diorex

Ruşen Keleş kimdir? Ruşen Keleş kitapları ve sözleri

Türk Araştırmacı, Yazar Ruşen Keleş hayatı araştırılıyor. Peki Ruşen Keleş kimdir? Ruşen Keleş aslen nerelidir? Ruşen Keleş ne zaman, nerede doğdu? Ruşen Keleş hayatta mı? İşte Ruşen Keleş hayatı...

  • 26.12.2022 21:00
Ruşen Keleş kimdir? Ruşen Keleş kitapları ve sözleri
Türk Araştırmacı, Yazar Ruşen Keleş edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Ruşen Keleş hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Ruşen Keleş hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Ruşen Keleş hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Prof. Dr. Ruşen Keleş

Doğum Tarihi: 19 Ağustos 1932

Doğum Yeri: Trabzon

Ruşen Keleş kimdir?

Prof. Dr. Ruşen Keleş 19 Ağustos 1932 yılında Trabzon’un Araklı ilçesinde dünyaya geldi. İlköğrenimini Trabzon’da, Cudi Bey İlkokulu’nda, ortaöğrenimini ise Kemerkaya Ortaokulu’nda tamamladı. Trabzon Lisesi’nden mezun olmasının ardından, Siyasal Bilgiler Fakültesi giriş sınavını kazanarak Mülkiye öğrencisi oldu. 1950–54 yıllarını kapsayan öğrencilik döneminde, SBF Öğrenci Derneği’nde genel kurul başkanlığı, yönetim kurulu üyeliği ve kültür kolu başkanlığı yaptı. Öte yandan Milli Türk Talebe Federasyonu altında, Cumhuriyetçi, Kemalist ve barışçıl öğrenci hareketleri içinde yer aldı. Merkezi İstanbul’da bulunan (alkollü içki karşıtı) Yeşilay Derneği’nin SBF ve Ankara’daki örgütlenme ve eğitim çalışmalarına, okul arkadaşı Cevat Geray ile birlikte öncülük etti.

1954 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin şimdiki Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nün karşılığı olan İdari Şube’den mezun olduktan sonra, kaymakamlık stajı yapmak üzere Edirne Valiliği İl Maiyet Memurluğu’na atandı. Zamanın İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’ın (ki aynı zamanda Türkiye Yeşilay Derneği’nin başkanıydı) istemi ve yardımıyla, bu görevini İstanbul Valiliği’nde sürdürdü. Bu sırada, Kısıklı’da bucak müdürü, Fatih’te önce kaymakam refiki sonra kaymakam vekili, Bursa’nın Keleş ilçesinde kaymakam vekili olarak görev yaptı. 1956 yılı sonunda SBF’de açılan sınavı kazanarak Şehircilik Kürsüsü (bugünkü adıyla Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim Dalı) asistanı oldu.

Asistanlığı sırasında, o tarihte yürürlükte olan yasaya göre, fark dersleri sınavlarını vererek Hukuk Fakültesi Diploması ve ardından avukatlık stajını da tamamlayarak avukatlık ruhsatı aldı.

Siyasal Bilgiler Fakültesi ile New York Üniversitesi arasındaki işbirliği ve değişim programı çerçevesinde, 1957 yılının sonunda ABD’ye gönderildi. Bu sırada Siyaset Bilimi alanındaki doktora çalışmalarında tez yazımı aşamasına gelmişti. New York Üniversitesi’nde, fakülte arkadaşları Arif Payaslıoğlu, Necat Erder, Orhan Türkay ve Cevat Geray ile birlikte, Kamu Yönetimi Fakültesi’nde (School of Public Administration&Public Services) çalışmalarını sürdürdü; kimi ders ve seminerlere katıldı.

Türkiye Hükümeti’ne bölge planlaması konularında OECD uzmanı olarak danışmanlık yapmakta olan MIT profesörlerinden Prof. Dr. Lloyd Rodwin’in önerisi ve aracılığı ile ABD’deki ikinci yılını Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde, (Massachusetts Institute of Techonology) doktora tezi üzerindeki çalışmalarla geçirdi. MIT’nin Kent ve Bölge Planlaması Fakültesi’nde hocaları Llyold Rodwin, Charles Abrams, Lewis Mumford, Kevin Lynch, Richard Meier ve MIT ve Harvard Üniversitesi’nin ortak bir araştırma merkezi olan Joint Center for Urban Studies’de, Harvard’ın ünlü öğretim üyelerinden Charles Haar, Daniel Moynihan ve William Alonso’nun tez çalışmalarına ilişkin yakın yardımlarından yararlandı.

27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinin ardından önce Milli Eğitim, sonra da İmar ve İskân Bakanı olan Hocası Prof. Dr. Fehmi Yavuz’un ve Prof. Llyold Rodwin’in, ABD’de daha uzun kalma önerilerine karşın yurda dönmeyi yeğledi. Tamamlamış olduğu doktora tezini, 1961 yılı başlarında savunarak “siyaset bilimi doktoru” sanını aldı. O sıralarda Üniversite Yasası’nda yapılan bir değişiklikle, doktor sanı alındıktan sonra doçentliğe başvurabilmek için geçirilmesi gereken süre iki yıldan dört yıla çıkarıldı. Bugünkünden farklı olarak, doçent olunmadan, bağımsız olarak kürsüye çıkılıp ders verilemiyordu.

1961 yılının Eylül ayında, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı’nda iktisatçı ve plancı olarak görev yapan, SBF 1961 mezunu ve halen İstanbul Milletvekili olan Birgen Keleş (Güven) ile evlendi. 1964 yılı Mart ayında dünyaya gelen oğulları Evren Keleş, beyin cerrahı olarak, California Üniversitesi’nin San Fransisco Kampusu’nda görev yapmaktadır.

1965 yılında, doçentlik sınavının türlü aşamalarını geçerek doçent oldu. Fakülte’de, daha çok müsteşar, genel müdür, vali, belediye başkanı gibi üst düzey bürokratlarla deneyimli yöneticileri öğrencilerin dinlemelerine, sorular sorup tartışmalarına olanak sağlayan Mahalli İdareler Tatbikatı dersinin sorumluluğu kendisine verildi. Beş yıl süreyle bu dersi ve doktora düzeyinde de Bölge Planlaması derslerini yürüttü. Prof. Fehmi Yavuz ile Kentleşme Politikası (Şehircilik) derslerinin yükünü paylaştı.

1968–70 yıllarını, Fulbright’ın desteği ile konuk öğretim üyesi olarak California Üniversitesi’nin UCLA ve Berkeley kampuslarında Institute of Public Affairs ve Department of City and Regional Planning’de (kent ve bölge planlaması fakültelerinde) geçirdi. Harvey Perloff, John Friedmann, John Dyckman, Richard Meier ve Melvin Webber ile yakın akademik işbirliği ilişkileri içinde oldu.

12 Mart 1971’de, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Kurulu Üyesi iken, Türkiye’de bir askeri müdahale gerçekleşti. Fakülte Dekanı Mümtaz Soysal askeri yönetimce tutukevine kondu. Arkadaşı Soysal’ın askeri tutukevinden yaptığı rica üzerine Fakülte Dekanlığı’na vekâlet etme görevini üstlendi. Fakülte Profesörler Kurulu ve Ankara Üniversitesi Senatosu, Şubat 1971’de profesörlüğe yükseltilmesine karar vermişti. İşlemler sürüyordu. Atama kararnamesi henüz yayımlanmamışken, 18 Mart 1971 günü, Başbakan Nihat Erim’den, o gün, başbakanlık konutunda görüşme çağrısı aldı.

Partilerüstü bir teknisyenler hükümeti oluşturmaya çalışan Prof. Dr. Nihat Erim, birkaç gündür, kimi olası adaylara, bakan olma çağrısı yapıyordu. Durumu tahmin ederek, o da, randevusuna gitmeden önce, hocası Prof. Fehmi Yavuz’a danışmak istedi. Aslında antidemokratik bir müdahalenin desteğiyle ayakta tutulacak bir hükümetle reform yapılabileceğine inancı yoktu. Vereceği yanıtı biliyordu. 27 Mayıs 1960’ta bir askeri cuntanın bakanlığını yapmış olan deneyimli Profesör Fehmi Yavuz’dan “38 yaşında bakan olmak güzel bir şeydir; ama askerlerle çalışmak kolay değildir. Yine de sen bilirsin” yanıtını alınca daha da rahatladı. Kendisine, İmar ve İskân Bakanı olması öneriliyordu. Sadi Kocaş, İhsan Topaloğlu, Zeyyat Baykara ve Memduh Aytür gibi isimlerin de bulunduğu toplantıda, Başbakan Nihat Erim’e teşekkür ederek görev kabul edemeyeceğini bildirdi.

Benzer bir öneri, 1984’te de Sadi Irmak Hükümeti kurulurken de kendisine yapıldığı halde, ona da “evet” diyememişti. Daha sonraki yıllarda, Bülent Ecevit’in yaptığı, milletvekilliği, belediye başkanlığı da dâhil benzer önerilerin de uzağında kalmayı yeğlemişti.

Bu tavrı, siyasal yaşamı ve siyaseti küçük gördüğünden ya da önemsemediğinden ileri gelmiyordu. Siyasette başarı ile görev yapabilmenin, özellikle Türkiye koşullarında, kendi yaradılışına her zaman uygun düşmeyebilen incelikleri olduğunu yakından gözlüyordu. Kaldı ki, üniversite öğretim üyelerinin güncel ve aktif siyasetin içinde yer almakla ya da siyasal partilerle dirsek teması halinde bulunmakla, akademik yansızlık ve dolayısıyla saygınlıklarından çok şey yitirmekte olduklarını yıllarca gözlemlemişti. Genç meslektaşlarıyla, öğrencilerine, her zaman iki tehlikenin uzağında kalmaları öğüdünü verdiğini yakınları çok iyi bilirler: Siyaset ve ticaret.

12 Mart dönemi içinde olaylara karışan üç gencin idamına karşı başlatılan kampanyada imza vermiş olması nedeniyle, Strasborg’da katılacağı bir bilimsel toplantıya gitmek üzereyken, Sıkıyönetim Komutanlığı yurt dışına çıkmasına engel oldu.

1971 yılı sonlarında dekan vekilliği görevi sona erince, Profesörler Kurulu kararıyla SBF Dekanlığı’na seçildi. Dekanlık görevi 1975 yılında sona erdi. 1976-1977 akademik yılını, aldığı bir çağrı üzerine, Harvard Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde konuk öğretim üyesi olarak geçirdi. 1981 yılında, Japon Vakfı’nın çağrılısı olarak, Tokyo’da, International Christian University Institute of Social Sciences’te (Toplum Bilimleri Enstitüsü) (orijinal adı)dersler ve konferanslar verdi. 1987 yılında da Japonya’da bir yıl süreyle, Institute of Developing Economies’de konuk araştırmacı olarak görev yaptı. O sırada Hosei ve Meji Gakuin üniversitelerinde dersler verdi.

1976-1983 yılları arasında, 7 yıl süreyle Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. 1986 yılından itibaren, kurucularından ve mütevelli kurulu üyelerinden olduğu Uluslararası Biyopolitika Vakfı’nın Yunanistan, Türkiye ve başka ülkelerdeki çalışmalarına aktif olarak katıldı. O çerçevede yaptığı yayınlar ve etkinlikler nedeniyle, 1993 yılında Abdi İpekçi Özel Barış Ödülü’nü Dr. Agni Vlavainos Arvanitis ile paylaştı. Aynı yıl, Japon İmparatorluğu Altın Işıklar Nişanı ile ödüllendirildi.

1979-1989 yılları arasında, Birleşmiş Milletler Türk Derneği’nin başkanlığını yaptı. Belediyecilik, kooperatifçilik ve çevrecilik hareketlerinin, saygın meslek kuruluşlarının ve gönüllü örgütlerin danışma kurullarında görev yaptı. 25 yıla yakın süren Konutbirlik Danışma Kurulu Başkanlığı, Türkiye Belediyeler Birliği, Tarihi Kentler Birliği, Türkkent danışma kurulu üyelikleri bunlar arasında özellikle sözü edilmesi gerekenlerdir.

Ankara Üniversitesi Çevre Araştırmaları Merkezi’nin ilk müdürü olarak bu görevini 1999 yılına değin sürdürdü. Prof. Fehmi Yavuz’un emekliliğinin ardından, Şehircilik Kürsüsü (Anabilim Dalı) Başkanlığı, Ernst Reuter Araştırma Merkezi Müdürlüğü gibi görevleri de emekliye ayrıldığı 1999 yılı sonuna değin sürdü.

SBF’den öğrencileri olan çok değerli genç bilim insanları, bugün, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Antalya Akdeniz Üniversitesi, Antakya Mustafa Kemal Üniversitesi, Bolu İzzet Baysal Üniversitesi, Edirne Trakya Üniversitesi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Mersin Üniversitesi, Niğde Üniversitesi, Konya Selçuk Üniversitesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Malatya İnönü Üniversitesi, Denizli Pamukkale Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi ve daha başka birçok üniversitelerde, Kentleşme, Çevre ve Yerel Yönetimlerle ilgili birimlerin yöneticileri ve öğretim üyeleri durumundadırlar.

Ders verdiği yüksek öğretim kurumları arasında, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne ve kimi Amerikan ve Japon üniversitelerine ek olarak, Boğaziçi, Bilkent, Gazi, Marmara gibi üniversitelerle Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü (1971-2000) de yer almaktadır. 1998 yılından bu yana, KKTC’de Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde, İşletme ve Ekonomi, Hukuk ve Mimarlık fakültelerinde dersler vermektedir.

Paris Üniversitesi öğretim üyelerinden, halen Fransız Senatosu Genel Sekreteri olan Prof. Alain Delcamp’ın çağrısı üzerine, Avrupa Konseyi bünyesinde oluşturulan ve Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın uygulanmasını izlemekle görevli Bağımsız Uzmanlar Kurulu’nda 1994’te görev aldı. Süresi birkaç kez uzatılan bu görevini bugün de sürdürmektedir. Bu Kurul’un üyesi olarak, Azerbaycan’da, bağımsızlıktan sonra yapılan ilk yerel seçimlere, Avrupa Konseyi adına gözlemci kimliği ile katıldı (1999). 70’i aşkın belediyede seçimlerin iptal edilmesi üzerine, 2000 yılı Mart ayında yenilenen seçimlerde de Konsey adına gözlemcilik yaptı. Seçimlerden sonra vermiş olduğu Azerbaycan’da Yerel Demokrasi Yazanağı, Azerbaycan’ın Avrupa Konseyi üyeliğine kabul edilmesinde etkili oldu.

Ruşen Keleş Kitapları - Eserleri

  • Kentleşme Politikası
  • 100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası
  • Yerinden Yönetim Ve Siyaset
  • Çevre Politikası
  • Avrupa Birliğinin Bölge Politikaları
  • Çevrebilim
  • İmar Hukukuna Giriş
  • Kent Hukuku
  • 100 Soruda Türkiye'de Kentleşme, Konut ve Gecekondu
  • İmar Hukuku
  • Kent ve Siyasal Şiddet
  • Eski Ankara'da Bir Şehir Tipolojisi
  • Başka Bir Aşk İstemez

Ruşen Keleş Alıntıları - Sözleri

  • Yürürlükteki Orman Kanunu, doğal olarak yetişen ya da emekle yetiştirilen ağaç ve ağaçcık toplulukları bulundurdukları yerleriyle birlikte orman sayılır. Ancak bu tüzel tanımlama ormanın tüm niteliklerini açıklamaktan uzaktır. (Çevrebilim)
  • Ekonomik ilişkiler toplumsal yaşamın tek ölçütü haline geliyor. Kar uğruna ekosistem, insan ilişkileri ve geleceğimiz ağır tehdit altında (Çevre Politikası)
  • Azgelişmiş ülkelerde ise, toprak dağılımındaki dengesizlik, küçük üreticilerin sorunlarının giderilmemesi, teknolojik yetersizlik gibi elementler tarımsal üretimin artışını engellemektedir. Açlıkla karşı karşıya kalan ülkelerin sorunu yalnızca bilimsel ve teknolojik bir sorun değildir. Aynı zamanda ekonomik, siyasal, yönetsel ve toplumsal yapıların tarihsel gelişimine ve emperyalizmle girilen ilişkilere bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur. (Çevre Politikası)
  • "Dünyayı tehdit eden bütün kötülüklerin kaynağında nüfus artışı yatar. Çünkü, doğayı kirleten ve bozanlar insanlardır." Paul Ehrlich (100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası)
  • Biyotop; göreli olarak kararlı sayılabilecek yerleşme koşullarının belirlenen bitki ya da hayvan topluluklarının barındıkları biyolojik ortamdır. (Çevrebilim)
  • Geri kalmış ülkeler sanayileşmenin ve kentleşmenin kirletmiş olduğu bir çevreyi yoksulluğa tercih ederler. En büyük kirlenme yoksulluğun kendisi olduğundan, asıl hedef onu ortadan kaldırmak olmalıdır. (100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası)
  • En verimli topraklarımızda, fabrikalar kuruluş izni alabilmiş ve alabilmektedirler. Devletin, 1980'lerin başında 5 milyar lira harcayacak suya kavuşturduğu, %70'i Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunan 25 bin hektar toprağa, tarım yerine sanayi ve oturma alanlarının yerleştirilmiş olması, önemli bir ekonomik yitiktir. Bu toprakların ekime elverişli olmaktan çıkmış bulunması yüzünden yıllık ürün yitiğimizin, 1982 yılında, 92 bin ton buğday, bir başka deyişle 1 milyar lira (1982 fiyatlarıyla) dolaylarında bir değeri olduğu hesaplanmıştır. (Çevrebilim)
  • Endüstriyel tüketim toplumu doğayı ve toplumu yıkıma sürüklüyor. Sade yediğimiz yiyecekler, içtiğimiz su, soluduğumuz hava değil toplumsal yaşamda kirleniyor, tahrip oluyor. Yoksulluk, eşitsizlikler ve ayrımcılık artıyor. Şiddet toplumun her alanında yaygınlaşıyor, kadınlar daha fazla eziliyor, dünyamız yeni bir savaş sarmalına sokuluyor. Yoksulların, çiftçilerin, kendine yeten toplulukları yok sayan küreselleşme politikaları tüm ülkelere dayatılıyor. (Çevre Politikası)
  • Gecekondu adını verdiğimiz yoksulluk yuvaları, beslenme yetersizliği, yetersiz sağlık, yetersiz temizlik ve kültür koşulları iş bulma zorlukları, gösteriş niteliği ağrı basan, az gelişmiş kapitalizme özgü tüketim hastalığı, çarpık ve sağlıksız kentleşme, bu ülkedeki çevre kirlenmesine bir yoksulluk kirlenmesi özeliği katmaktadır. (Çevre Politikası)
  • Erozyon yalnızca toprağın yüzeysel kaybına neden olmakla kalmaz, toprağın içinde bulunan ve bitkiler açısından önemli besin maddelerini oluşturan elementlerin, toprağa sızan güçlü su akışıyla daha derinlere, toprağın alt katmanlarına inmesine ve giderek yer altı su kaynaklarına karışması sonucunu doğurur. Toprağın bitki besin maddelerini yitirdiği bu olaya yıkanma ya da kimyasal erozyon denir. (Çevrebilim)
  • Gezegenimizi tehdit eden en büyük kötülükler, cehalet ve baskıdır. Bilim, teknoloji ve sanayi cehaletin ve baskının aracı değildir. Bunlar, uygun biçimde kullanıldıkları oranda, aşırı nüfus, açlık ve salgın hastalık gibi âfetlerin insanlığın kendisinin kendisi tarafından yok edilmesini önlemenin vazgeçilmez araçlarıdır. (Çevrebilim)
  • Yapay çevre, üretildiği zamanın toplumsal gereksinimlerine ve sosyoekonomik dizgiye göre biçimlenir. Sözgelimi, insan yerleşimlerinin parçası olan anıtlar, gecekondular, köy evleri, yollardan her biri yapay çevrenin öğeleridir. (Çevre Politikası)
  • Gezegenimizi tehdit eden en büyük kötülükler, cehalet ve baskıdır. Bilim, teknoloji ve sanayi cehaletin ve baskının aracı değildir. Bunlar, uygun biçimde kullanıldıkları oranda, aşırı nüfus, açlık ve salgın hastalık gibi âfetlerin insanlığın kendisinin kendisi tarafından yokedilmesini önlemenin vazgeçilmez araçlarıdır. (Çevrebilim)
  • Nüfus artışı ile gelir düzeyi kıyaslandığı zaman, nüfus artışının refah düzeyini düşürücü bir etken olduğu ortaya çıkmaktadır. Nüfus artışını denetlememek ise, azgelişmiş ülkelerin yoksulluk çemberinin dışına çıkmalarını engellemek ile eşanlamlı olacaktır. (Çevrebilim)
  • 1927 Stockholm Konferansında Hindistan başbakanı Indira Gandi tarafından söyle dile getirilmişti: "Yoksulluk ve karşılanmayan insan gereksinimleri, en önemli kirlenme biçimleri değil midir? Köylerimizde ve gecekondularımızda yaşayan kitlelere yaşamlarının kaynağında mikroplar içinde bulunurken havayı, denizleri ve akarsuları temiz tutuma zorunluluğunu nasıl anlatabiliriz? Çevreyi, yoksulluk koşuları içinde iyileştirmek olanaksızdır. (Çevre Politikası)
  • En verimli topraklarımızda, fabrikalar kuruluş izni alabilmiş ve alabilmektedirler. Devletin, 1980'lerin başında 5 milyar lira harcayacak suya kavuşturduğu, %70'i Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunan 25 bin hektar toprağa, tarım yerine sanayi ve oturma alanlarının yerleştirilmiş olması, önemli bir ekonomik yitiktir. Bu toprakların ekime elverişli olmaktan çıkmış bulunması yüzünden yıllık ürün yitiğimizin, 1982 yılında, 92 bin ton buğday, bir başka deyişle 1 milyar lira (1982 fiyatlarıyla) dolaylarında bir değeri olduğu hesaplanmıştır. (Çevrebilim)
  • Sofokles'in kahramanlarından Ödipus, bir yol kavşağında öldürdüğü kişinin babası olduğunu çok sonra öğrenir. Bunun gibi, evlendiği kadının annesi olduğu da çok sonra ortaya çıkar. Ne yazık ki, insanoğlu, sömürdüğü ve kirlettiği doğanın, birlikte yaşamak zorunda olduğu bir değer, Toprak-Ana olduğunu henüz farkedebilmiş değildir. (Çevrebilim)
  • Günümüzde tarımsal alanların her kilometrekaresi 370 kişiyi beslemektedir. Nüfus bu hızla artarsa, 2025 yılında her kilometrekare 1370 kişiyi beslemek zorunda kalacak ya da besleyemeyecektir. (Çevrebilim)
  • Kirletmeyi, yok etmeyi ekonomik bir gereklilik olarak kabul eden bir gelişme anlayışı, günümüzde kirletme ve yok etme hakkını kabul edip fiyatlandırarak pazar ilişkilerine eklemektir. (Çevre Politikası)
  • Toplumsa çevrenin fiziksel çevreye karşı duyarlı olması , toplumun kendi geleceği ile çevre arasındaki ortaklığı görmesi, toplumun neden sonuç ilişkilerini kavrayabilecek bilinç düzeyine erişmesiyle mümkündür. (Çevre Politikası)

Yorum Yaz