni Gentile'nin ve en önemlisi, zamanının en saygı duyulan aydını olan Benedetto Croce'nin fikirleriyle tanıştı. Bu düşünürler Labriola'nın "praksis felsefesi" ("philosophy of praxis") adını verdiği bir tür Hegelci Marksizm'i benimsemişlerdi. Gramsci bu terimi daha sonra hapishanede yadığı yazıları sansürden geçirebilmek için sık sık kullanmasına rağmen, bu düşünce akımına karşı ilişkileri kariyeri boyunca hep belirsiz kalacaktı.

1914'den sonra Il Grido del Popolo gibi sosyalist gazetelerdeki yazıları ona dikkate değer bir gazeteci olarak ün kazandırdı. 1916'da Sosyalist Parti resmi yayın organı Avanti!'nin Piedmont baskısının eş-editörü oldu. Açıklıkla yazan verimli bir siyaset kuramı yazarı olarak Gramsci, Torino sosyal ve siyasi yaşamını tüm yönleriyle yazan görkemli bir yorumcu olduğunu kanıtladı.

Gramsci aynı zamanda Torino işçilerinin eğitimi ve örgütlenmesiyle ilgileniyordu. 1916'da ilk kez topluluk karşısında konuşmalar yaptı ve Romain Rolland, Fransız Devrimi, Paris Komünü ve kadınların kurtuluşu gibi konulara değindi. 1917 Ağustos devrimci ayaklanmalarının ardından Sosyalist Parti liderlerinin tutuklanmasıyla Gramsci parti Geçici Komitesine seçildi, ve Il Grido del Popolo editörü oldu. Böylece, Torino'da sosyalist liderlerden biri haline geldi.

Nisan 1919'da Togliatti, Angelo Tasca ve Umberto Terracini ile birlikte, haftalık gazete L'Ordine Nuovo'yu çıkardılar. Aynı yıl Ekim ayında, birçok hizibe bölünmüş olmasına rağmen Sosyalist Parti büyük çoğunlukla 3. Enternasyonal'e katıldı. L'Ordine Nuovo gurubu Lenin tarafından Bolşevikler'e en yakın grup olarak görülüyordu ve aşırı sol Amadeo Bordiga'nın anti-parlamenter programına karşı Lenin'in desteğini almıştı. Parti içi geçerli pek çok taktik arasında, Gramsci grubu temel olarak işçi konseyleri savunusuyla öne çıkıyordu. Bu konseyler, 1919 ve 1920 Torino büyük grevleri sırasında kendiliğinden ortaya çıkmışlardı. Gramsci için bu konseyler, üretimi örgütleme görevinin yönetimini sağlayabilecek uygun araçlardı. Lenin'in "Bütün İktidar Sovyetlere" siyasetiyle aynı konumda olduğuna inanmasına rağmen, Bordiga tarafından Georges Sorel ve Daniel DeLeon fikirleriyle etkilenmiş sendikalist bir eğilim olarak suçlandı. Torino işçilerinin 1920 ilkbaharında yenilgisiyle, Gramsci konseylerin savunusunda hemen hemen tek başına kalmıştı.

İşçi konseylerinin ulusal bir harekete dönüşümde başarısızlığı Gramsci'yi Leninist anlamda bir Komünist Parti'nin gerekliliğine inandırdı. L'Ordino Nuovo etrafındaki grup, İtalyan Sosyalist Partisi'nin merkezci önderliği aleyhinde söylemlerde bulundu ve Bordiga'nın "çekimser" hizbiyle ittifak yaptı. Bu gelişmelerin sonucunda, İtalyan Komünist Partisi 21 Ocak 1921'de Livorno kentinde kuruldu. Gramsci, Bordiga'nın yardımcısı oldu. Bordiga'nın disiplin vurgusu, merkeziyetçilik ve saflık ilkeleri parti programında Bordiga'nın liderliği yitirdiği 1924'e dek egemen oldu.

1922'de Gramsci yeni partinin bir temsilcisi olarak Rusya'ya gitti. Rusya'da daha sonra evleneceği viyolonselist Giulia Schucht ile tanıştı.

Rusya görevi İtalya'da Faşizm'in gelişine rastladı ve Gramsci, İKP önderliğinin isteklerinini aksine, faşizme karşı sol partilerin birleşik cephesini güçlendirme talimatlarıyla geri döndü. Böyle bir cephenin merkezinde İKP olacak ve bu vasıtayla Moskova bütün sol güçleri kontrol edecekti. Ancak diğerleri bu olası üstünlüğe karşı çıktılar. Sosyalistlerin İtalya'da belli bir geleneği vardı, ancak Komünist Parti oldukça genç bir partiydi ve oldukça radikal görünüyordu. Pek çok kişi, komünistlerce yönlendirilen bir koalisyonun siyasi tartışmalara uzak kalacağı ve bunun bir izolasyona yol açacağını savunuyordu.

1924'de Gramsci İKP başkanı oldu.Venedik seçimlerinde milletvekilli seçildi. Partinin resmi gazetesi L'Unita'yı (Birlik) örgütlemeye başladı. O sırada kendisi Roma'da yaşarken ailesi Moskova'da idi. Ocak 1926 Lyons Kongresi'nde Gramsci'nin İtalya'da demokrasiyi yeniden inşa için birleşik cephe çağrısı tezleri İKP tarafından kabul edildi.

1926'da Bolşevik parti içinde Stalin'in manevraları Gramsci'yi Komintern'e bir mektup yazmaya yöneltti. Bu mektupta Trotsky önderliğindeki muhalefeti eleştiriyor, ayrıca liderin bazı olası yanlışlıklarının da altını çiziyordu. Togliatti parti temsilcisi olarak Moskova'daydı, mektubu okudu ve göndermemeye karar verdi. Bu Gramsci ile Togliatti arasında hiçbir zaman çözüme kavuşmayacak zorlu bir çatışmaya neden oldu.

9 Kasım 1926'da Faşist hükümet Mussolini'nin yaşamına kasdeden bir saldırıyı gerekçe gösterek olağanüstü hal yasalarınu yürürlüğe koydu. Gramsci, milletvekili dokunulmazlığına rağmen tutuklandı ve ünlü Roma hapishanesi Regina Coeli'ye götürüldü. Davasında Gramsci'nin savcısı ünlü "Yirmi yıl bu beynin işlemesini durdurmalıyız" ifadesini kullandı. 5 yıl (uzak Ustica adasında) alıkonulma cezası aldı; ertesi yıl 20 yıl hapis cezasına (Bari yakınlarında, Turi'de) çarptırıldı. Yeni yaşam şartları sağlık problemlerini arttırdı, çok az yardım görebileceği tek kişilik bir hücreye kondu. 1932'de İtalya ile Sovyetler Birliği arasında yapılması planlanan Gramsci'yi de etkileyecek siyasi mahkumların değişimi girişimi sonuçsuz kaldı. 1934'de sağlığı ağır şekilde kötüleşti ve Civitavecchia, Formia ve Roma hastanelerine gittikten sonra şartlı olarak özgür bırakıldı. Özgürlüğüne kavuştuktan kısa bir süre sonra 46 yaşında Roma'da öldü; orada Protestan Mezarlığı'na gömüldü.

Antonio Gramsci Kitapları - Eserleri

  • Hapishane Defterleri
  • Modern Prens
  • Aydınlar ve Toplum
  • Fare ile Dağ
  • Çocuklarıma Mektuplar
  • İtalya'da İşçi Konseyleri Deneyimi

  • Modern Hükümdar
  • Hapishane Defterleri 2. Cilt
  • Hapishane Defterleri 4. Cilt
  • Hapishane Defterleri 1. Cilt
  • Hapishane Defterleri 3. Cilt
  • Hapishane Defterleri
  • Komünist Partiye Doğru

  • Felsefe ve Politika Sorunları
  • Din
  • Hapishane Öncesi Yazılar

Antonio Gramsci Alıntıları - Sözleri

  • Zola 've Jaures'in ölümünün ardından halkla halk hakkında konuşmasını bilen kimse kalmadı ve "estetikçi edebiyatımız" kendi benmerkezciliği içinde boğulmakta. Edebiyat alanında Zola, siyaset alanında ise Jaures, halkın son temsilcileridir. (Hapishane Defterleri 2. Cilt)
  • İyimserlik ve kötümserlik Kötümserliğin çoğu zaman tembel­liğin, sorumluluktan kaçmanın, iradenin hiçbir şey yapmaması­nın savunusundan daha fazla bir şey olmadığını belirtmek gere­kir. Bu, ayrıca bir kadercilik ve mekanizm biçimidir. Bir kimse, iradesi dışındaki faktörlere bel bağlar ve bu faktörleri aktif bir bi­çimde yüceltir, sonra da kutsal bir coşkunluk ile yanar tutuşur. Coşkunluk da fetişlere yönelik dışsal bir hayranlıktan daha fazla bir şey değildir. Hareket noktası için bir akla sahip olması gere­ken reaksiyon zorunludur. Geçerli olan tek coşkunluk, aklı içe­ren iradeye, aklı içeren etkinliğe, var olan gerçekliği değiştiren so­mut inisiyatiflerin keşfedici zenginliğine eşlik eden coşkunluktur. (Hapishane Defterleri 1. Cilt)
  • İşçiler «kendi» Örgütlerinin, bütün olarak, kendi yapısı ve karmaşık işleyişi içinde bulunduktan halde, devrimci sınıf olarak tarihsel görevinin bilincine varmış kitleye yabancı kalan, kendine özgü yasalara uyacak kadar büyük bir aygıt halini aldığını hissetmekteler. İradelerinin, kendi kurumlarında şimdi varolan hiyerarşiler aracılığıyla, açık ve kesin biçimde kendini dile getiremediğini hissetmekteler. Kendi evlerinde bile, harcına kanlarını ve gözyaşlarını kattıkları, sabırla, sebatla çalışarak yaptıkları evde bile, makinanın insanı ezdiğini, bürokratizmin yaratıcı ruhu kısırlaştırdığını, boş ve yavan amatörlüğün proleter kitlelerin psikolojisinin hiçbir şekilde anlaşılamamasını ve sınai üretimin gereklerine (ihtiyaçlarına) ilişkin kesin bir öğreti yokluğunu boşu boşuna gizlemeye çalıştığını hissetmekteler. (İtalya'da İşçi Konseyleri Deneyimi)
  • "En tu­tucu sosyalistlere soruyorum: İlkel bir özgürlük durumunda olan ve henüz herhangi bir toplumun bir parçası olmamış bir insanın, soruyo­ rum, özgür bir insanın, bir biçimde canını almak isteyen bir başka in­ sanı öldürme hakkı var mıdır, yok mudur? Bu durumda tüm sosyalist­ lerin evet yanıtını vereceğinden eminim." (Hapishane Defterleri 1. Cilt)
  • Daha o zamanlarda, içgüdünün en derin köklerinde yeşerttiğim, daha sonra yıllar içerisinde beni bir talihsizlik merkezine dönüştüren bu güzel nitelikleri içimde sıraladım: ezilenlere, sömürü­lenlere, mütevazılara yönelik sevgi; haklı davanın yolunda karşıma çıkan her tehlikeye meydan okuma; namus göstergesi bir karakter bağımsızlı­ğı; yıkım karşısında dahi boyun eğmez bir çılgın gurur, vs., vs (Hapishane Defterleri 1. Cilt)
  • Eğer insan zekâsı tarihin akışında bir ritm, bir evrim bulamasaydı, uygarlığın yaşamı imkânsız olurdu. (İtalya'da İşçi Konseyleri Deneyimi)

  • Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor; şimdi canavarlar zamanı. (Modern Prens)
  • Sevgili küçükler, masalların, efsane ve öykülerin düş dünyasına daldığımızda, aranızdan çok azı bu dünyayı kuranların adını öğrenmeye ve hatırlamaya çalışmıştır. Onlar sizi rengârenk düşsel kanatlar üstünden, doğrudan doğruya insan yaşamıyla, acılarıyla dolu bir dünyaya kadar her yerde dolaştırırlar. Eğer şimdi ben, Kırmızı Şapkalı Kızın ve Pamuk Prensesin, Puccettino ve Augellinli Belverde'nin babalarının kim olduğunu sorsam, eminim ki, Pinokyo'nun Lucignolo ile birlikte ''Oyuncaklar Ülkesine'' gittiği zaman yaptığı gibi, sizin de ağzınız bir karış açık kalacak. İnanın bu çok kötü bir şey, çünkü sizin zayıf belleğiniz ya da dikkatsizliğiniz, her şeyden önce bu kâğıttan yapılmış arkadaşlarınıza karşı yapılmış bir haksızlıktır; hem sonra bu kahramanların babalarının adları, (burada size, Collodi, Perault, Andersen, Swift, Gozzi, Grimm, De Foe, Kipling adlarını bir kez daha hatırlatmak istiyorum) onlara karşı büyük bir saygıyla duyulan hayranlığın ötesinde en azından, bir minnet borcu olarak hatırlamaya değer. Şimdi sevgili küçük okuyucular, bize, Delio ve Giuliano'ya gönderdiği tatlı heyecanlarla dolu mektupları, Kirpi Ağacının masalını, iki küçük serçenin acıklı öyküsünü yazan, ya da fillerin ve kurbağaların saflıklarını düşünerek, geride bıraktığı çocukluğunun serüvenli balık avlarını anlatarak eğlenen, bugün tanımak fırsatını bulduğunuz bu ''baba'', her sevgili varlıktan daha çok sevilmeye ve hatırlanmaya değer; bu yalnızca farkında olmadan sizin için de yazdığı sayfalardan ötürü değil bizzat kendi yaşamından ötürüdür: nasıl yaşadığı, ne kadar acı çektiği düşünülerek sevilmeli ve anılmalıdır. Antonio Gramsci'nin yaşamını bir masala benzetebilirsiniz, bu doğrudur, çünkü hayat herkes için, varolmayan bir kadere bağlamak isteyenin arzusuna göre, güller ve dikenlerle dolu, güzel ya da çirkin bir masaldır. Giuliano'nun fillerinin, kirpilerinin çevresinde geçen bütün bu mektuplarda ve öykülerde okuyup hayran olacağınız apologlarda, bunları yazanın kim olduğunu belleğinize iyice yerleştirmeniz ve onun öncelikle bir yazar değil, insan olmak istediğini anımsamanız için, şimdi size Gramsci'nin bu masalımsı hayatını anlatacağım.'' * Giuseppe Ravegnani (Çocuklarıma Mektuplar)
  • Dünyanın maddeselliği felsefe ile doğa bilimlerinin uzun ve titiz gelişmesiyle ispatlanmıştır. (Hapishane Defterleri)
  • Ne var ki kapitalizm dünya çapında tarihsel bir olgudur ve eşitsiz gelişimi de tek tek ulusların aynı anda aynı ekonomik gelişim düzeyinde olamayacakları anlamına gelir. (İtalya'da İşçi Konseyleri Deneyimi)
  • Aşırı siyasal gerçekçilik, çoğu kez devlet adamının yalnızca güncel gerçeklik alanında etki göstermesi olması gerekenle değil ama yalnızca olanla ilgilenmesi gerektiğini olumlamaya götürür. Devlet adamının burnunun ucunu aşan bir bakış açısına sahip olmaması gerektiği anlamına gelir bu. Pablo Treves’i, gerçek politika adamını Machievelli’de değil Guicciaridini’de bulmaya götüren de işte bu yanılgıdır. (Hapishane Defterleri)
  • Büyük sanatçının, bir mermer bloğunun kendi kütlesi içerisinde neyi ihtiva ettiği konusunda hiçbir fikri yoktur ve o şeye yalnızca akla itaat eden ellerle erişilir. (Hapishane Defterleri 4. Cilt)
  • Aydın, bir sınıf adına düşünce ve sanat eseri üreterek, o sınıfın toplum üzerindeki ideolojik hegemonyasına veya siyasal yönetimine hizmet eder. (Aydınlar ve Toplum)

  • Küçük burjuvazi kendisinin dışına çıka­maz, kendini anlayamaz, aynen bir embesilin kendisinin bir embesil ol­duğunu anlayamayacağı gibi (anlayabilseydi, zaten kendisinin zeki biri olduğunu kanıtlayabilirdi). Yani embesiller kendilerinin embesil oldu­ğunu bilmeyendir ve küçük burjuvazi kendilerinin kör cahil olduğunu bilmeyen kör cahillerden oluşur. Avrupalı küçük burjuvazi Amerikalı­nın kendine özgü cahilliğine güler fakat kendi cahilliğinden haberi yok­tur; kendisinin Lewis'in romanındaki Babbitt'ten bile aşağı bir Avrupa­lı Babbitt olduğunu bilmez; zira Lewis'in Babbitt'i kaçmaya çalışır, artık Babbitt olmak istemez. Avrupalı Babbitt ise kendi cahilliğiyle boğuşmaz aksine ondan zevk alır ve sesinin, kurbağa misali vıraklamasının bir bülbül şakıması olduğunu sanır. (Hapishane Defterleri 3. Cilt)
  • Luther'in gittiği yerde kültür ölür (Hapishane Defterleri 4. Cilt)
  • "... Derslere değil, herkesin katılıp katkı yaptığı ve eşzamanlı olarak hem öğretmen hem de öğrenci olduğu tartışma çalışmalarına ve problem incelemelerine önem verilmelidir." (Hapishane Defterleri 1. Cilt)
  • İnsanoğlunun yeryüzündeki varlığı olmaksızın Londra ve Edinburgh'un varlığını da düşünemeyiz fakat Londra ile Edinhurgh'un şu an bulundukları yerlerde, biri Kuzey'de biri Güney'e iki noktanın varlığından söz edebiliriz. (Hapishane Defterleri 4. Cilt)
  • "İnan bana, hırsızlardan ve günahkarlardan korkmama­ lısm. Kendini aldatan dürüst insandan korkmalısın; bu insan kendisine karşı dürüsttür, iyiliğe inanır ve herkes ona güvenir fakat, yazıktır ki, bu insan kendisini insanlık için iyiliği sağlamanın araçlarıyla aldatır. , (Hapishane Defterleri 1. Cilt)
  • Gramsci'nin sağlık durumu gittikçe kötüleşmekteydi.1931 Ağustos'unda kan tükürme ye başladı. Yedi yıllık anlatılmaz acılardan sonra 7 Mart 1933'te vücudu birden çöktü.Kusma,sayıklama, sanrı nöbetleri içinde sarsılmaya başladı. Öleceği de içine doğmuştu. Mussolini'nin adamlarıyla,kendisinden "af" dilemesi için gönderdiği öğütleri, o büyük yürekliliğiyle elinin tersiyle itmişti. (Hapishane Defterleri)
  • bugünün gericileri haline gelen eskinin devrimcilerini de giyotine gönderen Jakobenler'in enerjik aksiyonları olmasaydı, burjuvazi, bu ardı arkası kesilmeyen "tuzaklara" düşecekti. (Hapishane Defterleri 1. Cilt)

Yorum Yaz