matesis
dedas

Bekir Büyükarkın kimdir? Bekir Büyükarkın kitapları ve sözleri

Yazar, Şair Bekir Büyükarkın hayatı araştırılıyor. Peki Bekir Büyükarkın kimdir? Bekir Büyükarkın aslen nerelidir? Bekir Büyükarkın ne zaman, nerede doğdu? Bekir Büyükarkın hayatta mı? İşte Bekir Büyükarkın hayatı... Bekir Büyükarkın yaşıyor mu? Bekir Büyükarkın ne zaman, nerede öldü?
  • 18.03.2022 22:00
Bekir Büyükarkın kimdir? Bekir Büyükarkın kitapları ve sözleri
Yazar, Şair Bekir Büyükarkın edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Bekir Büyükarkın hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Bekir Büyükarkın hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Bekir Büyükarkın hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1921

Doğum Yeri: İstanbul

Ölüm Tarihi: 7 Ağustos 1998

Ölüm Yeri:

Bekir Büyükarkın kimdir?

Bekir Büyükarkın, (d. 1921 İstanbul ö. 7 Ağustos 1998) Yazar, şair.

İstanbul Vefa Lisesi'nden 1939 yılında mezun oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nden 1942 yılında mezun oldu. Türk Ticaret Bankası'nda devlet memuru ve serbest muhasebeci olarak çalıştı.

Yayımlanmış 2 adet şiir kitabı olmasına karşın; daha çok romanları ve oyunları ile bilinir. "Dökmeci" isimli oyunu CHP'nin tiyatro yarışmasını kazanmıştır(1947).

Bekir Büyükarkın Kitapları - Eserleri

  • Kutlu Dağ
  • Son Akın
  • Bozkırda Sabah
  • Tanyeri
  • Suların Gölgesinde
  • Bir Sel Gibi
  • Belki Bir Gün
  • Yoldaki Adam
  • Gün Batarken
  • Gece Yarısı İşgal Altında İstanbul
  • Kervansaray
  • Tarihten Hikayeler
  • Kutlu Dağ
  • Cadıların Kırbacı
  • Gece Yarısı İşgâl Altında İstanbul
  • Bozkırda Sabah
  • Gece Yarısı
  • Kutludağ
  • Yoldaki Adam
  • Belki Bir Gün
  • Son Akın
  • Kervansaray
  • Bir Sel Gibi
  • Son Akın
  • Suların Gölgesinde

Bekir Büyükarkın Alıntıları - Sözleri

  • Batan güneş elbet doğar. (Gece Yarısı İşgâl Altında İstanbul)
  • "Bey! Sen Alevileri ve Türkmenleri kötü göremezsin! Onları bu milletten ayrı bir parça imiş gibi gösteremezsin. Zaten senin gibi davrananlarla açlık, sefalet ve cahillik böyle ayaklanmalara, böyle ayrılıklara yol açar! Sonu gelmez bunun..." (Tanyeri)
  • Aczin yıkılan bir duvar gibi omuzlara çöktüğünü görmek ölümden de beterdi... (Belki Bir Gün)
  • Bir kere daha savaştan nefret ettiğini anladı. Kaybolan, ölen insanlar için, yüreği dağlı anne babalar için, çöken devletler, parçalanan vatanlar için savaştan tiksinmekte olduğunu derin derin hissetti. Hâlbuki kendisi savaşın içindeydi; vuruyor, hatta öldürüyordu. Bundan sonra da vuracak, öldürecekti. Bunu ancak kendi vatanı tehlikede olduğu için yapıyordu. Bir de devlete inanma inancı, yasalara duyduğu saygı, belki de emsalinden geri kalmama duygusu kendisini savaş içinde adam öldürmeye sevketmiş olabilirdi. Ayrıca bu davranışta ölmemek için öldürmek de gizliydi.. (Gün Batarken)
  • Saadet sık da gelse, ender de uğrasa, uzun müddet insanlarla beraber kalmıyordu. Hakiki saadet, onun geldiği anı görebilmekteydi. (Son Akın)
  • Yeter ki kafanın içindekileri, nereden gelip nereye gittiğini, ve bir de kendini unutma. Ayrıca herkese yol sorma; yanıltırlar, çıkmaza sokarlar, bataklığa gömerler. (Kutlu Dağ)
  • Eğer, yaralanmasaydım, eğer aylarca kendimi bilmeden yatmasaydım çökeni yakından takip edecektim, hiç değilse hemen duyacaktım. Bu ise beni büsbütün yıkacaktı; insan bir felâketin geleceğini önceden hisseder, hattâ sezebilir. Yine de içindeki bir ümit, bu geleceğin gerçekleşmemesi yönüne doğru iter o insanı. Bu hâl, insanın kendisini avutmasıdır! Ben de öyleydim. Aşı boyalı evde, Musa'ların bahçesinde, Feride'yle konuşurken Darülfünün'da okurken bu korkunç geleceği görüyor, yine de unutmaya çalışıyordum. Yavuz'la, Midilli'ye Türk Bayrakları çekildiği gün, düşüncelerimi ayaklarımın dibinde gördüm. İyiki Tiflis'te yakaladılar bizi; yoksa seninle şurada konuşacak gücüm bile kalmayacaktı. İstanbul'a sadece cesedimi götürürdün. Dinlenmek, hattâ düşünmek imkânını buldum. Şimdi anlıyorum ki, biz yeniden doğmalıyız. (Gün Batarken)
  • Hıristiyanlık telâş içindeydi... Avusturya İmparatoru Rudolf’un emriyle, bütün kiliselerde Türklerden intikam alınmasını hatırlatmak ve Allahın yardımını sağlamak için günde üç defa çanlar çalınıyor ve bunun adına (Türk çanı) deniyordu. (Son Akın)
  • Tarih 1496 yılının haziran ayı idi. Seneler geçmişti aradan... Kurdoğlunun altı parçalılık filosu Akdenizde ağır ağır seyrediyordu. Artık Müslihittin'in peşinde Rodos'un diğer harp gemileride vardı. Kurdoğlu adı Rodosluların rüyalarına bile girmeye başlamıştı. Kurdoğlu Müslihittini bütün gemiciler tanıyor, kurt başlı forsu etrafa dehşet saçıyordu. (Suların Gölgesinde)
  • Hüseyin Bey oturdu. Aklına nereden geldiyse belki de Ahmet'i unutabilmek için: "İttihatçılar vatanlarını severler!" dedi. Sonra ekledi, "Yalnız nasıl sevileceğini bilmezler. Bunun için de tırmalayıp dururlar." (Gün Batarken)
  • Her şey faydasızdı, ne yapsalar hakikati değiştiremezlerdi, belki de en iyisi gerçeği daha fazla kurcalamamak, derinliğine inmemekti... (Son Akın)
  • Yarın! Acaba dünden daha mı iyi olacaktı? (Son Akın)
  • Sonbahar yağmurlarının insana hüzün verdiği zamanlarda ben, daima mazimi hatırlarım. (Cadıların Kırbacı)
  • Giden gelmez, gelen bulmazdı. (Yoldaki Adam)
  • -Tankut Alp, diye tekrarladı. Ağlıyor musun hâlâ? -Hayır. -Ağla istersen. Sabretmek için belki de gerekli bu. (Kutlu Dağ)
  • Ne güzel şey sevmek, sevilmek. Bir arzuyu paylaşmak. İnsana güven verir. İnsana insan olduğunu hatırlatır. En koyu ihtiraslarda bile bir şeyler yapma, yenilenme, yeniden doğma isteği vardır. Çok düşündüm, çok tarttım, anladım ki ben bunlardan uzağım. Nasibimi almamışım, alamamışım... (Gün Batarken)
  • _Diyor ki , " Bir kimse herhangi bir huya alışıp, bunu nefsine iyice yerleştirirse ondan ayrılması son derece zor olur .Lakin zor olmak, olamaz demek değildir!" (Tanyeri)
  • Şeyh Edebalı tane tane söyledi ve talip eskisine nazaran daha sakin ve daha inançla tekrarladı: "Hırs kapısını bağlayıp cömertlik kapısını açacaksın. Kahır kapısını bağlayıp iyilik kapısını açacaksın. Kin kapısını kapatıp hoşgörülük kapısını açacaksın. Tokluk kapısını bağlayıp riyazet kapısını açacaksın. Halktan ümit kapısını kilitleyip Hak'tan rica kapısını aralayacaksın. Boş laf söyleme kapısını bağlayıp bilgi kapısını açacaksın. Şeytanlık kapısını kapatıp Tanrı'ya inanış kapısını açacaksın..." (Kutlu Dağ)
  • Takvimler, 20 Aralık 1522 cumartesi gününü gösteriyordu. Kuşatıldıktan beş ay, sefere çıkıştan yedi ay sonra Rodos alınmıştı... 2 Ocak 1523 cuma günü, Rodos kalesinde Türk bayrakları dalgalanırken, Kurdoğlu Muslihittin büyük bir gururla Sultan Süleyman'ı selamlıyordu! (Suların Gölgesinde)
  • — Ya, tanımadığına nasıl kefil olursun? — Anasını çok sever. Anasını seven, karısını, kısrağını, toprağını da sever. Hep böyle olmuştur... Ondan kötülük gelmez. (Son Akın)

Yorum Yaz