Süreyya Su kimdir? Süreyya Su kitapları ve sözleri
Türk Sosyolog Süreyya Su hayatı araştırılıyor. Peki Süreyya Su kimdir? Süreyya Su aslen nerelidir? Süreyya Su ne zaman, nerede doğdu? Süreyya Su hayatta mı? İşte Süreyya Su hayatı...

Türk Sosyolog Süreyya Su edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Süreyya Su hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Süreyya Su hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Süreyya Su hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...
Doğum Tarihi: 1971
Doğum Yeri: Sivas
Süreyya Su kimdir?
Süreyya Su 1971'de Sivas'ta doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nden mezun oldu (1997). Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans yaptı (2000). Birikim, Cogito, Felsefelogos, Toplumbilim dergilerinde siyaset felsefesi, sanat kuramı ve estetik üzerine yazılar yayımladı. Halen ortaçağ İslam tarihi alanında çalışmalarını sürdürmektedir.
Süreyya Su Kitapları - Eserleri
- Güzelin ve Çirkinin Ötesinde
- Hurafeler ve Mitler
- Çağdaş Sanatın Felsefe Söylemi
- Her Görüşte Aşk
Süreyya Su Alıntıları - Sözleri
- Doğadaki güzelliği görebilmeyi sağlayan estetik bir duyarlılık ya da algı için ahlaki disiplinle gelişmiş bir vicdan gerekir. (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)
- Senkretizm, değişik kültürel geleneklerden devşirilen çeşitli unsurları birleştirmek veya karıştırmak/bağdaştırmak anlamına gelmektedir. (Hurafeler ve Mitler)
- Bükülme, çizginin ya da noktanın saf Olay'ıdır, Virtüel olandır. Bükülme, sadece onu katlayıp saran ruhta edimsel olarak var olan bir virtüelliktir. Dünyanın ta kendisidir, dünya bükülmelerin sonsuz dizisidir; başka türlü söylendikte, dünya sonsuz sayıda noktada sonsuz sayıda eğriye değen sonsuz eğridir. (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)
- Ahmed-i Yesevi ve Yesevilik tarikatını tanımak Türk Müslümanlığını anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. (Hurafeler ve Mitler)
- ...hakikate ulaşmanın en iyi yolu farklı görüşlerin uyumluluğunu maksimize edebilecek bir genişliği kurmaktı. (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)
- İslâm Türkler arasında yayılırken, İslâm öncesi gelenek ve kavrayışlar uzun süre yaşamaya devam etmiştir. Bu nedenle, göçebe ve kırsal halk arasında kabul gördüğü haliyle İslâm, eski Türk inançlarının derin izlerini taşır. Türkler yüzyıllar boyunca birçok dine inandılar. Bu değişiklikler esnasında bir önceki din yenisinin gelmesiyle tamamen ortadan kalkmadı; çoğu defa kendini yeni dinin kalıplarına uydurarak varlığını sürdürdü. Müslümanlık öncesine ait tabiat kültü, atalar kültü, Şamanizm, Budizm, Zerdüştlük, Mazdeizm gibi çeşitli dinlerden gelen motiflere özellikle Alevi- Bektaşi menakıbnamelerinde sıkça rastlanır. İslâmın Anadolu'da Türk toplulukları arasında aldığı bir şekil olan Alevilik ve Bektaşilik, çeşitli inançları bünyesinde toplamış senkretik bir inanç geleneğidir. Alevi-Bektaşi inancında önemli yer tutan, tenasüh, hulul, şekil değiştirme, ateş kültü gibi unsurların büyük kısmı Budizm, Zerdüştlük, Maniheizm ve Mazdeizmde köken alan senkretik motiflerdir. Bunlar, tarihten günümüze taşınarak, Alevi-Bektaşi topluluklarının inanç sistemlerinde en az eski Türk inançları veya Şamanizm kökenli motifler kadar yer tutmuşlardır. Hatta bunların bazıları, Alevi-Bektaşilikteki kadar olmasa da Sünni topluluklarda bile korunmuştur. Aradaki tek fark, Alevilik-Bektaşiliğin, bu İslâm öncesi inanç motiflerini daha canlı sürdürmesidir. (Hurafeler ve Mitler)
- İnsanlık tarihinin kolektif kavrayışının açığa vurulduğu hayali geçmişi meydana getiren şey ırkçılıktır. Bu nedenle, ırkçılık bütün milliyetçiliklerde ya da onların tarihlerinin her anında belirgin değilse de, kurulabilmeleri için gerekli bir eğilimi temsil etmektedir. Dolayısıyla, ırkçılık milliyetçiliğin bir "dışavurumu" değil, ona bir ektir; milliyetçiliğe oranla aşırıdır, ama onun inşası için her zaman gereklidir. (Hurafeler ve Mitler)
- Her İslâm toplumunda, dinsel yazılı kaynakları denetleyenlerin oluşturduğu bir yüksek İslâm ile genellikle şifahi geleneği takip eden çevre ve halk kesiminin oluşturduğu popüler İslâm ayrımından söz edebiliriz. Yüksek İslâm esas olarak medrese ve camilerde oluşturulurken, popüler İslâm bir takım yerleşik mitler ve kültlerle dinî unsurları bağdaştıran mutasavvıflar ya da gizemli aracılar tarafından oluşturulur. Dolayısıyla, yüksek İslâm ve popüler İslâm ayrımı, kentsel seçkinlerin resmî eğitime dayalı gelenekleri ile çevre halkın çoğunlukla heterodoks ve genellikle şifahi eğitime dayalı gelenekleri arasındaki farklılığı belirtmektedir. Ayrıca yüksek islâm ve popüler İslâm ayrımı, Müslüman toplumun dikey farklılaşmasına işaret ederken, Müslüman toplumun birbirini tamamlayan iki yönüne karşılık gelmektedir. (Hurafeler ve Mitler)
- İçinde bulunduğumuz postmodern dünyada hakikat olmadığı için, sanatın hakikatle ilişkisinin ontolojik imkânları da yoktur. Öyleyse bize kalan sadece hakikati arayıştır. Hakikat ölmemiştir; ama kaybolmuştur, o zaman onu aramak gerekir, her zaman umut vardır ve sanat bir "umut vaadi" olarak ütopik karakterini korumaktadır... (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)
- Evrende her şey mekanik bir zorunluluğa tabi olduğuna göre, mutlak bir özgürlükten söz edilemez. Özgürlük sadece yaratılış amacının farkına varmakla elde edilir. (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)
- Türk Müslümanlığı, geçmişinde durmadan yer değiştiren, çok çeşitli dinlere ve kültür çevrelerine girip çıkmış ve bunların hepsinden bir takım etkiler almış bulunan Türkler arasında İslamın kabulünden sonra, Orta Asya'dan Balkanlar'a kadar uzanan bir coğrafyada, tarihsel süreç içinde İslamın hayata geçerken aldığı özgün bir görünümünü temsil eder. İslâm Arap yarımadasından çıkarak yayıldığı yerlerde değişik kültürlerle temas ettikten sonra, bu kültürlerin içinden gelip İslama dahil olan muhtelif toplumların sosyo-ekonomik yapılarına uygun yorum ve uygulamalara konu olmuştur. İslamın temel ilkelerinin yorumunda ve hayata geçirilişinde esas itibariyle bir takım farklarla beraber, her İslâm toplumu kendi kültürel özelliklerine göre bir İslâmı yaşayış tarzı, başka deyişle bir İslâmi kültür geliştirmiştir. Vahyin zaman ve mekân içerisinde hayata geçerken kültürleşen biçimleri birer Müslümanlık oluşturur. (Hurafeler ve Mitler)
- ...Leibniz'in keşfi, matematiği fiziğe yaklaştırır. Entegral ve diferansiyel hesap, doğanın sonsuz küçüklükteki unsurlardan meydana geldiği öğretisini doğrulamaktadır. Duyularımızla gözlemlediğimiz cisimler daha küçük parçalara bölünebilir olup var olan her şey bileşik cisimlerden meydana gelmiştir. (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)
- “Saf kültür" fikri sadece bir ideal olabilir, fakat aynı zamanda "saf ırk" fikri gibi tehlikeli bir potansiyeli barındırmaktadır. “Gerçek din" fikri de aynı gerilim hattında bulunur. (Hurafeler ve Mitler)
- "Güncel sanatın parayla olan ilişkisi hakikatle ve güzellikle olan ilişkisine göre daha fazladır. Zaten hepimiz hakikatten daha fazla parayla ilişkiliyiz, hemen her şeyi parasal değerine göre karşılaştırıyoruz, para temel belirleyici ilkedir bugün. Sanattan önce insanların hakikatle ilişkisi kopmuştur. (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)
- Kendine özen gösterme, kişinin gerçekte kim olduğunu keşfetmesi süreci değil, kişinin kim olabileceğini icat etme ve geliştirme sürecidir. (Çağdaş Sanatın Felsefe Söylemi)
- Senkretizm, uzun zamandır teoloji ve dinler tarihi terminolojisinde yer alan bir terim olmakla beraber, (özellikle simgesel antropolojinin katkılarıyla) antropolojide ve diğer kültürel çalışmalarda sıkça işlenmeye başlamıştır. Bu çalışmalarda kültürel etkileşim ve göç olgusu bağlamında konu edilen bir takım kült, sembol ve ritüeller doğrudan senkretizm kavramıyla ilgili olup, Türk Müslümanlığı bağlamında Hızır-îlyas, Hacı Bektaş, Cem törenleri ilk akla gelen örnekleri oluşturur. Dinsel etkileşim süreçleriyle ilgili bir kavram olan senkretizm, Türkçe'de "bağdaştırmacılık" olarak karşılanmakta ve farklı yaklaşımlara göre değişen anlamlar kazanmaktadır. Genel olarak "karışmış" veya "melez" olanı ifade etmekte ve farklı kültürlere ait bir takım sembol, söylem veya kültlerin yeni bir kültür potasında eritilip yeni bir "almaşık" oluşturması anlamına gelmektedir. (Hurafeler ve Mitler)
- Çağdaş sanatın yararsız işleviyle temsil edebildiği tek şey hayata egemen olan anlamsızlığın kendisidir. (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)
- Hayatın içine karışması sayesinde nihayet sanat, tanrı katından insan katına döner. (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)
- Hegel’e göre sanat insanın “mutlak”ı yani hakikatin en yüksek tezahürü kavramak için kullandığı yollardan biridir. (Güzelin ve Çirkinin Ötesinde)