diorex
sampiyon

Mustafa Fayda kimdir? Mustafa Fayda kitapları ve sözleri

Türk Akademisyen, İlahiyatçı, Tarihçi, Yazar Mustafa Fayda hayatı araştırılıyor. Peki Mustafa Fayda kimdir? Mustafa Fayda aslen nerelidir? Mustafa Fayda ne zaman, nerede doğdu? Mustafa Fayda hayatta mı? İşte Mustafa Fayda hayatı...

  • 03.01.2023 11:01
Mustafa Fayda kimdir? Mustafa Fayda kitapları ve sözleri
Türk Akademisyen, İlahiyatçı, Tarihçi, Yazar Mustafa Fayda edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mustafa Fayda hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mustafa Fayda hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mustafa Fayda hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Prof. Dr. Mustafa Fayda

Doğum Tarihi: 1943

Doğum Yeri: Konya, Türkiye

Mustafa Fayda kimdir?

1943 yılında Konya’da doğdu. Aynı yerde ilköğrenimini tamamladıktan sonra Konya İmam-Hatip Okulu’ndan mezun oldu (1954-1961). 1962 yılında dışarıdan Konya Lisesi mezuniyet imtihanını verdi.

1962-1963 öğretim yılında kayıt olduğu Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Haziran 1966’da mezun oldu.

Mayıs 1962’den 22.11.1967 tarihine kadar Diyanet İşleri Başkanlığı emrinde Konya ve Ankara’da imam-hatiplik görevinde bulundu.

22.11.1967 tarihinde A.Ü. İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Kürsüsü asistanı oldu. Bu sırada doktora tezi ile ilgili çalışmalar yapmak üzere 22.10.1969-21.10.1970 tarihleri arasında bir yıl süre ile Suudi Arabistan’ın Medine şehrinde bulundu.

22.11.1972 tarihinde “İslâmiyet’in Güney Arabistan’a Yayılışı” adlı tezi ile “doktor” ünvanını aldı.

23-29.01.1972 tarihleri arasında Nato’nun davetlisi olarak Brüksel’e gitti.

25.4.1974-30.7.1975 tarihleri arasında yedek subay olarak askerlik görevini yaptı.

Milli Eğitim Bakanlığı’nca tahsis edilen Fransız Hükümeti burslarından yaralanarak 1.9.1976-31.8.1977 tarihleri arasında bir yıl süre ile Paris’te bulundu.

9.11.1979 tarihinde “Hz. Ömer Zamanında Gayr-i Müslimler” adlı tezi ile Doçent; 17.12.1979’da da “eylemli doçent” oldu.

Kahire Üniversitesi’nin daveti ile 1.2.1982-8.4.1982 tarihleri arasında misafir öğretim üyesi olarak Kahire’de araştırmalar yaptı.

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 40/b maddesi uyarınca 10.12.1982-3.10.1983 tarihleri arasında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görev yaptı.

27.8.1984-11.9.1984 tarihleri arasında Suudi Hükümeti’nin davetlisi olarak Mekke, Medine ve Cidde’de ziyaretlerde bulundu.

1.10.1985 tarihinde Yüksek Öğretim Kurulu tarafından M.Ü. İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Uygarlığı ve Kültürleri Anabilim Dalı Profesörlüğüne tayin edildi.

30.9.1985-3.11.1997 tarihleri arasında M.Ü. İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanlığı; 14.10.1991-14.10.1997 yılları arasında İslam Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı; 19.9.1997-17.05.2000 ve 15.12.2003-15-12-2007 tarihleri arasında da aynı fakültede dekanlık görevinde bulundu.

15.10.1985-12.09.1994 yılları arasında Marmara Üniversitesi’nde senatörlük görevi, aynı üniversiteye bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yönetim kurulu üyeliği, 1995-2001 tarihleri arasında Türk Tarih Kurumu üyeliği görevlerinde bulundu.

27.02-01.03.2010’da Beyrut’ta bulunan el-Ma'hedü’l-Almânî li’l-Ebhâsi’ş-Şarkıyye’nin tertip etmiş olduğu, Kahire’de yapılan “Historiography in its Arabic Age: Al-Balādhurī’s Ansāb al-Ashrāf” adlı toplantıda “Ba‘zu Hasâisi kısmi’s-siyer fî Ensâbi’l-eşrâf li’l-Belâzürî ve masâdiruhû” adlı tebliğini sundu.05-07.11.2009’da Goethe Universitat’ta düzenlenen “Geistiges Erbe des Islam III-Geschichtsschreibung zum Frühislam heute” başlıklı sempozyuma Tilman Nagel tarafından sunulan “Wer War Mohammad? Die Bedeutung der ‘nebensachlichen’ Einzelheiten (Muhammed Kimdir? İkincil Ayrıntıların Önemi)” adlı tebliği müzakere etmek üzere katıldı.

Yurt içi ve yurt dışında (Katar, Suudi Arabistan, Mısır) çeşitli kongre, konferans, sempozyum ve seminerlere iştirak eden Fayda, 01.01.2010 tarihinde emekliye ayrılmıştır.

Arapça ve Fransızca bilmekte olup evli ve üç çocuk babasıdır.

Mustafa Fayda Kitapları - Eserleri

  • Hulefa-yı Raşidin Devri
  • Allah'ın Kılıcı Halid bin Velid
  • Hz. Ömer Zamanında Gayri Müslimler

Mustafa Fayda Alıntıları - Sözleri

  • İslam'da cihad, bir saldırganlık, şuursuz bir imha ve istila hareketi olmayıp, prensip ve Gaye Yolunda son başvurulan bir çaredir. Zira İslam, barış, güvenlik, dirlik ve düzen isteyen ve bunları emreden bir dindir. Ancak bu güven, dirlik ve düzen sulh yoluyla temin edilmezse, beka ve devam kanunları, Müslümanları mücadele'ye davet eder. Artık bu noktada cihad körü körüne bir dövüş, bir mukatele değil, mukaddes bir insanlık vazifesidir. (Hulefa-yı Raşidin Devri)
  • "...eşi ve nâziri olmayan Allah hakkı için, öyle bir milletle size geleceğim ki, onlar, sizin hayâtı sevdiğiniz gibi ölmeye can atarlar." Halid b. Velid (Hulefa-yı Raşidin Devri)
  • Uhud, Hendek ve Hudeybiye'den sonra Halid b. Velid'in müslüman olduğunu görüyoruz. Onun müslüman oluşunu, Kureyş'in kurmay heyetinden bir kumandanın karargahını terkedip karşı tarafa geçmesi, saf değiştirmesi şeklinde anlamamız mümkündür. (Allah'ın Kılıcı Halid bin Velid)
  • Akîdenin zafere ulaşması için, insanların bu akîdeye yalnızca inanmış olmaları kâfi değildir. Akîdeleri ile zafere ulaşmak isteyenlerin, mahâret ve kudret sahibi kimseler olarak, hem dinlerine inanmaları hem de düşmana nasıl gâlip geleceklerini çok iyi bilmeleri ve bunu uygulayabilmeleri gerekir. (Hulefa-yı Raşidin Devri)
  • Halife Hz. Ebû Bekir okuduğu ilk hutbede, "Ey insanlar! En hayırlınız olmadığım halde sizlerin işlerine bakmakla mükellef kılındım. Eğer iyi işler yaparsam bana yardım ediniz. Yanlış yaparsam beni doğrultunuz. Doğruluk, emanettir. Yalancılık, hiyanettir. Aramızdaki zayıf biri hakkını alıp kendisine verinceye kadar benim yanımda kuvvetlidir. İnşallah aranızda kuvvetli biri de başkasının hakkını ondan alıncaya kadar benim yanımda zayıftır." (Hulefa-yı Raşidin Devri)
  • Hediyeleri kabul eden Hz. Ali, "Ümeyyeoğulları Muhammed'in (s.a.s.) mirâsına sâhip çıkmada beni ne kadar çok geçmişler! Vallâhi, şâyet halîfe olursam, kasabın işkembeden pislikleri boşalttığı gibi, ben de onları buralardan temizleyeceğim" diyerek Hz. Osman'ın Emevî kabîlesi mensuplarına verdiği görevlerden memnun olmadığını dile getirmiştir. (Hulefa-yı Raşidin Devri)
  • - Ya Rasûlallah! Namaz kılan öyle kimseler var ki, gönüllerinde olmayan şeyi dilleri ile söylerler. Halid'in bu sözü üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu: - Ben insanların kalblerini açmaya da, karınlarını yarmaya da memur edilmedim! Sonra gitmekte olan adama baktı ve şunları söyledi: -Onun neslinden öyle insanlar zuhur edecek ki, onlar, Allah'ın kitabını güzelce okuyacaklar; fakat okudukları, hançerelerinden (gırtlakranından) geçmeyecektir. Onlar, okun onu delip geçtiği süratte dinden çıkacaklardır! (Allah'ın Kılıcı Halid bin Velid)
  • Hz. Peygamber, Bedir Gazvesi'nde aldığı ganîmetler arasında bulunan ucu çatallı, ortası yivli olan Zülfikâr (Zü'l-fekâr) adlı kılıcı, Uhud Gazvesi'ndeki kahramanlıklarından dolayı ona vermiş; İbn Hişâm'ın rivâyetine göre bu savaş esnâsında bir münâdî: "Zülfekârdan başka kılıç yok, Ali'den başka er (fetâ) yok" diye bağırmıştır. (Hulefa-yı Raşidin Devri)
  • Dimaşk şehrinin muhasarası esnasında, Halid b.Velid'in ordusunda bulunan Cabir'in anlattığına göre,Ebu Übeyde Halid'e: "Insanlara namazı kıldır; sen buna layıksın; çünkü bana yardım için geldin."dedi. Onun bu teklifi üzerine Halid b. Velid kendisi hakkında Resulullah'ın " Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini ise Ebu Ubeyde'dir." buyurduğu bir insanın önüne geçip de namaz kıldırmam!" demiştir. (Hulefa-yı Raşidin Devri)
  • "Bismillahirrahmanirrahim. Halid b. Velid'den Rüstem, Mihran ve Acem reislerine! Selâm hidayete erenlere olsun. Ben, sizinle beraber, Tek olan Allah'a hamd ederim. Muhammed O'nun kulu ve Rasûlü'dür. "Çalışmalarınızı dağıtan, topluluğunuzu parçalayan, sözlerinizde sizi ihtilafa düşüren, kuvvetinizi zayıflatan, mülk ve hakimiyetinizi elinizden alan Allah'a hamd olsun. Bu mektubum size ulaşınca, bana rehin gönderiniz! Benim himayeye riayet etmekte olduğuma inanınız! Cizyeleri toplayıp bana gönderiniz. Eğer dediklerimi yapmazsanız, eşi ve nazîri olmayan Allah hakkı için, öyle bir milletle size geleceğim ki, onlar, sizin hayatı sevdiğiniz gibi ölmeye can atarlar. Selâm, hidayete erenlerin üzerine olsun!" (Allah'ın Kılıcı Halid bin Velid)
  • Eski "Türk Kızıl Elma"sı bu milletin müslüman olmasından ve fütuhat nöbetini Araplardan devralmasından sonra yeni bir şekle dönüştü; ve Türk'ün ebedî "Kızıl Elma"sı, "İlây-ı Kelimetullah" aşkı oldu. (Allah'ın Kılıcı Halid bin Velid)
  • Ashab nesli, Hz. Peygamber'in merkez şahsiyeti etrafında hâleleşen yıldızlardır. (Allah'ın Kılıcı Halid bin Velid)
  • "Divan" kelimesinin Farsça veya Arapça menşeli olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır. Umumiyetle bu kelimenin, Sasânî İmparatorluğundaki devlet idaresine ait bir mefhum olarak Arap diline intikal ettiği kabul edilmektedir. (Hz. Ömer Zamanında Gayri Müslimler)
  • Putperestliğin tarihi yazılsaydı şüphe yok ki bu savaşa "Halid'in Savaşı"adı verilirdi. Ancak Yüce Allah, Halid'i Kendi kılıçlarından bir kılıç olarak seçti de onun adının yalnızca iman sayfaları arasında yer almasını istedi. (Allah'ın Kılıcı Halid bin Velid)
  • Gerek savaşla gerekse barış yoluyla fethedilen memleketlerin sakinleri, herhangi bir zorlamaya mâruz kalmadıkları halde, zamanla ve adeta birbirleriyle yarış edercesine müslüman olmuşlardır. Çünkü onlar, İslam'ı, onun kitabı Kur'an-ı Kerim'i ve Hz. Peygamberin yüce şahsiyetini ve sünnetini müslümanların şahsında müşahede ederek benimsemişler, sevmişler ve iman etmişlerdi. (Hulefa-yı Raşidin Devri)
  • Hz. Ebû Bekir, Halid'i savaşa gönderirken şunları söyledi: "Şereften kaç ki, şeref seni takip etsin; ölümü arzu et ki, sana hayat verilsin!" (Allah'ın Kılıcı Halid bin Velid)
  • Müslüman Araplar, İslam Dini ile birlikte yeni bir şahsiyet kazandılar. Onlar, disipline alışmamış, heyecanlı, kendilerine emir verilmesine razı olmayan, kendi başına buyruk çölde yaşamaya alışmış zümrelerdi. Yağma, talan, kabile asabiyeti ve bunun gibi sebeplerden dolayı ortaya çıkan savaşlar sonucunda birbirlerine diş bileyen, cemiyeti kökünden sarsan kan davalarının peşine düşen sakim bir anlayışın kurbanı idiler. Hz. Peygamber, eşsiz ve mümtaz şahsiyeti ile onları kendilerine güvenilebilen, kontrol edilebilir insanlar haline getirdi. (Hulefa-yı Raşidin Devri)
  • "İslâm fetihlerinin ulaştığı çok geniş coğrafyada, bugün bile varlıklarını devam ettiren gayrimüslim unsurlarla mâbetleri, müslümanların başka din mensuplarına ve mâbetlerine gösterdikleri saygının açık bir delilidir.." (Hulefa-yı Raşidin Devri)

Yorum Yaz