matesis
dedas

Celal Bayar kimdir? Celal Bayar kitapları ve sözleri

Manisa Mebusu Türkiye Eski Milletvekili, Bakan, Atatürk'ün Son Başbakanı ve Üçüncü Cumhurbaşkanı. Celal Bayar hayatı araştırılıyor. Peki Celal Bayar kimdir? Celal Bayar aslen nerelidir? Celal Bayar ne zaman, nerede doğdu? Celal Bayar hayatta mı? İşte Celal Bayar hayatı... Celal Bayar yaşıyor mu? Celal Bayar ne zaman, nerede öldü?
  • 19.06.2022 07:00
Celal Bayar kimdir? Celal Bayar kitapları ve sözleri
Manisa Mebusu Türkiye Eski Milletvekili, Bakan, Atatürk'ün Son Başbakanı ve Üçüncü Cumhurbaşkanı. Celal Bayar edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Celal Bayar hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Celal Bayar hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Celal Bayar hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1883

Doğum Yeri: Gemlik/bursa

Ölüm Tarihi: 22 Ağustos 1986

Ölüm Yeri: İstanbul

Celal Bayar kimdir?

Mahmut Celâleddin Bayar (16 Mayıs 1883; Gemlik, Bursa – 22 Ağustos 1986, İstanbul; lakapları: Galip Hoca, Reşad-ı Sani, Müdür, Müftü), Manisa mebusu Türkiye eski milletvekili, bakan, Atatürk'ün son başbakanı ve üçüncü cumhurbaşkanı.

1883 yılında Bursa'nın Gemlik ilçesinin Umurbey köyünde doğmuştur. Ailesi, şimdi Bulgaristan'a ait olan Plevne şehrinden göç etmiştir. Celâl Bayar'ın babası, ilmiye sınıfına mensup bir fıkıh bilgini olan Abdullah Fehmi Efendi'dir. 93 Harbi'nden sonra muhacir olarak geldiği Bursa'nın Umurbey köyündeki rüştiyede müdürlük ve bir ara Gemlik'te müftülük yapmıştır.

Celâl Bayar, ilk ve orta öğreniminden sonra memuriyet hayatına atıldı. Adliye, reji ve bankacılık sahasında memuriyet görevlerinde bulundu. Gemlik Mahkeme ve Reji Kalemleri'nde memur olarak çalışma hayatına başlamıştır. Ardından Bursa'ya giderek Ziraat Bankası'nda görev almış ve bu sırada Harir Darüttalimi ve Collège français de l'Assomption isimli okullara devam etmiştir. Bursa'daki çalışmalarını Deutsche Orientbank 'ta sürdürmüştür. Daha sonra İttihad-ı Milli bankasında çalışmıştır. Bu sırada İnegöllü Refet Bey'in kızı Reşide Bayar ile 1903'te evlenmiş, bu evlilikten Refii (1904-1941),Turgut (1911-1983), Nilüfer Gürsoy (1921-) adlarında üç çocuğu olmuştur.

1908 yılında İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katıldı. 1918 yılında Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti'ne girdi.

1913 yılı sonunda İzmir'e gelen Celâl Bayar, İttihat Terakki Cemiyeti'ne katmak için spor yapan ve aralarında Adnan Menderes'in de olduğu Altay'lı gençleri davet etti ve 1914 yılının 16 Ocak tarihinde Altay spor kulübü fiilen kuruldu. Celâl Bayar, Şark İdadisinde faaliyet gösteren Altay'ın kuruluşu için para yardımında bulundu.

12 Ocak 1920'de toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi'ne Saruhan Sancağı milletvekili olarak katıldı. Millî Mücadele'nin başlaması ile birlikte Anadolu'ya geçerek bu harekete fiilen Galip Hoca olarak katıldı. Bu mücadelenin kazanılması sırasında Batı Anadolu'da faaliyet gösterdi. Aynı zamanda 1. Dönem TBMM'nde Saruhan (Manisa) Milletvekili olarak görev aldı. 1921'de İktisat Vekili oldu.

Lozan Barış Konferansı'na müşavir göreviyle katıldı. 1923 seçimlerinden sonra 2. Dönem TBMM'ye İzmir Milletvekili olarak girdi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda mücadele adamı, politikacı ve iktisatçı olarak temayüz etti. Hindistan müslümanlarının Türk İstiklal Harbine yardım olarak aralarında toplayıp gönderdikleri altınları kullanarak, 1924 yılında Mustafa Kemal'in emriyle Türkiye İş Bankası'nı kurdu ve bu Banka'nın ilk Umum Müdürü oldu. 1932-1937 tarihleri arasında İktisat Vekilliği, 1937-1939 yılları arasında Başvekillik yaptı. 1943 yılına kadar İzmir Milletvekili olarak siyasi hayatını sürdürdü.

Çok partili siyasi hayata geçilmesi üzerine 1946 yılında arkadaşları ile birlikte Demokrat Parti'yi kurdu ve başkanlığına getirildi. Demokrat Parti genel başkanı Celal Bayar'ın, 1948 yılında, dönemin "Milli Şef"i İsmet İnönü'nün demokratik seçimlere izin vermesi için "Devr-i Sabık yaratmayacağız" (yani iktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesabını sormayacağız) demesinden sonra bazı DPliler partilerinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948'de Mareşal Fevzi Çakmak önderliğinde, Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi'ni kurdular. Demokrat Parti'nin 1950 seçimlerini kazanmasından sonra aynı yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin üçüncü Cumhurbaşkanı seçildi. On yıl cumhurbaşkanlığı yapan Celal Bayar, 27 Mayıs 1960 darbesiyle askeri cunta tarafından iktidardan indirildi.

Cuntacıların kurduğu özel mahkeme olan Yassıada Mahkemesi tarafından idama mahkûm edildi (15 Eylül 1961). Yaşı nedeniyle idam cezası daha sonra müebbet hapse çevrildi. Yassıada'dan Kayseri bölge cezaevine nakledilen Bayar, 7 Kasım 1964 tarihinde rahatsızlığı nedeniyle serbest bırakıldı. 7 Temmuz 1966'da da dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından, Anayasa'nın 97. maddesinde yazılı sebeplere dayanılarak "affedildi".

22 Ağustos 1986 tarihinde, 103 yaşında İstanbul'da vefat etti ve memleketi olan Bursa-Umurbey'de toprağa verildi.

Doğduğu ev, Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Kazım Taşkent'in katkılarıyla restore edilmiştir.

Celal Bayar Kitapları - Eserleri

  • Atatürk Gibi Düşünmek
  • Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Gidiş
  • Başvekilim Adnan Menderes
  • Kayseri Cezaevi Günlüğü
  • Şark Raporu
  • Celal Bayar'ın Söylev ve Demeçleri

Celal Bayar Alıntıları - Sözleri

  • Bugün milletlerde ırk esası aramak gülünçtür. Çünkü ırklar birbiriyle ihtilât etmiştir. Genel olarak kendi bucağında kalmış yabancılarla karışmamış ırk bulmak güçtür. Hiçbir yerde saf ırk kalmamıştır. Hemen her memlekette devirler ve yüzyıllar boyunca çeşitli ırklar gelip geçmiştir. (Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Gidiş)
  • Atatürk, büyük adamdı. Büyük adamlar, büyük dağlar gibidir, onlardan uzaklaştıkça haşmetleri ortaya çıkar. (Atatürk Gibi Düşünmek)
  • Zafer, "Zafer benimdir!" diyebilenindir. Başarı, "Başaracağım!" diye başlayanın ve "Başardım!" diyebilenindir. (Atatürk Gibi Düşünmek)
  • Mustafa Kemal harp başlayınca pasif bir vazife olan Sofya Ateşemiliterliği'nde kalmak istemedi. Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya bu fikrini bildirdi. Tekirdağ'da kurulmakta olan yeni bir tümenin kumandanlığına tayin olundu (2 Şubat 1915). Fikir ayrılığını bir tarafa bırakarak yeni vazifesine hararetle sarıldı. (Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Gidiş)
  • Arabistan'dan dikkate değer haberler geliyordu. Hicaz şimendiferi inşaatı ilerlemiş ve hat, Medine'ye varmıştı. Bu başarıdan sadece sevinç duyulması gerekirdi. Amma, kazançlarına tesir yapacağı iddiasiyle Deveciler tahrik ediliyordu. Daha doğrusu Mekke Emiri Şerif Hüseyin, yarınını hazırlamak için bu muvaffakiyeti - kendi hesabına - istismar ediyor, hoşnutsuzluk yaratıyordu. (Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Gidiş)
  • Aradaki 1937-1938 yıllarında Bayar’ın başbakanlığı döneminde başlatılan yeni projeler –Bayar’ın Şark Raporu’ndaki anlayış ve ona dayalı programı– ise Atatürk’ün ölümü, Bayar’ın idareden ayrılmasıyla lüzumsuz sayılarak yok edilmişti. Eski zihniyet devam edegelmişti. (Şark Raporu)
  • Sultan Mehmed Han-ı Sadis Hazretleri' büyük alay ve törenle Meclis'e geldi. Hünkar Locası'ndaki yerin aldı. Yanında Veliaht Mecid Efendi ve şehzadelerden Selim Efendi bulunuyordu. Hepsi de sırmalı büyük üniformalarını giymişler, irili ufaklı birçok nişanlarla süslenmişlerdi. Toplantı salonunu dolduran milletvekillerinin sade halleri önünde, haşmetli görünen bu insanlar, bana büyük mağazaların mankenlerini hatırlatıyordu. Bunlar milleti tanımadıkları gibi, millet için hayırlı bir bilgileri ve fedakârlıkları da yoktu. Protokol icabı süslenmiş gelmişlerdi... (Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Gidiş)
  • Toplum olaylarında deney laboratuvarı tarih sayfalarıdır. (Atatürk Gibi Düşünmek)
  • Abdülaziz Mecdi Efendi, ulemadan Recep Arusan'ı Fatih Türbedarı Ahmet Amiş Efendi'nin huzuruna götürüp takdim eder. Kendisi de geride ayakta durur. Ahmet Amiş Efendi, kendisini ziyaret edenin zâhir ilimleri tedris eden ilâl ve idgamla, sarf ve gramerle uğraşan bir kimse olduğunu anlayınca onun seviyesine inerek Arapça gramerden bir sual tevcih eder. Aldığı cevabı beğenerek "Ben de zaten bu cevabı vermeni beklerdim" diyerek müftüyü takdir eder. Hatta arkasını okşar ve alnından öper. Anlaşılan Fatih hocalarından birisinin kendisini ziyarete gelmesi Hazretin de hoşuna gitmiş ve sonra da elinde tuttuğu enfiye kutusunu açarak bir tutam enfiye vermiştir. O sırada geride ayakta duran ve bu konuşmayı dikkatle dinleyen Abdülaziz Mecdi Efendi'ye de bir tutam enfiye vererek çekmek üzere iken o, aşırı sevgiyle birdenbire bir sayha çıkartarak Türbedarın üzerine atılır kucaklar ve sonra ayrılarak şaşkın bir halde yere serilir. Bu sırada Recep Arusan, Türbedardan gördüğü takdir ve iltifata güvenerek; "Böyle delibozuk adamları mürit edineceğinize adamakıllı kimseleri edinseniz daha iyi olmaz mı?" der. Türbedar bu suale gülerek mukabele eder. Abdülaziz Mecdi Efendi de kendine gelerek birlikte çıkıp giderler. Meğer Abdülaziz Mecdi Efendi'nin sayha kopararak Ahmet Amiş Efendi'nin üzerine atılmasının ve onu kucaklamasının sebebi, Ahmet Amiş Efendi'nin "Enfiye öyle değil böyle çekilir" demesiymiş. Bu söylem dille değil gönülle olmuş olacak ki, Recep Arusan işitmemiş. Abdülaziz Mecdi Efendi ile Recep Arusan'ı ne zaman bir arada görsem bu hâdiseyi tekrar ederler hâtırayı tazelerlerdi. Abdülaziz Mecdi Efendi, bu cezb hâdisesini şu cümlelerle izah ederdi: "Bâzan mürşit, bütün kuvvet ve kudretini bir an için müride verir, mürit o kuvvetle öyle bir aşka düşer ki, kendisini hemen mürşidinin üzerine atar. Onu öper, ısırır ve kemiklerini kıracak derecede sıkar. İşte cezb budur. Kuvvet ve keramet müritte değil mürşittedir. (Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Gidiş)
  • Bir kumandanın savaşta en kıymetli sermayelerinden birisi, kendi tecrübeleri ve başkalarının başından geçmiş olaylardır. (Atatürk Gibi Düşünmek)
  • Her dar boğazda, her kargaşalıkta, her umutsuzluk ortamında Atatürkçülük bizim için çaredir. (Atatürk Gibi Düşünmek)
  • Rusya kuvvetlendiği günden beri başlıca gayesini teşkil eden İstanbul'u ve Boğazlar'ı ele geçirmek emelinden vazgeçmiş değildi, ancak tek başına hareket ederek savaş ile toprak kazanmanın zorluğunu da anlamış bulunuyordu. Balkanlar'da ki milliyetçilik akımları doğrudan doğruya ilhak yolunu kapamış olduğu için de Balkan siyasetinde bir değişiklik yapmıştı. Balkanlar üzerindeki nüfuzunu bu bölgede ilerde kendi himayesi ve hâkimiyeti altına alacağı muhtar veya bağımsız devletler yolu ile gerçekleştirmek istiyordu. (Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Gidiş)
  • İstanbul'u yedi tepeye kuran Bizans değil, biziz! Türklerdir... (Başvekilim Adnan Menderes)
  • Arzuladığı iklime ulaşmak için uygulamak istediği yöntemi 1950 seçimine bir hafta kala, 6 Mayıs’ta, Diyarbakır ve Elazığ’daki konuşmasında açıklamaktadır: “Demokrat Parti vatandaşlar arasında hangi ırktan ve dinden olursa olsun Cumhuriyet kanunlarına itaat edilmesi şartıyla vatandaşlar arasında bir fark gözetmemektedir. Zaman zaman bazı kimselerin zihinlerinde bir şüphe belirmektedir. Acaba bu memleket sakinleri arasında şarklı ve garplı bir fark var mıdır? Varsa bunu kökünden söküp atmak lazımdır. Nazarımızda ne şark garp, ne şarklı garplı, yerine kül halinde memnun edilmesi icap eden milletimiz vardır.” (Şark Raporu)
  • Bugün de savcı olmadığı zamanlarda bazı ziyaretçilerle görüşmeme müsamaha edildi. Gelenlerden biri vaktiyle Sivas'da bir sözümü hatırlattı, ne demişim: "Silah fikre tesir etmez." 22 Eylül 1964 (Kayseri Cezaevi Günlüğü)
  • “Bürokratik Zihniyet ve Ekonomi” başlıklı bölümde Bayar sadece Doğu’yu değil civar illerini de içine alan gezisi sırasında idare memurlarında gördüğü zihniyete değiniyor. İdare amirleri ve memurlar, devlet ve millet hayatında ekonominin başta gelen rolünün farkında değiller. İdari amiri ve memurlarının bölgelerindeki yolsuzlukları lakayt kalmamalarını ve merkezi aydınlatmalarını istiyor. (Şark Raporu)
  • İttihat ve Terakki Cemiyeti memleket içinde gizli ihtilâl organı olarak kurulmuştu. Meşrutiyetin ilanından sonra cemiyet haline geçmiştir. (Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Gidiş)
  • Faşizm, "HER ŞEY DEVLET İÇİN" derken Atatürk "HER ŞEY MİLLET İÇİN" diyordu. Bu, birbirine taban tabana zıt iki dünya görüşüdür. Toplumun temel üstün değeri "DEVLET" de görenler, faşizmi oluştururken, "TEMEL ÜSTÜN DEĞERİ" "MİLET" de görenler, hürriyetçi demokrasiyi oluştururlar. Çünkü devlet -işlerliği açısından- eninde sonunda bir kadrodur, hacmi ile sınırlıdır. Toplumu devletin emrine verme, imparatorluk tefekkürüdür; denenmiştir; sürekli gücü olmadığı görülmüştür ve sonunda parça parça olmuştur. (Atatürk Gibi Düşünmek)
  • "Her dar boğazda, her kargaşada, her umutsuzlukta Atatürkçülük bizim için çaredir." (Atatürk Gibi Düşünmek)
  • Hakkı Paşa, büyük ümitlerle Hükümet başkanlığına getirilmişti. Zeki, görgülü ve kültürlü bir kişiydi. O dönem için değer taşıyan hukuka ve tarihe ait eserleri vardı. Serbest fikri ve Hukuk Mektebi'ndeki bilgili eğitimiyle saygı toplamıştı. Sadrazam oluşunun sebepleri de bunlardı. İş başına, "adl-i ihsan" politikası ile gelmişti. Bu bir nevi sertlik yerine yatıştırma politikası takib edeceğinin ifadesiydi. Fakat adl'e ve bilhassa ihsan'a kendisini muhtaç ve aynı zamanda mağdur sayan eski ve yeni devir politikacılarının sayısı o kadar çoktu ki bunun altından kalkmak hemen hemen mümkün değildi. Bu işsizlerin her biri, bir partinin adamıydı. Parti didişmeleri bu sırada en had devrini yaşıyordu. Paşa'nın nazari bilgisi yüksek olmasına rağmen, Devlet idaresinde yeter derecede kudret ve enerji gösteremiyordu. İleri düşüncesi ve üstün haliyle muhitine intibak edemiyor, tabiatiyle şahsı etrafında muhit de yapamıyordu. (Ben De Yazdım - Milli Mücadeleye Gidiş)

Yorum Yaz