matesis
dedas

İsmail Kara kimdir? İsmail Kara kitapları ve sözleri

Türk Akademisyen, İlahiyatçı, Araştırmacı, Yazar, Çevirmen İsmail Kara hayatı araştırılıyor. Peki İsmail Kara kimdir? İsmail Kara aslen nerelidir? İsmail Kara ne zaman, nerede doğdu? İsmail Kara hayatta mı? İşte İsmail Kara hayatı...
  • 19.03.2022 20:34
İsmail Kara kimdir? İsmail Kara kitapları ve sözleri
Türk Akademisyen, İlahiyatçı, Araştırmacı, Yazar, Çevirmen İsmail Kara edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında İsmail Kara hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. İsmail Kara hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte İsmail Kara hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Prof. Dr. İsmail Kara

Doğum Tarihi: 2 Şubat 1955

Doğum Yeri: Güneyce, Rize, Türkiye

İsmail Kara kimdir?

2 Şubat 1955 tarihinde Güneyce/Rize’de doğdu. Güneyce İlkokulu’nu bitirdikten (1965) sonra babasından hafızlığını yaptı (1965-67). İstanbul İmam Hatip Okulu’nu (1973), fark derslerini vererek Rize Lisesi’ni (1973); İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü (1977); İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi (1986). Dergâh Yayınları’nda editörlük, yayın yöneticiliği yaptı; Fikir ve Sanatta Hareket, Dergâh dergileri ile Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nin yayınına katıldı (1977-95). 1980-95 yılları arasında Sainte Pulcherie Fransız Kız Ortaokulu’nda (İstanbul - Taksim) Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersi öğretmenliği yaptı.

İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “İslâmcılara Göre Meşrutiyet İdaresi 1908-1914” başlıklı teziyle siyaset bilimi doktoru oldu (1993). Ekim 1995’te öğretim görevlisi olarak M. Ü. İlahiyat Fakültesi’ne tayin edildi. Kasım 2000’de Türk-İslâm Düşüncesi Tarihi doçenti, Haziran 2006’da İslâm Felsefesi profesörü oldu. Çalışmalarına İstanbul Şehir Üniversitesinde devam etti ve emekli oldu.

Çalışma alanı çağdaş Türk düşüncesi ve çağdaş İslâm düşüncesidir.

İsmail Kara Kitapları - Eserleri

  • Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam
  • Son Adres
  • Hanya / Girit Mevlevîhânesi
  • Din ile Modernleşme Arasında
  • Amel Defteri
  • Güneyce - Rize Sözlüğü
  • Hilafet Risaleleri 6 Cilt
  • Nurettin Topçu Hayatı ve Bibliyografyası
  • Rize Defteri 1
  • Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi 2. Cilt
  • İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz
  • Rize Müftülerinden Yusuf Karali Hoca
  • Sözü Dilde Hayali Gözde
  • Sâz ü Söz Arasında
  • Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye
  • Bir Felsefe Dili Kurmak
  • Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi 1
  • İlk Rize Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi
  • Ötekilerin Peşinde
  • Türkiye'de-Türkçede Felsefe Üzerine Konuşmalar
  • Aramakla Bulunmaz
  • Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri
  • Biraz Yakın Tarih Biraz Uzak Hurafe
  • Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 2
  • Hanya / Girit Mevlevihanesi
  • İslamcıların Siyasi Görüşleri 1
  • Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak
  • Mahya : Müslüman İstanbul’a Mahsus Bir Gelenek
  • Bir Kitabın Kırk Yılı Tekkeler ve Zaviyeler
  • İsyan Ahlakı Peşinde Nurettin Topçu Albümü
  • Gümüşhanevi Halifelerinden Şeyh Osman Niyazi Efendi ve Güneyce - Rize'deki Tekkesi
  • Elemim Bir Yürek Karı Değil
  • Zafer Değil Sefer
  • Türkiye'de - Türkçede Felsefe Üzerine Konuşmalar
  • Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 1
  • İslamcıların Siyasi Görüşleri 2
  • Sessiz Yaşadım
  • Dağ Ne Kadar Yüce Olsa
  • Uzlaşmaz Çelişki Evrim
  • Bir Düşünce Tarihi Metni Olarak İstiklal Marşı
  • Ahmet Hamdi Akseki 2 Cilt
  • Babanzâde Ahmet Naim
  • Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslâm

İsmail Kara Alıntıları - Sözleri

  • ¹ (...) "Din meseleleri üzerinde düşünülmeyen, din zihniyeti ile ilim zihniyeti arasında nasıl bir münasebet olabilir sorusunu bile bilgisizlik addeden bir çevrede elbette filozof yetişemezdi"; M. Emin Erişirgil, Neden Filozof Yok?, Ankara 1957, s. 50-52. (Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye)
  • Türkiye'deki İslamcı camiada, İlahiyat Fakültelerinde , Diyanet İşleri Başkanlığı'nda eskiden kalma alışkanlık ve itiyatlarla,hatta körlüklerle , Türkiye'yi , Türkiye'deki dinî hayatı,cemaat ve tarikatları , halk Müslümanlığını ve bunun kaynaklarını önemseme ve araştırma fikri ve cehdi yoktur. Bunun varacağı yer büyük bir ihtimalle kendisini , etrafındakileri, karşısındakileri merkeze aldığı İslâm üzerinden yeteri kadar tanımamak , bunlara nüfuz edememek olacaktır. (Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 2)
  • Ruhumuzda barınan çocuğa kulak verirsek, gözlerimiz yeniden parlayacaktır... (Son Adres)
  • Hiç şüphe yok ki Lozan sonrasında İslâmın paranteze alınmasıyla İstiklâl Marşı'nın derinliğine kavranılamaz bir yere doğru sevkedilmesi arasında kuvvetli bir ilişki bulunmaktadır. (Bir Düşünce Tarihi Metni Olarak İstiklal Marşı)
  • Şair Bâki'nin Kanuni Sultan Süleyman için söyledikleri yahut Yahya Kemal'in akıncılar, Akif'in Çanakkale şehitleri için inşad ettikleri sadece olmuş bitmiş hadiseler değil kıyamete kadar sürecek bir seferin, bir ruhun, demirden bir iradenin ve azmin, bir aşk ve sevdanın resmidir. (Zafer Değil Sefer)
  • "Millet iradesi nerede devletten kopar da ayrılırsa orada iktidar yaşatmaya imkân bulunmaz." Nurettin Topçu (Din ile Modernleşme Arasında)
  • Oryantalistik dil İslam toplumları ve Osmanlılar için üç kuvvetli eşitsizlik kategorisini (bunlar Müslümanlarla gayrimüslimler , kadınlarla erkekler,hürlerle köleler-cariyeler arasındaki eşitsizliklerdi) mübalağalı bir şekilde inşa edip yerleştirmeye hatta bunları bir silah ,bir müdahale ve dönüştürme vasıtası olarak kullanmaya çalışsa da birinci sırada gayrimüslimlerin statüsü yer almaktaydı. (İslamcıların Siyasi Görüşleri 2)
  • Her devir ve her meslekte nezih insanların bulunabileceği kabul edilmelidir. (Aramakla Bulunmaz)
  • Onun(Sultan 2.Abdülhamid) hakkında söylediğim şu sözler ne güzeldir: O, Yafes oğullarından olan faziletli hükümdardır. Çözümü zor büyük problemlerde dayanağımızdır. Onların soyundan gelen bu hükümdar, bu asrın halifesidir. Allah'ın dinine yardımda azmi en güçlü olandır. Onlar Osmanoğullarıdır, onların hepsi cesurdur, Hakiki cengâverleri en büyük ganimet bilirler, O, cesurdur, mızrağıyla saldırdığı zaman onu Sağ elinde gözü kara bir ejderha bulunan arslan sanırsın. Kılıcını sıyırdığı zaman, tozdan dolayı bulutlanmış gecede, Dolunayla birlikte şimşek gibi parladığına şahid olursun. Hükümranlık tahtında güneş gibi doğduğunu görürsün, Harp meydanında onu kükremiş arslan sanırsın. Onların öyle gazâları vardır ki vuküu ile tarihi süslemiştir. ” Karanlık çağları aydınlatan nice yüzakı olaylardır onlar. Bu gazâlarla Peygamber'in dinine hizmet etmişler, Ehi-i şirk kurbanlarını en hayırlı ziyafetlere çevirmişlerdir. Allah, yol gösteren yıldızların üzerine yükselmiş bir devleti, Onlarla desteklemeyi murad edince, O devlete Abdülhamid'i nasib etmiş, o da devleti En büyük temeller ve en güçlü direklerle sağlamlaştırmıştır. O öyle bir hükümdardır ki, geldiğinde memleketin tebeası, Tarlada rastgele otlayan bakımsız hayvanlar gibi sahipsiz kalmıştır. O hükümdar olunca hemen asileri, köklerini kurutarak cezalandırmış, . Zalimlerin zaafa uğrattıklarını takviye etmiştir. Fikirleriyle keskin kılıçları körelten faziletli insanlardan, Harb kızıştığında gözünü kırpmadan savaşa dalan ve Harb denizinde en mahir yüzücü kesilen yiğitlerden Aklıbaşında insanları kendine yakın tutmuştur. Düşmanlara karşı öyle başarılı bir görüş takip etmiştir ki, Onlara bu, devâsâ ordulardan daha şiddetli gelmiştir. Kendine ve hükümdar arslan parçalarına ihtimam gösterdiği gibi Reâyâsına merhametli bir kimsenin ihtimamını göstermiştir. Devlet mirasını, öyle akıllıca kullanıp idare etmiştir ki, Onunla başarıya ulaşmak bir nevi zorunluluktur. Böylece, akıllıların en akıllısı, faziletlilerin en faziletlisi, Kararlıların en kararlısı olduğu bütün insanlığın malumu olmuştur. O dehası sayesinde, ufkunda bulunduğu yıldızlara, Ayakta değil, neredeyse oturduğu yerden ulaşacaktır. O halde o, şanlı peygamberlerin sonuncusunun dinine Daima yardımcı ve daima muzaffer olsun. (Hilafet Risaleleri 6 Cilt)
  • "Millî irade çoğu zaman, çoğunluğun zayıf iradesini bastıran kuvvetli bir azınlığın sesinden başka bir şey değildir.." (Amel Defteri)
  • 70'li yıllara kadar “İslâmcılık" kelimesi yasak ve kullanımdışı olduğu için bugün bizim İslâmcı diye nitelendirdiğimiz kişiler “muhafazakâr milliyetçilik” adı altında faaliyet yürütmüşlerdir. “Muhafazakâr” kelimesinin kullanılması da Cumhuriyet ideolojisine yaklaşan ırkçı, turancı milliyetçilerden kendilerini ayırmak ve milliyetçi düşüncelerinde dine/İslâma vurgu yapmak içindir. (Din ile Modernleşme Arasında)
  • Turgut Hoca ümidini hiç yitirmedi. ("Ümitsizlik kâfirlere yaraşır" mealindeki hadis-i şerifi sık sık hatırlar ve hatırlatırdı.) (Zafer Değil Sefer)
  • "Galatasaray Lisesi'nde son sınıftayız. Sonradan üniversite hocası ve Hariciye vekili olacak Turan Güneş sınıf arkadaşım. Bir hafta sonu bize geldiğinde babama Arapça öğrenmek, İlahiyat tahsil et mek istediğini söyledi. Ben de Farsça öğrenmek istiyorum. Babam Elmalılı Hamdi Efendi ile tanışırdı, doktorluğunu da yapardı. Bu sayede Elmalılı Tefsiri ciltleri evimize gelmiş, ben de bir yaz iki cildine bakmıştım. Bir derya... Bu kültüre nüfuz etmenin büyük bir çaba gerektirdiğini o zaman daha bir derinden farkettim. Resim yapıyorum, musiki ile ilgileniyorum ama böyle olmaz. Farsçasız olmaz deyişim biraz da bu büyük eserin etkisiyle. Babam, sizi ona götüreyim, bakalım hocaefendi bu düşünceleriniz için ne tavsiye eder, dedi. Bir gün evlerine gittik. Turan'ı dikkatle dinledi. 'Arapça öğretecek müessese yok ama öğrenirsin' dedi ve devam etti: 'Azmin elinden bir şey kurtulmaz. Napolyon Rusya seferinden önce 40 günde Rusça öğrenmiş, fethedeceğim memleketin lisanını bilmeliyim diye düşünüyorm Ben bunu okuduğumda Avrupa tarihiyle meşguldüm. Acaba be de 40 günde bunu yapabilir, Fransızca öğrenebilir miyim delim ve 40 günden sonra Bergson'un bir eserini Fransızcasindan oku yacak hale geldim...' Bana dönerek, 'sen ne yapacaksın evladım?', diye sordu. Ben Farsça öğrenmek istiyorum efendim, ama bilmem ki altından kalkabilir miyim?", dedim. Tereddütlü halimden rahatsız olmuş gibi birden hareketlendi ve 'ne demek yapabilir miyim, niyet edeceksin, karar vereceksin ve olacak', dedi... Babam sohbete hiç karışmıyor, bir talebe gibi o da konuşmalarımızı dikkatle dinliyor. Hamdi Efendi devam etti: Arapça öğrenmeniz için size bazılarını tavsiye edebilirim. Fakat sonra kur'an-ı Kerim'i anlamak için VI. ve VII. asır Arapçasına nüfuz etmek lazım. Onu da ben size okutacağım... Bu sözü, başka okutacak kimse yok diye anladık.. (Dağ Ne Kadar Yüce Olsa)
  • Hayat sadece arkaya bakarak anlaşılır ama sadece ileriye bakarak yaşanır. (S.Kierkegaard) (İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz)
  • II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Ebululu Mardin'le Eşref Edip'in çıkarmaya başladığı sırat-ı müstakim kadrosu içinde yer aldı. (Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi 1)
  • Üzerinde durulması gereken bir diğer konu, çok partili yıllardan itibaren dinî yayınlarda tercüme kitapların her zaman ağırlıkta oluşudur. Kitapları tercüme edilen yazarlar arasında Müslüman Kardeşler'e mensup Mısırlı ve Suriyeli kişiler (Hasan el-Benna , Seyyid Kutup,Muhammed Gazali ) ağırlıklıdır. Dinî hayatı,dinî kültürü ve kurumları ciddi sayılabilecek bir zaman dilimi içinde kesintiye uğramış bir ülkede bu durum tabiî karşılanabilir. Fakat cumhuriyeti öncesi Türkiye'sinde var olan önemli bir birikimin bu dönemde göz ardı edilmesi tabiî gözükmemektedir. İslâm felsefesi,kelâm, tasavvuf,felsefe, mantık, fıkıh, fıkıh usûlü, İslâm tarihi,tefsir,hadis,biyografi, İslam'ın çağdaş meseleleri,devlet, medeniyet, kadın,sosyal eşitlik,terakki... alanlarında Cevdet Paşa,İzmirli İsmail Hakkı,Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi,Ferit Kam, Manastırlı İsmail Hakkı,Mehmet Ali Ayni,İsmail Fenni Ertuğrul,Ali Haydar efendi,Seyyid bey,Mehmet Zihni Efendi,Babanzade Ahmet Naim,Mehmet Akif,Mahmud Esad Seydişehrî, Giritli Sırrı Paşa,Mehmed Arif bey...gibi yazarların bugün bile değer ifade eden ve tercüme edilenlerden daha kaliteli olan eserlerine ve düşüncelerine ilgi duyulmaması ve bunların bıraktıkları yerden devam edebilme imkânlarının araştırılmaması dikkate değer olmalıdır. (Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam 2)
  • İktisatçı Kemal Cabioğlu da şunları anlatıyor: “1949’un sonlarında Senirkent diye bir gazete çıkardık biz. Sahibi ve neşriyat müdürü benim. Kimler var kadroda? -Nurettin Topçu, Doktor Tahsin Tola, Remzi Oğuz Arik, Necip Fazıl Kısakürek, Abdülaziz Bekkine ve daha o devrin kalem ve kelâm erbabının hemen hemen tamamı var. (.) İşte o tarihlerde bir gün gazeteye girecek yazılan görüşüyoruz, Nurettin Topçu’nun evinde. Celal [Ökten] Hoca da orda. Nurettin Topçu’nun bir yazısı var. Yazının başlığı şu: 'Biz seçmedik’. Biz seçmedik diye başlıyor ve işte şunları biz seçmedik, bunları biz seçmedik... Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiçbir şeyi biz seçmedik... Kendi kendilerini seçtiler, seçtirdiler ve kendi bildikleri gibi idare ettiler... gibi devam eden bu yazıda bir de şöyle bir cümle var: “Makedonya dağlarından kopup gelen gökgözlü canavar bakışlı eşkıyayı da biz scçmedik!’ Rahmetli Topçu’ya, ‘Hocam’ dedim, “korkumdan, sıkıntımdan Elan değil ama bu cümleyi çıkarsak iyi olur diye düşünüyorum... Siz ne dersiniz bilmiyorum’ dedim. Celal Hoca da orda. Celal Hoca'ya sordu Topçu, 'ne dersin hocam?’ dedi. Celal Hoca da, “çıkaralım, bunca derdin içinde bir dert daha çıkarmayalım’ dedi. Topçu da, “tamam Kemal' dedi, “çıkar 0 cümleyi’. Bunun üzerine biz o cümlenin üstünü çizdik, karaladık, yazıyı matbaaya gönderdik. O zamanlar komünistlerin Gerçek diye bir gazeteleri var. 0 da aynı matbaada basılıyor. Bizim Senirkent baskıya hazırlanırken, komünistler Topçu’nun yazısındaki bizim üstünü çizdiğimiz o cümleyi sanki altını çizmişiz gibi tutmuşlar manşet yapmışlar; bizim başımızı derde sokmak için.Tashih servisi filan da,artık işin farkına mı varamadı, yoksa bizim özellikle oyle arzu ettiğimizi mi sandı, neyse öyle çıkmıştı o gazete." Mustafa Özdamar, Celal Hoca Kuşağı, istanbul, Marifet Yay., 1993, s.168-70. (Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak)
  • “Aşk” olacaksa eğer elif gibi olmalıdır. Elif ki dümdüz, dosdoğrudur. Aynı zaman da Şın gibi olmalıdır, şeksiz şüphesiz ve üç noktası özü, sözü, gözü anlatmalıdır. (Son Adres)
  • Böyle zamanlarda bazen gayrıihtiyari radyonun kulağını çevirir, kısmetime çıkan türkü veya şarkının metnine bakar, hasretle, zevkle karışık ızdırabıma ortak ararım. Bir tür tefe’ül yahut teselli arayışıdır bu. Belki arayışa sığınan unutma, unutuşa sığınan arama.. (Dağ Ne Kadar Yüce Olsa)
  • Yeni yapılan araştırmalarla Milli Mücadele denen hadisenin, tarih kitaplarında yazıldığı gibi 1919'da değil 1915 yılından itibaren planlanan, bir şekilde hazırlıkları yapılan bir vakıa olduğu ortaya konulmuştur. (Biraz Yakın Tarih Biraz Uzak Hurafe)

Yorum Yaz