tatlidede

Cemre Düştü mü? Ne Zaman Düştü 2021?

Baharın gelişini sembolleyen cemre düşmesi 3 aşamada gerçekleşiyor. İlk cemre havaya 19-20 Şubat tarihlerinde düşmüştü. Peki 2021 yılı cemre hava, su ve toprağa ne zaman düştü? 2021 Baharının habercisi cemre ne zaman düşüyor?
  • 25.02.2021 17:53
Cemre Düştü mü? Ne Zaman Düştü 2021?

Kış mevsiminin bitişi ve bahar mevsiminin gelişinin habercisi olan ilk cemre havaya düştü. Üç tane olan cemrenin ikincisi de şubat ayında düşecek. Üçüncü cemrenin ardından baharın geldiği kabul ediliyor.

Arapça kökenli bir kelime olan cemrenin sözlük anlamı kor, yani ateştir. Halk arasında ise sıcaklığın artması olarak bilinir. Cemrenin ilkbahar başlamadan hemen önce 7 gün arayla havaya, suya ve toprağa sırasıyla düştüğüne inanılır. Bu düşen cemreler sayesinde hava, su ve toprak ısınır. 

CEMRE SUYA NE ZAMAN DÜŞÜYOR 2021? İKİNCİ CEMRE NE ZAMAN DÜŞÜYOR?

Kış mevsiminin bitişi ve bahar mevsiminin gelişinin habercisi olan ilk cemre havaya düştü. Üç tane olan

  • cemrenin ikincisi 26-27 Şubat'ta suya,
  • üçüncüsü ise 5-6 Mart'ta ise toprağa düşecek.

1. Cemre Ne Zaman Düştü?

Birinci cemre, 19-20 Şubat tarihleri arasında havaya düştü.

2. (Suya) Cemre Ne Zaman Düştü ?

İkinci Cemre ise 26-27 Şubat tarihlerinde suya düşecek.

3. (Toprağa) Cemre Ne Zaman Düştü ?

Cemrenin sonuncusu ise 5-6 Mart tarihleri arasında toprağa düştü.

CEMRE NEDİR?

Arapça kökenli bir kelime olan cemrenin sözlük anlamı kor, yani ateştir. Halk arasında ise sıcaklığın artması olarak bilinir. Cemrenin ilkbahar başlamadan hemen önce 7 gün arayla havaya, suya ve toprağa sırasıyla düştüğüne inanılır. Bu düşen cemreler sayesinde hava, su ve toprak ısınır. 

Üçüncü cemrenin ardından baharın geldiği kabul ediliyor.

"Cemre düşmesi" ayrıca hayvancılıkla uğraşanlar için soğuk nedeniyle dışarıya çıkartamadıkları hayvanların otlaklara kavuşma zamanının yaklaştığını, tarımla uğraşanlar için de toprağın işlenme dönemine gelindiğini ifade ediyor.

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Türk Halk Bilimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdulkadir Emeksiz, cemrenin "kor, yanmış kömür parçası, kıvılcım, yükselen ateş, köz" gibi anlamları olduğunu söyledi.

Emeksiz, halkın tecrübe ve yaşanmışlıklarıyla desteklenen, gözlemlerine dayanan günlerin pek çoğunun bilimsel hava durumu verileriyle de denklik gösterdiğinin altını çizdi. Araştırmalara göre, cemre gibi günlerin tesadüfün üstünde bir oranda bilimsel verilerle örtüştüğünü vurgulayan Emeksiz, şöyle konuştu:

"Cemreler düştükten sonra sıcaklık düşüşleri yaşansa da bilimsel olarak yapılan ölçümlerde görüldüğü üzere, sıcaklık genelde cemrelerden önceki değerlerin altına inmemektedir. Cemrelerin düştüğü ifade edilen günlerin sıcaklık değerleri ölçümlerine bakılacak olursa bir, iki günlük farklarla cemrenin düştüğü tarihlerde belirgin bir ısınma tespit edilmektedir. Cemrelerin düşmesinin ardından belli dönemlerde sıcaklık düşüşleri yaşansa da bu düşüşler genellikle cemrelerin düşmesinden önceki değerlere inmez."

İSLAM'DA CEMRE NE DEMEK? CEMRE'NİN DİNDEKİ ANLAMI

Cemre, Hacda şeytan taşlama sırasında atılan taşlara ve bu taşların atıldığı yerlere verilen addır.

Sözlükte “kor parçası; çakıl taşı” gibi mânalara gelen cemre, bir fıkıh terimi olarak hacıların kurban bayramı günlerinde Mina’da attıkları küçük taşların her birini ve bu taşların atıldığı üç ayrı yeri ifade eder. Çoğulu cimâr ve cemerâttır. Bu yerlere taş atılması işine de remy-i cimâr denir. Cemrelerden Mina-Mekke yönündeki ilkine küçük veya birinci cemre (el-cemretü’s-suğrâ, el-cemretü’l-ûlâ), ikincisine orta cemre (el-cemretü’l-vüstâ), üçüncüsüne de büyük cemre veya Akabe cemresi (el-cemretü’l-kübrâ, cemretü’l-Akabe) adı verilir. Birinci cemre ile orta cemre arasında 156,40 m., orta cemre ile Akabe cemresi arasında 116,77 m. mesafe bulunmaktadır.

“Şeytan taşlama” diye de adlandırılan bu atışlar, Hz. İbrâhim’i Allah’ın emrini yerine getirmekten alıkoymak isteyen şeytanın yine onun tarafından Mina’da taşlanmasının hâtırasını yaşatmakta ve insanları daima günaha sokmaya çalışan şeytana karşı bir tür tepki ve direnmeyi temsil etmektedir. Bir hadiste rivayet edildiğine göre, Hz. İbrâhim Kâbe’nin inşasını tamamladıktan sonra Cebrâil’in yol göstermesiyle ilk haccını yaptığı ve oğlu İsmâil’i kurban etmeye götürdüğü esnada Mina’nın söz konusu üç yerinde önüne çıkan şeytanı taşlamıştır (, I, 297, 306-307; Hâkim, I, 466; Beyhakī, V, 153-154). Hz. Peygamber de Vedâ haccı sırasında bu cemrelere taş atmış ve özellikle bu esnada hac ibadetinin yapılış şeklinin kendisinden öğrenilmesini istemiştir (Müslim, “Ḥac”, 310-312). Bundan dolayı kurban bayramının birinci günü Akabe cemresine, diğer üç gün de her üç cemreye taş atılması fakihlerin ittifakı ile vâcip olup terkinden dolayı ceza kurbanı (dem) gerekir. Sahih hadislerde bu uygulamanın Hz. İbrâhim’in sünnetine dayandığı açıkça belirtildiği ve sembolik olarak şeytanın taşlandığı bilindiği halde Frantz Buhl’ün bunu Câhiliye âdetlerine dayandırması ve taşlama ile kimin tel‘in edildiğinin pek vâzıh olmadığını ileri sürmesi şaşırtıcıdır (bk. , II, 1012; , III, 89-90). F. Buhl ayrıca bayramın son üç gününde taşların güneş battıktan sonra atıldığı, başkaları tarafından atılan taşların da kullanılabildiği şeklinde J. L. Burckhardt’tan naklen verdiği tamamen yanlış bilgiler yanında cemretü’l-Akabe’ye ilk gün, diğerlerine de “bayramın pek mühim olmayan diğer günlerinde” taş atılmasının, bunların daha az önemli olduğunu düşündürdüğü şeklinde garip ve mesnetsiz bir yorumda da bulunur. Şeytan taşlama sırasında kadınların yüzlerini biraz açtıklarına dair verilen bilgi de gerçeğe aykırıdır; çünkü kadınların yüzlerini açık tutmaları ihramın gereklerinden olup cemreye mahsus bir şey değildir. Frantz Buhl’ün bu fahiş hatalarının The Encyclopaedia of Islam’ın yeni neşrinde yer almamasına karşılık şeytan taşlamanın eski putperest ibadetinden intikal ettiğine dair iddianın tekrar edilmesi (, II, 438), müsteşriklerin İslâm’ın vahye dayanan bir din olmadığı şeklindeki ön yargılarının tabii sonucudur.

Arefe günü Arafat vakfesinden sonra Müzdelife’ye doğru yola çıkan hacılar sabah namazını Müzdelife’de, ilk vakti olan alaca karanlıkta kılarlar ve Meş‘ar-i Harâm’daki vakfenin ardından güneş doğmadan Mina’ya hareket ederler. Mina’ya vardıkları zaman Akabe cemresinin yanında, ihrama girdiklerinden beri söyledikleri telbiyeyi kesip bu cemre için hazırladıkları yedi çakıl taşını “Bismillâhi Allahüekber” diyerek teker teker Akabe cemresine atarlar. Birinci gün diğer cemrelere taş atılmaz.

Akabe cemresinin taşlanması işi, Hanefîler’e göre kurban bayramının birinci günü şafağın sökmesiyle başlar, aynı gün güneş batıncaya kadar devam eder. Ancak müstehap olan, taşlamanın güneşin doğmasından sonra yapılmasıdır. Gündüz atamayanlar hiçbir ceza gerekmeksizin gece de atabilirler. Mâlikîler’e göre taşlama güneş doğunca başlar, batınca son erer; geceye kalırsa hacının kurban kesmesi gerekir. Şâfiî ve Hanbelîler’de ise Akabe cemresine taş atma bayramın birinci günü gece yarısından başlamakla birlikte en faziletli zaman güneş doğduktan sonraki zamandır, bu süre güneş batıncaya kadar devam eder. Atamayanlar diğer teşrîk günlerinde de atabilirler. Atılacak taşların nohuttan büyük, fındıktan küçük olması tavsiye edilmiştir. Taşların Müzdelife’den toplanması müstehap, cemrelerin civarından toplanması ise mekruhtur. Hatta Hanbelîler, buradan alınan taşlarla yapılan taşlamanın geçersiz olduğunu kabul etmişlerdir. Ayrıca temiz olmayan yerlerden taş alınmamalıdır. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre cemrelere atılacak nesnenin “taş” olması gerekir; demir, kurşun, toprak, tahta gibi şeyler atılamaz. Hanefîler’e göre ise üzerinde teyemmüm yapılan, yani toprak cinsinden olan her şey atılabilir. Taşları atmayıp elle koymak câiz olmadığı gibi bir defada hepsini veya birkaç tanesini atmak da tek taş atmak hükmünde sayılmıştır. Hastalık, yaşlılık vb. sebeplerden dolayı taş atacak durumda olmayanların yerine vekâlet verdikleri kimseler de bu işi yapabilir.

Hacılar Akabe cemresini taşladıktan sonra kurbanlarını kesebilir, traş olup Kâbe’yi tavafa ve sa‘y etmeye gidebilirler. Bayramın birinci ve ikinci günlerinde geceyi Mina’da geçirmek Hanefîler’e göre sünnet, diğer üç mezhebe göre ise vâciptir. Yine bayramının ikinci, üçüncü ve Mina’da kalınması halinde dördüncü günleri sırayla birinci, orta ve Akabe cemrelerine yedişer taş atılır. Bu cemrelere taş atmanın vakti, müctehidlerin ittifakı ile her gün zevalde başlamakta olup daha önce atılması câiz değildir. Ancak Ebû Hanîfe’den zevaldan önce atmanın câiz olduğuna dair bir görüş de nakledilmiştir. Hanefî ve Şâfiîler’e göre bayramın ikinci ve üçüncü günlerinin taşlama vakti ertesi gün fecrin doğuşuna kadar devam eder. Mâlikî ve Hanbelîler’e göre ise bu süre güneşin batmasıyla sona erer. Ancak Hanbelîler mazereti bulunan kimselerin geceleyin de taş atabileceklerini kabul etmişlerdir. Bayramın dördüncü günü güneşin batmasıyla taşlama vaktinin son bulduğu konusunda mezhepler görüş birliği içindedir. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre teşrîk günleri olan bayramın son üç günü bir tek gün hükmünde olduğundan bunların ilk ikisinde taş atamayan kimse, son günün akşamına kadar bulduğu ilk fırsatta taş atabilir. Kurban bayramının dördüncü günü de kalınması halinde cemrelere toplam yetmiş taş atılmış olur. Hacıların birinci ve orta cemreye yedişer taş attıktan sonra her birinin yanında Kâbe’ye dönerek dua etmeleri, Akabe cemresine taş attıktan sonra ise beklemeden ayrılmaları sünnettir. Kurban bayramının ikinci ve üçüncü günleri zevalden sonra cemrelere taş atan hacılar, isterlerse dördüncü günün atışını terkederek Mekke’ye dönebilirler. Ancak bunun için Hanefî mezhebine göre dördüncü gün şafak sökmeden, diğer üç mezhebe göre ise üçüncü gün güneş batmadan önce Mina sınırlarından ayrılmış olmaları şarttır. Ayrılmayanlar, dördüncü günün atışlarını da yaparak Mina’dan ayrılırlar. Dördüncü taşlamanın yapılması daha faziletli kabul edilmekle birlikte hacılar bu konuda muhayyer bırakılmıştır.

Mina’daki cemrelerin yeri, İslâm öncesinden itibaren işaret taşları ile (taştan yapılmış silindirimsi yığmalar) belirlenmişti. Ancak XIX. yüzyıla kadar cemrelerin etrafında taşın düşüş mesafesini sınırlandıran bir işaret veya ihata duvarı yoktu. Bu yüzden dinen geçerli olacak mesafe konusunda fakihler arasında uzun tartışmalar olmuş, son dönem âlimleri bu mesafeyi 3 zirâ ile (yaklaşık 1,5 m.) sınırlandırmıştır. 1291 yılı Zilkade ayının sonlarında (Ocak 1875) cemretü’l-Akabe’nin çevresine demir parmaklıklar yapılmış, bu şekilde cemreye fazlaca yaklaşmaktan doğabilecek izdihamın önlenebileceği düşünülmüştür. Ancak halk tarafından taş atılacak mekânın genişletildiği şeklinde anlaşılabileceği endişesiyle bu parmaklıklar bir yıl sonra kaldırılmış ve her üç cemrenin etrafına taşların düşeceği yeri belirleyen havuz biçiminde duvarlar inşa edilmiştir. Öte yandan bir tepenin eteğinde bulunan Akabe cemresinin arkasından (tepe tarafından) taş atmak sünnete aykırı olduğundan eskiden cemrenin kuzeydoğu yönüne bir de duvar örülmüştü. Bu tepe yol yapımı sebebiyle 1956 yılında ortadan kaldırılırken buraya yine bir duvar yapılmıştır. 1975’te cemrelerin bulunduğu mevki, izdihamı önlemek için 40 ilâ 80 m. eninde ve 1 km. boyunda bir yolla iki katlı olarak yeniden düzenlenmiş, daha sonra yapılan bir tâdilât sırasında ise Akabe cemresindeki duvar ortadan kaldırılmıştır. (Kaynak: islamansiklopedisi)

Yorum Yaz