Nurdan Gürbilek kimdir? Nurdan Gürbilek kitapları ve sözleri
Yazar Nurdan Gürbilek hayatı araştırılıyor. Peki Nurdan Gürbilek kimdir? Nurdan Gürbilek aslen nerelidir? Nurdan Gürbilek ne zaman, nerede doğdu? Nurdan Gürbilek hayatta mı? İşte Nurdan Gürbilek hayatı...

Doğum Tarihi: 1956
Doğum Yeri: Kütahya
Nurdan Gürbilek kimdir?
Nurdan Gürbilek Boğaziçi Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi ve aynı bölümde master yaptı. Akıntıya Karşı, Zemin, Defter ve Virgül dergilerinde yazdı. İlk kitabıVitrinde Yaşamak'ta 80'li yılların Türkiyesi'ndeki kültürel değişimi konu alır. Kitaplarında Türkçe edebiyat ürünlerini, Türkiye'nin yakın tarihinde öne çıkmış kültürel imgeleri, Türkçe edebiyata yön veren endişeleri, edebiyatın mağdurluk, incinmişlik ve dışlanmışlık hissiyle ilişkisini, ve yazarın özgünlük kaygısını inceledi. Edebiyat eleştirisinin toplumu anlamakta ne kadar önemli bir alan olduğunu kanıtlayan özgün bir eleştirel uslup geliştirdi. Metis Seçkileri dizisi için Walter Benjamin'in yazılarından Son Bakışta Aşk derlemesini hazırlamıştır.İki kitabında, Vitrinde Yaşamak ve Kötü Çocuk Türk'te yer alan denemelerinden yapılan bir derleme İngilizcede The New Cultural Climate in Turkey: Living in a Shop Window (Zed, 2010) başlığıyla yayımlandı. Eserlerinin edebiyatın bütününe deneme penceresinden bakan sorgulayıcı bakış açısı nedeniyle 2010 yılı Erdal Öz Edebiyat Ödülünü, Benden Önce Bir Başkası kitabıyla da 2011 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülünü kazanmıştır.
(Yayınevi Sayfası)
Nurdan Gürbilek Kitapları - Eserleri
- Vitrinde Yaşamak
- İkinci Hayat
- Sessizin Payı
- Mağdurun Dili
- Kötü Çocuk Türk
- Ev Ödevi
- Yer Değiştiren Gölge
- Benden Önce Bir Başkası
- Kör Ayna, Kayıp Şark
Nurdan Gürbilek Alıntıları - Sözleri
- "Ne olurdu bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı şeyleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım... Kendime söyleyecek söz bırakmadım." (Ev Ödevi)
- İdeolojiler, kinlerimize takılan maskelerdir. (Mağdurun Dili)
- Ailen yanında değilse sıfırsın, yoksun, hiçkimsesin, hiç-bir şeysin. (İkinci Hayat)
- Evet budur çiftkalplilik; aynı iç mekanda aynı anda birinin dediğini ötekinin reddedip fokurdayarak ayrı ayrı gagalak-gugalak gagalak sekmelerle konuşan iki ayrı papağan. Bir çift değerlilik; aynı deneyimin aynı anda karşıt duygular uyandırıyor olması. Her doğrunun ancak karşıtı tarafından sakatlanarak, geçersizliştirilerek bir yarım doğruya dönüşerek varolması; yürekler birkez çiftleşince her birinin ayrı ayrı yalana varıyor olması; bir "ne söylesem yalan" hali (Kör Ayna, Kayıp Şark)
- Her yapıt yaşama verilmiş güçlü bir yanıt olmayı ister. İster istemesine de yanıt verildiğinde çoktan silinip gitmiştir soru. (Kör Ayna, Kayıp Şark)
- Bazen insana ancak neyin yanlış olduğunu söylemek düşüyor. Doğrular varlıklarını ancak yanlışlarla birlikte, yanlışların içinde sürdürebiliyor. (Vitrinde Yaşamak)
- Öyle bir kapı olmalı ki çalınca, insana hiçbir şey sormadan açsalar... (Mağdurun Dili)
- AHMET HAMDİ TANPINAR'ın öğrencisidir Yusuf Atılgan; Edebiyat Fakültesi'nde okuduğu sırada onun derslerine devam etmiştir. Tanpınar'a olan borcunu şöyle dile getirir sonradan: "... en büyük şansım üç yıl Ahmet Hamdi Tanpmar’ın öğrencisi olmam. Örneğin Recaizade'den Proust’a, Gide'e, iyi müziğe atlayarak anlattığı derslerin ve ara sıra özel konuşmalarımızın yazarlık mizacımda büyük etkisi olduğuna inanıyorum.” (Yer Değiştiren Gölge)
- Cemil Meriç'i düşünüyorum. Kendini aynı anda hem "prens" hem "parya", hem "dâhi" hem "fırsat yoksulu", hem "düşünce fatihi" hem "tekmelenen köpek", hem "şövalye" hem "kapıcıdan aşağı" olarak tarif ederken, kendi ifadesiyle bir "Dosto" romanından çıkmış gibi: "Ben dünyaya gelişiyle gelmeyişi arasında hiçbir fark olmayan fanilerden biri miyim?" diye sorarken, kendini başkalarından daha soylu, daha bilgili, daha kültürlü, ama buna rağmen daha ezik hisseden yeraltı adamının yazgısını "bu ülke"de bir kez daha tekrarlamaktan öteye geçemiyor. Böyle zor anlarda, Oğuz Atay'ın yarı ciddi yarı şaka müdahalelerini ciddiye almakta yarar var. Yalnızca Dostoyevski'den sonra Dostoyevski gibi yazılamayacağına işaret ettiği için değil. Aynı zamanda Dostoyevski problemlerinin iyice ağırlaştırdığı havayı, Dostoyevski'de pek bulunmayan bir mizah duygusuyla dağıttığı için. (Benden Önce Bir Başkası)
- "Uyandım. Uyanıyorum. Zihnin oyunu bitti. Şimdi kendi kapımdayım. Biraz sonra içeriye, oradan dünyaya gireceğim." (Yer Değiştiren Gölge)
- "Yazı, kendini söyler, söylemediğini yok eder." Böyle diyordu Karasu, bir denemesinde: "Bir de, ara bir yol olarak, yok ettiklerinin bir bölüğünü sezdirebilir. Sezdirdikleri 'var' değildir ama 'yok' da değildir...'' (Yer Değiştiren Gölge)
- "Her gün açıklanamayanlar biraz daha artıyor. Tarifi güç bir yorgunluk geliyor üstüme." (Ev Ödevi)
- Tanzimat romanı bir babasızlığa, bir yetimliğe doğmuştur. Sorun, bu romanların çoğunun kahramanının yetim oğullar olmasından ibaret değildir. Romanın esas oğlanının ısrarla yetim oluşu, yabancı topraklarda tutunmaya çalışan bu türe özgü yapısal bir sorunun işaretidir aynı zamanda (Kötü Çocuk Türk)
- Her yapıt yaşama verilmiş güçlü bir yanıt olmayı ister. İster istemesine de yanıt verildiğinde çoktan silinip gitmiştir soru. (Kör Ayna, Kayıp Şark)
- "Ölmüş kuşakların geleneği" diyordu Marx, "yaşayanların üzerine bir kâbus gibi çöker. Yalnız tarihte değil, edebiyatta da böyle. Bu kâbusu Türkçede en iyi anlatan, çünkü bir kâbus gibi yaşayan yazarlardan biri Tanpınar'dı. Günlüğünde, kendinden önce yazılmış kitapları "kendine çevrilmiş bir silah" olarak algılamaktan bir türlü vazgeçemediğini yazar. Baudelaire'den, Valery'den, Proust'tan, Yahya Kemal'den sonra yazmanın onu durmadan "hazin mukayeseler"e sürüklediğinden, "korkunç mukayese arzuları" içinde yazdığından, kendine doğru çevrilmiş silahların gölgesinde kendini bir türlü varedemediğinden söz eder. (Benden Önce Bir Başkası)
- İnsanlık önüne ancak çözebileceği sorunları koyarmış. (Vitrinde Yaşamak)
- Kendini Valéry'yle kıyaslayacak kadar ciddiye alır; ama Valéry'nin Defterler'ini satın alacak, hatta bırakın onları bazen kâğıt alacak parası bile yoktur. Türk moderninde bir hamle yaptığını düşünüyordur; ama diğer yandan "orospu, borçlu ve perişan" olduğunu da görüyordur. Büyük bir esere imza atmak ister; ama maddi sıkıntıların kendisini küçülttüğünün, eşe dosta el açmak zorunda bıraktığının farkındadır. O kendisini bir estetik proje olarak yapayım derken, maddi koşullar onu bir dilenci, bir ricacı, bir "kiralık kafa" olarak kuruvermiştir. (Benden Önce Bir Başkası)
- Kitaplarla ve onların yazarlarıyla birlikte yaşıyorum. Önsözlerle yaşıyorum. Hiçbir yazar şaşırtmıyor beni; çünkü hayatlarını sonuna kadar biliyorum. Gerçek dediğiniz dünyadaysa kimin ne yapacağı belli değil. Her gün şaşırtıyorlar beni. Yazarlarımla yaşamak daha kolay. (Benden Önce Bir Başkası)
- "Bakışın çifte doğası: Kendimizi eksiksiz hissetmemiz için başkasının bizi görmesi gerekir; ama diğer yandan, etrafımızı saran gözler imparatorluğu bize her an gözaltında olduğumuzu söyler. İşte insanın bakışa aynı anda hem muhtaç hem de maruz kalıyor olması, hepimizin kendini şu ya da bu ölçüde içinde bulduğu bu çatışma mağdurun yazgısında tam anlamıyla bir yaraya dönüşmüştür." (Mağdurun Dili)
- Bilinç, insanı hayatın dışına itecek; beceriksiz, tutul ve işlevsiz kılacaktır. (Yer Değiştiren Gölge)