İrene Melikoff kimdir? İrene Melikoff kitapları ve sözleri
Rus ve Azeri Asıllı Fransız Türkolog. İrene Melikoff hayatı araştırılıyor. Peki İrene Melikoff kimdir? İrene Melikoff aslen nerelidir? İrene Melikoff ne zaman, nerede doğdu? İrene Melikoff hayatta mı? İşte İrene Melikoff hayatı... İrene Melikoff yaşıyor mu? İrene Melikoff ne zaman, nerede öldü?

Doğum Tarihi: 2 Ocak 1917
Doğum Yeri: Petrograd Rusya
Ölüm Tarihi: 9 Ocak 2009
Ölüm Yeri: Strasbourg Fransa
İrene Melikoff kimdir?
1917 yılında Ekim devrimi başladığı gece, Petrograd'da doğan İrene Melikoff'un babası Bakülü bir Azeri, annesi Rus'tu. Petrolcülük işleriyle uğraşan ailesi Ekim Devrimi olunca Finlandiya'ya kaçar. Oradan Fransa'ya giderek Paris'e yerleşirler. Melikoff babasının kütüphanesinde 14 yaşındayken Hafız Divanı'nı, Ömer Hayyam'ı ve Sadi Şirazi'yi okur.
Sorbonne Üniversitesi Edebiyat Bölümü'nden mezun oldu. Doğu Dilleri Yüksek Okulu Türkçe ve Farsça Bölümünü, Sorbonne Üniversitesi Uygulamalı Yüksek Eğitim Okulu'nu bitirdi. Prof. Adnan Adıvar'ın öğrencisi olur.
Ünlü İslam araştırmacısı Louis Massignon onu Sufiliği araştırmaya yöneltir. Fuat Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan ile yakın ilişki içinde olur. Türk destanları üzerine çalışan Melikoff mistisizmi öğrenmek isterken Alevilikle karşılaşır. Çalışmalarını Alevilik üzerine yoğunlaştırır. Türkoloji'ye katkısı 1968 yılında Strasbourg Türk Etüdleri Enstitüsü direktörü olmasıyla hız kazanır. 1970 yılından beri yayınlanan önemli bir Türkoloji dergisi olan Turcica'nın da kurucusu olur.
Sorbonne Üniversitesi'nde edebiyat doktorası yaptı. Aynı üniversiteden emekli oldu. Strasbourg Üniversitesi Türkoloji Enstitüsü ve İranoloji Enstitüsü Müdürlüğü, TURCICA Dergisi Kurucu Başkanlığı, Osmanlı Dönemi Öncesi ve Osmanlı Dönemi Eğitimi Uluslararası Komite (CIEPO) Başkanlığı, Türkoloji Gelişim Derneği Başkanlığı, Paris Asya Toplumu Derneği Üyesi Alsace Lorraine Bölgesi Başkanlığı, Paris Dil Derneği Üyeliği, Ernest Renan Derneği Üyeliği görevlerinde bulundu.
Ünlü matematikçi Salih Zeki'nin oğluyla evlenen Melikoff, bir süre de Türkiye'de yaşar. Cem Yayınları'ndan "Uyur İdik Uyardılar" kitabı ve Çağdaş Yayınları'ndan "Efsaneden Gerçekliğe Hacı Bektaş" isimli bir kitabı daha yayınlanan Melikoff uzmanlık alanı ile ilgili çeşitli konularda kitaplar ve araştırmalar yayınladı ve pek çok ödül aldı.
Birçok uluslararası kongreye katılan Melikoff'un Umur Paşa Destanı, Melik Danişmend, Ebu Müslim Horasani, Türk Sufizminin İzinde, Uyur İdik Uyardılar, Efsaneden Gerçeğe Hacı Bektaş ve Kırklar Sofrası isimli kitapları bulunuyor.
İrene Melikoff Kitapları - Eserleri
- Uyur İdik Uyardılar Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları
- Kırklar'ın Cemi'nde
- Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe
- Ebu Müslim
- Destan'dan Masal'a
- Uyur İdik Uyardılar
İrene Melikoff Alıntıları - Sözleri
- İlk Osmanlılann ilgisi dolayısıyladır ki, Bektaşîler tarikatı imparatorluk içindeki üstün yerini almış ve üst derecede bir halk tarikatı olarak benimsenebilmiştir. Bu dönemde, Bektaşîlerin öğretileri, ilerde, Hurûfîlik Bektaşîlikle kaynaştığında, ve bilhassa, ilk Safavîlerin propagandalarından sonra görülebileceği gibi, henüz aşın Şiî sapmalarla bozulmuş değildi. (Uyur İdik Uyardılar Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları)
- Geldim şu alemi ıslah edeyim seyran edeyim Özümü meydanda gördüm sonradan buldum sonradan Zaman mahlukuna meylimi verdim göynümü Sermayemden zarar ettim sonradan ettim sonradan Sermayemden zarar ettim sonradan ettim sonradan — Geldi bizim ile sevdi sevişti sevdi sevişti Al kadeh ver kadeh doldurdu içti doldurdu içti Sadık yârim diye yeminler içti yeminler içti Özü çürük imiş duyduk sonradan duyduk sonradan Özü çürük imiş duyduk sonradan — (Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe)
- Şaman'ın hiç küçümsenemiyecek olan ayrıcalıklarından biri de, onun, aynı zamanda, ağızdan ağıza söylenegelen çok zengin şiir ve anlatı geleneklerinin toplayıcısı ve söyleyicisi bir saz ustası olmasıdır. (Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe)
- Nasıl, Kâşgarlı Mahmud’un gösterdiği gibi, tat sözcüğü Müslüman olmayan Uygur’u belirtiyor idiyse, Türk de, İslâmlaşmamış olana deniyordu. Bu sözcüğün etnik anlamda değil, sosyal bir anlamda kullanıldığı açıktır. Aynı olgu, bugün de belli bir ölçüde, etnik olmaktan çok sosyal bir ayırım anlamı ile kullanılan; ve aşiret bağları hâlâ canlı, cemaat dışı (hétérodoxe) bir İslâm inanışı ile belli bir yaşam tarzını sürdüre gelen Anadolulu anlamında, «Kürt» deyimiyle karşımıza çıkar. (Uyur İdik Uyardılar Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları)
- (Ahmet Yesevi'nin) Anadoludaki başlıca temsilcisi Hacı Bektaş Veli, birbirlerinden çok uzak yörelerde ve bir yüzyıldan fazla bir zaman farkı ile yaşamış olsalar da, Ahmet Yesevi'nin müridleri arasında sayılır. (Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe)
- Ebu Müslim’in efsaneleri, Sultan Gazneli Mahmud’un yakınındaki bir hikâye anlatıcısı olan Tuslu Ebu Tahir’in eserinde billurlaşmıştır. Yorgunluk nedir bilmeyen epik hikâyelerin anlatıcısı Tuslu Ebu Tahir, hikâyeleri ile Türkler arasında çok meşhurdur. Ebu Müslim romanını diğerlerinden ayıran unsur, tarihî etkisi ve esinidir, bunun dışında Ebu Tahir’in alışılmış repertuvarının tüm unsurlarını bu romanda da bulmak mümkündür. (Ebu Müslim)
- Dünyanın ilk egemeni Adem’in oğlu Elsem idi; dünyadaki tüm egemenlerin atasıdır; ayrıca Keyümers ismi ile de adlandırılmaktadır. Onun dört oğlu olur, bunların ilk üçü Arabistan’ın, İran’ın ve Kayşar’ın hüküm sürdüğü Rum Hükümdarlığının egemenlerinin ataları idiler, en küçük olan ise Türk Zohhak’tır ve tüm hakanların atasıdır. Bu da bize Türklerin kendi folklorlarına İran epik unsurlarını benimsemelerinin, belki de Karahanlı Dönemine kadar uzandığını düşündürmektedir. (Ebu Müslim)
- Epik romanlar, epik kahramanının kendileri için mütevazı, herkesin ulaşabileceği “ideal yiğitlik timsalini” simgelediği, halkın okuma yazması olmayan sınıfları arasında fütüvvetin yayılmasının temel unsuru olmuşlardır. Loncaları, özellikle gösterişsiz, basit olarak nitelendirilen işleri yapan dolayısıyla elit sınıfların sosyal muhalefetleri altında ezilen insanları bir araya getiren çırak-kalfa-usta ve yoldaş grupları arasında epik kahraman, tiranlara karşı olan mücadelesinde dinin göz bebeğine, halkın savunucusuna dönüşmekteydi. Dolayısıyla kendisine yakıştırılan halkın göz bebeği ve dinin savunucusu sıfatları ile Ebu Müslim, loncalar arasında “yiğitlik timsalinin” tam anlamıyla bir somut örneğini temsil ediyordu. (Ebu Müslim)
- Melek Ta'us bir horoz biçiminde temsil edilir. Horoz, özellikle beyaz horoz, Alevilerde bir saygı öğesidir. Her mühim fırsatta, özellikle süluk (katılış) törenlerinde ve iki ergin' in manevi kardeşlik, Musahip ya da Ahiret Kardeşi bağlarıyla bağlandıkları törenlerde, bir horoz kesilmesi gerekir. Kesilen horoza Cebra'il adı verilir. ... Horoz, Müslüman gelenekte vardır; bu geleneğe göre, Tanrı'nın tahtı altında durur ve sabah namazı vaktinde ötüşü bütün yeryüzü horozlarınca tekrarlanır. Bu horoz, Zerdüşt dini (mazdeen) kökenli olacaktır; Avesta'da geçmektedir. (Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe)
- ... Bu ad, göçer dervişlerden, Kalenderiyye tarikatına bağlı ünlü Şems-i Tebrizi'nin de lakabı idi. (Uyur İdik Uyardılar Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları)
- Alevilerde Musâhiplik bağları çok kuvvetlidir: Musâhiplerin çocukları bacı ya da kardeş çocukları sayıldıklarından aralarında evlenemezler. Bu bağ ölüme kadar sürer. (Uyur İdik Uyardılar Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları)
- Bektaşî-Alevî inançlarının, ruhun yeniden bedene dönüşü (reincarnation) inanışına dayandığını gördük. Bazı bölgelerde bu inanış, rûhun sürekli göçü (metempsychose, tenâsüh) inancına kadar gider. Bu, Uygur Türkleri arasında çok yaygın olan Budha’cılığın bir kalıntısı olabilir. Budha’cılık, Selçuk döneminde Anadolu’da yaşıyordu; ünlü Ertena ailesi de Budha’cı inanışa bağlı idi. (Uyur İdik Uyardılar Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları)
- Buna karşılık hiçbir belge, kişiliği söylenceleşmiş şairin eseri sayesinde haberdar olduğumuz, Pir Sultan Abdal ayaklanmasını anmamaktadır. (Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe)
- Kuş-ruh düşüncesi, Türk halk imgeleminden silinmemiştir. Cennet anlamına gelen Türkçe "Uçmak" sözcüğü, "uçma" anlamını içerir. Ölmek kavramı, uçmak eylemine bağlanmış bulunmaktadır. (Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe)
- Orta Çağ kaynaklarında, henüz Müslüman olmuş veya Müslüman olmayan göçebe Türk nüfusa Türkmen adı veriliyor. (Uyur İdik Uyardılar Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları)
- İnsan alemi kendinde taşiyan küçük bir evrendir. (Kırklar'ın Cemi'nde)
- "Hoşgörü, kural-dışılık, dinler üstülük ve insan severlik, Bektaşi-Alevi felsefesinin temelidir." (Kırklar'ın Cemi'nde)
- Eski Türklerin üç bölümlü evrenlerinde, rahip-büyücü ya dünyanın merkezinde bulunan -ki bu dağ İranlılar ve Türk-İran epik edebiyatı için Elburz Dağı’dır- Kozmik Dağ’a tırmanarak göğe ulaşacak ya da Kozmik Dağı’nın altında bulunan “dünyanın deliğinden” cehenneme inecektir. Rahip-büyücünün yaşadıkları, tıpkı epik hikâyelerin ve Türk destanlarının kahramanının, âdemoğlu için ulaşılamaz yüksekliklere uçtuğu ya da bir kuyudan yılanlar ve ejderhalarla dolu yer altı dünyasına inmesi gibidir. Yaptığı yolculuklarda yardımcı olmaları için kam-ozan içi saman doldurulmuş bir yaban kazının üzerine binmekte, hayvanın sesini taklit ederek hayalî olarak uçmakta veya bir atı kurban ettikten sonra onun ruhuna binerek göklere uçmaktadır. Aynı şekilde, epik kahraman Simurg veya Kuknos ile uçmakta ve yolculuğunu sona erdirmek için Semender'i kurban etmek zorundadır ki bu Türklerde “kanatlı at” olarak simgelenmektedir. (Ebu Müslim)
- Bektaşîlik, liberal, aydın bir tarikat ve bir düşünce aydınlanması merkezi oldu. Jön-Türklerin çoğu, aynı zamanda Bektaşî ve Far-Masondurlar. (Uyur İdik Uyardılar Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları)
- İbni Batuta, Türklerin, kadınlarına çok saygılı olduklarını anlatıyor: onlar, sünni bölgelerde bile kapanmıyorlar, bütün törenlere katılıyorlar, erkeklerle birlikte oturuyorlardı. Ahmed Yesevi'nin meclislerine de kadınlar, kapanma gereği duymaksızın katılırlardı. (Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe)