Şemsi Belli kimdir? Şemsi Belli kitapları ve sözleri
Türk Gazeteci, Siyasetçi, Şair, Yazar Şemsi Belli hayatı araştırılıyor. Peki Şemsi Belli kimdir? Şemsi Belli aslen nerelidir? Şemsi Belli ne zaman, nerede doğdu? Şemsi Belli hayatta mı? İşte Şemsi Belli hayatı... Şemsi Belli yaşıyor mu? Şemsi Belli ne zaman, nerede öldü?

Doğum Tarihi: 1925
Doğum Yeri: Malatya, Türkiye
Ölüm Tarihi: 13 Ekim 1995
Ölüm Yeri: İstanbul, Türkiye
Şemsi Belli kimdir?
Şemsi Belli (1925, Malatya – 11 Ekim 1995, İstanbul), Türk şair, yazar, gazeteci, siyasetçi.
Birlik Partisi genel sekreterliği yapmıştır. Şiirlerinin yanı sıra tiyatro, gezi yazısı, anı, araştırma-inceleme alanlarında da ürünler vermiş bir edebiyatçıdır. Yerel ağız özellikleri gösteren kırsal şiirleri özellikle Anayasso adlı şiiri ile tanındı. Bir Yangının Külü adlı unutulmaz şarkının söz yazarıdır.
1925 yılında Malatya ilinin Arguvan ilçesine bağlı Kızıluşağı Köyü'nde (yeni ismiyle Yenisu mahallesi) dünyaya geldi. 1947 yılında Haydarpaşa Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ankara Hukuk Fakültesi’nde başladığı yüksek öğrenimini 1956'da tamamladı.
Avukatlık, gazetecilik (Vakit, Cumhuriyet, Ulus, Son Havadis, Milliyet, Hürriyet, Dünya gazeteleri), edebiyat öğretmenliği (Vefa Lisesi, İstanbul Kız Lisesi, Çapa Öğretmen Okulu ve Gazetecilik Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi) gibi değişik görevlerde bulundu, radyo ve televizyon programları yaptı (1953’ten 1960’a kadar Ankara Radyosunda Adım Adım Anadolu, Kırk Gözlü Heybe, İçimizden Biri; 1959 / 1960 yıllarında Kıbrıs Radyo ve Televizyonunda Adım Adım Türkiye, 1988 / 1989 yıllarında TRT’de Şiir Bahçesi), dergiler (Kervan, Çadır, Anayasso, Şiir Defteri)ve gazeteler (Memleket, Son Posta) çıkardı.
Bir ara siyasetle de uğraşan Şemsi Belli 1969 yılında Adana milletvekili adayı olduğu Birlik Partisi’nin genel sekreterlik görevinde bulundu. 1958 yılında Gülsen Hanım’la evlenen şairin Orhan (1960), Bengü (1961) ve Yağmur (1966) adlı üç oğlu oldu. 11 Ekim 1995 günü İstanbul’da hayata veda etti.
Edebi Yaşamı
Şemsi Belli’nin ilk şiiri 1939 yılında Maceralar Dünyası dergisinde, daha sonra da 1943 yılında Orhan Seyfi Orhon’un çıkardığı Çınaraltı dergisinde yayımlandı.
Halk şiiri geleneği etkisinde ilk ürünlerini veren şair daha sonra kendi çizgisini bulmuş, serbest şiire yönelmiştir. Garip şiir akımının etkisi bu dönem şiirlerinde görülür. Düzyazı şiirleri (mensur şiir) de yazan Şemsi Belli bu alanda yetkin şairlerimizden biridir ve Ümit Yaşar Oğuzcan’la birlikte çağdaşlarından bu tarz şiirleriyle ayrılır.
Siyasal taşlamaları da olan Şemsi Belli, 1968’den sonra toplumcu gerçekçi akım içerisinde değerlendirilebilecek biçimde, ancak onlardan farklı olarak, yerel ağız özellikleri gösteren kırsal şiire yöneldi. Bu dönemin en ünlü şiiri Anayasso’dur. 1968 yılında yayımlanan bu şiir ile ülkenin doğusunda mahrumiyet içinde yaşayan insanları gündeme getirerek büyük ilgi uyandırdı. Şiirleri İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Arapça ve Azeri Türkçesine çevrildi.
Yusuf Ziya Ortaç’ın çıkardığı Akbaba ve Pardon, Papağan gibi mizah dergilerinde de değişik takma adlarla mizah yazıları da yazmdı. Bestesini Muzaffer İlkar’ın yaptığı Bir Yangının Külü adlı unutulmaz şarkının söz yazarıdır. Tiyatro, gezi yazısı, anı, araştırma-inceleme alanlarında da ürünler vermiştir.
Anayasso Şiiri Hakkında
Şemsi Belli'nin Anayasso adlı şiiri, Hakkari'de Zap Suyu'nun kıyısında yaşayan ve tel gererek tehlike içinde suyun öte yanına geçmek zorunda olan insanların çaresizliğini anlatmaktadır. Bu şiirden ilk defa 15 Mart 1968 tarihli Savaş Gazetesi'nin bir haberinde bahsedilmişti[2]. Haberde, Trabzon Devrim Ocağı'nın kuruluşunun 6. yılında Attilla Aşut tarafından Anayasso adlı bir şiirin okunduğu, şiirtin çok beğenildiği ancak şarininin bilinmediği yer almaktadır. Milliyet Gazetesi köşe yazarı Hasan Pulur, 3 Nisan 1968'de şiiri haber yaparak şairini aramaya başladı. Boğaz Köprüsü inşaası hakkında tartışmaların sürdüğü bir dönemde Zap Suyu'nu tel üzerinde geçen insanların çilesini şiir yoluyla öğrenmek toplumda büyük yankı doğurdu. Gazeteye şairin Şemsi Belli olduğuna dair haberler ulaştı. Bir gazete muhabiri kendisini bulup sorunca şairin Şemsi Belli olduğu ve şiirini ilk defa Anayasso dergisinde yayınladığı, sonra Hasan Pulur'a gönderdiği ortaya çıktı.
Yapıtları
- Köy Akşamları (Şiir - 1945)
- Bahar Şarkısı (Şiir - 1949)
- Başşehir Sokağı (Şiir - 1957)
- Güzçiçeği 1 (Mensur şiir - 1958)
- Bahar Güneşi (Mensur şiir - 1959)
- Şeytan Diyor ki (Şiir - 1959)
- Ağabeyim Mustafa Kemal ( Araştırma, inceleme - 1959)
- Yavru Vatan’dan Notlar (Gezi yazısı - 1960)
- Cumhuriyetin Eşiğinde Kıbrıs (Gezi yazısı - 1960)
- Cankuşum (Mensur şiir - 1960)
- Uykusuz Trenler (Şiir - 1960)
- Boncuk Kutusu (Taşlama şiirler - 1960)
- Karpuz Dilimi (Şiir - 1961)
- İpek Kaplı Defter (Mensur şiir - 1961)
- Gelin Telleri (Şiir - 1962)
- Öpme Beni Bu Akşam (Şiir - 1962)
- Büyük Paydos (Anı - 1962)
- Satırbaşı (Şiir - 1964)
- Güzçiçeği ll (Mensur şiir - 1965)
- Anayasso / Doğu Anadolu Şiirleri ( Şiir - 1970)
- Anayasso / 5 Bölümlük Oyun (Tiyatro - 1970)
- Bir Yangının Külü (Mensur şiir - 1974)
- Otopsi (Şiir - 1974)
- Renkli Balonlar (Şiir - 1974)
- Tükenmez Kalem (Gülmece öykü - 1974)
- Ağa Kapısı (Şiir - 1975)
- Çocukluğundan Liderliğine Kadar Bülent Ecevit (Araştırma, inceleme 1975)
- Aşk Dersleri ( Gülmece öykü - Tarihsiz)
- Babıâli- Babıâdi / Türkiye’de Basın Rezaletleri (Araştırma, inceleme - 1988)
- Atatürk’ün Aşk Hayatı (Araştırma, inceleme - 1988)
- Zeydo Ağa (Tiyatro - Tarihsiz)
- Fikriye (Araştırma, inceleme - 1995)
- Cudi / Doğuanadoludan Kanlı Şiirleri (Şiir - 2003)*,
- Yiyin Pez…nkler Yiyin (Şiir - 2003)
Şemsi Belli Kitapları - Eserleri
- Fikriye
- Ağabeyim Mustafa Kemal
- Bahar Güneşi
- İpek Kaplı Defter
- Atatürk'ün Aşk Hayatı
- Cankuşum
- Tükenmez Kalem
- Bir Yangının Külü
- Çocukluğundan Liderliğine Kadar Bülent Ecevit
- Anayasso
- Güzçiçeği - 2. Cilt
- Güzçiçeği
- Renkli balonlar
- Uykusuz Trenler
- Başşehir Sokağı
- Cudi
- Yiyin Pezevenkler Yiyin
Şemsi Belli Alıntıları - Sözleri
- Hanımefendi ; Atatürk 'ün çalışma hayatı hakkında da birşeyler söylemek istemez misiniz ? - Evladım, onun muayyen bir çalışma saati yoktu ki ! .. . Çalışmadığını sandığınız zamanlar bile çalışırdı. .. O 'nun meşhur yemek sofraları, bir ziyafet ve eğlence alemi değildi . . . Birçok tarihi kararlar o sofralarda fikir istişarelerinden sonra verilirdi ... Atatürk, başkalarının düşünce ve mütâlalarına çok ehemmiyet verirdi ... (Ağabeyim Mustafa Kemal)
- Kalkmak istersin, kalkamazsın... Uyumak istersin, uyuyamazsın... Ağlamak istersin, ağlayamazsın... Hıçkırıklar boğazında düğümlenir. Sevdiğin insanların hayali bir damla gözyaşına girer ve kirpiklerinin ucunda inci gibi titrer. (Güzçiçeği)
- ...Ama. Şikayetçi değilim sizden...Bana insan olduğumu hatırlattınız, bana ottan, ağaçtan, mermerden ve kağıttan ne farkın olduğunu öğrettiniz!.. (İpek Kaplı Defter)
- Şiir olmuş, hayal olmuş, rüya olmuş, masal olmuş Güzçiçeği… (Güzçiçeği - 2. Cilt)
- «Bir de Atatürk için intihar eden Fikriye Hanım var efendim. Onu da anlatır mısınız? — Efendim, Fikrive Hanım, İstiklâl Harbi zamanında Ankara’da Atatürk’ün yanında. Paşa’ya hizmet etmiş. Çankaya Köşkü’nde kalıyor. Paşa, Latife Hanım’Ia evlendikten sonra Fikriye’yi Siirt Mebusu Mahmut Bey’ in yanına verip Almanya’ya tedaviye yolluyor. Çünkü Fikriye verem. Kızcağız Almanya’da hasret içinde ve bir an önce Ankara’ya dönmek istiyor... Atatürk’ü çok seviyor. Orada gazetelerde okuyor ki Paşa, Latife Hanım’la evlenmiş. Hemen trene atlayıp Ankara’ya geliyor. Şimdi bundan sonrasını bana Yakup anlattı. Fikriye, istasyonda bir faytona binip Köşk’ün kapısına geliyor ve nöbetçiye, «Bana yaveri çağır» diyor. O sırada içerideki yaver Fikriye Hanım’ ı eskiden beri biliyor. Bir de yeni başyaver olan Resühi Bey var: Resühi Bey, içeriye girip arzetmiş. Latife Hanım da Paşa’ya «Hayır, kabul edemezsin» demiş.Resühi Bey’e de «Kov gitsin» demiş. Resühi bunun üzerine Kılıç Ali’nin yeğenine «Git sen söyle ve kov» deyince, o da diyor ki, «Ben Fikriye Hanım’ı dünyada kovamam. İstiklal Harbi sırasında dört yıl burada hepimizin çorabını yamadı, çamaşırlarımızı yıkadı, her şeyimize baktı. Sadece bizleri değil, bütün Muhafız Alayı’nda ne kadar çorapsız, yırtık pırtık üniformalı asker varsa hepimizi o giydirdi. Ben bu nankörlüğü yapamam...» Ama Resühi başyaver ve bunun amiri ya, «Gidip sen kovacaksın» diye emir veriyor. Bunun üzerine, Kılıç Ali’nin yeğeni olan yaver, kapıya gidip, «Maalesef içeriye giremezsiniz hanımefendi» diyor. Fikriye de az ötede bekleyen faytona biner binmez çantasından tabancasını çıkarıp kendini vuruyor. Fakat orada ölmüyor. Alıp hastaneye götürüyorlar. Hastane’ye kaldırılınca Paşa, Latife Hamm’dan tekrar rica ediyor, «Ne olur gidip bir bakıver, kızcağız ölüyor» diyor ama Latife Hanım gitmiyor. (Atatürk'ün Aşk Hayatı)
- Bir sürü ben var bende Ben bile tanışmadım hepsiyle. (İpek Kaplı Defter)
- Sana dönmeme mâni olan gururumun hislerime mağlup olduğu tek anım varsa o da seni bana hatırlatan şarkılarla kendimi kaybettiğim zamanlardır.. (Güzçiçeği)
- Aşk varken kansere ne lüzum vardı? (Güzçiçeği - 2. Cilt)
- Aldanmak bir teselli, aldatmak bir gaye mi insanlar için? (Bahar Güneşi)
- Kapısını vurarak odasına girdiğim zaman kâğıt ve kitap yığınları içinde çalışıyordu... Uykusuz ve yorgun olduğu belliydi ... - Atatürk ... dedim. Niçin bu kadar yoruluyorsun. Biraz istirahat etsene !. .. - Memleketin büyük dertleri varken nasıl durulur, kardeşim, dedi. - Peki ama ağabey, sizin mesai arkadaşlarınız var, onlar bu dertlerle elbette ki meşgul oluyorlar ... Bu sözüm üzerine Atatürk 'ün dudaklarında müstehzi bir tebessümün dağıldığını gördüm ... - Makbuş, dedi, işte ben, onların yaptığı hatalarla bu kadar yoruluyorum ... Onların hatalarını temizliyorum ... (Ağabeyim Mustafa Kemal)
- «Mustafa Kemal, bakışlarını Neşet Ömer Bey’e çevirdi: «— Bir çocuğum olsaydı çok büyük bir sevinç duyacaktım. Milletime benden sonra, benim neslimden, bana benzer bir evlat bırakmayı çok isterdim.Profesör, bunu çaresi yok mudur?..» Neşet Ömer Bey gülümsüyordu... Eşim söze karıştı: «— Paşam, dedi, bir değil, birkaç evladınız olmalıydı. Belki birisi bir nebze size benzerdi. Çünkü Paşam, size benzemek o kadar güç bir şey ki!..» «Mustafa Kemal’in güzel gözleri uzaklara, derinlere dalmıştı...» (Atatürk'ün Aşk Hayatı)
- “Dönmeni bekledim her yıl umutla Mevsim güze döndü, gelsen ne çıkar.” (Bir Yangının Külü)
- "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!..İleri!.." emrini verecek olan Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın zafer kazanmış ordusuyla birlikte İzmir'e girdiği günler, bir başka genç kızın gönlüne de aynı anda girebileceğini nasıl tahmin edebilirdi ki ? (Fikriye)
- Kendimi unuttumsa seni bulduğum içindir. Seni unuttuğum gün ben
likten uzağım. (İpek Kaplı Defter) - Taptâze bir meyve soydum Rengi, kokusu içimde. Lezzeti özünde kaldı. İpek-naylon hışır hışır Dudak-yanak haşir-neşir Ellerim dizinde kaldı. O Aslı'ydı, ben kerem'dim. Rujunu dikkatle emdim, Pudralar yüzünde kaldı. Bir hüzün vardı sesinde... Arzularım annesinde, Hislerim kızında kaldı. (Başşehir Sokağı)
- Şöyle diyordu Lâtife Hanım: «Atatürk’e ait bir eser yazmak istedim. İşe, bütün dünya büyüklerinin hayatını tetkikle başladım. Onları okudukça ve tanıdıkça Atatürk gözümde daha çok büyüdü. En nihayet şuna kani oldumki Atatürk yazılamaz anlatılamaz...» (Atatürk'ün Aşk Hayatı)
- Unuttum bütün acılarımı Sen varsın ya.. yetmez mi ? (Uykusuz Trenler)
- - Hanımefendi, dedim. Atatürk, çocukluğun da ve delikanlılığında hangi yemekleri severdi. -Annem, yemek hususunda çok dikkatli idi... Soframızda çeşitli yemekler bulunurdu. Ağabeyim en çok irmik helvasını ve yoğurdu severdi... - Ya kuru fasulye ile pilav? -Onlara, askeri mektebe devam etmeye başladıktan sonra alıştı. - Peki leblebi? -Leblebiye düşkünlüğü de rakı içmeye baş· lamasından sonradır. - Rakıya ne zaman başladı? - Enver Paşa ile didişmeye başladığı zaman ! (Ağabeyim Mustafa Kemal)
- Seni karşıma çıkaran kadere çok şeyler borçluydum.. (Güzçiçeği - 2. Cilt)
- "Sevmek!... dedi. Sevmek!...Hanımefendi, sevmeye acaba vakit bulabildik mi?...Bir ömür, çeşitli mücadeleler içinde geçti...Dağ,dere,tepe...Çadırda, karargahta ömür süren bir askerin sevmeye vakti kalır mı?... (Fikriye)