diorex
sampiyon

Korkut Tuna kimdir? Korkut Tuna kitapları ve sözleri

Prof. Dr. , Akademisyen Korkut Tuna hayatı araştırılıyor. Peki Korkut Tuna kimdir? Korkut Tuna aslen nerelidir? Korkut Tuna ne zaman, nerede doğdu? Korkut Tuna hayatta mı? İşte Korkut Tuna hayatı...

  • 21.06.2023 09:00
Korkut Tuna kimdir? Korkut Tuna kitapları ve sözleri
Prof. Dr. , Akademisyen Korkut Tuna edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Korkut Tuna hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Korkut Tuna hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Korkut Tuna hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1944

Doğum Yeri: Balıkesir

Korkut Tuna kimdir?

1944 yılında Balıkesir’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. 1977 yılında Sosyoloji Bölümü’nde asistan olarak göreve başladı. “Yurt Dışında Çalışma Olayının Sosyolojik Eleştirisi” başlıklı doktora tezinin ardından, 1982’de yardımcı doçent, 1985’te doçent, 1992’de de profesör unvanlarını aldı. Sosyoloji Bölüm Başkanlığı, Anabilim Dalı Başkanlığı, Sosyoloji Araştırma Merkezi Müdürlüğü gibi idari görevlerde bulundu.

ESERLERİ:

Prof. Dr. Tuna’nın “Yurt Dışına İşçi Gönderme Olayının Sosyolojik Eleştirisi”, “Şehirlerin Ortaya Çıkış ve Yaygınlaşması Üzerine Bir Deneme”, “Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine” ve “Yeniden Sosyoloji” isimli yayımlanmış kitapları ve çok sayıda makalesi bulunuyor.

Korkut Tuna Kitapları - Eserleri

  • Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine
  • Toplum Açıklama Girişimi Olarak Şehir Teorileri
  • Yeniden Sosyoloji
  • Yurt Dışına İşçi Gönderme Olayının Sosyolojik Eleştirisi

Korkut Tuna Alıntıları - Sözleri

  • Ama katılmak istediğimiz bu dünya bizim istediğimizin dışında bize bir yer tayin eden bir dünya. (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)
  • Toplumun çıkar ve yararlarına uygun olmayan, onun sorun ve açmazlarına çözüm getirmeyen bir bilginin fantezi olmaktan öte bir geçerliliği yoktur. (Toplum Açıklama Girişimi Olarak Şehir Teorileri)
  • toplum sorun ve açmazlarının kökeninde toplumun işleyişinde ortaya çıkan ve mevcut bilgi donanımı çerçevesinde anlayamadığımız veya yanlış teşhis ettiğimiz olayların gerisinde yine edinilmiş bilgilerle iş görmemiz yatmaktadır. (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)
  • Kitle iletişim araçlarında görülen yaygınlaşma ile bunlarla aktarılabilecek bütün Batı hayatı ile ilgili tarzlar bütünüyle topluma aktarılmaya başlanarak bilimin gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda Batılı ülkelere yetişilmeye çalışılacaktır. Bu çerçevede esas unutulanın toplumun kimliği olduğu görülmektedir. Cumhuriyetin yaratmak istediği insan tipinin akılcı, gelenekçiliğe ve medreseye karşı cephe almış, her meseleyi fikir açısından objektif olarak ele alacak bir insan tipi47 olması bu tipin toplumsal dayanaklardan yoksun, aidiyeti olmayan bir özellik kazandığını göstermektedir. (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)
  • Bilme, bilgi ve bilim olarak ayırabileceğimiz biliş tarzlarının yanına inanç, kanaat, metafizik ve mistik düşünce, efsaneler, masallar ve ideolojiler gibi bilme ile ilgili tarzları katabiliriz.1 Yine insanların bireysel ve toplu davranışları içinde yukarıda belirtilen konu ile ilgili, onu ayakta tutacak özel davranış biçimleri sayılabilir Bütün bunlara rağmen biliş tarzları üzerine toplanan ve aktarılan bilgilerde, bilimsel bilgi ve bununla yürüyen ve 19. yüzyılda sanayi devriminin gereklerine hizmet eden hususlar toplanmış bulunmakta ve Batılı tarzın dışında bir bilimselliğe yer verilmemektedir. Biliş tarzları insanın önündeki sorun ve açmazlarını çözme yolunda ortaya konmuşsa, bunlar içinden sadece Batının anladığı şekilde bilimsel olarak kabul edilenler sorunları çözmede başarılı oluyorlarsa veya olmuşlarsa, üstelik iddia edildiği gibi Batı dışında bilimsellik yoksa veya kırıntıları bulunuyorsa, nasıl olmuş da toplumlar ayakta kalabilmişler, nasıl büyük uygarlıklar ortaya koyabilmişler?2 (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)
  • Bilimselliğin ve buna değin şeylerin toplumsal ilişkilerden soyutlanmış bir biçimde ele alınması bilimsel düşünceye ve bilimlere toplum içinde büyük bir yer sağlamakla kalmamış, bilim -zaten sınırlı kadroların elinde yürütüldüğü için- giderek tartışma dışı kalmış ve kendisine toplum üstü bir yer verilmesi kolaylaşmıştır. Bunun sonucunda bilimler, tarihleri boyunca Batılılaştırılmakla kalmamış, günümüzde de bir çok ilişkinin üstünde ve ötesinde bir tavır ve anlayışla buyruklarına kesin itaatin şart olması yönünde bir özellik kazanmıştır. Bilim adına ortaya konduğu iddia ve kabul edilen ve belli mekanizmalarla yaygınlaştırılıp tek ellerden dağıtılan bu bilgilere yüklenen çok özel anlamlar geniş halk kitlelerinin -özellikle Batı dışı olanları- hem eski hayat tarzların sürdürmelerine (çünkü bilimin sonuçları herkes için aynı derecede yarar sağlamamıştır) hem de bir beklenti süreci içine girdikleri için (bir gün vuslata ermek gibi) karşı tavır takınmalarının engellenmesine yol açmıştır. Böylelikle içlerindeki bazı kesimlerin ellerinde tuttukları ilişkiler ile farklılaşıp, hatta kendi toplumlarına yabancılaşmaları bile bilimden beklenenler adına hoş görülmüştür.Çünkü bunlar ilk elde Batılı bilim, Batılı düşünce tarzı ile karşılaşan ve Batı toplumlarında olduğu gibi geniş kitlelerden kopan kesimler gibi farklılaşan ve tabii kaçınılmaz olarak yabancılaşan ve bu özellikleri hoş görülen kişiler, kesimlerdir. Bu kişi ve kesimler halktan ayrı bir dili konuşmakta, ayrı şeyler okumakta ve düşünmektedirler. Bunlar bilim adamı olmadıkları halde bilim adamlarının kaçınılmaz özelliği olarak kabul edildiği gibi, geniş halk kitlelerinin içinde bulundukları sıkıntı ve arayışları göremeyecek kadar dalgındırlar. (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)
  • ..Batı’nın kendisi ve dünya için teklif ettiği çözüm biçiminde karşılaştığı güçlükleri aşmada dünyaya yaymak zorunda olduğu belli tür ilişkileri açıklayabilmek -aslında açıklamamak- için, haklı gösterebilmek için bilgi bir örtü olarak kullanılmaktadır. (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)
  • Batı, Roma İmparatorluğunun yıkılışından sonra bin yıl boyunca eski Roma'nın sağladığı üstünlüğün özlemini duyarak dünya egemenliğinde söz sahibi olacağı günlerin gelmesini bekleyecektir. Bunun sonucu olarak Doğu ile ilişkilerde içine düştüğü açmazlardan kurtulup Doğu ticaretinde söz sahibi olması yeniden doğuş olarak nitelendirilecektir. Bu bakımdan Batı düşüncesinde orta çağ çok büyük bir önem taşımaktadır. (Toplum Açıklama Girişimi Olarak Şehir Teorileri)
  • Kısaca tekrar edecek olursak; toplumda açıklayamadığımız yanlar var. Adeta topluma verilmek istenilen yön ve yeni kimlik ile toplum uyuşmamış. İkinci olarak toplumu açıklamak için bilgi vb. zihnî ürünler, elimize tutuşturulmuş bilimsel çerçeveler geçersiz. Son olarak toplumun sorunlarını çözmek için başvurulan yollar yetersiz. Çünkü çözmek için tedbir aldığımız, uygulamalara başvurduğumuz sorunlar belli aralıklarla yeniden karşımıza çıkıyor, ya da yapılan müdahalelerle kılık değiştirip başka boyutlarda devam ediyor. (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)
  • Şöyle veya böyle dünyadaki ilişkilerin bir örnekleştiği, âdeta tek kalıba döküldüğü bir sırada; masum gibi gözüken bilgi ve teknoloji meselesinin arkasından geleni gözden kaçırırsak,anlayamadığımız ve istediğimiz gibi yönlendiremediğimiz toplum içi ve toplumlar arası ilişkiler içinde bocalar dururuz. Bu bakımdan bilgi konusunda bile kavramlarla yetinmeyip, sosyolojinin getirdiği boyutla daima temel toplumsal ve toplumlar arası ilişkileri, bu ilişkiler içinde yer alan toplum kesimlerini gözden kaçırmamamız gerekmektedir. Artık bütün kısmî tarihlerin tek bir bütünleştirici tarih içinde ergimeleri21 olayı olarak değerlendirilen süre içinde ortaya çıkan esas mesele bilimsel ve teknolojik transferlerin salt bilimsel kural ve teknikleri değil, içinden çıktıkları Batılı tarzı getirdikleri, girdikleri ülkelerdeki kültürel mirasın yıkılıp Batılı bir şekle dönüşmesinden veya ancak yabancılaşma ile açıklanabilecek özellikler kazanmasından anlaşılmaktadır. (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)
  • Meseleye Türk toplumu açısından bakacak olursak toplumun sorunlarını çözmek, karşılaştığı güçlükleri anlamak için ortaya konan bilgilerin ve bunlara bağlı çözüm tekliflerinin; karşılaşılan açmazları gidermediği, çözümsüz kalan sorunların varlığı ile ortaya çıkmaktadır. Bu gibi meselelerin edinilmiş bilgilerle yürütülmesi ve bu çerçevede kurulması gereken doğru ve geçerli bağlantıların kurulamamış ya da yanlış kurulmuş olması söz konusu ettiğimiz güçlüklerin kaynağını oluşturmaktadır. Bu konuda karşılaşılan güçlüklerin arasına toplumun kendisini ele vermeyen yanlarının bulunmasını da katabiliriz. Bunlar bir ölçüde toplumun işleyişinde izlenen kopukluklardan kaynaklanmaktadır. Topluma verilmek istenen resmî/yasal çerçeve ile toplumun işleyişi arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklar toplum işleyişindeki bazı kopuklukların nedenini oluşturmaktadır. (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)
  • Bilimle iktidar olma arasında kurulan bağlantı, önceleri doğaya sonraları ise topluma egemen olma anlayışında ifadesini bulmakta ve Renaissance’tan beri Batı’da ortaya çıkan dönüşümün bilimlerle olan bağlantısını belirtmekte sıkça kullanılmaktadır. Bu açıdan bilme ile güç arasında kurulan bağlantı, bilginin kitleselleştirilmesi açısından ele alındığı zaman, önce doğaya ve sonra toplum bilimlerinin yardımı ile topluma egemen olan anlayışla uyuşmamaktadır. Çünkü Giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi, bugün dünya egemenliğini elinde tutan ve bunu sağlayan ilişkileri denetleyen Batı, bu ilişkileri ve sağladığı nimetleri paylaşmazken bunu sağladığını iddia ettiği bilgiyi kitleselleştirmek istemesi, çelişkili bir durum ortaya koymaktadır. Bilmenin hükmetmekle, egemen olmakla yakın ilişkisi üzerinde durulurken, dünya egemenliğini elinde tutan Batı’nın bilgisini yaygınlaştırmak istemesi; iktidar ilişkilerini paylaşmak, egemenliğinden vazgeçmek anlamına gelecektir. Üstelik bunun böyle olmadığını son Körfez olaylarında görmüş bulunmaktayız. (Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine)

Yorum Yaz