Tanel Demirel kimdir? Tanel Demirel kitapları ve sözleri
Akademisyen-Yazar Tanel Demirel hayatı araştırılıyor. Peki Tanel Demirel kimdir? Tanel Demirel aslen nerelidir? Tanel Demirel ne zaman, nerede doğdu? Tanel Demirel hayatta mı? İşte Tanel Demirel hayatı...

Akademisyen-Yazar Tanel Demirel edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Tanel Demirel hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Tanel Demirel hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Tanel Demirel hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...
Doğum Tarihi: 8 Eylül 1968
Doğum Yeri: Fatsa
Tanel Demirel kimdir?
Prof. Dr. Tanel Demirel, 1968 Fatsa doğumludur.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Demirel, University of Newcastle Upon Tynede yüksek lisans, Bilkent Üniversitesinde doktora yapmıştır. Halen Çankaya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir.
Tanel Demirel Kitapları - Eserleri
- Türkiye'nin Uzun On Yılı
- Adalet Partisi
Tanel Demirel Alıntıları - Sözleri
- Rejim değişikliğini destekleyenler iktidara el koyma eylemini darbe olarak nitelendiremeyecek, “devrim”, “ihtilal”, “inkılap” ya da “harekât” gibi olumlu çağrışımları olduğu düşünülen kavramları tercih edeceklerdir. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- İnönü’ye tepkinin kişisel gerekçeleri de vardır. Bayar, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığına destek vermiş ancak İnönü, kendisini başbakanlıkta tutmamıştır. CHP’den dışlanmamış, ancak aktif bir göreve de getirilmemiştir. Bayar, oğlunun kalp krizinden genç yaşta ölümünde İnönü Hükümeti’nin açtırdığı siyasal soruşturmaların etkisi olduğu görüşündedir. Menderes içinse, İnönü 15 yıl çalıştığı partinin değişmez önderi, milli Şefidir. Menderes uzun yıllar, İnönü‘ye saygı ve bağlılığını bildirmiş biridir. İnönü söz konusu olunca, kendisiyle beraber itiraz etmeden çalışmış olmanın getirdiği huzursuzluk da uyanmaktadır. Bu yıllar, unutulmak istenen ancak -İnönü’nün siyasetteki varlığı nedeniyle Unutulması kolay olmayan- dönemlerdır. Ve nihayet, İnönü -ve İnönü’den bağımsız düşünelemeyen CHP -karşıtlığı, başından bu yana DP’li olmayı belirleyen, DP’yi oluşturan farklı çıkar ve kimlikleri bir arada tutmayı mümkün kılan unsurlardan biridir. Muhalefet öne çıkarılarak parti içi güç mücadeleleri ve iktidarda olmanın getirdiği diğer problemler -geçici bir süre için de olsa- bir yana itilebilmektedir. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Mustafa Kemal ve arkadaşları için Batılılaşma/Çağdaşlaşma, İslam’a dayalı medeniyetten, Batı medeniyetine geçiş anlamına gelmekteydi. Burada bir seçim yoktu. Ya Batı medeniyetine girilecek ya da Batı’nın sömürgesi olunacaktı. Medeniyet değiştirme yolunda büyük adımlar attığını düşünen Kemalist elit, İslam dininin eski -ve çağdaş dünyada yaşama şansı bulunmayan- medeniyetin kırıntısı olarak algılama eğilimi içindeydi. Dolayısıyla, irtica olarak yaftalanan dini değer ve pratiklerin boy göstermesi, kabul edilebilecek bir muhalefet unsuru olmaktan çok yeni rejimin dayandığı temel esaslara meydan okuyan ontolojik bir tehdit gibi algılanıyordu. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Türk milliyetçiliğinde devlet mitosu merkezi bir yer işgal eder. Devlet kuruculuğunun Türk milletinin değişmez özü olduğu, Türk devletlerinin baştan beri sosyal/halkçı ve cihanşümul özellikler taşıyan devletler oldukları gibi tezler sıklıkla dile getirilerek, Türk Devleti’nin, Türk milletinin organik ve ayrılmaz bir parçası olduğu ifade edilir. (Adalet Partisi)
- Demokrasi, milli irade ve kalkınma söylemleri ile yeni dünya düzeninin yarattığı fırsatları değerlendirmeye soyunan DP’nin Cumhuriyet ve modernleşme karşıtı bir hareket olmadığı gibi, otoriter/devletçi devlet ve toplum tasavvurundan beslenen otoriter eğilimlerine rağmen tek parti diktatörlüğü kurmak gibi bir niyetinin de olmadığını savunuyor. 27 Mayıs darbesinin ne dar anlamda sosyal ekonomik çatışmalar ne de etnik ve etnik/dini çatışmaların bir sonucu olmayıp, yaşam tarzı açısından birbirlerine benzemekle beraber, bir dereceye kadar farklılaşmış toplumsal kesimlere hitap eden ve bunu farklı modernleşme anlayışları söylemi çerçevesinde dile getiren iki farklı elit bloku arasındaki iktidar mücadelesinın bir tezahürü olarak görülmesi gerektiğini de ifade ediyor. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Türk köyü ve kasabasının, farklılığı sapma olarak gören algılayan, her yerde hazır ve nazır baskıcı taşra havası bir çok yazar tarafından belirtilmiştir. Sorun sadece köy, kasaba ve taşraya münhasır da değildir. Rock’n roll’un yasaklanmasını isteyen öğrenci kuruluşları, striptiz kulüplerini yasaklayan belediye başkanları, varoluşçuluğu “sapkın” bir felsefe olarak nitelendiren gazeteciler, (İzmir’de) sokakta Amerikalı nişanlısıyla öpüşen Türk kızını linç etmeye çalışan kalabalıklar, bir bütün olarak hayatın değişik veçheleri söz konusu olduğunda 1950’ler Türkiye’sinde farklılığa tahammül düzeyi hakkında ipuçları verir. Bu atmosferde, Siyasal tahammül eksikliği şaşırtıcı olmasa gerektir. İktidar ve muhalefetin birbirine sert davranması, Siyasal mücadelenin bir gladyatörler mücadelesi haline gelmesi ilgi çekmektedir. Nelerin söylendiği değil, nasıl söylendiği merak konusudur. Taraflar birbirlerini görüşlerini anlayıp karşılıklı tavizlerle bir noktada uzlaşmak gibi bir hedef gütmemektedirler. Gaye, savunulan görüşe daha fazla taraftar kazandırabilmek, safları sıklaştırabilmektir. Görüşlerin değiştirilmesine de yol açabilecek bir tartışma, müzakere değil, hali hazırda kemikleşmiş bulunan kendi görüşünü bir başkasına değişik -ilgi çekici ifadeler yoluyla- kabul ettirebilme amacı öne çıkmaktadır. Siyasal tartışmalar Türkiye eğitim sisteminde uzunca bir süredir varolan “münazara” geleneğinden izler taşır. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- İnönü’nün hükumetten beklediği şey, kendisine danışılması özellikle dış politika konularında kendisinin tecrübelerinden faydalanılması, muhalefetin varlığını sorgulayan ya da sorguladığını düşündüren eylemlere girişilmemesi ve muhalefetin sert eleştirilerine karşı tahammül edilmesiydi. DP’liler açısından bu politikanın takibi hiç kolay değildi, çünkü İnönü’ye danışılırsa onun fikri alınırsa, tam da CHP’lilerin söyledikleri gibi, DP de İnönü’süz yapamadığını göstermiş olacaktı. İnönü’nün bu arzusu, muhalefette bile siyasetin merkezinde olma arzusunun, iktidar hastalığının bir tezahürü olarak algılanıyordu. İstişare bir yana, devr-i sabık yaratılmaması İnönü’ye Yetmeliydi.İnönü bu ihsan ile yetinmeli, dpi rahatsız edebilecek davranışlara girmemeli, ayağını denk almalı hatta kendisine dokunmadıkları için DPlilere minnettar olmalıydı. Kaldı ki, yıllarca ülkeyi tek parti rejimi ile yönetmiş birinin hak ve hürriyetler ihlal ediliyor diye muhalefet yapması inandırıcı da değildi. Menderes’e göre, “dünkü diktatörün, bugün huzurumuza çıkarak vatandaş hak ve hürriyetlerinin müdafi vazifesini üzerine alması gülünçtü.” (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Cumhuriyet rejiminin siyasal iyi anlayışı modernist, Batılı, “muasır medeniyeti” milli devlet formasyonu içinde Türkiye‘ye taşımak temeli üzerinde şekillenmektedir. İnsanın kendi kaderine hakim olabilecek fikrine dayalı “yeni bir onur anlayışı” yerleştirilmeye çalışıldı; dini geleneksel kültür ve buna dayalı gelenekler, modernlikle bağdaşması mümkün olmayan etnik aidiyetler, ortaçağ kalıntıları olarak algılandı. Haklardan ziyade devlete/millete karşı sorumlulukları öne çıkaran bir vatandaşlık kavramlaştırılması benimsendi. Devletin ekonomik/toplumsal/siyasal hayatı elden geldiğince kontrol etmesi felsefesi yankı buldu. İlerlemenin temeli olan bilimi engellediği düşünülen hurafe İslâma karşı tedbirler alınırken, Türk etnik kimliğini merkeze alan seküler milliyetçilik, geleneksel değerlerin yerini alabilecek yeni bir kolektif inanç gibi sunulmaya çalışıldı. Bir yandan millet idealize edilirken, diğer yandan da, milletin görünür somut fertleri, ideal kavramlaştırmalara uymadıkları gerekçesiyle küçümsendiler, kınandılar. Nobert Elias Güce sahip olan grupların, güce sahip olmayan diğerlerine kıyasla kendilerini “insan olarak da daha iyi” olduklarına inanma eğilimi içinde olduklarını söylerken önemli bir noktaya temas eder. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Sağ siyasal gelenek, başından itibaren, büyük ölçüde birinci sınıf vatandaş olma mücadelesi ve hırsını harekete geçiren bir popülizmden beslenmiştir. (Adalet Partisi)
- Sosyal adaletin sağlanması gereklidir, çünkü maddi imkanlardan, yaşama için zaruri olan gelir kaynaklarından ve varlıktan mahrum olan halk tabakaları için, klasik hürriyetler yalnız kağıt üstünde kalan parlak fakat boş laflardan başka bir değere sahip olamaz. (Adalet Partisi)
- Satrançta bile yenilgiyi hazmetmekte zorlanan ve kendisini yenen kişiyi iki defa yenmeden masadan kalkmadığı söylenen İnönü'nün ruh halini iyi anlamak gerekir. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Nihat Erim, 21 Mayıs 1950 tarihli günlüğüne "... DP milletvekilleri memleketin bütün şer kuvvetlerini temsil etmekte. İçlerinde ne 'mallar' var. Böyle bir kalabalıktan memlekete ne hayır geleceğini de önümüzdeki yıllar gösterecek." diye yazmıştı. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Devlet ve toplum, ekonomi ile siyaset arasında katı bir ayrım yapılıyor, hatta bazıları süreçlerin birbirinden bağımsız olduğunu bile iddia ediyordu. Siyasal süreci toplumsal bağlardan kopartarak, siyasetin özerkliğinin abartılması ya da siyaset toplum bağlantısı üzerinde dururken toplumsal düzlemdeki çatışmaları ikinci plana itip, toplumu belli değerler etrafında bütünleşmesi gereken uyumlu bir bütün olarak algılamak benimsenen varsayımlardandı. Siyasetin çatışma boyutu ikinci plana itildiğinden herhangi bir siyasi düzenlemeden “kim(ler) faydalanıyor” sorusu genellikle sorulmamaktaydı. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Demokratik rejimi tercih edilir kılan, hem temel hak ve hürriyetlerinin daha iyi korunabilmesine imkan verebilmesi hem her türlü eşitsiz ilişkiyi görünür (dolayısıyla eleştirilebilir) kılarak düzeltme önünde adımlar atılmasının önünü açabilmesi hem de yöneticilere hesap sorabilmeyi -değişen derecelerde de olsa- mümkün kılabilmesidir. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Özgürlüklerin sınırlandırılması problemi, hukuk ile siyasetin kesişme noktasına temas eder ve sadece kanunlarla içinden çıkılabilecek bir sorun değildir; uygulama -kanunların hem yürütme hem de yargı tarafından nasıl anlaşıldığı- da en az bunun kadar önemlidir. (Adalet Partisi)
- Siyasi iktidarın meşru olduğu İslami normlar ve Osmanlı hanedanına itaat gereğini değilde, milleti temsil iddiasına dayandırıldı. Bu Siyasal bir devrimdi. Saltanat ve hilafetin kaldırılması ve takip eden diğer reformların arkasında güçlü toplumsal sınıf ve gruplardan ziyade, ülkeyi işgalcilerden temizlemiş olmanın getirdiği prestij ve kendine güven ile harekete geçen askeri/sivil bürokrasi vardı. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Siyasal rejim kavramı, merkezi/siyasi iktidarın kimler tarafından ve nasıl kullanılacağına ilişkin düzenlemeler bütününü ifade eder. Siyasi rejim denildiğinde merkezi iktidar mücadelesinin kuralları ile birlikte, devletin/merkezi iktidarın nasıl örgütleneceğini, yönetme iddiasını taşıdığı toplumla ne türlü bir ilişki kuracağını belirleyen hukuki/kurumsal yapılar akla gelirse de, siyasi değişim sadece şekli/formel kurallardan ibaret değildir. Weberyan tanımıyla devlet, belli bir coğrafyada yaşayan insanlar üzerinde güç kullanma tekeline sahip olma iddiasında bulunan organizasyon ya da hiyerarşik organizasyonlar bütünüdür. Siyasi rejim devletin güç kullanma yoluyla düzeni sağlama işlevini nasıl yerine getireceği ile ilgilidir. Her merkezi iktidar ya da devlet belli toplumsal ilişki ağlarını ve kaynak dağılımına ilişkin bölüşüm örüntülerini korur, bunlardan beslenir. Her siyasi rejim hassas dengelere dayalı, kırılgan bir uzlaşmayı ifade eder. Siyaset biz/onlar ayrımı ile birlikte grupların çıkar, algılayış, inanç farklılıklarından kaynaklanan çatışma potansiyelinden beslenir. Çıkar ve inanç farklılıkları da verili olmaktan çok bizatihi siyasal süreç içinde oluşturulurlar. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- Hükümetin eylemleri darbenin nedeni olmaktan çok, subaylarda içten içe hep var olan devlet sahipliği düşüncesinin olgunlaşması ve pratiği dökülmesi fırsatını sunmuştur. Askerler bir müdahale için, konuşma, tartışma ve örgütlenme alışkanlığına sahiptirler. Siyasal konjonktüre göre bu konuşmalar ve bu konuşmalara katılan asker sayısı artar veya azalır ancak hep vardır. Bu gelenek gerek ordunun durumu ve gerek ülkenin içinde bulunduğu hali gündeme getirerek, kendi doğal yetki alanı olarak gördüğü devlet yönetiminde etkili olmak ister. Kimi zaman, seçimlerde yolsuzluk yapılmasını önlemek, kimi zaman ise, DP’ye iktidarı vermemek için darbe yapılsın denilir. Diğer zamanlarda ise, ordu reformu, kardeş kavgasını önlemek, laikliği, demokrasiyi, ülkenin bölünmez bütünlüğünü veya Atatürk ilkelerini korumak gibi sebepler müdahale gerekçesi olarak resmedilir. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yeni bir iştahla vurgulanan devletin sahibi ve rejimin bekçisi olan Ordu düşüncesinin ürünü olan bu anlayış, askerin siyasete çeşitli şekillerde müdahalesini görevin sıradan bir gereği gibi algılar. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
- İktidar olunmasına rağmen İnönü fobisi ve kompleksinden kurtulunamamıştır. İnönü stadının ismi Mithatpaşa olarak değiştirebilir, İnönü Ansiklopedisi, Türk ansiklopedisi yapılırken, İnönü’nün oğlu Ömer İnönü bir cinayete karıştı iddiaları da gündeme taşınmıştır. İnönü’süz bir CHP söz konusu olursa, iktidar muhalefet ilişkilerinin düzeleceği de söylenmiştir. İnönü ciddiye alınması gereken bir muhaliftir. Kurtuluş Savaşından gelen bir ağırlığı vardır, devlet kurucusudur. Büyük bir siyaset birikimine ve devlet tecrübesine sahiptir. Soğukkanlı, sabırlı ve sinirlerine hakimdir, olasılıkları çok iyi hesaplar. İnönü’nün Atatürk döneminde en uzun süre görev yapan başbakan hüviyetinde olması, gerektiğinde Atatürk’e bile itiraz etmekten kaçınmaması başbakanlıktan ayrılıp inzivaya çekildikten sonra, ittifakla Cumhurbaşkanlığına seçilmesi, Türk siyasetinin kaygan zemininde ayakta kalma becerisinin üst düzeyde olduğunu gösterir. 1950 ile birlikte İnönü’nün demokratikleşmenin önünü açan lider konumuna gelmesi, kendisini yönelik ilgi ve sevgiyi artırmış, otoriter dönemin kötü anılarını bir nebze olsun silmeye yardım etmiştir. DP önderlerinin İnönü’nün ağırlığı karşısında yetersizlik duyguları hissetmediklerini söylemek kolay değildir. (Türkiye'nin Uzun On Yılı)
Editör: Nasrettin Güneş