Mustafa Çamran kimdir? Mustafa Çamran kitapları ve sözleri
Doktor-Yazar Mustafa Çamran hayatı araştırılıyor. Peki Mustafa Çamran kimdir? Mustafa Çamran aslen nerelidir? Mustafa Çamran ne zaman, nerede doğdu? Mustafa Çamran hayatta mı? İşte Mustafa Çamran hayatı... Mustafa Çamran yaşıyor mu? Mustafa Çamran ne zaman, nerede öldü?
Doğum Tarihi: 1932
Doğum Yeri: Tahran
Ölüm Tarihi: 1981
Ölüm Yeri:
Mustafa Çamran kimdir?
Dr. Mustafa Çamran, 1932 yılında Tahranda doğmuştur.rnrnOrta öğrenimi sırasında İslami mücadele saflarına katılan Çamran, daha sonra Tahran Üniversitesi Fen Fakültesine girmiş ve mücadelesini Müslüman öğrenci liderliğine yükselerek sürdürmüştür. 1950li yıllarının İranında İngiliz emperyalizmine karşı Müslüman alimlerin önderliğinde başlatılan petrolün millileştirilmesi mücadelesinde öğrenci derneği lideri olarak ön saflarda yer almış ve önemli roller oynamıştır. Şah ve emperyalizm aleyhine birçok gösteri, miting ve benzeri eylemler örgütlemiş ve üniversite gençliği içerisinde saygın bir lider olarak tanınmıştır.rnrnÜniversiteyi bitirdikten sonra Amerikaya giden ve orada Elektro-Fizik üzerine doktorasını tamamlayan merhum Çamran, ABDdeki Müslüman öğrencilerin örgütlenmesinde de aktif rol almış ve Müslüman Öğrenciler Birliğini kurarak İslami çalışmalara öncülük etmiştir.rnrnDaha sonra İran’a dönen Çamran, 1963 yılındaki ünlü "15 Hordad" kıyamına katılmış, kıyamın kanlı bir katliamla bastırılmasının ardından İranı terk ederek bir kısım arkadaşıyla beraber Mısıra gitmek zorunda kalmıştır. Mısırda o dönem, Müslümanlar’ın en Önemli gündemi olan Filistin sorunu ile ilgilenmiş, Filistinlilerle ilişkiye geçerek gerilla eğitimi görmüştür. Filistinliler arasında o dönem revaçta olan ve Mısır da dahil tüm Arap dünyasını sarmış bulunan nasyonalist milliyetçi düşüncelere karşı cephe alan Çamran, oradan Lübnana geçmiş ve Filistin sorununa İslami bir tarzda yaklaşıp mücadeleyi İslam’i zemine çekme fikriyle hareket etmeye başlamıştır. Lübnanda 1970 yılından itibaren bu doğrultuda faaliyetlere başlamış ve "Hareketül-Muhrümin" teşkilatını kurmuştur. Bilahare merhum İmam Musa Sadr ile birlikte bir müddet sonra bu hareketin askeri kanadı olacak "Emel" örgütünü oluşturmuş ve Siyonist İsraile karşı sürekli ve kapsamlı bir silahlı savaş başlatmıştır.rnrnLübnanda bulunduğu dönem boyunca, faaliyetleriyle, oradaki Müslümanların İslam’i bilince ulaşmasında ve nasyonalist çizgiden uzaklaşmasında önemli bir pay sahibi olan merhum Çamran’ın attığı tohumlar, İslam inkılabından itibaren Lübnanda boy veren Hizbullah, İslam’i Emel gibi hareketlerin yeşermesine vesile olmuştur.rnrnİslam inkılabına kadar Lübnanda bulunan Çamran, inkılapla birlikte İrana dönmüş ve inkılabın sıcak günlerinde Sıpah-ı Pastaranın (Devrim Muhafızları) örgütlenmesinde öncülük etmiştir. İnkılabın iç ve dış saldırılara karşı savunulmasında halkın aktif desteğiyle birlikte önemli bir rol oynamıştır.rnrn İnkılabı, şovenist-milliyetçi hesaplarına alet edemeyen, İran Kürdistanındaki Sovyet ve Arap emperyalizmi güdümlü kurtçu ayaklanmaların bastırılmasında rol oynayan Çamran, iran-Irak Savaşının başlamasıyla birlikte cepheye gitmiş ve pastar komutanı olarak, 1981 Haziranında Güney cephesinde şehid olmuştur.rnrn Hayatı mücadele içerisinde geçen merhum Çamran, yalnızca iyi bir asker ve gerilla değil, aynı zamanda dirayetli bir lider, usta bir örgütleyici ve mütevazi bir fikir adamı olarak da İslam İnkılabının mümtaz şahsiyetlerinden olma bahtiyarlığına erişmişti. Halen İranlı ve Lübnanlı hizbullahi Müslümanların nezdinde sevgi ve saygıyla anılan merhum Şehid; "Ben sahte inkılapçılardan kaçmışımdır hep... İnkılap silahıyla silahlanan madde perest tüccarlardan nefret ediyorum!.. Şehîdlerin kanlarıyla ticaret yapanlara kin duyuyorum, önemli olan şey, bencilliğe, gurura, alçak maddi çıkarlara galebe çalıp, ilahi değerlere iman etmektir. Allahım! Sana şükrediyorum; şehadet sırrını bana gösterdin. Ta ki tehlike döneminde Ölümden korkmayayım, aşkla tehlike denizine dalayım! Korkunç sahnelerden kaçmayayım. Tehlike ve tehdit beni senin yolundan saptırmasın!.. Şehadeti kabul etmem, beni hürleştirdi. Şehadete dayanan böyle bir hürriyeti, hayatım pahasına hiçbir şeye satmayacağım..." diyerek net ve halis yapısını, yüksek ulvi karakterini ortaya koymuş ve İslam İnkılabının gerçekten de yiğit bir askeri olduğunu göstermiştir.rnrnYine bir konuşmasında "... Andolsun Allaha! Andolsun ki, kanımızın son damlasına kadar iç ve dış düşmanlara karşı savaşacağız!.. İranın cihan-şumül islam inkılabını koruyacağız!.. Alemin tümünde Hakk ve Adaletin istikrarına, tağutların ve şeytanların yok edilişine kadar mücadeleden vazgeçmeyeceğiz!.. Söylediklerime sadık kalacağıma Allah şahidimdir!.." diyordu.rnrnEngin kavrayışı ve kültürüyle inkılab süresince, başta "Halkın Mücahidleri" diye bilinen münafık teşkilat olmak üzere, karşı devrimci hareket ve düşüncelerle de ideolojik bir mücadele yürüten Çamran, bu doğrultuda çeşitli yerlerde konuşmalar yapmış ve birçok makaleler yazmıştır. Sovyet Rusya ve oradaki Müslüman cumhuriyetleri de gezmiş olan merhum Çamran, marksizm ve sosyalizmi de yakından tanımanın avantajıyla, özellikle, Halkın Mücahidlerinin "İslami sosyalizm" tezlerine karşı İlahi Din in Özgün düşüncesiyle mücadele edip karşı durmuş ve İran gençliği üzerinde ideolojik muğlaklığın giderilmesine çalışmıştır.rnrnŞehid Mustafa Çamran, sürekli ve yoğun bir mücadele sürecinde fikri bir eser telif edememiş ama çeşitli konferans, seminer ve benzeri etkinliklerle ve İslam’i yayın organlarında yayınlanan makaleleriyle, fikrî ürünler bırakmıştır.rnrnKARDEŞİ MEHDİ ÇAMRAN ‘ IN AĞZINDAN DR. MUSTAFA ÇAMRAN...rnrn"... Şehid Mustafa Çamrandan sizlere anlatmak istediğim konular daha çok kendisinin irfani, ruhi ve psikolojik yapısıyla ilgili. Aynı şekilde, onun sadece Allah için yaşamak ve yalnız Onun rızası için çalışmak yolundaki ruhi haleti ile alakalı.rnrnTemelde, şüpheden uzak olarak söylenebilecek tek şey, Dr. Mustafa Çamranın gerek Amerika, Lübnan ve İran’da gerekse diğer topluluklarda gerçekleştirdiği şeylerde, sadece Allahın rızasını gaye edinmiş olmasıdır. Hatta bazen kendi irfani dünyasına öylesine gark oluyordu ki, rıza-ı ilahîyi bile kendisine fazlalık telakki ediyordu. Bizlerin öncelikle, insani ve kulluk vazifelerimizi icra etmemiz gerektiğine, elimizden tutacak olanın ise Allah olduğuna iman etmişti.rnrnDr. Mustafa Çamran, fedakarlık simgesi, cesur, sabırlı ve kendinden geçmiş istikamet sahibi biriydi. Bununla birlikte tüm bu saydıklarımı kendisi için ya da başka bir menfaati için değil bilakis, sadece rıza-ı ilahiye ulaşmak gayesiyle taşıyordu.rnrnBu konuşmamızda özellikle kendisinin hayatta olduğu sırada yayınlanmamış olan konuşma ve yazılarına dayanarak konuşacağım.rnrn Şehid Dr. Çamran anlatıyor:rnrn"Allahım! Yaptıklarım için senden ecir istemiyorum ve kendi fedakarlıklarımdan dolayı böbürlenmiyorum. Her neyim var idiyse sen verdin ve ne yaptımsa, sen kolaylaştırdın da yapabildim. Bütün yetenek ve kabiliyetlerim ve tüm varlığım senin iradenin bir sonucudur. Sana sunacak, kendimden olan hiçbir şeyim yok. kendi kendime ecir işleyecek kadar hiçbir şey yapamadım."rnrnŞehid Çamran, kendisini ilahi dergahta o kadar mı küçük görüyordu ki, Allahtan bir dilekte bulunmayı cesaret olarak değerlendiriyordu?rnrnO, her zaman, yaşamını, varlığını ve en büyük sermayesi olan canını, mahrumlar ve mustazaflar uğrunda feda etmek arzusu içinde kıvranıyordu. O şöyle diyordu:rnrn"Allahım! Sen benî aşıkların kalbinde yanıp tutuşmam için aşktan bir parça kılmışsın."rnrnDünyada benzeri az olan yüksek bir ilmi düzeyde olup, bir fizikçi, elektronik mütehassısı ve dünyanın en büyük araştırma merkezlerinden birinde çalışan bir araştırmacı olarak, Amerikanın kalbinde bütün bu refah ve ilmi makamını terk edip, aşıkların kalbinde bir aşk parçası halinde yanıp tutuşmak ve Güney Lübnanda İsraille mücadelede şehid olma arzusunda olan bir ferdi tasavvur edin. Bu iki Özelliği bir araya getirmek; ateşle barutu, cam ile taşı bir araya getirmek gibidir. Bu özellik, yani zıt şeyleri bandıra bilme özelliği, Allah erlerinin özelliğidir.rnrnO, kendisini Hz. Alinin mektebinin küçük bir şakirdi biliyordu. Hz. Aliden, iki zıt şeyi bir araya getirebilme özelliğini öğrenen bir küçük talebe olmakla da iftihar ediyordu. Bundan dolayı da hiçbir şeyden korkmuyordu ve hak kelimeden başka bir şey onun için söz konusu değildi. Dünya menfaatlerinden hiçbir şeyi kendisi için istemiyordu.rnrnŞöyle diyor: " Allahım! biliyorsun ki, ömrüm boyunca hiç bir zaman seni unutmadım. Uzak diyarlarda sadece sen yanımdaydın.rnrn Karanlık gecelerde dertlerim ve kederlerimin ortağı sadece sendin. Tehlike anla rında beni muhafaza eden, göz yaşlarımı görüp yaralı kalbimi zikri ve yadıyla sakinleştir diğim sendin, sen!.."rnrnİslamı savunmanın gericilik ve geriye adım diye değerlendirildiği ve senin mukaddes mektebini korumaya ancak çok az kimselerin cesaret ettikleri bir dönemde her yerde, küfür beldelerinde dahi İslam sancağını dalgalandırıyordum. Akli ve mantıki tebliğimle, senin dininin muhaliflerini, dinin karşısında saygılı olmaya mecbur kılıyordum. Ve sen ey büyük Allahım! biliyorsun ki bu sadece, benim sana olan kalbi iman ve bağlılığımdan kaynaklanmakta..."rnrnDr. Çamranın küfün beldelerinden kasdı, Amerika idi. Allahtan uzaklığın ve dini cehaletin merkezi Böylesi bir irfanın muktezası olan tevazu ve alçak gönüllülükle İslamın feryadını yankılandırıyordu. Doğrusu o, kendini ve sahip olduğu tüm şeyleri Allah yanında bir hiç mesabesinde görüyordu. Aynı zamanda Allah kullarının yanında da mütevaziydi.rnrnYine o kunuşuyor:rnrn" Meçhul ve isimsiz biri olarak, dünyada eziyet çekenlerin yanına gidip eziyet ve işkencede onlara ortak olmak istiyorum. Aynı şekilde Afrika devrimcileri saflarında savaşıp şehadet mertebesine ulaşmak da arzularım arasında."rnrnBu mevzu peşinde, toplum içerisinde isimsiz biri olmak istiyordu. Şöhret sahibi olmanın, kendisinde bir gurur doğurmasından sürekli endişe içerisindeydi. Gece namazlarından ve gece yarıları Allaha dua etmesinden kimsenin haberdar olmaması için dikkat ediyordu. Ta ki riyanın en küçük unsuru dahi kendisinde tezahür etmesin.rnrnYine aynı mesele etrafında şöyle diyor:rnrn“ Kimsenin beni tanımasını istemiyorum. Hiç kimse namazlarımdan ve dualarımdan muttali olmasın. Ta ki, Allahtan başka hiç ki
Mustafa Çamran Kitapları - Eserleri
- Ruhun İrfanla Yükselişi
- İnsan ve Allah
- Allah Vardı ve Başka Hiçbir Şey Yoktu
Mustafa Çamran Alıntıları - Sözleri
- "Bizim elimizde Allah'ın varlığının bulunduğu bir yer ile O'nun varlığının bulunmadığı başka bir yer yoktur ki onunla Allah'ın varlığını tecrübe edip anlayabilmemiz mümkün olsun." (İnsan ve Allah)
- "Kur'an-ı Kerim insanın kalp ve vicdanının ilham ve işrak yoluyla uyanmasını ve Allah'ın varlığını hissedip anlamasını hedeflemektedir." (İnsan ve Allah)
- islamı savunmanın gericilik ve geriye adım diye değerlendirildiği ve senin mukaddes mektebini korumaya ancak çok az kimselerin cesaret ettiği bir dönemde her yerde, küfür beldelerinde dahi islam sancağı dalgalandırıyordum. akli ve mantıki tebliğimle, senin dinin muhaliflerini, dinin karşısında saygılı olmaya mecbur kılıyordum. ve sen ey büyük allahım! biliyorsun ki bu, sadece benim sana olan kalbi iman ve bağlılığımdan kaynaklanmakta. (İnsan ve Allah)
- Ne de güzeldir; Allah’a tevekkül etmek, fırtınaların ortasında mutmain bir kalple uçmak, tehlikeli aşk girdaplarının derinliklerine dalmak ! (Allah Vardı ve Başka Hiçbir Şey Yoktu)
- "Aşk, Allah'a kulluk için lazım olan lügattır. Aşk, Allah'ın yaratılış kelimesinin felsefesidir." (Ruhun İrfanla Yükselişi)
- Kaderimiz, belirsizlikte yazılmıştır ki ne geçmişte bizim elimizdeydi ne de gelecekte bizim arzumuza göre değişecektir. Acılar ve üzüntüler, kısacık zevkler ve yersiz gururla birlikte insanı ele geçirir ve gündelik olaylar bizi saman çöpü gibi bir köşeden diğerine sürükler.Biz de O' nun meşiyyetine, kaza ve kaderine teslim olarak ilerliyoruz. Ta ki ölüm ejderhası gelip bizi yutana kadar. (Allah Vardı ve Başka Hiçbir Şey Yoktu)
- Allah'ım! Hayattaki hedefimin ne olduğunu bilmiyorum. Dünya ve içindekiler beni tatmin etmiyor. Her yerde, göz diktikleri hedefe ulaşmak için koşan, çok çalışan, zahmet çeken insanlar görüyorum. Lakin ey büyük Allah'ım başkalarının peşinde olduğu şeylerden nefret ediyorum! (Allah Vardı ve Başka Hiçbir Şey Yoktu)
- Ey gözyaşı! Ey karanlık gecelerimin dostu.. (Ruhun İrfanla Yükselişi)
- Kur'an-Kerim'in ALLAH'ın varlığı konusunda bu kadar açık deliller beyan etmesine ve ALLAH in varlığı, bu kadar açık ve bedihi olmasına rağmen nasıl oluyor da bazıları ALLAH'ı idrak etmemekte, O'nun varlığı hakkında şek, şüphe ve tereddüde düşmektedir.? Bu konuyu açık ve sade bir örnekle izah etmek istiyorum. Suyun içerisindeki balığın durumunu göz önünde bulundurunuz. Balık, belli bir müddet sonra suya alışıp yüzmeye başlar ve artık suyun varlığını hissedemez hale gelir. Veya havada uçan bir kuş; o da bir müddet sonra havanın varlığı hissedemez hale gelir. Ama eğer balığı sudan çıkarıp bir müddet sonra tekrar suya bırakacak olursak, işte o zaman suyun varlığını hissetmeye başlar. Fakat biz, öyle bir özelliğe sahibiz ki, ALLAH'ın varlığının olmadığı bir yeri düşünmemiz ve bu varlığı, ALLAH'IN varlığının dışında tecrübe etmemiz.Mümkün değildir. Öyleyse, devamlı suda olan balık ve devamlı havada olan kuş nasıl ki su ve havanın varlığını hissedemiyorsa halkımız da tabii olarak ALLAH'ı hissedemiyor; çünkü onlar için devamlı içinde bulundukları bir hal söz konusu olmuştur. Örneğin birisi koca bir balyozla bir yere vuracak veya bir yerde büyük bir patlama vücuda getirecek olsa, herkes o sesin, o patlamanın olduğu tarafa yönelir, bundan haberdar olur. Ama bir motorunuzun olduğunu ve bunun devamlı çalıştığını düşünün. Belli bir müddet sonra motorun sesine öyle alışılır ki artık onun varlığı hissedilmez olur. Aynı balık örneğinde olduğu gibi, balık suyun varlığını nasıl hissedemiyorsa insan da artık motor sesinin varlığını hissedemez. Bundan dolayı biz ALLAH'IN varlığını hissedemiyoruz, çünkü bu bizim için alışılagelmiş normal bir durumdur. Bizim elimizde, ALLAH'IN varlığının bulunduğu bir yer ile, O'nun varlığının bulunmadığı başka bir yer yoktur ki onunla ALLAH'ın varlığını tecrübe edip anlayabilmemiz mümkün olsun. Bu, ALLAH'IN varlığı konusunda kalbinde şevk ve şüphe bulunan kimseler için ilmi bir neticedir. (İnsan ve Allah)
- Ey bəşərin sevgilisi, sadəcə sən, yalnız sənsən mənim itirdiyim! Lakin nə yazığ ki, çox vaxt sənin yerinə dünyanın aldadıcı və keçici əmtəəsinə yönəlirəm. Onlara könül salır və səni unuduram. Buna unutqanlıq deyə bilməyəcək olsam da - çünki zahirən var olan bir gözəllik, eyni zamanda sənin cilvəndir və sənin təcəllinə məst olmaq da sənin zaatına duyulan eşqdir.. Mən hər zaman, hər şeyin məftunu oldum. Öz könlümün dərinliklərində sənə eşq bəslədim. O halda ey uca Allahım bunun üçün məni təqsirləndirmə. (Allah Vardı ve Başka Hiçbir Şey Yoktu)
- "Ruh insanın deruni boyutunun peygamberidir;arıdır, paktır; Allah'ın insandaki tecellisi, halifesi ve vekilidir." (İnsan ve Allah)
- Ey dostum! Ey mahbubum! Ey kalbimi muhabbetiyle esir eden! Halisane selamımı kabul et. (Ruhun İrfanla Yükselişi)
- Hayatı cazip yapan şeyler varlığın cazibesini yok eder. (Ruhun İrfanla Yükselişi)
- Ey yüce Allah'im! Ey nihai idealim, ey insanlığın nihai arzu sul Aczimle senin hazuranda toprağa kapandım, sana secde ediyorum. Yalnız sana tapıyor, sana şükrediyorum ve sadece seni ovüyorum, evet, sadece seni! Ey büyük Allah'ım, övgüyü ve hamdı yalnızca sen hak ediyorsun. (Allah Vardı ve Başka Hiçbir Şey Yoktu)
- Ben tufanların çocuğuyum, denizlerin dalgasıyım. Ben hayatımı yanardağlara ve yıldırımlara divane kılmışım. Ne zaman ki tufan dursa ve deniz sakinleşse benden geriye hiçbir eser kalmayacaktı. (Ruhun İrfanla Yükselişi)
- Gel! Kalbim tıpkı gökyüzü gibi ebediyete bağlıdır ve sen de içinde özgürce uçabilirsin. (Allah Vardı ve Başka Hiçbir Şey Yoktu)
- allah’ım! insan hayatının bir özü olan gözyaşı yolunu yaratan sana hamdolsun. aşk ateşi içerisinde yanıp tutuştuğum zaman ya dertlerin şiddetinden kıvranır ya da irfanı güzellik zevkinde erir giderim. ve baştan başa vücudum ruha dönüşür; luft olur, aşk olur. vücudumun özü gözyaşı şeklinde suya dönüşür; bir taraftan aşk ve zevk bir taraftan da gam ve keder şeklinde tezahür eder. ve hayatın en güzel ürünü olarak varlığın gölgesinde kaybolur. eğer rabbim benden senet isterse kalbimi, ömrünü isterse de gözyaşımı takdim edeceğim. (İnsan ve Allah)
- Ben dünyada bir garibim we biliyorum burası benim yerim değil.. (Ruhun İrfanla Yükselişi)
- +Yangına ne sebep oluyor?... -Acı ve keder... +Kalbin arınmasına ve yücelmesine hangi şey vesile oluyor?... -Aşk ve fakr... +Ruhun alayı-illiyine yükselmesine vesile olan nedir?... -Yalnızlık... (Ruhun İrfanla Yükselişi)
- İnsan bazen kendini unutur. Zayıf bir bedene sahip olduğunu unutur. Alem we zaman karşısında zawallı, kudretsiz, hiçbir şeyi olmayan we sawunmasız bir beden.. Ölümlü olduğunu we birkaç günlük ömrü olduğunu unutur. Bedeninin ruhuyla birlikte ebedi âleme gidemeyeceğini unutur. Bundandır ki insan, ebedi, kayıtsız, gurur we kudretli olma hislerini taşır. Zafer sarhoşluğunun, uzun emellerinin we ardı arkası kesilmeyen arzularının ardından, acı gerçeklerden habersizce koşar. We baskı zulmünden wazgeçmez.. (Ruhun İrfanla Yükselişi)