matesis
dedas

Bahriye Üçok kimdir? Bahriye Üçok kitapları ve sözleri

Türk tarihçi ve siyaset bilimci Bahriye Üçok hayatı araştırılıyor. Peki Bahriye Üçok kimdir? Bahriye Üçok aslen nerelidir? Bahriye Üçok ne zaman, nerede doğdu? Bahriye Üçok hayatta mı? İşte Bahriye Üçok hayatı... Bahriye Üçok yaşıyor mu? Bahriye Üçok ne zaman, nerede öldü?
  • 15.09.2022 02:00
Bahriye Üçok kimdir? Bahriye Üçok kitapları ve sözleri
Türk tarihçi ve siyaset bilimci Bahriye Üçok edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Bahriye Üçok hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Bahriye Üçok hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Bahriye Üçok hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1919

Doğum Yeri: Trabzon

Ölüm Tarihi: 6 Ekim 1990

Ölüm Yeri: Trabzon

Bahriye Üçok kimdir?

Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi öğretim üyesi, senatör, 1983-1987 yılları arasında Ordu milletvekili, 1986'dan sonra Sosyaldemokrat Halkçı Parti üyesi ve Eylül 1990'da Sosyaldemokrat Halkçı Parti parti meclis üyesi.

Hamit Ataç'ın kızıdır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Coşkun Üçok ile evlenmiş ve Kumru isminde bir kızı olmuştur.

İlk ve ortaokulu Ordu'da okuyan Üçok, Kandilli Kız Lisesi'ni bitirdi. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Türk-İslam Tarihi Bölümü'nden alırken, aynı zamanda Devlet Konservatuarı Opera Bölümü'ne de devam etti ve bu bölümü de bitirdi. Samsun ve Ankara'da on bir yıl süren lise öğretmenliğinden sonra,1953 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi oldu. Aynı zamanda bu fakültenin ilk kadın öğretim üyesidir.

1957 yılında doktor, 1964 yılında "İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar" adlı çalışmasıyla da doçent olmuştur.Arapça ve Farsça'yı iyi derecede bilen Üçok, Kur'an-ı Kerim'e bağlı kalarak İslam dinini çağdaş, gerçekçi ve dinin özünde bulunan hoşgörüyle yorumladı. Bu nedenle 1960'lı yıllardan itibaren tehditler almaya başladı ve kendini güvende hissetmediği için akademik çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı.[kaynak belirtilmeli]1971 yılında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından kontenjandan senatör seçildi ve böylelikle aktif siyasi yaşama atılarak beş yıl boyunca Cumhuriyet Senatosu divan üyeliği yapmıştır. Siyasi tercihini CHP'den yana kullanan Üçok, 1977'de CHP'ye katıldı. 12 Eylül'den sonra açılan Halkçı Parti'nin 1983'de kurucu üyesi oldu. Daha sonra 1983 seçimlerinde de bu partiden Ordu milletvekili olarak TBMM'ye girdi. 1986'dan itibaren Sosyaldemokrat Halkçı Parti üyesi oldu ve 1990Eylül'ünde bu partinin parti meclisi üyesi seçildi.

Kasım 1988'da televizyonda yapılan bir açık oturumda, "İslam'da örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığı" iddialarına dayanan açıklamalarından sonra üzerine birçok tepki çekti ve tehditler almaya başladı.

Üçok, 6 Ekim 1990 günü Ankara'nın Çankaya ilçesindeki Köroğlu Caddesi'nde bulunan evine, Ekspres Kargo tarafından ulaştırılan ve gönderici olarak İlmî Araştırmalar Vakfı'nın göründüğü kitap paketini saat 16.30'da aldı. Bomba olabileceği şüphesiyle paketi kapısının önünde açmaya çalışırken, paketin içine yerleştirilmiş olan bomba patladı. Ağır yaralı olarak Hacettepe Tıp Fakültesi Acil Servisi'ne kaldırılan Üçok, saat 20:00 sularında burada yaşamını yitirdi. Cenazesi 9 Ekim günüMaltepe Camii'nden kaldırılmış ve Karşıyaka Mezarlığı'na defnedilmiştir. Cinayeti İslâmi Hareket adlı örgüt üstlendi. Ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi'ndeki haberde, olay şöyle aktarılmıştı:

Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun’dan sonra türbana karşı tavrı ve laikliği savunmasıyla tanınan SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok da suikast sonucu öldürüldü. İstanbul’dan Ankara Çankaya’daki evine özel bir kargo şirketiyle yollanan kitap paketini açan Üçok, içindeki bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı. İki kolu ve bir bacağı kopan Üçok kaldırıldığı hastanede ameliyata alınamadan öldü. Cinayeti İslami Hareket adlı örgüt üstlendi. Cumhuriyet Gazetesini telefonla arayarak İslami Hareket Örgütü adına konuştuğunu bildiren bir kişi Üçok'u “tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden” cezalandırdıklarını söyledi. Aynı kişi “İslam'a sınır koyanları öldürmeyi borç bildiklerini” belirtti.

—Cumhuriyet Gazetesi, 7 Ekim 1990.

Bombalı paketi kabul eden 'kargocu kız' olarak da tanınan Gülay Calap, uzun süre ortadan kayboldu. 16 Ocak 1994 tarihinde İzmir'de PKK'nın yan kuruluşu olarak sayılan Devrimci Halk Partisi'nin İzmir sorumlusu olarak gözaltına alındı.

SHP Parti Meclisi üyesi olan Doç. Dr. Bahriye Üçok, katledildiği sırada SHP için bir laiklik raporu hazırlamaktaydı. Üçok, katıldığı toplantılarda sık sık laiklik, kadın hakları ve irtica tehlikesi üzerinde durmuş ve "laikliğin savunucusu ilahiyatçı" olarak tanınmıştır.

Fransızca, Arapça ve Farsça bilen Üçok, "İslam'dan Dönenler", "Yalancı Peygamberler" ve "İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar" adlı üç kitap yayımlamıştır.

Ölümünün ardından adı, İzmir'de önemli bir meydan, bir bulvar ve bir mahalleye Artvin ,Edirne]Kocaeli / degirmendere[ve Ankara'da da birer caddeye, İstanbul Kadıköy Belediyesi tarafından da bir çocuk yuvasına verilmiştir.

Bahriye Üçok Kitapları - Eserleri

  • Atatürk'ün Izinde Bir Arpa Boyu
  • İslamdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler
  • Şeriat Sarmalında Türkiye
  • İslam Tarihi Emeviler-Abbasiler
  • İslam Devletlerinde Türk Naibeleri ve Kadın Hükümdarlar

Bahriye Üçok Alıntıları - Sözleri

  • Kur'an harflerinin harf olarak, yazı biçimi olarak özel bir kutsallığı da yoktur. Yani kutsal olan Kur'an'ın anlamıdır, çizgilerin meydana getirdiği şekiller değildir. O halde anlamı belirten çizgiler hangi biçimde olurlarsa olsunlar, onlara kutsallık tanımak, bir başka alfabeyi de "Ladini", dinsiz, dine aykırı bulmak, ne din, ne de bilim gerçekleriyle bağdaşır. (Atatürk'ün Izinde Bir Arpa Boyu)
  • Durmadan değişen ve çelişen fetvalar karşısında Hz Muhammed’in şu hadisi ne denli yerinde, ne denli akılcı değil mi?: Müftüler sana fetva verse bile sen önce kendinden al fetvanı (Atatürk'ün Izinde Bir Arpa Boyu)
  • Semsüddîn îltutmuş’un hükümdarlık için en iktidarlı olan oğlu Nâsirüddîn Mahmud, Bengal valisi iken, ölmüştü. Diğer oğullarından hiçbirisi kızı Raziyye Hatun gibi akıllı değildi. Âdil, halkı seven ve hükümdarca tavırlara sahip bulun­duğunu sezdiği kızı Raziyye’yi, iltutmuş 1232’de Gvalyor kale­sini alıp Delhi’ye döndüğü zaman, vezir ve emirlerinden birka­çını çağırtarak saltanat tahtı için veliahd tâyin ettiğini haber verdi. Bu iş için bir kararname hazırlamasını da Tac ül-Mülk Mahmud'a emretti. Boylece, bizim bildiğimiz, müslüman ka­dın hükümdarlardan yalnız Sultan Raziyye, tahta çıkmanın üç yolundan “ Ahid” , yâni başta bulunan hükümdarın önceden tâ­yini yoluyla hükümdarlığa aday gösterilmiştir. Bu kararname hazırlanırken, sultanla teması olan, bazı nüfuzlu devlet memurları ondan, rüşde ermiş oğulları du­rurken, kızı Raziye’yi Müslüman Hind Sultanlığı'nın başına veliahd yapmaktaki sebebin ne olduğunu sordular. Hükümdarın bu husustaki kararının ve hazırlatmakta olduğu kararnamenin kendilerine pek uygun görünmediğini açıkladılar. Sultan İltutmuş onlara, oğullarının içki ve gençlik eğlenceleriyle vakit geçirdiklerini, bunların hiçbirinin memleket işlerini idare edemiyeceklerini, ama ileride, Raziyye hükümdar olunca, onu veliahd tâyinindeki isabetin iyice anlaşılacağını söyledi. (İslam Devletlerinde Türk Naibeleri ve Kadın Hükümdarlar)
  • İslam’a dinlerin en mükemmeli olmak vasfını kazandıran özellik, kuşkusuz, Allah’a ile kul arasında bir aracı, yani din adamının bulunmamasıdır. Yüz yıllardan bu yana çekilen sıkıntıların giderilmesi için bu koşulun sağlanması gerekmektedir.Bu ancak müslüman Türk’ün dinini kendi dilinde okuyup anlaması, ibadetini Türkçe yapması ile mümkün olabilir. Bu hususta en sahih kaynak ve Yardımcı gene Kur’an ayetleridir. (Atatürk'ün Izinde Bir Arpa Boyu)
  • Erneviler zamanında, Arapların siyasal ve hukuki baskısı son haddine varmıştı. İşte birden bire çok genişleyen Emevi imparatorluğu zamanında Allah'ın ve Peygamber'in eşitlik emirlerine rağmen (bk. Zeydan, Medeniyet-i İslâmiye, IV., S. 257-258), Arap'tan başka Müslümanlar asla Araplarla eşit sayılmıyor, tersine onların kölesi gibi kabul ediliyorlardı. O derece Arap asabiyeti ile hareket ediliyordu ki, Arap olmayan bir anadan doğan bir prens tahta geçemiyor, bir Türk veya İranlı'nın arkasında bir Arap namaz kılmıyor araptan gayrısı ile bir arab evlenemiyor, (Zeydan IV, 167-168) ve Arap, Arap'tan gayri bir kimse ile dolaşamıyordu. (İslam Tarihi Emeviler-Abbasiler)
  • Hazreti Muhammed'in Musevilik ve Hristiyanlığı reddeden, sade bir dine sahip olan kimseleri işaret için Hanif kelimesini kullandığını kaydediyor (İslamdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler)
  • Ömer bin Hattab' ın da söylediği gibi " Araplar yalnız malları için hasistiler." Bu iktisadi ve siyasi durumdan faydalanmak isteyen bazı kimseler, kendi kasaba ve bölgelerini Medine hükûmetinin nüfuzundan sıyırarak kendi şahıslarına bağlamak ve böylece zekât veya başka adlarla toplayacakları vergileri, kendilerinin ve kabilelerinin refah seviyesini arttırmak için kullanmak istiyorlardı. İşte böyle bir gayeye ulaşabilmek için bazı kimseler peygamberlik iddiasını da kendilerine uygun bir yol olarak seçtiler. (İslamdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler)
  • kuteybe 12 yıl zengin ve mamur Türk şehirlerini yıkmakla uğraştı;işitilmedik vahşetler işledi,geçtiği yerlerde yanık kokusundan başka bir şey bırakmadı. (İslam Tarihi Emeviler-Abbasiler)
  • İslama göre kadının yüzü ancak namazda ve hac sırasında açıktır; bütün bu örtünme tavsiyelerinin taşıdığı anlam, erkeğin dikkatini kadının üzerine çekmemek amacına yöneliktir. Yoksa 1968'den bu yana İslamın emirlerine göre giyinmiş oldugunu sanan bazı hanımların yaptığı gibi takma topuzların üzerini çiçekli ipek eşarplarla özel bir biçimde örtüp dikkati kendine çekmek için değil. 7.5.1972 (Şeriat Sarmalında Türkiye)
  • Eğer Müslümanlar yıllarca süren mezhep kavgalarını bir yana bırakıp başkent Bağdat'ı olsun kurtarmak kararında birleşebilselerdi, Hanefi-Hanbeli çatışmaları bir yana bırakılmış olsaydı maddi ve manevi bunca yitiklere belki de uğramayacaklardı. işte son halife, 524 yıllık Abbasi imparatorluğunun yıkılmasını ve yakınlarının gözü önünde katlini gördükten sonra, kendisi de Hülegü'nün emri ile idam edildi; üzerindeki peygamber hırkası ve asası yakılıp külleri ırmağa atıldı. Musta'sım'ın hazinesinde bulunan yedi deve yükü altın ve gümüş kadeh ve sürahiler Hülegü'nün önüne götürüldüğü zaman Haşişiler'in son başkanı Rüknüddin'in arkadaşı ünlü matematikçi ve astronom Nasırüddin Tüsi ve orada hazır bulunanlar hayretlerini saklayamamışlardı. (İslam Tarihi Emeviler-Abbasiler)
  • İspanya'dan Endonezya'ya kadar üç kıta üzerinde yayılmış bulunan Müslüman devletlerde taht sahibi olan ilk kadın Delhi Müslüman Türk Devleti'nin sultanı Raziye Hatun'dur. (İslam Devletlerinde Türk Naibeleri ve Kadın Hükümdarlar)
  • Türkiye Müslümanlarının dinsel alanda zaman zaman karşılaştıkları çalkantılar, gruplaşmalar, yabancılaşmalar, tarikatçılığa itilmeler, dinini kendi öz dilinde, kendi yazısı ile okuyup anlayamamasından doğmaktadır. (Atatürk'ün Izinde Bir Arpa Boyu)
  • Doğu İslam Toplumu'nu nakilcilikten akılcılığa yöneltmiş olan ve böylece bu topluma çağ değiştirme yolunda ilk adımları attıran Atatürk'ün ölümünden sonra hep izinde olduğumuz söylendi, durdu. Ancak, önce O unutturulmaya çalışıldı: Pullardan, paralardan resimleri kaldırıldı, sonra da devrimlerinden, özellikle devrimlerinin temeli olan laiklikten küçük ama küçümsenmeyecek ödünler verildi; O'nun izindeydik. Çok partili siyasal yaşama geçişimizin ardından ilk çıkan kanun, O'nun, ibadetin kutsal dilde yapılması olan Türkçe ezan yerine yeniden Arapça ezanı getiren kanun oldu. Ama iktidara sorarsanız Atatürk'ün izinde idi. Çok geçmeden gene Atatürk'ün izinde ola ola O'nun kendinin bulup yakıştırdığı "Genel Kurmay Başkanı" bir günde "Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi" oluverdi. Ardından zamanın Başbakanı halka mal olmamış devrimler ayrımını yapıverdi, Atatürk'ün izinden ayrılmayarak... (Atatürk'ün Izinde Bir Arpa Boyu)
  • Karmat Hareketi : Zenci kölelerin isyanı sırasında Mezopotamya'da 877'den sonra gizli ve komünist ilkelere dayanan bir mezhep türemişti. Ayaklanmış olan bazı Arap ve Nahati toplulukları bu mezhebi benimsemiş bulunuyorlardı. 277/890 yılında bunların başkanı Hamdân Karmat Vasıt'ta büyük bir ayaklanma çıkarttı, Krife'nin doğusunda yandaşları için bir Dar ül-Hicre (sığınılacak müstahkem bir yer) kurdu. Bütün Suriye'de olduğu gibi Arabistan'da da sürekli başarılar elde eden Karmatiler sonunda Ebu Said Hasan'ı El-Ahsa'ya gönderdiler. Ebu Said Hasan el-Cennabi burada 899'da Mümine'yi başkent yaparak bir devlet kurdu. 930 yılında Bedeviler'in de yardımıyla bunlar Mekke'yi zaptedip Kabe'deki Hacer-i Esved'i el-Ahsa'ya götürdüler. Hacer-i Esved 30 yıl orada kaldı . Karmatların el-Ahsa'da kurdukları laik ve sosyalist cumhuriyet 150 yıl boyunca varlığını koruyabildi ve buradan yapılan akınlarla gerek hac yollannda, gerek Irak topraklarında güvenlik diye birşey bırakmadı. Yönetim altı kral ve altı vezir elinde idi. Bu on iki kişi aralarında çok iyi anlaşırlar, kararlar ı birlikte alırlardı. Halk hiçbir dini vergi ödemezdi; yalnız şeflerden Hamdân Karmat 890'da sivil nitelikte iki vergi kabul etmişti. El-Ahsa'da halkın buğdayını bedava öğüten genel değirmenler vardı . (İslam Tarihi Emeviler-Abbasiler)
  • İslam’a dinlerin en üstünü olmayı kazandıran özellik,kuşkusuz Allah ile kul arasında bir aracı, yani din adamının bulunmamasıdır.yüzyıllardan bu yana çekilen sayısız sıkıntıların giderilmesi için bir koşulun daha sağlanması gerekmektedir. Bu da gene Diyanet İşleri Başkanlığına düşen bir görevdir… Müslüman Türk’ün dinini kendi dilinde okuyup dinlemesi, ibadetini de Türkçe yapması bu hususta en sahih kaynak ve yardımcı gene Kur’an-ı Kerim Ayetleridir. (Atatürk'ün Izinde Bir Arpa Boyu)
  • 1967 yılından beri erkek ve kadın modasında göze çarpan büyük değisiklik, geçen yılın başında ve geçen haftanın içinde bizim parlamento üyelerimizi gene harekete geçirdi. Kimisi devlet haysiyetinin bu bıyık ve favori uzatanlara karşı korunmasını, kimisi de böylesine uzun saç ve favorinin ulusal asalet ve vakarımıza aykırı düştüğünü savundu ve uzun saçlı, favorili ve mini eteklilerin para ve hapis cezalarına çarptırılmalarını öngören bir kanun teklifi Millet Meclisi Başkanlığı'na sunuldu. 7.5.1972 (Şeriat Sarmalında Türkiye)
  • Milâttan sonra VI. Yüzyılın ortalarında Arabistan'da putlara artık eskisi gibi rağbet eden kalmamıştı. Araplar taştan ağaçtan yapılmış tanrıların dünyayı ve kâinatı idare edemiyecekleri inancına artık yarabilmişlerdi. Her ne kadar başları darda kalınca gene onlara müracaat ediyor, kurbanlar kesip kanlarını bu putların üstlerine sürüyorlar idiyselerde, amaçları gerçekleşmeyince onlara küfretmekten de geri kalmıyorlardı . Hattâ Beni Hanif e'nin uzun yıllar boyunca taptığı putu bir kıtlık sırasında yemiş olması, Araplar'ın tanrılarına bağlılıklarının ne derece gevşediğini göstermeğe yarayacak bir örnek teşkil etmektedir. (İslamdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler)
  • Kadınları yüksek mertebede bulunan bir milletin sırtı hiçbir vakit yere gelmez. Bu durumda olan bir ulus dünyanın en soylu bir ulusudur. (Şeriat Sarmalında Türkiye)
  • Esved öyle acayip maharetler gösteriyordu ki, Mezhiç kabilesinden çoğu onun her arzusuna baş eğecek duruma gelmişti. Onun bir eşeği vardı. Esved, hayvanın kulağına eğilip "Rabbine secde et" dediği vakit, o secde eder, "Kalk" diye emir verdiğinde de kalkardı. (İslamdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler)
  • İslâmiyetten önce kadının bazı durumlarda, bilhassa İkti­sadî bakımdan sahip olduğu şahsiyet ise, İslâm’dan sonra büs­bütün genişletilerek geliştirilmiştir, Böylece İslâm’ın yükselme devirlerinde görülen üstün kültür hayatında kadın da kendine düşen yeri rahatça ve kolaylıkla doldurmuş, Müslüman büyük edip, fakîh, âlim, şâir erkeklerin yanında, kadınlar da yer almışlardır. Birkaç örnek vermiş olmak için İslâm tarihindeki şu kadınlardan kısaca bahsetmek yerinde olur inancındayız : 726/1326’da Şeyha-i Saliha Ummü Muhammed Ayşe binti Muhammed. . . Harranî ve Şeyha-i Saliha Zeyneb binti Kemalüddîn Ahmet bin Abdurrahim... Mukaddesî adlı iki kadın müderrise Şam’da İbni Battuta'ya icazet vermişlerdir. Allâme Vecihüddîn Hanbel'in torunu olan Ümmü Abdullah bint ül-Kadî Şemsüddîn ise muhaddise olarak büyük bir şöhret yapmış, Mısır’a dâvet edilmiş orada Emir Seyfüddîn Argun ile Kadî Kerimüddîn el-Kebîr kendisinden hadîs tahsil etmişlerdir. 624/1324’de doğmuş olup 717/1317-8’de ölmüş olan sitt ül-Vüzera Ümmü Abdullah 'ayrıca Z'ehebî, Kadî Fahrüddîn el-Mısri, Şeyh Salahüddîn el-Âdî ve daha birçok tanın­mış kimseler ders almışlardır. Şuhde binti ibni Nasr Ahmed adlı bir kadın da meşhur ho­caları dinlemiş, icazet aldıktan sonra, Bağdat’ta Saray Camii meydanındaki evinde, büyük bir kalabalık tarafından dinlenen derslerini vermeye başlamıştır. Kendisine Fahrünnisâ adı verilen Şuhde 90 yaşında 574/1178-9’da ölmüştür. Derslerinde tutul­muş notlardan meydana gelen bir kitabın kendisinde bulun­duğunu von Kremer söylemektedir. Abdülvahhab bin Ömer bin Kesîr’in kızı, meşhur şeyhlerden icazet aldıktan sonra, mu­haddise olarak Hicrî IX. Yüzyıl başlarında ün salmış ve kendisine Sitt ül-Kuzat unvanı verilmiştir. Zaten Hadîs ilminin daha başlangıcmda kadınların büyük rolleri olduğu görülmektedir. Nitekim Hazreti Muhammed'in bilhassa üç karısı Hadîslerin yayılması ve öğrenilmesinde büyük âmil olmuşlardır. Bunların içinde de Hazreti Ayşe ilk üç Halife zamanında güç durum­larda hukukî fikri alınan ve ister hukukî, ister dinî alanda olsun kararları büyük itibar gören bir şahsiyet olmuştur. Şeyh Takîyüddîn Vâsıtî’nin kızı da icazet aldıktan sonra Şam civarındaki mescidinde devlet hakkında ders vermiş. Tahya ibni Adem’in Kitâb ül-Harâc'ını anlatmış ve kendisine Sitt ül-Fukaha adı ve­rilmiş ve 726/1326’da 92 yaşında ölmüştür. Şam’da yaşamış Sitt ül-Ülema denilen bir vaize kadın vardır ki, güzel konuşmasından ötürü kendisine ayrıca bülbül lâkabı takılmış ve öldüğü zaman mahşerî bir kadın kalabalığı onun son yolculuğu töreninde bulunmuştur. Asıl adı Vecihiyye binti Müeddeb olup Zeyn üd-Dar adıyla tanınmış bulunan bir kadın da fazileti ve fıkıh bilgisindeki de­rinliği ile şöhret yapmıştır. Zehebî’nin hocaları arasında Şam ve Baalbek’de Hadis okutmuş olan bir kadın da bu arada zikre değer ki, adı Zeynep bint Amr'dır. 460/1067-8’de Bağdat’da ölmüş olan Hadicet üş-Şahcâniyye ise vaazları ile ün salmıştır. Endülüs edipleri arasında işbiliyye emiri Mutemed ibni İbâd’ın kızı Besîne büyük bir mevki elde etmiştir. Gene Endü­lüs’te Ziyad adında bir zatın kızı olan Hamdûne, yaşadığı yüz­ yılın şiir üstadı sayılmış, birçok meşhur şairler bunun şiirlerini taklit etmişler, hattâ kendilerine maletmeğe kalkışmışlardır. Abbasîler zamanında IV. Hicrî yüzyılda Bağdat’ta verdiği vaazlarla şöhret bulmuş olan Hamde binti Vâsık, Bab ül-Meratib'de oturur ve özel vaiz toplantıları tertip ederdi. Hamde, Ebubekir Ahmed bin Ali’den Hadîs, İbni Sem’anî’den ise hem Hadîs hem fıkıh okumuştu. Kadınların îslâm memleketlerinde, yukarıda görüldüğü gibi, kolayca şairlik, vâizlik, ediplik, fıkıhçılık ve hadîsçilik alan­larında yükselmelerine karşılık, fıkhın tatbikatı demek olan Ka­dılık mesleğine girip giremiyecekleri tartışma konusu olmuştur. El-Mâverdî’yç. göre kadıların erkek ve ergin olmaları şart ise de, Ebu Hanife kadınların tanıklıklarının kabul edildiği dâ­valarda, kadılık da yapabileceklerini söylemiş, Ebu Cerir Taberî ise kadınların her dâvada kadılık yapabileceklerini kabul etmiştir. Şimdiye kadar doğrudan doğruya ve devamlı olarak kadı­lık yapmış bir kadın henüz tesbit etmemiş olmamıza rağmen, kadılıktan daha da önemli sayılabilecek Divan-i Mezalim baş­kanlığında bulunan bir kadın mevcuttur ; Abbasî Halifesi Muk­tedir zamanında imparatorluğun bütün işlerini annesi idare et­mekteydi, O, başmabeyincisi durumunda olan Sümeyl adında bir kadını şikâyet dilekçelerini ve iddiaları kabul edip dinlemeğe memur etmişti. Gerçekten de bu kadının, her cuma günü Halife Muktedir'‘in annesinin Bağdat’ta Rusâfa mahallesinde yaptırmış olduğu türbede, sağında ve solunda fakîhler, kadılar ve devlet ricali olduğu hâlde duruşmalar tertip ettiği ve hemen mesele­lerin haledilerek kararların da kendisi tarafından imzalandığı bilinmektedir. (İslam Devletlerinde Türk Naibeleri ve Kadın Hükümdarlar)

Yorum Yaz