diorex
life
Dedas

Nathalie Sarraute kimdir? Nathalie Sarraute kitapları ve sözleri

Fransız roman ve deneme yazarı Nathalie Sarraute hayatı araştırılıyor. Peki Nathalie Sarraute kimdir? Nathalie Sarraute aslen nerelidir? Nathalie Sarraute ne zaman, nerede doğdu? Nathalie Sarraute hayatta mı? İşte Nathalie Sarraute hayatı... Nathalie Sarraute yaşıyor mu? Nathalie Sarraute ne zaman, nerede öldü?

  • 17.10.2022 20:00
Nathalie Sarraute kimdir? Nathalie Sarraute kitapları ve sözleri
Fransız roman ve deneme yazarı Nathalie Sarraute edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Nathalie Sarraute hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Nathalie Sarraute hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Nathalie Sarraute hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Natalia Ilyanova Tcherniak

Doğum Tarihi: 18 Temmuz 1900

Doğum Yeri: İvanovo, Rusya

Ölüm Tarihi: 19 Ekim 1999

Ölüm Yeri: Paris, Fransa

Nathalie Sarraute kimdir?

Nathalie Sarraute evlenmeden önce Natalia Ilyanova Tcherniak (d. 18 Temmuz 1900, İvanovo, Rus İmparatorluğu - ö. 19 Ekim 1999,Paris, Fransa), Fransız roman ve deneme yazarı.

Alain Robbe-Grillet, Claude Simon ve Marguerite Duras ile birlikte, Fransa'da II. Dünya Savaşı'ndan sonra gelişen Yeni Roman (Nouveau Roman) akımının ilk uygulayıcılarından ve önde gelen kuramcılarındandır. Aynı akımı nitelendiren "anti-roman" terimi, ilk kez Jean-Paul Sartre tarafından Sarraute'un Portrait d'un inconnu (1947; Bilinmeyen Birinin Portresi) adlı yapıtı için kullanılmıştır. Akımın en çok yabancı dile çevrilen ve en çok tartışılan yazarlarından biri olan Sarraute, gerçeğe yakın karakterler yaratmak amacıyla kişinin yaşamını öykülemeye karşı çıkmış ve Balzac gibi gerçekçi yazarların geliştirdiği "harika teknikler"e ters düşen yapıtlar vermiştir.

Yaşamı

Rusya'da dünyaya gelen Sarraute, annesiyle babası ayrıldığında iki yaşındaydı. Sekiz yaşındayken Annesiyle birlikte Cenevre'ye, ardından Paris'e gitti. Rusya'ya yaptığı kısa ziyaretler ve bir süre Petersburg'da kalması (1908-10) dışında, sonraki yıllarını Paris'te geçirdi; anadili de Fransızcaydı. Bir süre Oxford Üniversitesi'ne devam ettikten sonra Paris'te Sorbonne'u bitirdi (1925). Aldığı hukuk eğitiminden sonra Fransız barosuna girdi (1926-41), 1941'den sonra yalnızca yazarlık yaptı.

Sarraute L'Ere du soupçon (1956; Kuşku Çağı, 1985) adlı kuramsal denemesinde, geleneksel roman konusundaki inanç ve anlayışlara karşı çıkar.

Kısa anlatılarını içeren ilk kitabı Tropismés de (1938; Yönelişler, 1967) yeni bir teknik arayışının ürünüdür. Yeni stille yazdığı eser ilk yıllarda çok uzun süre ilgi görmedi, ancak daha sonraki yıllarda edebiyat çevreleri romancının hakkını verdiler.[1] Kitaba adını veren "tropizm" ya da "yönelim" kavramı, botanikte birbirini karşılıklı olarak çeken ya da iten temel dürtüler anlamına gelir. Sarraute'a göre bu dürtüler davranış ve eylemlerimizin kökeninde yatan ve kıskançlık, sevgi, nefret ya da umut gibi duygularımıza yön veren görünmez hareketlerdir. Sarraute bu küçük kımıltılar bütünü içinde, Sartre'ın önsözüyle yayımlan, ikinci romanı Portrait d'un inconnu'da yaşı geçen kızını evlenmeye zorlayan baskıcı bir babayı, Le Planétarium'da (1959) mobilyalara tutkun bir yaşlı kadını, Les Fruits d'or'da ise (1963; Altın Meyveler) yeni yayımlanmış bir romana tepki gösteren bir yazar çevresini anlatır. Sonraki yapıtları arasında Elle est là (1978; Kadın Orada), L'Usage de la parole (1980; Sözün Kullanımı), otobiyografisi Enfance (1983; Çocukluk) ve Tu ne t'aimes pas (1989; Kendini Sevmiyorsun) yer alır. 1990'larda yayımlanan Ici, (1995; Şimdi) ve Ouvrez, (1997; Açınız) son eserleri oldu.

Sarraute'un Türkçe'de yayımlanan bir başka yapıtı da Martereau'dur (1954; Martereau, 1974).

Nathalie Sarraute Kitapları - Eserleri

  • Yönelişler
  • Altın Meyveler
  • Şimdi
  • Açınız
  • Kuşku Çağı
  • Çocukluk
  • Altın Meyveler

Nathalie Sarraute Alıntıları - Sözleri

  • «En önemlisi, kendinize yalan söyle­meyin... Kendisine karşı yalancı olan kişi, hakaret gö­recek olanların başındadır...» (Kuşku Çağı)
  • "Sözcüklere boğulmak, onlar arasında sıkışıp kalmak daha sağlam ve kesin, daha dayanıklı, daha kalıcı kılardı onu." (Şimdi)
  • "Bugün bile, zamanımızda da, hem de ne boyutlarda, olan bitenleri insanlar yeterince konuşmuyor, yüksek sesle haykırmıyor..." (Şimdi)
  • "İnsan ne bu yerin yanında kalabilir, ne de ondan öteye gitmeye kalkışabilir. İnsanların dünyasında yaşayanların geri dönmekten başka çaresi kalmamıştır." (Kuşku Çağı)
  • Çünkü iyi kitaplarla öbür kitaplar arasındaki, hiç de küçümsenemeyecek olan başlıca fark, bu kitapların kendilerini tekrar tekrar okutturabilmeleridir. (Kuşku Çağı)
  • Her taraftan kaynıyor gibiydiler, havanın nemlice ılıklığında ortaya dökülmüş, yavaş yavaş akıyorlar, duvarlardan sızar gibi, tel çevrili ağaçlardan, kanepelerden, kirli kaldırımlardan, meydanlardan dökülüyorlardı. Evlerin ölü cepheleri arasında, uzun ve koyu salkımlar halinde, gevşeyerek uzanıyorlardı. Uzak aralıklarla, mağazaların vitrinleri önünde, hafif tıkanıklıklar şeklinde yer yer girdap yapan daha yoğun ve durgun biriktirmeler meydana getirmekteydiler. Tuhaf bir rahatlık, umutsuz bir hoşnutluk yayılıyordu varlıklarından, “Exposition de Blanc” daki kar yığınlarına ustaca benzetilmiş çamaşır kümelerine, ya da vitrindeki bir taşbebeğe ilgiyle bakıyorlardı, bebeğin gözleri ve dişleri eşit süreyle yanıyordu, sönüyordu, yanıyordu, sönüyordu, yanıyordu, sönüyordu, hep eşit sürelerle, tekrardan yanıyordu, tekrardan sönüyordu. Uzun uzun, kımıldamadan, öylece bakıyorlar, uzaklaşmayı hep bir sonraki süreye bırakarak, vitrinlerin önünde kendilerinden geçmiş, kalakalıyorlardı. Ellerinden tuttukları sessiz ve durgun çocuklarsa, bakmaktan bezmiş, dalgın, uysal uysal bekleşiyorlardı yanıbaşlarında. (Yönelişler)
  • Düşüncesini gelişigüzel açıklamıyor. Her sözcük ölçülüp biçiliyor.. (Altın Meyveler)
  • Mutfaktan sızan basit ve yapışkan düşünce onu etkilemekteydi, biteviye tekrarlanan, hep olduğu yer­de dönüp duran, daima yerinde sayarak, kısır bir dön­gede gibi hep aynı yerde dönen düşünce, başları dönmüş de bir türlü duramıyorlarmış gibi, mideleri bulanmış da kendilerini alamıyorlarmış gibi, tırnak kemirilir ya da deri soyulurken duyulan parça parça koparma arzusu gibi, kurdeşen olunca nasıl kaşını­lırsa ya da uykumuz kaçtığında nasıl yatakta dönüp durursak, biteviye konuşuyorlardı, zevk duymak, acı duymak isteğiyle, kendilerini bitip tüketinceye, nefesleri kesilene kadar. (Yönelişler)
  • Zaman, her şeyden el etek çekme, ağırbaşlılıkla katlanma zamanı. (Altın Meyveler)
  • "Diretmek, göz alabildiğine, bu yapılardan başka hiçbir şeyin yükselmediği daha uzaklara gitmeye çalışmak niye? Bu kadar düş kırıklığına uğratıcı olmayan küçücük de olsa... Bir şey bulma şansı var mı..." (Şimdi)
  • Hiçbir şey geçmişte vuku bulmamıştır; o şimdide vuku bulmuştur. (Şimdi)
  • Anlaşılan , onun gözünde , yemeği soğutmaktan , bekletmekten daha hor görülür , daha ahmakça , daha tiksindirici , daha yakışıksız bir şey yoktu ve aşağılık , zavallı biri olmanın bundan âlâ belirtisi olamazdı . (Yönelişler)
  • "Sesteki bir tınıyı, bir tonlamayı, bir vurguyu... insanı uzağa, çok uzağa, nerelere götüreceği, nerelere açılacağı bilinmeyen gizli bir geçidin ağzını gün ışığına çıkartma tehlikesine ışık yakmak olurdu bu... İnsan nasıl cesaret eder oraya girmeye? Ama bu kez, dürüst olmak gerekirse, 'ben'in yerindeki bu 'insan'ın arkadaki daracık, kapalı bir bölmeyi, görmelerine izin verilebilecek küçük bir çekmecenin varlığını açığa vurmaktan başka etkisi yok... belki de bunun önlerinde tekrar açılması eğlenceli olacak." (Şimdi)
  • "Sözcükler çöküyor ve derin bir sessizliğe gömülüp kalıyor. Yatıştıracak bir tek sözcük bile yok..." (Şimdi)
  • "Ne olursa olsun hiçbir şey bu mükemmelliği bozmasa, bir parça bile olsa bu derin huzuru kaçırmasa... Yalnızca bu defalığına..." (Şimdi)
  • İşin sırrına ermişti kadın . (Yönelişler)
  • Daima cevap vermek gerekiyordu kendilerine, hem de tatlılıkla cesaretlendirmek kendilerini, özellikle, özellikle, kendimizi onlardan farklı gördüğümüzü bir an bile sezdirmeden. Önlerinde eğilmeli, eğilmeliydi, hiç oluncaya kadar, " Evet, evet, evet, evet, haklısınız, pek tabi", işte onlara söylenecek sözler bunlardı. (Yönelişler)
  • Ama insan huzur bulmak ve geleceği öğren­mek umuduna kapıldı mı, falcıların rasgele dağıttıkları kâğıtları okumaya ve bu kâğıtlarda kendi kendisini bul­duğuna inanmaya kadar vardırabiliyor işi! (Kuşku Çağı)
  • Herkesin gözünde gerçek hazine değerinde olan şeylerin gizlendiği yeri sezmiş , kokuyu almıştı . (Yönelişler)
  • Öğleden sonraları hep birlikte çıkarlar , kadınca yaşamlarına dalarlardı . Oh ! ne harika bir yaşamdı bu ! (Yönelişler)

Yorum Yaz