diorex

Murray Bookchin kimdir? Murray Bookchin kitapları ve sözleri

Amerikalı özgürlükçü sosyalist, siyaset felsefecisi, hatip ve yazar Murray Bookchin hayatı araştırılıyor. Peki Murray Bookchin kimdir? Murray Bookchin aslen nerelidir? Murray Bookchin ne zaman, nerede doğdu? Murray Bookchin hayatta mı? İşte Murray Bookchin hayatı... Murray Bookchin yaşıyor mu? Murray Bookchin ne zaman, nerede öldü?

  • 21.07.2022 20:00
Murray Bookchin kimdir? Murray Bookchin kitapları ve sözleri
Amerikalı özgürlükçü sosyalist, siyaset felsefecisi, hatip ve yazar Murray Bookchin edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Murray Bookchin hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Murray Bookchin hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Murray Bookchin hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 14 Ocak 1921

Doğum Yeri: New York, Amerika Birleşik Devletleri

Ölüm Tarihi: 30 Temmuz 2006

Ölüm Yeri: Burlington, Vermont, Amerika Birleşik Devletleri

Murray Bookchin kimdir?

Murray Bookchin ( d. 14 Ocak 1921- ö. 30 Temmuz 2006) özgürlükçü sosyalist, siyaset felsefecisi, hatip ve yazar. Özgürlükçü sosyalist ve ekolojikdüşünsel çizgide bulunan toplumsal ekoloji hareketinin kurucusu Bookchin anarşist gelenek ile çağdaş ekolojik bilincin sentezini kurması ile dikkatleri üzerine çekti. Bookchin siyaset, felsefe, tarih ve kentsel sorunlar üzerine iki düzine kitabın yazarıdır.

Bookchin radikal anti-kapitalist ve toplumsal özyönetimin sözünü esirgemez savunucusu idi. Yaşam alanlarının özgürlükçü özyönetimi üzerine yazıları ile Yeşil Hareket ve Reclaim the Streets gibi anti-kapitalist doğrudan eylem grupları üzerinde büyük etkisi oldu. "Derin ekoloji" ve "Sosyobiyoloji"nin biyolojik gerekirci düşünceleri gibi, yaşam merkezli felsefelerin sağlam eleştirilerini yaptı, ve Charlene Spretnak gibi "New Age" Yeşilleri üzerine eleştirisi 1990'larda Amerikan Yeşil hareketini etkileyen bölünmelere neden oldu.

Yaşam öyküsü ve yazıları

Bookchin göçmen Rusya yahudisi olan Nathan ve Rose (Kaluskaya) Bookchinlerin çocuğu olarak New York'ta doğdu, ve Marksist ideolojiyle çocukluğunda tanıştı. Komünist gençlik örgütü olan Young Pioneers'a dokuz yaşında katıldı. Fabrikalarda çalıştı ve Endüstriyel Örgütler Kongresi -Congress of Industrial Organizations- aracılığı ile çalışanların örgütlenmesinde görev aldı. 1930'ların sonunda, Stalinizmle yollarını ayırdı ve Contemporary Issues adlı yayını çıkaran bir grupla çalışarak Troçkizme yakınlaştı. Geleneksel Marksizm-Leninizm baskıları karşısında hayal kırıklığına uğrayan Bookchin 1950'lerde New York'ta Özgürlükçüler Birliği'nin kurulmasına yardım etti ve Anarşist oldu.

1950'ler ve 1960'lar boyunca, Bookchin işçi olarak aralarında demiryollarında yükleme işçiliğinin de bulunduğu birçok işte çalıştı. 1960’ların sonlarında Manhattan'da 1960’ların muhalif bir enstitüsü olan Özgür Üniversite’de ders vermeye başladı. Bu ona Mahwah’da -New Jersey- bulunan Ramapo Devlet Koleji’nde öğretim görevi kazanmasını sağladı. Aynı zamanda, Vermont’da Goddard Koleji bünyesinde 1971 yılında kurulan Toplumsal Ekoloji Enstitüsü’nün kurucuları arasında bulundu.

Our Synthetic Environment(Sentetik Çevremiz) adlı kitabı ‘Lewis Herber’ takma adı ile Rachel Carson’un Silent Spring (Sessiz Bahar) kitabından altı ay önce yayınlandı, kitabında çevre sorunlarını geniş çaplı ele aldı fakat siyasi radikalizmi nedeniyle çok az ilgi gördü. Çığır açan makalesi "Ekoloji ve Devrimci Düşünce" ile ekolojiyi radikal politik kavram olarak ortaya attı. 1960’ların diğer makaleleri, ekolojik teknolojiler konusunda yaratıcı düşüncelere öncülük etti. Birleşik Devletler’de birçok yerde verdiği derslerle, muhalif kültürün ekoloji kavramını geniş kitlelere tanıttı. 1969 yılında yazdığı yaygın olarak tekrar tekrar basılan makalesi “Dinle, Marksist!” ile Demokratik Bir Toplum için Öğrenciler’ grubunu, Marksist bir grubun onu ele geçirmesine karşı uyardı fakat sonuçsuz kaldı. Bu makaleler ve önemli etkiler yaratan diğer 1960-dönemi makaleleri Post Scarcity Anarchism (Kıtlık Sonrası Anarşizm) adlı eserde biraraya getirildi.

The Ecology of Freedom (Özgürlüğün Ekolojisi) 1982 yılında yayınlanan kitabı, Birleşik Devletler ve diğer ülkelerde ortaya çıkan ekolojik hareketler üzerinde derin etkilerde bulundu. Kentleşmeden Şehirlere (İlk olarak Kentleşmenin Yükselişi ve Yurttaşlığın Düşüşü adı ile yayınlandı) adlı kitabında politik felsefesini etkileyen ve özgürlükçü yerel yönetim kavramının uygulamasını tarif edendemokratik gelenekler üzerinde iz sürdü. Yirmi yıllık arkadaşı Janet Biehl tarafından yazılan daha ufak bir çalışma, Toplumsal Ekoloji Siyaseti kısaca bu düşünceleri özetler. 1999 yılında, Bookchin anarşizm ile bağlarını kopardı ve düşüncelerini komünalizm düşüncesi çerçevesine oturttu. Politik yazıları yanında, diyalektik naturalizm olarak adlandırdığı felsefi düşünceleri hakkında da geniş bir şekilde yazılar yazdı. Hegel’in, değişimin ve büyümenin gelişimsel felsefesini açıklığa kavuşturduğu diyalektik yazıları, Bookchin’e gore, onlara yaşayan –organik- hatta ekolojik yaklaşımı ödünç vermiştir. Sonraki felsefi yazıları, hümanizm, rasyonellik ve Aydınlanma’nın idealleri üzerine vurguda bulunur.

Önemli son yayınlanmış çalışması, dört ciltlik, Avrupa ve Amerikan devrimci hareketler içindeki özgürlükçü-liberter etkinin tarihi üzerine olan Üçüncü Devrim adlı eseridir. Ramapo’dan emekli olduktan sonra Bookchin Hoboken’dan –New Jersey- Vermont’a gitti ve zamanını yazılarına ve tüm dünyada gerçekleştirilen konferanslara adadı. 2004 yılına kadar ISE’de eğitim vermeye devam etti.

Ölümü

Bookchin, 2002'den beri kalbindeki ağrılardan sürekli şikayetçiydi. 2005'in Haziran ayından sonra ağrıları bitti. İyi olduğu konusunda haberler çıktı. Ancak 30 Temmuz 2006'da Burlington’da –Vermont- bulunan evinde 85 yaşında öldü. Yakınları, son zamanlarda tehditler aldığını ve otopsi yapılmasını istedi. Ancak otopsi yapılmadı ve ölüm nedenine 'kalp yetmezliği' dendi.

Murray Bookchin Kitapları - Eserleri

  • Özgürlüğün Ekolojisi
  • Toplumsal Ekoloji Ve Komünalizm
  • Ekolojik Bir Topluma Doğru
  • Toplumu Yeniden Kurmak
  • Toplumsal Anarşizm Mi Yaşamtarzı Anarşizm Mi
  • Kentsiz Kentleşme
  • Toplumsal Ekolojinin Felsefesi
  • Geleceğin Devrimi
  • İnsanlığı Yeniden büyülemek
  • Köylü İsyanlarından Fransız Devrimine
  • 1905'ten 1917'ye Rus Devrimleri
  • Spartakistlerden İspanya İç Savaşına
  • Modern Kriz
  • Fransız Devriminden İkinci Enternasyonale
  • Anarşizm Marksizm ve Solun Geleceği
  • Kıtlık Sonrası Anarşizm

Murray Bookchin Alıntıları - Sözleri

  • Bizzat yaşamın bütünlüğü karşısındaki bu dehşet verici tehlike yüz binlerce yıl boyunca yanı başımızda olacaktır. Radyoaktif atıklara, bir de böcek ilaçlarını; kurşun atıklarını; yiyeceklerde, su ve havadaki zehirli ya da potansiyel zehirli binlerce kimyasal maddeyi; neredeyse ulus ölçülerine yükselen kent nüfuslarının belli kent kuşaklarında yoğunlaşmasını; art alanda artan gürültü yoğunluğunu; izdiham, kitlesel yaşam ve kitlesel manipülasyonun yarattığı gerilimleri; çöp, artık, atık, endüstriyel atık maddelerinin olağanüstü birikimini; taşıt trafiğine açık kent sokaklarının ve anayolların tıkanmasını; eşsiz hammadde kaynaklarının savurganca tahribatını; yeryüzünün arsa spekülatörleri, orman ve maden sahipleri, yol yapım bürokratları tarafından tarumar edilmesini eklemeliyiz. Biyosfere karşı öldürücü aşağılamanın kanıtı bu ekolojik liste gezegenimize onun üzerinde binlerce yıldır yaşayan insanların verdiği zarardan daha fazlasını veren tek bir kuşağın eseridir. Bu tahribatın temposunu düşündüğümüzde, gelecek kuşakları nelerin beklediğini tahmin etmek bile son derece ürkütücüdür. Günümüzdeki ekolojik bunalımın özü, bu toplumun, geçmiş bütün örneklerinden daha fazla olmak üzere, organik evrimin getirdiklerini kelimenin tam anlamıyla mahvetmesidir. İnsanlığın hayatın dokusunun bir parçası olduğunu söylemeye gerek bile yok. Bu geç aşamada, belki, insanlığın can alıcı bir biçimde hayatın karmaşıklığı ve çeşitliliğine bağlı olduğu, insanın geleceği ve yaşamını sürdürebilmesinin organizmaların uzun dönemde giderek karmaşık ve karşılıklı bağımlı biçimlere evrilmesine dayandığını vurgulamak daha önemlidir. Hayatın karmaşık bir ağ haline gelmesi, ilksel hayvan ve bitkilerin son derece çeşitli biçimler alması, insanlık ve doğanın evrimi ve hayatta kalması için bir ön koşuldur. (Ekolojik Bir Topluma Doğru)
  • Sonuç olarak, politik yaşamın gerçek birimi, özyönetime sahip yerleşimlerdir; yerleşimlerin insani boyutları aştıkları durumlarda, bunların alt bölümleri, yani mahalleler, gerçek politik birimleri oluşturur. Politika, gücün vekillere verildiği bir sistem etrafında da yapılandırılamaz. "Temsili demokrasi" deyişi, sözcük anlamıyla ele alındığında, kendi içinde bir çelişki oluşturur. "Halkın kendini yönetmesi" anlamına gelen demokrasi kavramı, "halkın temsilciler yoluyla yönetilmesi" kavramını içeren cumhuriyetçi görüş ile tam bir tutarsızlık içindedir. (Kentsiz Kentleşme)
  • "Dinle, Marksist” onların etkilerini durdurmak için yazılmıştı.Proletarya hegemonyası kavramını, otuz yıl önce geçerli görünen fikri -sanayi proletaryasının herhangi bir toplumsal devrimde veya sosyalizm mücadelesinde önderlik eden sınıf olacağı fikrini gizemin￾den arındırmaya (demystify) çalıştı. Bu görüş 1960’larda artık geçerli değildi. Manc’ın zamanında ve gençliğmde, sanayi proletaryası, sosyalizm mücadelesinde kolaylıkla hegemonik bir sınıf olarak görünse de bugün proletarya artık kendisini burjuva toplumuna karşı bir sınıf olarak görmüyor. Sanayi üretiminde yer alan işçilerin desteği olmadan herhangi bir devrim yapmak imkânsız olsa da proletarya Marx’ın bir zamanlar varsaydığı gibi artık bir devrimi başlatmak ve sonuna kadar götürmek için öncülük eden sınıfolarak seçilemez. Proletarya,burjuva sanayi düzenine II. Dünya Savaşı’ndan önce hiç birimizin hayal edemeyeceği ölçüde ekonomik olarak entegre olmuştur. (Anarşizm Marksizm ve Solun Geleceği)
  • Kadın, yaşamın temel yollarında yol göstericidir. (Özgürlüğün Ekolojisi)
  • Xoza çi ya? (Toplumsal Ekolojinin Felsefesi)
  • Kentleşme yalnızca bir bölgenin doğal bütünlüğünü değil, insan ruhunu da zehirleyebilir. (Kentsiz Kentleşme)
  • Eski ve Yeni Dünya'da ortaya çıkan zengin tapınaklar, birikmiş zenginliğin kutsallaştırılmasına, daha sonraları cesaretin ödülü olarak yağmaya; ve sonunda politik egemenliğin sonucu olarak armağana tanıklık ederler. (Özgürlüğün Ekolojisi)
  • Her halkın asıl düşmanı kendi ülkesindedir. (1905'ten 1917'ye Rus Devrimleri)
  • "Büyü ya da yok ol" buyruğunun vahşi rekabetçiliği etrafında yapılanmış olan mevcut piyasa toplumunun kendi kendine işleyen, tümüyle gayri şahsi bir mekanizma olduğunu göremezsek, gittikçe artan çevresel altüst oluşlar için hatalı bir biçimde teknoloji ya da nüfus artışı gibi başka olguları suçlama eğiliminde oluruz. (Toplumsal Ekoloji Ve Komünalizm)
  • Demokrasi ve anarşinin uyuşamaz olduğunu, çünkü "tek kişilik bir azınlığın bile" isteklerinin engellenmesinin, kişisel özerkliğin bir ihlali olduğunu ileri sürmek, özgür bir toplumdan değil, ancak Brown'ın "bireyler toplamı"ndan, kısaca bir sürüden yana olmak demektir. Artık "hayal gücü", "iktidara" gelmeyecektir. Daima var olan iktidar, ya yüz yüze ve açıkça kurumsallaşmış bir demokraside bir kolektifin olacak ya da bir "yapısızlığın zorbalığını" oluşturacak olan birkaç oligarşik egonun olacaktır. (Toplumsal Anarşizm Mi Yaşamtarzı Anarşizm Mi)
  • Hiç kuşkusuz kapitalizm tarih boyunca ortaya çıkmış en dinamik toplumdur. Elbette, kapitalizm tanımı gereği, her zaman, satış ve kâr amacıyla üretilen nesnelerin çoğu insan ilişkisini istila ve manipüle ettiği bir meta değişim sistemi olarak kalacaktır. Fakat kapitalizm aynı zamanda son derece değişken de bir sistemdir; "bir şirket rakiplerine zarar verme pahasına büyümüyorsa, yok olmaya mahkumdur" şeklindeki acımasız ilkeyi sürekli olarak geliştirmektedir. Böylece "büyüme" ve sürekli değişim, kapitalizmin hiçbir zaman kalıcı olarak tek bir biçimde kalmayacağı anlamına gelir; kapitalizm temel toplumsal ilişkilerin ortaya çıkarttığı kurumları her daim dönüştürmek zorundadır. (Toplumsal Ekoloji Ve Komünalizm)
  • Kentleşme yalnızca bir bölgenin doğal bütünlüğünü değil, insan ruhunu da zehirleyebilir. (Kentsiz Kentleşme)
  • Milliyetçi olmak, insandan daha eksik bir şey olmaktır, fakat aynı zamanda, bireylerin kendine özgü kültürel geleneklerin, çevrelerin ve ruh hallerinin ürünleri olmaları nedeniyle kaçınılmazdır da. Mutlak milliyetçilik olgusunu bir kenara bırakmak, insanların kendilerini aynı türün üyeleri olarak kabul ettiği ve "ulusal" istisnailiklerinden ziyade ortaklıklarını çoğaltma arayışında olduğu daha yüksek bir evrensel ilkedir. (Geleceğin Devrimi)
  • 1968'de, Fransız öğrencileri Paris duvarlarına "Pratik ol, imkansızı iste" sloganını yazıyordu; bu slogana ben de "imkansızı yapmazsak, düşünülemeyenle yüzleşeceğiz" katkısını yaptım. (Ekolojik Bir Topluma Doğru)
  • Devrim, her ne kadar bu terimi çok kullanmak zorunda kalsam da, "kitleler" diye adlandırılan, özelliği olmayan insanlar tarafından yaratılmaz. Ateşlerin yangınlara dönüşmesini sağlayan yakıt, kesinlikle, baskı altındaki katmanlardan gelen ve radikal bir entelijensiya oluşturan militan azınlıktı. (...)"Intelligensia" -belirtmek gerekir ki Rusça bir sözcüktür- sözcüğüyle, bugün üniversitelere kapak atmış "entelektüeller" olarak bildiğimiz kişileri değil, yazarların, sanatçıların, şairlerin ve her türden profesyonelin ve hatta tiyatro oyuncularının oluşturduğu bağımsız bir topluluğu kastediyorum (Köylü İsyanlarından Fransız Devrimine)
  • Simone de Beauvior'un bir nesil önce vurguladığı gibi, patriarkal ahlâk kadını yalnızca karşı gelinmesi, olumsuzlanması ve kontrol altına alınması gereken Hegelci bir Ötekiye indirgemez; bu ahlak, aynı zamanda bu ötekiliği kadının öğrenme arzusuna, irdeleyici öznelliğine ve merakına yönelen belirli bir nefret biçiminde ayrıntılandırır. Erkek, kadının "kendi başına bir varlık" olduğunu redederken bile; Havva'yı şeytana uymasından, Pandorayı kötülüklerin kutusunu açmaya cüret etmesinden, Circeyi de olayları önceden görme gücünden dolayı lanetleyerek kadının varlığını doğrular. Aşağılık ve eksiklik duygusu, yeni ortaya çıkan eril ahlâkın her yönüne damgasını vurur: Her yerde bolca kötülük vardır, haz ve duyular yanıltıcıdır ve doğanın " uygarlığı" yeniden ele geçirmemesi için kosmos'u her daim kendi içine çekme tehdidinde bulunan kaos sürekli biçiminde engellenmelidir. İronik bir biçimde, burada kadının öznelliğinin reddi değil, kadının gizli güçlerinden ve bunların toplumsal yaşama yeniden sirayet etme ihtimalinden duyulan feci bir korku söz konusudur. (Özgürlüğün Ekolojisi)
  • Gerçek şu ki, 'cinsellik her yerdedir', diye yazar Deleuze ve Guattari, sanki ifade şoke edici olmasa da sıra dışıymış gibi. Cinsellik sadece fiziksel olarak çok biçimli değildir, aynı zamanda toplumsal olarak da çok biçimlidir. Böylece: yazarlar, 'Hitler'in faşistleri cinsel olarak uyandırdığını' ilan ederler. 'Bayraklar, milletler, ordular, bankalar pek çok insanı harekete geçirdi. Devrimci makine, en azından bu zorlayıcı makinelerin kesintiler üretmek ve akışları seferber etmek için sahip olduğu kadar gücü edinemiyorsa, hiçbir şeydir.' Bu kavramlar, Wilhelm Reich'ın kavramlarına doğrudan kendisinden alıntı yapılmadan alınabilecek kadar yakındır. Deleuze ve Guattari için şizofreni, aile içi patolojiden daha çok toplumsal bir patolojidir, Freud'un 'anne ve baba' yaklaşımından farklılaştıklarını iddia ettikleri bir kavrayıştır. Radikal entelektüellerin görevi, görünüşte bireysel patolojileri kuşatan bu toplumsal alanı irdelemektir; ancak bunu Henri Lefebvre'in gündelik olan üzerine vurgusunu andırır biçimde mikro-siyasal bir düzeyde yapmaktır. Gerçekten devrimci bir hareket, özellikle faşizmin 'bayraklar, milletler, ordular' vb.nin ürettiği cinsel uyarılmanın radikal alternatifi olacaksa bireysel insani 'arzulayan makinelerdeki' enerji tıkanıklıklarını serbest bırakmasın diye daha büyük toplumsal meselelerle fazla meşgul olmamalıdır. Dolayısıyla Deleuze ve Guattari, 'bilinç öncesi düzeydeki devrimci grubun, iktidarı ele geçirirken bile, arzu üretimi köleleştirmeyi ve ezmeyi sürdüren güç biçimine atıfta bulunduğu müddetçe zaptedilen bir grup olarak kaldığını' ileri sürer. Ne var ki, 'arzu üretimi' bilinçli seviyesine ulaştıktan sonra, devrimci bir 'makinenin', arzu ve libidinal cinsel siyaset ile öfkelenen, naif 'yaşam tarzı' anarşizminin ötesine nasıl geçtiği ve bir bütün olarak toplumu nasıl değiştirmeye çalıştığı açık değildir. Anti-Odipus'un bu sorunu ele almak için başka bir cilde fena halde ihtiyacı vardı. Önceki kitapları Kapitalist ve Şizofreni gibi aynı alt başlıkla süslenmiş, hayranlarının sekiz yıl sonra (1980) kavuştuğu, ortak çalışmaları Bin Yayla oldu. Toplumsal değişim meseleleriyle yüzleşmek bir yana, bu çalışmada Deleuze ve Guattari, edebi üsluplarda, entelektüel kaprislerde, İngilizceye çeviren Brian Massumi'nin yazdığı gibi 'keneler ve yorganlar ve bulanık kümeler ve nooloji ve siyasal iktisat' gibi önemsiz alanlarda çıktığı gezintilerde rahatına düşkün biçimde kural tanımadı. Maassumi okuru, 'kitaba nasıl yaklaşacağını bilmek zor' diye uyarmıştı. Massumi'nin aşırı kibarca öne sürdüğü gibi, 'karmaşık teknik dağarcığını' bir kenara bırakırsak, 'yazarlar bir kaydı dinlermiş gibi okumamızı tavsiye ediyor.' Kısaca, 'arzulayan makinelerin' toplumsal devrimci hatlar boyunca nasıl geliştirilebileceği sorusu cevaplanmamıştır. Bunun yerine, dil, üslup ve düzensizlikleriyle eleştirel incelemeden bağışık olan Deleuze ve Guattari, akılcı düşünme ve onun entelektüel sonuçları üzerine tipil postmodernist saldırı başlattı. Aklı 'ağaç' ile karşılaştırarak, kökleri (temeller), biçimi (mantık) ve yapısı (tutunum) olan, bilgi için çok eski Batı metaforuna meydan okudular. Bunun yerine yeraltında kıvrılan 'köksap' metaforunu yani çokluk, heterojenlik, merkezsizlik, biçimsizlik, yani tutarsızlık kavramlarını andıran filizlerin yayılmasını önerdiler. Bu 'rizomatik' imgelem ve yöntem bizi mikroanalizleriyle; tarihi, tefrikalar ve süreksiz olaylar içinde eritme eğiliminde olan Foucault'ya geri getirir. Beklendiği üzere, Foucault Anti-Odipus'a coşkulu biçimde onaylayan bir giriş yazdı. (İnsanlığı Yeniden büyülemek)
  • Kente ilişkin egemen girişimcilik kavrayışının tam karşılığı günümüzdeki hakim yurttaşlık kavrayışıdır. Kenti doğrudan bir “yatırım” olarak gördüğümüz için bize yeterli miktarda maddi kazanç sağlamasını bekleriz. Vergilerimizi karşılığında hizmet bekleyerek öderiz. Ödediğimiz para karşılığı aldığımız hizmet ne kadar büyükse, o kentte oturmak bizim için o kadar karlıdır. Kentsel konfor bariz biçimde okul sayısıyla, toplumsal sınıfların büyüklüğüyle, park ve bahçeleriyle, itfaiye ve polis hizmetleriyle, suç oranıyla, otoparklarıyla ve saysız benzeri özellikleriyle ölçülür. Bir yerleşim bölgesinde yer satın almadan önce ilk olarak bu maddi ve lojistik kolaylıkları göz önünde tutarız; yerleşimin kültürel yönden teşvik ediciliği ya da sahip olduğu birlikte yaşam ruhu ikinci planda kalır, ya da hiç dikkate alınmaz. (Kentsiz Kentleşme)
  • teknoloji ve bilimi, çalışma süresini (zorunluluk alanı) azaltacak ve boş zamanı (özgürlük alanı) genişletecek biçimde geliştirmeliyiz. Herkesin ihtiyaçları karşılanmıyorsa ve herkesin kamusal işleri yönetmek için gerekli zamanı yoksa hiçbir insan gerçekten özgür olamaz. İhtiyaçlarımızın akılcı olması ve nicelik karşısında niteliğe ve kaba iştah karşısında estetiğe değer vermemiz gerektiğini vurgulamak gerekir. Fakat insanlar istedikleri yaşam tarzını seçmekte özgür olmalılar. Bunu yapma hakkından yoksun olmak, akıl dışı seçimlerin cazip görünmesini sağlayan zorunlu bir mahrumiyet duygusunu geride bırakacaktır. (İnsanlığı Yeniden büyülemek)
  • Bireysellik, topluluktan ayrılamaz ve özerklik, işbirliğine yönelik bir topluluk içine yerleştirilmedikçe anlamsız kalır. insanlığın özgürlük gizilgüçleriyle karşılaştırıldığında, göreci ve kişiselci bir "özerklik", toplumsal kuram içinde daha açık kılınmış ve yayılmış ruhsal terapiden başka bir şey değildir. (Toplumsal Ekolojinin Felsefesi)

Yorum Yaz