diorex
life
Dedas

Mehmet Eröz kimdir? Mehmet Eröz kitapları ve sözleri

Prof. Dr., Akademisyen, Yazar, Müfettiş Mehmet Eröz hayatı araştırılıyor. Peki Mehmet Eröz kimdir? Mehmet Eröz aslen nerelidir? Mehmet Eröz ne zaman, nerede doğdu? Mehmet Eröz hayatta mı? İşte Mehmet Eröz hayatı... Mehmet Eröz yaşıyor mu? Mehmet Eröz ne zaman, nerede öldü?

  • 27.12.2022 22:00
Mehmet Eröz kimdir? Mehmet Eröz kitapları ve sözleri
Prof. Dr., Akademisyen, Yazar, Müfettiş Mehmet Eröz edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mehmet Eröz hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mehmet Eröz hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mehmet Eröz hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1930

Doğum Yeri:

Ölüm Tarihi: 20 Haziran 1986

Ölüm Yeri:

Mehmet Eröz kimdir?

Prof. Dr. Mehmet Eröz (1930 - 20 Haziran 1986): İstanbul Ticarî İlimler Akademisi’nden 1955’de mezun oldu. 1958’de İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsünde Yüksek lisans yaptı. Şeker Fabrikaları A.Ş’ de bir süre müfettiş olarak görev aldı. 1961’de İktisat Fakültesinde Z. Fahri Fındıkoğlu’nun asistanı oldu. “Göçebe Ekonomisi ve Türk Göçebelerinde İçtimaî Organizasyon” adlı doktora teziyle, 1965 yılında sosyoloji doktoru unvanını aldı. Marksizm, Leninizm ve Tenkidi adlı teziyle 1971’de doçent oldu. Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik adlı teziyle 1977’de profesör oldu. Ağustos 1972’de Töre Dergisi’nde Deniz Dağoğlu’nun kendisi ile yaptığı mülakatta şu bilgileri verir: “Aydın’ın Söke Kazasında doğdum. Kırk bir yaşındayım. Babam, Antalya ile Mersin arasından, Toroslardan gelen Yürüklerin kurduğu Serçin köyündendir. Anam da, bir kolu Karatekeli Yörüğü, diğer kolu Akkuzulu Yörüğü olan, Germencik ve Ortaklar’a yerleşen Akkuşoğlu Hasan Hüseyin Ağa’nın kızıdır. Babamın babası, Serçinli Hasan Efendidir. Kışı Söke’de geçirir, yaz aylarında, köye, incir bahçemize göçerdik.) Nasıl bir çevrede yetiştiğini ve ilham kaynağını da şöyle ifade eder: “Akrabaların ve diğer köylülerin hafta da bir pazardan gelirken alıp getirdikleri gazeteleri okur, II. Dünya Harbi hakkında konuşurduk. On yaşlarındaki çocuğun okuyuşunu ve fikirlerini zevk ve takdirle dinlerlerdi. Bu sıralarda, Keloğlan, Nasreddin Hoca, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin, Âşık Garip, Kan Kalesi, Hayber Kalesi vs.yi okur, bazılarını anneme de okurdum. Dinî ve millî heyecanımızın ilham kaynakları böyle bir içtimaî muhitti. Dinî heyecan ve şuurumu, bilhassa, iyilik, merhamet, yardımseverlik abidesi olan dedeme borçluyum. On bir yaşında anacığımı kaybedince, bu bahçelere gitmez, millî kültürün pınarlarından içemez oldum.” “Dinî heyecan ve şuurumu, bilhassa, iyilik, merhamet, yardım severlik abidesi olan dedeme borçluyum” diyen Eröz, okuldaki evrimci öğretmeni ile dedesi arasındaki anlayış farkını çözemediği için bir ara liseye ara vermek zorunda kalmıştır. Bu konuyu da şöyle anlatır. “Dedem evde ‘Allah’ derken, okulda öğretmen ‘Tabiat’tan bahsediyor, atamızın bir maymun olduğunu söylüyordu. Çok sevdiğim dedeme inanmaz olmuştum. İki cami arasında beynamazdım. Liseden terk-i tahsil ettim. Gündüzleri bir çift öküzle çift sürüyor, geceleri Pardayyanlar’ı, Fantoma’ları, Şerlok Holmes’leri ve daha bir yığın saçma sapan kitabı okuyordum.” Bu sıkıntıdan nasıl kurtulduğunu da o şöyle izah eder: “Mevlâna’nın dediği gibi, bir çuval keçiboynuzu çiğneyip, bir dirhem bal ya alıyor, ya almıyordum. Bana bu zararlı neşriyattan, geveze insandan kaçar gibi kaçmamı tavsiye edecek bir rehberden mahrumdum, yetişme tarzım ve bilgi seviyem de bunu temin edemiyordu. İstikametsiz, hedefsiz ilerliyor, daha doğrusu bir geri, bir ileri gidiyordum. İnkârcı bir insan olmadı isem, yüz binlerce Türk genci gibi, ata ocağından aldığım dinî terbiyeye ve içinde yetiştiğim içtimaî muhitten edindiğim millî kültür mirasına şükretmeliyim.” Liseye geri dönüşünü ve fikrî yapısındaki değişimi şöyle ifade eder: “Tekrar tahsile başladığımda, Atsız’ın, Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun, Feridun Fazıl Tülbentçi’nin tarihî eser ve romanları, yolumu aydınlatıverdi. Gideceğim yeri görebiliyordum. Bu yol, Türklükle Müslümanlığı en saf şekli ile yoğuracak ve sosyalizmle kapitalizm arasında, dinî ve millî kaynaklardan ilhamını alan bir iktisadî sistem getirecekti.” Aslında o asistanlığa kendisini üniversiteye girdiği yıldan itibaren hazırlamıştır. Bunu şu ifadelerinden anlıyoruz:“Seminerleri, konferansları, ilmî toplantıları kaçırmıyor, tarihî, sosyolojik ve felsefî eserleri doymak bilmez bir iştah ve ihtirasla okuyordum Asistan olmak için uzun yıllar çalıştım. Bu ilmî çalışma yolunda, en az beş altı yıl kaybım vardı. Çok bocalamıştım. Bin bir sıkıntı ve meşakkatten sonra, otuz yaşında asistan olarak üniversiteye girdim. Başkalarının traktörle çok kısa zamanda sürerek temizleyeceği bir tarlayı ben kara sabanla sürmeğe çalışmış, uzun yıllar kan ter içinde kalmıştım.” Eröz, Türkiye’de disiplinler arası anlayışla, araştırma yapmanın gereğini gündeme getirmiş ve bu anlayışla saha çalışmaları yapmış Türkiye’nin yetiştirdiği ilk sosyologdur. O daha “İşletme İktisadı Enstitüsü” (1957-1958) öğrencisiyken saha çalmalarına başlamıştır. 1965’de tamamladığı doktora tezini de “iktisat, sosyoloji, antropoloji, halk edebiyatı, kültür tarihi, dinler tarihi” gibi bilim dallarının bilgilerini kullanıp saha çalışmaları yaparak hazırlamıştır. Aslında Eröz, bütün çalışmalarında araştırmasının özelliğine göre bilimler arası bir anlayışı her zaman takip etmiştir. Haddizatında Eröz’ün çalışmalarını ve onu diğerlerinden farklı kılan da bu yöntem anlayışıdır.

Eserleri (Kitapları) (İlk baskıları esas alınmıştır.)

1. Doğu Anadolu Hakkında Sosyo-Kültürel Bir Araştırma, Baylan Yayınları, Ankara, 1973.

2. İktisat Sosyolojisine Başlangıç, İstanbul Üniversitesi İktisat Fak. Yayın, İstanbul, 1973.

3. Doğu Anadolu’nun Türklüğü, Türk Kültürü Yayınları, İstanbul, 1975

4. Marxizm-Leninizm ve Tenkidi, İrfan Yayınları, İstanbul, 1974.

5. Türk Kültürü Araştırmaları, Kutluğ Yayınları, İstanbul, 1977.

6. Türk Ailesi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1977.

7. Türkiye’de Alevîlik ve Bektaşîlik, Otağ Yayınları, İstanbul, 1977.

8. Millî Kültürümüz ve Meselelerimiz, Doğuş Yayınları, İstanbul, 1983.

9. Hıristiyanlaşan Türkler, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1983.

10. Türk Milleti ve Türk Milliyetçiliği, Harp Akademisi Basımevi, İstanbul, 1984.

11. Yörükler , Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul. 1991.

12. Türk Millî Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu (B. Ögel; B. Kodaman; H. D. Yıldız; F. Kırzıoğlu; A. Çay ile ortak), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1986.

Ayrıca 1961 yılından itibaren İş ve Düşünce Dergisi, İktisat Fakültesi Mecmuası, Türk Yurdu, Türk Kültürü, Milli Hareket, Millî Işık, Bilgi, Büyük Türkiye, Töre, Bozkurt, Belgelerle Türk Tarihi, İslam Araştırmaları, Ticaret Odası Dergisi, Devlet Dergisi gibi muhtelif dergilerle armağan kitaplarında ve toplu konferans yayınlarında bir çok makalesi yayınlanmıştır

Mehmet Eröz Kitapları - Eserleri

  • Marxizm Leninizm ve Tenkidi
  • Hristiyanlaşan Türkler
  • Türkiye'de Alevilik Bektaşilik
  • Yörükler
  • İktisat Sosyolojisine Başlangıç
  • Doğu Anadolu'nun Türklüğü
  • Doğu Anadolu Hakkında
  • Milli Kültürümüz ve Meselelerimiz
  • Atatürk, Milliyetçilik Doğu Anadolu
  • Doğu Anadolu'nun Türklüğü

Mehmet Eröz Alıntıları - Sözleri

  • Gel benlik eyleme nefsini öldür. Hak yoluna canın armağan getir. Kim ile kibri aradan kaldır. Getürme benliği yükü nidersin.. (Türkiye'de Alevilik Bektaşilik)
  • Gel benlik eyleme nefsini öldür. Hak yoluna canın armağan getir. Kim ile kibri aradan kaldır. Getürme benliği yükü nidersin... (Türkiye'de Alevilik Bektaşilik)
  • Gerdek gecesinin ertesi günü Barak Türkmen kadınları, geline eziyet etti diye güveyi tartaklarlar (Ömer Özbaş, Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, Gaziantep, 1958). (Milli Kültürümüz ve Meselelerimiz)
  • Bilindiği gibi Afşar (Avşar)lar Oğuzların büyük bir boyunu teşkil etmektedirler, Türkmendirler. Avşar geleneğinde de Avşar'la Kürt aynı uruktan, kardeş sayılır. Bunu Dadaloğlu'nun şu şiirinde açıkça görüyoruz: Yozgat tarafından da çıktı bir paşa Avşar'ınan Kürdü yakdı ateşe Çadırcı emeğin gitmesin boşa, Beri gel hasmın gör Mecit Paşa. Bu bir iskân bozlağıdır ve Avşarlarla Kürtlerin zorla iskân olunuşlarını anlatır. Burada bahsi geçen Kürtler, Adana'nın Kozan ilçesinde beş köy halinde iskân edilmiştir. (Doğu Anadolu'nun Türklüğü)
  • Nasıl ki insanların amaçları ve rüyaları varsa ... devletlerin de amaçları, rüyaları olur ve bunlardan vazgeçmeleri mümkün değildir. Bu durumda bizlere düşen görev, o devletlerin oyunlarını bozmak olmalıdır. Aksi halde "dış güçler" yakınmasından kurtulmak mümkün değildir. (Doğu Anadolu'nun Türklüğü)
  • Doğu Anadolu, Türkistan kadar, Azerbaycan kadar ve Türkiye’nin diğer her hangi bir bölgesi kadar Türktür. Oradaki köyleri Türk uruklarının çeşitli oymakları kurmuş ve Türk töre ve geleneğine göre isimlendirmişlerdir. Kem gözler, gayri ilmi iddialar, bu vesikalar önünde tesirsiz kalmaya mahkûmdur. (Doğu Anadolu'nun Türklüğü)
  • Keçinin kılı ve koyunun yünü, Yörüklere hemen hemen dışarıya muhtaç olmadan, kapalı bir ekonomi içinde, kendi yağı ile kavrulabilen bir hayat yaşatacak iki esaslı ham maddedir. (Yörükler)
  • Kanuni devrinde, Oğuz boylarından Beydili Boyu, kırk oymaktan ibaretti ve bu kırk oymaktan birinin adı "Kürtler Oymağı" idi. (Doğu Anadolu'nun Türklüğü)
  • Ahmed Yesevi gibi büyük bir mutasavvıf ortaya çıkıncaya kadar, Türk içtimaî çevresi, mutasavvıflara, dervişlere alışmıştı. Onlara iyilik ve saadet yollarını gösteren, ilâhîler ve şiirler okuyarak, Allah rızası için öğütler veren bu dervişlere, Türk halkı büyük sevgiyle bağlı bulunuyordu.. (Türkiye'de Alevilik Bektaşilik)
  • "Ekonomi demek, her şey demektir. Yaşamak için, mesut olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir. Ticaret demektir, çalışma demektir. Her şey demektir." (Atatürk, Milliyetçilik Doğu Anadolu)
  • "Yuvanın temeli sevgidir." (Yörükler)
  • Karakeçililer, tefekküre dalmış gibi oturup, geviş getiren bir deveyi "Lök" kelimesi ile anarlar. (Doğu Anadolu Hakkında)
  • "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." (Atatürk, Milliyetçilik Doğu Anadolu)
  • SALUR (Refahiye - Erzincan). Kalur (Refahiye), Salut (Yeni adı: Dereyolu) (Göle - Kars). A. Salut (A. Sallıpınar), (Sarıkamış - Kars), Y. Salut (Y. Sallıpınar) (Sarıkamış). Salut (Dedeoğlu (Kemah - Erzincan). Bilindiği gibi "Salur" 24 Oğuz boyundan biridir. Vambery, G. Jarring, Türkmenistan'daki Salur'lardan bahsetmişlerdir. İran ve Anadolu'da, Salur'ların oynadığı rol hakkında geniş ve zengin bilgiyi Prof. Faruk Sümer'in Oğuzlar kitabında bulmak mümkündür. Köprülü'de, Salur'lardan bahsetmiştir. "Salut" da Salur'un bozulmuş şekli olabileceği gibi "Salu" kelimesinden de gelmiş olabilir. Salu, eski Uygur Türklerinde bir erkek adıdır. Salu ismindeki şahsın oymağı da aynı adı alır ve köye yerleşince aynı isim devam edebilir. İleri sürdüğümüz iki görüş de birer ihtimaldir, bir faraziyeden öteye geçmemektedir." (Doğu Anadolu'nun Türklüğü)
  • • "Millet" sosyoloji ve tarih, ırk ise biyolojik kaynaklıdır. • (Doğu Anadolu'nun Türklüğü)
  • Kanuni devrinde, Oğuz boylarından Beydili Boyu, kırk oymaktan ibaretti ve bu kırk oymaktan birinin adı "Kürtler Oymağı" idi. (Doğu Anadolu'nun Türklüğü)
  • Uz'lar Tuna'yı geçip, Balkan Yarımadası'na yerleştiler. Bugünkü Gagauz'lar onların torunlarıdır. (Hristiyanlaşan Türkler)
  • "Ben sporcunun zeki. çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim." (Atatürk, Milliyetçilik Doğu Anadolu)
  • • "Börksüz baş olmaz, Tat'sız Türk olmaz." • (Doğu Anadolu'nun Türklüğü)
  • SALUR (Refahiye - Erzincan). Kalur (Refahiye), Salut (Yeni adı: Dereyolu) (Göle - Kars). A. Salut (A. Sallıpınar), (Sarıkamış - Kars), Y. Salut (Y. Sallıpınar) (Sarıkamış). Salut (Dedeoğlu (Kemah - Erzincan). Bilindiği gibi "Salur" 24 Oğuz boyundan biridir. Vambery, G. Jarring, Türkmenistan'daki Salur'lardan bahsetmişlerdir. İran ve Anadolu'da, Salur'ların oynadığı rol hakkında geniş ve zengin bilgiyi Prof. Faruk Sümer'in Oğuzlar kitabında bulmak mümkündür. Köprülü'de, Salur'lardan bahsetmiştir. "Salut" da Salur'un bozulmuş şekli olabileceği gibi "Salu" kelimesinden de gelmiş olabilir. Salu, eski Uygur Türklerinde bir erkek adıdır. Salu ismindeki şahsın oymağı da aynı adı alır ve köye yerleşince aynı isim devam edebilir. İleri sürdüğümüz iki görüş de birer ihtimaldir, bir faraziyeden öteye geçmemektedir." (Doğu Anadolu'nun Türklüğü)

Yorum Yaz