Johann Wilhelm Zinkeisen kimdir? Johann Wilhelm Zinkeisen kitapları ve sözleri
Tarihçi Johann Wilhelm Zinkeisen hayatı araştırılıyor. Peki Johann Wilhelm Zinkeisen kimdir? Johann Wilhelm Zinkeisen aslen nerelidir? Johann Wilhelm Zinkeisen ne zaman, nerede doğdu? Johann Wilhelm Zinkeisen hayatta mı? İşte Johann Wilhelm Zinkeisen hayatı... Johann Wilhelm Zinkeisen yaşıyor mu? Johann Wilhelm Zinkeisen ne zaman, nerede öldü?

Doğum Tarihi: 12 Nisan 1803
Doğum Yeri: Altenburg, Almanya
Ölüm Tarihi: 5 Ocak 1863
Ölüm Yeri: Berlin, Almanya
Johann Wilhelm Zinkeisen kimdir?
12 Nisan 1803 tarihinde Altenburg'da doğdu.Jena ve Göttingen'de önce teoloji, sonrasında ise tarih eğitimi aldı. Eğitimini tamamlamasının ardından Dresden'deki Blochmann Enstitüsü'nde öğretmenlik yapmaya başladı. Bir süre sonra buradaki görevinden ayrılarak Münih'e yerleşti. 1831'de Leipzig Üniversitesi'nde, tarih ve siyaset bilimi alanlarında özel doçent unvanı aldı.1832'de Geschichte Griechenlands vom Anfange geschichtlicher Kunde bis auf unsere Tag isimli Yunanistan tarihini anlatan eserinin ilk cildinin yayınlanmasından bir yıl sonra, 1833 ilkbaharında profesör unvanını aldı.1840'ta Berlin'e giderek, Prusya Krallığı'nın resmî gazetesi olan Allgemeine Preußische Staatszeitung gazetesinin baş editörlüğünü yapmaya başladı. 1848'de gazetenin adı Preußischer Staatsanzeiger olarak değiştirilirken, Zinkeisen'ın görevi 1851 yılına kadar sürdü.Son yıllarını Berlin'de geçiren Zinkeisen, 5 Ocak 1863 tarihinde vefat etti.
Johann Wilhelm Zinkeisen Kitapları - Eserleri
- Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1
- Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 2
- Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 3
- Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 5
- Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 4
- Osmanlı İmparatorluğu Tarihi
- Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 7
- Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 6
Johann Wilhelm Zinkeisen Alıntıları - Sözleri
- Sadece aptallar kralların tacı taşıdıkları için kral olduklarını söyleyebilir; hükümdarlığı altın ve değerli taşlar değil itaati sağlayan demir ve kılıç tesis eder. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 2)
- 562 yılında en batıdaki Göktürklerin Bizans İmparatorluğu ve o dönemlerde Karadeniz ve Tuna Nehri'nin kuzeyinde Macaristan'a kadar ilerleyen Avarların hanı arasında bir ittifakı önlemek amacıyla Bizans İmparatoru I. Jüstinyenos'a gönderdikleri bir elçi topluluğundan bahsedilmektedir. Muhtemelen Göktürklerin artan gücünden dolayı Avrupa'ya doğru sürülen bu Avarlar, Türklerin hâlâ en büyük düşmanları idiler. Göktürkler birkaç yıl sonra Volga Nehri'yle Azak Denizi arasındaki bölgeyi ele geçirdikten sonra, 568 yılında o dönemin Bizans İmparatoru II. Jüstinos'dan Avarlara imparatorluk sınırları içerisinde yerleşebilecekleri toprakların tahsis edilmemesini talep etmek üzere, Konstantiniyye'ye ikinci bir elçi topluluğu geldi. Aynı dönemde Bizans İmparatoru ve Büyük Han arasında bir savunma ve saldırı anlaşması yapıldı ve Büyük han bu anlaşmayı Asya'daki en büyük düşmanları olan Sasani hükümdarı ve Çin imparatoru arasında kurulan ittifaka karşı kullanmak niyetindeydi. Bizans imparatoru II. Jüstinos, anlaşmanın pekiştirilmesi için bir yıl sonra, 569 yılında Bizans'ın önemli şahsiyetlerinden biri olan Zemarkos'u İrtiş Nehri kaynaklarının yakınında, Altay Dağları'nın vadilerinden birinde yer alan sabit ordugâhında bulunan Büyük Han'a elçi olarak gönderdi. Ancak Bizanslılar ve Türkler arasındaki bu ilişkiler önceleri sonuçsuz kaldı. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)
- Dünyanın her 7 kıtasını alan nice Süleyman vardır. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 7)
- Osmanlı Devleti için çıkartılan bu türdeki ilk kanunlar, Orhan Gazi'nin ilk hükümdarlık yıllarına ait olup, küçük kardeşi Alaeddin'in eseridirler. Çok zeki ve siyasetle askeri alanda çok derin bilgiye sahip bir adamış olan Alaeddin, Osman Gazi'nin ölümünden hemen sonra, gönüllü olarak babasından miras kalan bütün paylarından feragat ederek, Bursa yakınlarındaki Kite Ovası'ndaki bir köye yerleşmiş ve görünüşe göre kendini burada ağabeyinin gözleri önünde büyüyen devletinin amaca uygun olarak düzenlenmesine dair düşüncelere adamıştı. Ancak İzmit alındıktan kısa bir süre sonra, yapılan son fetihlerini kutlamak ve aynı zamanda devletin bağımsızlığı, sürekliliği ve genişletilmesi için önemli saydığı bazı devlet kurumlarının gerekliliğine dikkatini çekmek üzere, ağabeyinin sarayına geldi. Bu arada özellikle dikkat çektiği konular: Para basma, kıyafet düzeni ve ordu düzeniydi. Orhan Gazi, kardeşinin fikirlerini ve önerilerini derhal kabul etti ve bunların yürütülmesi ve uygulanması konusunda kardeşinden yardım beklediği için, Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk kez olmak üzere, kardeşine vezir rütbesini verdi. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)
- Varna Muharebesi, siyasi açıdan Osmanlı İmparatorluğu'nun gelişme tarihinde, özellikle felaket getiren sonucunun, Hristiyanlar arasında Osmanlıların Avrupa'dan kovulabileceğine duyulan inancı derinden sarsmış olması ve Avrupa'daki prenslerin ortak düşmana karşı bir araya gelmesine sebep olan zayıf bağları tekrar çözmesi açısından önemli bir rol oynamıştır. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)
- Bu tarihten sonra bugüne kadar "Sırpsındığı", yani Sırp Bozgunu adını alan muharebe alanı ertesi sabah yığınlarca ölüyle ve akan kanlarla kaplıydı. Bu arada bu görkemli askeri faaliyetin şanını Hacı İlbey çok pahalıya ödemek zorunda kaldı. Zira zafer içinde paha biçilmez ganimetlerle Edirne'ye henüz dönmüştü ki, Lala Şahin Paşa onu kıskançlıktan zehirleyerek ortadan kaldırdı. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)
- Hristiyanların Niğbolu'daki yenilgisinin haberi Avrupa'nın tamamında etkisi tarif edilemezdi. Bu yenilginin ilk belirsiz haberlerini ordunun yavaş yavaş dönen kalıntılarından alan Fransa'da insanlar anlatılanların gerçekliğinden o kadar az emin olabildiler ki, kral yasal olarak ve ağır cezalar karşılığında, olayın gerçek durumu hakkında kesin haberler alınana kadar bu konuda konuşmayı yasakladı. Gerçekten de bu yasağa öyle ciddi bir şekilde uyuldu ki, Macaristan'dan Fransa'ya dönen birçok talihsiz, acılarından ve silah arkadaşlarının yok oluşundan bahsettikleri anda derhal yakalanıyorlar ve Paris'te Chatelet zindanlarına ahlıyorlardı. Söylediklerinin şayet yalan olduğu anlaşılacak olursa, hepsinin birden Seine Nehri'ne atılacakları bildiriliyordu. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)
- Uzun bir süre bariz bir başarı elde edilemedi ki, Sırplar nihayet saldırıya geçtiler, Osmanlı saflarını kırdılar ve sol kanadına korkunç bir karışıklık getirdiler. Zafer tam kafirlerden yana olacakmış gibi görünürken, tehlikeden haberdar olan Şehzade Bayezid bir yıldırım gibi kendini demir topuzuyla karmaşanın içine attı ve zırhları içinde rahat hareket edemeyen Sırp süvarilerinin birçoğunu kendi elleriyle yere çarptı. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)
- Surların dışındaki bütün binalar ateşle ve kılıçla yıkıldı; Karamanoğulları beyi intikamını öyle ileri götürdü ki, Yıldırım Bayezid'in dış mahallelerden birinin camisine defnedilmiş kemiklerini yerinden çıkarttırıp sözde sadece babası zamanında bu padişahın emri üzerine idam edildiği için yaktırdı. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)
- Padişahın kesin emri, yerel halkın malına mülküne her saldırıyı ağır cezalarla yasaklıyordu. Bu yasak gerçekten de o kadar ciddiye alınıyordu ki, orduda çok geçmeden, sadece şehir halkının padişahın karargahını kendi erzaklarıyla techiz etmeyi kabul etmesiyle ortadan kaldırılabilecek büyük bir iaşe sıkıntısı başladı. Bu şekilde karargaha getirilen her şeyin bedeli kuruşu kuruşuna, hatta belirlenen fiyatın bile üzerinde ödendi ve satıcılara gerekli güveni sağlamak için Yıldırım Bayezid onların her seferinde uygun bir koruma altında şehre geri götürülmelerini sağlıyordu. Eski ve yeni zaman savaş tarihinde eşi benzeri olmayan bu türde bir erzak temini, kuşatma altında olanların ruhu üzerinde Osmanlı silahlarından çok daha derin bir etki bıraktı ve şehrin kan dökülmeden teslim edilmesini hızlandırdı. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)
- Hun adının tarihten ve Çinlilerin yıllıklarından silindiği dönemlerle hemen hemen aynı zamanlarda Türk ismi ilk kez Hunların dağılmasından sonra, söylenenlere göre, Altay Dağları'nın veya Altın Dağları'nın eteklerine yerleşen sadece 500 ailelik küçük bir boyun adı olarak ortaya çıkar. Bu ismin Çinler arasında kullanılan en eski biçimi Thu-kiu'dur(Göktürk) ve bu boyu eteklerine yerleştiği dağın miğfer şeklindeki biçimiyle bağlantılı hâle getirilir. Zira Thu-kiu, Çin dilinde miğfer anlamına gelmekte ve bu kelime bugün bile biraz değişmiş olarak Türkçe'de tegieh[takke] olarak ifade edilmektedir. Ancak Thu-kiu, Çinlilerin Türk sözcüğünü telaffuz ederlerken değiştirmiş veya farklılaştırmış oldukları şekli olması muhtemeldir. Bu isim, Batı'da aynı kökenden gelen boyların hepsinin ortak adı olarak kabul edilmiş ve yaygınlaştırılmıştır. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)
- Eskiden geleneklerin ve yaşam biçiminin saf ve temiz bir şekilde muhafaza edilmesiyle Osman Gazi'nin soyundan gelenlerin kudretini hatırlatan Bursa Sarayı, şimdi bambaşka bir biçime bürünüyordu. Örneğin Bizanslı tarihçi Dukas'ın anlatımı, Osman Gazi'nin ve Orhan Gazi'nin dönemindeki sadeliğin nasıl unutulduğunu en iyi gözler önüne serebilir. "Yıldırım Bayezid, Bursa'da yükselen talih ağacının meyvelerini topluyordu ve günlerini yaşamın çeşitli tatları içinde geçiriyordu. Zira dünya üzerinde bulunabilecek bütün güzelliklere ve zarifliklere, muhteşem hayvanlara, altın ve gümüşlere ve Allah'ın insanın yüzünü güldürmek için yarattığı bütün diğer nesnelere sahipti ve bütün bunlar hazinelerinin arasında bulunuyordu. Etrafında her tür milletten bir araya getirilmiş olup, istemeseler bile kendi dillerinde şarkılar söyleyen Rum, Sırp, Eflak, Arnavut, Macar, Saksonyalı, Bulgar ve İtalyan, güzel vücutlu gencecik seçkin oğlanlar ve güzellikle güneşi bile gölgede bırakan kızlar duruyordu. O ise aralarında sürekli hem oğlanlar, hem kızlarla kendini şehvetin kollarına bırakıyordu". O dönemlerde padişahın sarayında baş göstererek, cezalandırılmadan göz yumulan ve buradan yola çıkarak daha geniş alanlara yayılan diğer ahlaki bozuklukların yanında özellikle oğlan sevgisi de gösteriliyordu. Zira padişahın yakın çevresinde hüküm sürmeye başlayan ahlaki bozukluklar kısa sürede diğer çevrelere de yayılıyor ve sarayın kötü örneği tarafından beslenerek, hızlı ilerlemeler kaydediyordu. (Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1)