diorex
Dedas

Mustafa Baydar kimdir? Mustafa Baydar kitapları ve sözleri

Gazeteci, Yazar Mustafa Baydar hayatı araştırılıyor. Peki Mustafa Baydar kimdir? Mustafa Baydar aslen nerelidir? Mustafa Baydar ne zaman, nerede doğdu? Mustafa Baydar hayatta mı? İşte Mustafa Baydar hayatı... Mustafa Baydar yaşıyor mu? Mustafa Baydar ne zaman, nerede öldü?

  • 15.01.2023 09:00
Mustafa Baydar kimdir? Mustafa Baydar kitapları ve sözleri
Gazeteci, Yazar Mustafa Baydar edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mustafa Baydar hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mustafa Baydar hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mustafa Baydar hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Mustafa Çetin Baydar

Doğum Tarihi: 1920

Doğum Yeri: Gümülcine

Ölüm Tarihi: 1976

Ölüm Yeri:

Mustafa Baydar kimdir?

1920 yılında Gümülcine’de doğdu. 1944’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Sivas, Diyarbakır, Erzincan ve Erzurum gibi Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bir süre edebiyat öğretmenliği yaptı. 1950’de İstanbul’da gazeteciliğe başladı, çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı. Uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde muhabir, yazar ve tashih şefi olarak çalışan Baydar, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden 1971 ve 1973’te Gazetecilik Başarı Ödülü aldı, Türkiye Gazeteciler Sendikası’ndan da Başarı Ödülü alan, 1976 yılında hayatını kaybeden Baydar’ın diğer kitapları şunlardır: Atatürk ve Devrimlerimiz, Atatürk Diyor ki, Atatürk’le Konuşmalar, Kabakçı Mustafa İsyanı, 31 Mart Vak’ası, Attila, Kubilay, Ahmet Mithat Efendi, Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Anıları, Yeni Türk Hikâyecileri Antolojisi.

Mustafa Baydar Kitapları - Eserleri

  • Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar
  • Atatürk'le konuşmalar
  • Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Anıları
  • Atatürk Ve Devrimlerimiz

Mustafa Baydar Alıntıları - Sözleri

  • Çünkü bu millet asırlardan beri bu gibi mürtecilerin, ca­hillerin, riyakarların, menfaatperestlerin, serserilerin, sözleri­ne inanmak saffetini gösterdiğinden dolayıdır ki bugün çamur­dan ve sazdan izbelerde oturmaya mahkum çıplak ayaklarıy­la ve çıplak vücutlarıyla çamurların, karların, yağmurların bi­aman (amansız) şamarları altında yeniden aklını başına top­lamak mecburiyetinde kalmıştır. (Atatürk'le konuşmalar)
  • - Niye diktatör diye çağrılmaktan hoşlanmıyorsunuz? "- Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söy­lüyorlar. Evet bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayaca­ğım hiçbir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerlerini iradesine râmeden­dir. Ben kalbleri kırarak değil, kalbleri kazanarak hükmetmek isterim." - Mes'ut musunuz? "- Evet, çünkü muvaffak oldum." (Atatürk'le konuşmalar)
  • ... emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi tedrici, sefil bir ölüme mahkûm olmaktan ise babalarımızın oğlu sıfatıyla vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz. (Atatürk'le konuşmalar)
  • Abdülhak Şinasi Hisar: “Edebiyat derinleşen ruhun samimiyetidir.” (Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar)
  • - Paşa hazretleri, Türk milletinin bütün aleme gösterdiği bu necip ve asil mukavemet fikri, zat-ı devletlerine nasıl la­yih oldu (belirdi, parıldadı?) Mukavemete ait ilk düşünceleri­nizi sormama müsaade buyurulur mu? - Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Ben mille­timin ve büyük ecdadımın en kıymetli mefrusatından (miras­larından) olan aşk-ı istiklal ile meftur (dolu) bir adamım. Ço­cukluğumdan bugüne kadar ailevi ve hususi ve resmi hayatı­mın her safhasına yakından vakıf olanlarca bu aşkım malum­dur. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insan­lığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olmasıyla kaimdir. (Atatürk'le konuşmalar)
  • Şiirin sana gülmesini istiyorsan, önce sen kendini katıksız ona vereceksin. (Cahit Sıtkı Tarancı) (Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar)
  • Türkiye'nin Rum Patrikhanesi içini arazisi üzerinde bir melce (sığınılacak yer) göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan'da değil midir? Alem-i medeniyetin unutmaması lazım gelen bir mühim nokta daha vardır: Büyük Millet Meclisi tarafından idare edil­mekte olan yeni Türkiye, Babıalinin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve hay­siyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye ilka etmeye (atmaya) de hazır ve amadedir." (Atatürk'le konuşmalar)
  • Gözüm Paşanın yazı masasının üzerinde asılı duran güzel yüzlü bir Türk hanımının portresine ilişti. - Ne güzel bir yüz! diye haykırdım. Paşa, göze çarpan bir gurula "Anam" dedi. - Onu görmenin büyük zevkine varabilir miyim! dedim. " - Çok hastadır. Doktorlar gece gündüz yanındadırlar. Heyhat, korkuyorum artık iyi olmayacak." Sonra merdivenden çıkıp hastanın dairesine gittik. Onu bir divan üzerinde yastıklara dayanıp oturuyor görünce şaş­tım. İlk önce onun ölüme bu kadar yakın olduğuna inanmak güçtü. - "Yazık!" dedi Mustafa Kemal, "Onun ıstırabı benim yüzümdendir. Benim sürgün kaldığım yıllar esnasında çekti­ği ıstırap ve döktüğü gözyaşlarının hesabını şimdi veriyor. O çok söyleyemeyecek kadar meyustu (üzgündü), sesinde keder vardı. - "Şimdi siz de onun zaferine iştirak edebilirsiniz, de­dim, Oğlunuzla kimbilir ne kadar iftihar ediyorsunuz. Onun yaptıkları fevkaladedir. Ben yalnız onun eserini görmüş olmak ve onunla konuşmuş olmakla iftihar ediyorum." Bana heyecanla teşekkür etti ve dedi ki: "Allahın bana bu oğulu vatanı kurtarmak için gönderdiğine inanıyorum." (Atatürk'le konuşmalar)
  • Yakup Kadri Karaosmanoğlu: “Yazı yazmak isteyen gençlere her şeyden evvel okumalarını, durmadan, doymadan okumalarını tavsiye ederim.” (Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar)
  • ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR'DAN MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNE "Şu milliyetçilik kelimesinin iyi anlaşılmamasına ve hattâ fena anlaşılmasına bakınız. Millet kendisini, toprağını, tarihini, dilini, dinini korumak, kurtarmak için harb eder, İstiklâl Harbi'ni kazanır da, sonra, bu kelimenin kullanılması, şimdi irtica mânâsına alınabilir mi? Bugün bu kelimeye bir nevî irtica mânâsı verilmek isteniyor. Hâlbuki milliyetçiliği anlamamak, millî bir tehlike teşkil edebilir. Her millet, millî bir medeniyetle çerçevelenmiştir. Avrupa'nın bir yerinden bir ötesine geçince, nice hususî âdetler ve âdeta renklerin farklarıyla, bir sınırdan bir başkasına geçtiğinizi görürsünüz ve bir dil yerine bir ötekini duyarsınız. Ayrı bir Fransız, bir Alman, bir İngiliz medeniyeti mevcudiyeti bir realitedir. Milliyetçilik; bunun içinde yaşanan medeniyetin tatlarını duymak, sevmek ve bunları korumak istemektir; yoksa şovenizm, bir taassup demek değildir. ..." (Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar)
  • Dünya yolunu şaşırmış, geçmişini unutmuş, geleceğini tahmin edemeyen bir şaşkınlık içindedir. (Halide Edip) (Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar)
  • Birinci Cihan Harbi'nde, General Pershing'in kurmay başkanı bulunan General Harbord 1919 Eylülünde Sivas'a gelir ve burada Mustafa Kemal'le görüşür, General bir hayli konuştuktan sonra sözlerine şunları ekler: "- Ben bu vazifeye getirildiğim zaman Türk tarihini okudum. Gördüm ki milletiniz büyük ordular hazırlamış, büyük kumandanlar yetiştirmiştir. Bunu yapan bir millet, mutlâka bir medeniyet sahibi olmalıdır. Bunu takdir ederim. Fakat bugünkü vaziyetimize bakalım. Başta Almanya olmak üzere dört müttefiktiniz. Dört sene muharebe ettiniz, neticede mağlup oldunuz. Dördünüz bir arada yapamadığınız bir şeyi, bu vaziyetimizde tek başınıza yapmayı nasıl düşünebilirsiniz? Fertlerin intihar ettiğini vakit vakit görürüz. Şimdi de bir milletin intiharına mı şahit olacağız! Atatürk, büyük bir heyecan içinde bu sözlere aşağıdaki cevabı vermişler: "- Generale teşekkür ederim. Tarihimizi okumuş, milletimizin büyük ordular, büyük kumandanlar yetiştirdiğini, bunun için milletimizin bir medeniyete sahip olması lâzım geleceğini takdir ve kabul ediyor. Fakat şunu bilmesini isterim ki biz, emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi tedrici, sefil bir ölüme mahkûm olmaktan ise babalarımızın oğlu sıfatıyla vuruşa vuruşa ölmeği tercih ediyoruz." Atatürk, bu son sözleri söylerken, avucu ile, bir pençeye düşmüş bir kuş işareti yapıyor ve avucunu sıkarak tedrici ve sefil ölümün şeklini gösteriyor. Harbord, ve arkadaşları sessizce ayağa kalkıyorlar: "-Biz de olsak öyle yapardık..." Diyorlar ve Atatürk'le arkadaşlarının elini sessizce sıkarak oradan uzaklaşıyorlar. (Vatan'dan, 10 Kasım 1952) (Atatürk'le konuşmalar)
  • -Son 15 dakikanızda insalara ne söylemek isterdiniz acaba? - Benden sonra yaşayacaklar için kendilerini kıskandığımı söylerdim, bittabi telaştan ve üzüntüden o anda herhangi bir şey söylemeyi akıl edersem. Çünkü hayat her şeklinde ve daima güzel... (Ahmet Hamdi Tanpınar) (Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar)
  • Aziz Nesin: “Yaptıklarını kendileri de beğenmeyen kusurlu insanlar mizahtan korkar.” (Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar)
  • Allah, bu memleketi yaratırken özendikçe özenmiş; çevre yanı elvan elvan bezenmiş; toprağı cevher, suyu kevser, havası misk ü anber; her yanda güller gün eyliyor, bülbüller düğün eyliyor. Bu mübarek toprağın sade, insanı büyüleyen bir güzelliği değil, sizin tabirinizle bir de folklor özelliği vardır. Demir çarık, demir asa yollara düşüp de her yerin adetini, yöresini kendi tabii dekoru içinde bir bir gösterebilseydim, ne engin ve zengin bir folklorumuz bulunduğuna daha çok inandırırdım sizi. (Eflatun Cem Güney) (Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar)

Yorum Yaz