tatlidede

Yasemin İnceoğlu kimdir? Yasemin İnceoğlu kitapları ve sözleri

Türk İletişimbilimci ve Akademisyen Yasemin İnceoğlu hayatı araştırılıyor. Peki Yasemin İnceoğlu kimdir? Yasemin İnceoğlu aslen nerelidir? Yasemin İnceoğlu ne zaman, nerede doğdu? Yasemin İnceoğlu hayatta mı? İşte Yasemin İnceoğlu hayatı...
  • 04.12.2022 02:00
Yasemin İnceoğlu kimdir? Yasemin İnceoğlu kitapları ve sözleri
Türk İletişimbilimci ve Akademisyen Yasemin İnceoğlu edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Yasemin İnceoğlu hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Yasemin İnceoğlu hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Yasemin İnceoğlu hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Yasemin Giritli İnceoğlu

Doğum Tarihi: 1961

Doğum Yeri: İstanbul

Yasemin İnceoğlu kimdir?

1961 yılında ünlü hukuk profesörü İsmet Giritli ile Avukat Suna Ağaoğlu'nun kızları ve Ahmet Rıza Giritli'nin kardeşi olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Nilüfer Hatun İlkokulu'nda ve Atatürk Kız Lisesi'nde okudu. Babasının, ders vermek ve araştırma yapmak üzere davetli olduğu, ABD'nin New York (1968-1969) ve Washington D.C(1971-1972) kentleri ile İskoçya'nın Glasgow şehrinde (1978-1979) eğitimini sürdürdü. İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olan (1983) İnceoğlu, seçmiş olduğu yardımcı sertifika programı olan İtalyan Dili ve Edebiyatı konusunda araştırma yapmak üzere, Vatikan Büyükelçiliği'nden kazandığı bursla İtalya'ya gitti.

BTDA (British Theatre Dance Association)'nın (Elemantary-Intermediate ve Advance) seviyelerinde Teacher of Dancing / Öğretmenlik Sertifikalarını aldı ve Türkiye’nin ilk özel dans grubu olan Çağdaş Bale Topluluğunda dans etti. 1980 yılında Turizm Tanıtım Bakanlığı’nın rehberlik sınav ve kurslarına devam ederek profesyonel rehberlik brövesini elde etti.

1984-2004 yılları arasında çalıştığı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde tamamlamış olduğu yüksek lisans, doktora (1990) derecelerinden sonra, aynı kurumdan doçentlik (1993) ile profesörlük (1999) ünvanlarını da alan İnceoğlu, Fakültede Dekan yardımcılığı, Gazetecilik Bölüm Başkanlığı ve Genel Gazetecilik ana bilim dalı başkanlığı görevlerini sürdürdü. 2004 Aralık ayında Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi'ne geçen İnceoğlu halen aynı fakültede öğretim üyeliğine devam etmektedir.

ILAD (İletişim Araştırmaları Derneği), UNESCO ve Amerikan Biyografi Enstitüsü gibi kuruluşlara üye olmasının yanı sıra, Avrupa Konseyi’nin “medya okuryazarlığı” toplantılarına ‘Avrupa Komisyonu Uzmanı’ olarak katılan İnceoğlu, Columbia Üniversitesi (1994) ve Salzburg Seminerlerine (2003) misafir konuk öğretim üyesi olarak davet edildi. Medeniyetler İttifakı ve Unesco toplantılarında uluslararası bildiriler sunan İnceoğlu, İngilizce, İtalyanca ve Fransızca bilmektedir.

‘Medya Gözlem Platformu’nun kurucu üyesi, Medya Tekzip Merkezi'nin ise danışma kurulu üyesidir. Sosyal Değişim Derneği'nin Nisan 2010'da tamamlanan ‘Ulusal Basında Nefret Suçları:10 Yıl, 10 Örnek’ adlı kitap projesinin Danışma Kurulu üyesidir. Kültür Sanat Merkezi Garaj İstanbul’un bireysel destekçisi ve İstanbul Kadın Vakfı'nın Mütevelliler Heyeti üyesi olan İnceoğlu, aynı zamanda Türkiye'nin tek Fransızca gazetesi Aujourd'hui la Turquie gazetesi'nin de Yayın Kurulu üyesidir.

1986 yılında ekonomist Bülent İnceoğlu ile evlenen Yasemin İnceoğlu'nun, 1992 yılında kızları Deniz dünyaya geldi.

Yasemin İnceoğlu Kitapları - Eserleri

  • Kadın ve Bedeni
  • Nefret Söylemi Nefret Suçları
  • Azınlıklar, Ötekiler ve Medya
  • Küresel Habercilik ve Söylem
  • Haber Okumaları
  • Uluslararası Medya- Medya Eleştirileri
  • Medya Nefret ve Ötekileştirme
  • Hindistan Günlükleri
  • İnternet ve Sokak

Yasemin İnceoğlu Alıntıları - Sözleri

  • Freud insanın acıya karşı en korunmasız olduğu zamanın, sevdiği zaman olduğunu söylemektedir. (Kadın ve Bedeni)
  • Azınlık kavramı; Bu kavram ilk defa 16. yüzyılda, Reform hareketi sonucunda ortaya çıktı. Katolik devletler Protestanları, Protestan devletler de Katolikleri ezmekteydi. İşin sonunda bunun böyle gidemeyeceği­ ni gören devletler, öteki devletteki mezhepdaşlarının korunması için kendi ülkelerindeki dinsel azınlığı korumaya başladılar. İşte, bu korumanın başlaması üzerinedir ki, “azınlık” kavramı ortaya çıktı. (Azınlıklar, Ötekiler ve Medya)
  • Platon’a göre vücut, ruhu hapseden bir mağara.. (Kadın ve Bedeni)
  • Hrant Dink cinayetinden yaklaşık üç ay sonra işlenen bir başka katliam da tipik nefret cinayetlerindendi. Malatya'daki Zirve Yayınevi Katliamı'nda (18 Nisan 2007), işkence edilerek öldürülen üç Hıristiyan meselesinde de, suçüstü yakalanan ve cinayetleri itiraf eden katiller öldürdükleri kişilerin "misyonerlik faaliyetinden rahatsızlık" duyduklarını belirtmişlerdi. Öldürdükleri kişilerle aralarında kişisel hiçbir mesele yoktu. Onları Hıristiyan kimliklerine duydukları önyargı sonucu öldürmüşlerdi. Üçü de erkek olan kurbanlardan birinin cinsel organını kesmeleri de bunu doğrulamaktaydı. Akıllarınca kurbanı sünnet ederek öldürmeden önce zorla "Müslümanlaştırmışlardı". (Nefret Söylemi Nefret Suçları)
  • Tüm Nefret Söylemi ve Nefret Suçları Mağdurlarına, Nefretsiz Bir Dünya! (Nefret Söylemi Nefret Suçları)
  • "Öteki’ kimdir?” sorusuna yanıt ararken aslında hepimi­zin birbirimize karşı öteki olduğunu görürüz. Etnik köken, din ve coğrafya insanları ötekileştiren nitelikler olsa da, esas olarak alınması gereken neden ekonomiktir. İlkel komünal toplumdan feodal topluma ve bugüne -kapitalizme- “öteki”leştirme ekonomik anlamda oldu. Üretim araçlarım elle­ rinde bulunduranlar diğerlerini “öteki” haline getirdi ve onların emeğiyle yaşamlarını sürdürdüler. Günümüzde “öteki” kavramı yoksulları, ezilmişleri, toplumdan dışlanmış ama o toplumu ayak­ta tutan değerlere sahip insanları tarif etmektedir. (Azınlıklar, Ötekiler ve Medya)
  • Ensest nedeniyle evden kaçan, seks işçiliğine kaydırılarak mağdur edilen bir kız katılımcıyla araştırmamız kapsamında yapmış olduğumuz görüşmedeki anlatısından küçük yaşlardayken çok sevdiği, güvendiği, en yakını olan biri (babası) tarafından kendisine yapılanı “sevme” gibi algıladığı anlaşılmıştır. Buna çok şaşmamak gerekir. Annesi evde yokken babasının yanına gelip yattığını, kendisini sevdiğini; ancak, anne eve geldiğinde olanları ona anlattığı takdirde çok kızabileceği yönünde kendini uyardığını söylemiştir.? Olan biteni 11 yaşındaki bir çocuğun tam olarak algılaması imkânsızdır. Nitekim, başka bir görüşmedeki, "Ben uzun süre normal baba-kız ilişkisi öyle olur sanıyordum" yönündeki, bunu destekleyen bir diğer beyan küçük yaşlardayken bireyin ensest olayını kavrayamayacağını, davranışın yanlış olduğunu anlayamayacağını gösteriyor. (Kadın ve Bedeni)
  • Eğer birisi homoseksüel olarak kabul edilen birine vurursa, saldırıya uğrayan yalnızca o kişinin homoseksüelliği değil, homoseksüellerin hepsinin homoseksüelliğidir. (Nefret Söylemi Nefret Suçları)
  • "verdiği haberle mutlu olan" gazeteci sayısı, "vermediği, verdirmediği haberle tatmin olan" gazeteci sayısından azdır muhtemelen. (Haber Okumaları)
  • Bir çocuğun fuhuş sektöründe sömürülmesi olayı her zaman göze görünür bir olgu değildir. Onun cinselliğinin kullanımı ve sömürüsü gizlilik içinde cereyan eder. Onu kandırarak fuhuşa sürükleyen “aracıları” ve “müşterileri" üzerinde baskı yapar, güç kullanırlar. Bugünden yarına yaşamlarını sürdürebilecekleri, en temel gereksinimlerini karşılayabilecekleri yeterlilikte gelir getirecek bir işe girebilmeleri güçtür. Eğitim düzeyleri düşüktür; herhangi bir özel yeteneğe sahip değildirler. Ev ortamından ayrılınca yeme, içme, yatma, barınma, giyinip kuşanma gereksinimlerini karşılama güçlüğü içine düşerler. Ekonomik ve sosyal açılardan kırılgandırlar. Kendi başlarına sokaklarda kaldıklarında kolay ele geçebilecek bir av haline gelirler. Fuhuş sektörüne kaydırılma yönünde kandırılma olasılıkları yüksektir. (Kadın ve Bedeni)
  • Ancak bizim gibi ülkelerde, edindiğim tecrübeye göre söyleyebilirim ki, biz "gerçek" olanla yüzleşemiyoruz. O gerçeklik, her neyse, onunla her zaman çarpık bir ilişki kurmayı tercih ediyoruz. Dolayısıyla bizim gibi ülkelerde işlenen cinayetleri, bu cinayetlerin arkasındaki zihniyeti sorgulamak o kadar kolay değil. Kolay değil; çünkü ne zaman bir cinayeti, o cinayetin arkasındaki eli sorgulamak istesek, ya işlenen cinayetlere uydurulan, neredeyse öldürülenleri suçlu çıkartacak gerekçelerle ya da o cinayetleri yok sayan, hiç olmamış gibi davranan bir iradeyle karşı karşıya bırakılıyoruz. 62 yıl önce bu cinayetleri hiç olmamış sayan zihniyet neyse, nasıl çalışmışsa, bu cinayetlerin üzeri nasıl örtülmüşse bugün olan da odur. (Nefret Söylemi Nefret Suçları)
  • Bütün acı verici şeyler hissedilir ama en büyük kötülükler, haksızlık ve ahmaklık en az hissedilenlerdir; çünkü varlıkları acıya neden olmaz. (Nefret Söylemi Nefret Suçları)
  • AİHM kararının da ortaya koyduğu gibi, Dink cinayetinde, Türkiye'de güvenlik güçleri, jandarma, polis, valilik, MİT, TSK, hükümet gibi devletin tüm baskı aygıtları ile devletin ideolojik aygıtı olan medya da sınıfta kalmıştır. Medya bu cinayete giden süreçte Dink'i hedef göstermiş, etiketlemiş, ötekileştirmiş ve yalnızlaştırmıştır. Dink hakaret, aşağılama, küfür, düşmanca söylemin egemen olduğu bir dille adeta bir "nefret nesnesi"ne dönüşmüş, bazı köşe yazarları Dink'i faşistlikle, bazıları da Türklüğü aşağılamakla suçlamıştır. Cinayet sonrası süreçte de bazı gazeteler eksik, bazıları da çarpık haber sundu ve manipülasyon stratejilerine başvurdu. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı'nın görevden alınma haberi "görev değişikliği" olarak verilirken, Dink ailesine yöneltilen "çirkin" sözler bir kısım medya tarafından görmezden gelindi. (Nefret Söylemi Nefret Suçları)
  • ... Hukuk olgularının ardındaki hukuksal gerçekliği, sosyal olguların ardındaki gerçeklikle ilişkilendirerek deşifre etmenin, hukuk metinlerinden kafamızı kaldırarak olması gerekenide söyleyebilmenin ve hukukçu şapkamızı zaman zaman bir kenara koyarak başka başka şapkalar takmanın sosyal sorunlara ilişkin çözüm arayışında en faydalı yol olduğu kanısındayız. (Azınlıklar, Ötekiler ve Medya)
  • Doğu Karadeniz 'in Milada kadar ismi KOLKHİS' tir. İlk kez Urartu yazıtlarında bahsedilmiştir...bölgeye ilk gelen Fenikelilerdir. (Azınlıklar, Ötekiler ve Medya)
  • Birilerinin (erkekler) diğerleri (kadınlar) üzerinde hak iddia etmesi onların tutsak edilmesiyle eşanlamlıdır. (Kadın ve Bedeni)
  • Kararın bundan sonraki bölümünde yargıç, ölçüt aldığı ahlak kurallarından örnekler veriyor: Öyle ülke vardır, bayrağından şort yaparsın hoş görülür. Öyle ülke vardır, ineğine dokunursun infial yaratır. Öyle millet var ki, kan dedin mi ecdatlarının akıttığı oluk oluk şehit kanı gelir. Öyle millet var ki, kan dedin mi akla bu toprakların her santiminde bulunan ecdat kanı gelir. Bu toprağın her karesi kanla sulanmıştır. Oysa sanık bu kanın zehirli olduğunu ifade etmiştir. Bu Türk atalarına, şehitlere, milleti meydana getiren değerlere saygısızlıktır ve tabii ki aşağılayıcı, inciticidir. Burada yargıcın "kan" üzerinden tanımlanan bir ahlak anlayışına sahip olduğunu ve "oluk oluk akan kan"a bir nevi kutsallık atfettiğini görüyoruz. Ahlak kuralları denince akla gelenin "kan" olması, hatta bu kanın öyle sıradan değil "oluk oluk", "toprağın her santimini sulayan" ifadeleriyle betimlenmesi ve yargılamada bir kriter olarak kullanılması, üzerinde derinlemesine ve uzmanlarınca çalışılması gereken bir konu. (Nefret Söylemi Nefret Suçları)
  • Hatırlanacağı üzere hakkında 301. maddeden dava açıldıktan sonra Hrant Dink "Türklüğe hakaret suçundan aldığım ceza kesinleşirse bu ülkeden giderim'' demiştir. Yargıyı etkileme teşebbüsünde bulunma gerekçesiyle bir başka davanın nedenlerinden biri olacak olan bu söz muhafazakar milliyetçi basında Dink hakkında yapılan haberlerin hemen tamamında kendisine hatırlatılmış ve her fırsatta ülkeyi terk etmesi istenmiştir. (Nefret Söylemi Nefret Suçları)
  • Kendi vergileriyle cami yapılabilir ama kilise tamir edilemez. İyi de, gayri Müslimlerin, (üstelik, epey bol miktarda) vergi verdikleri halde, devletin cami ve imamhatip lisesi yapmasına itiraz ettiklerini duydunuz mu? Hatta, Müslümanların aksine, Lozan'ın 40. maddesi gereği kendi okul ve mabetlerini kendileri finanse ediyorlar. Aslında Lozan'ın 41/2. maddesine göre bu okulların "hakkaniyete uygun ölçüde" kamu bütçelerinden yararlanması lazım da, kim vermiş ki kim alabilsin? (Nefret Söylemi Nefret Suçları)
  • Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin, Hrant Dink'i mahkum eden 2004/184 E Sayılı kararının gerekçesini yargıç aynen şu cümlelerle oluşturmuştu: Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Her şeyin bir sınırı vardır. Bu sınırlama bazen yasayla bazen de ahlak kurallarıyla olur. Her ülkenin kendine göre değerleri vardır. (Nefret Söylemi Nefret Suçları)

Yorum Yaz