David Le Breton kimdir? David Le Breton kitapları ve sözleri
Fransız Antropolog ve Sosyolog David Le Breton hayatı araştırılıyor. Peki David Le Breton kimdir? David Le Breton aslen nerelidir? David Le Breton ne zaman, nerede doğdu? David Le Breton hayatta mı? İşte David Le Breton hayatı...

Fransız Antropolog ve Sosyolog David Le Breton edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında David Le Breton hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. David Le Breton hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte David Le Breton hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...
Doğum Tarihi: 26 Ekim 1953
Doğum Yeri: Le Mans, Fransa
David Le Breton kimdir?
Strasbourg İnsan Bilimleri Üniversitesi’nde profesördür. Araştırmalarını beden ve riskli tavırlar antropolojisi üstünde yoğunlaştırmış, bu arada sessizlik ya da yürüyüş gibi daha kişisel temalara da el atmıştır.
Breton’un önemli yapıtları arasında Yürümeye Övgü (Sel Yayıncılık), Acının Antropolojisi (Sel Yayıncılık), Anthropologie du Corps et Modernité (Bedenin Antropolojisi ve Modernite, 1990), Du Silence (Sessizlik Üstüne, 1997), La Sociologie du Corps (Bedenin Sosyolojisi, 2002), La Saveur du Monde (Dünyanın Tadı, 2006) sayılabilir.
David Le Breton Kitapları - Eserleri
- Yürümeye Övgü
- Acının Antropolojisi
- Ten ve İz
- Yüz Üzerine
- Bedene Veda
- Sessizlik Üzerine
David Le Breton Alıntıları - Sözleri
- Bir kişi yeryüzünün resmini yapmaya kalkışır. Yıllar boyunca bir mekânı, illerin, krallıkların, dağların, koyların, teknelerin, adaların, balıkların, odaların, aletlerin, yıldızların, atların, insanların resimleriyle doldurur. Ölmeden az bir zaman önce bakar ki sabırla gerçekleştirilen bu labirent kendi yüzünün çizgilerini taşıyor. Jorge Luis Borges/Yaratan (Yüz Üzerine)
- Acı, bilincin ortaya çıkışının bir sonucudur. (Acının Antropolojisi)
- Acı hak eden insana verilmiş bir ceza değildir, günahın ya da kusurun bir sonucu değildir, çarmıhtaki İsa'nın çilesine ortak olmak için bir fırsattır.Acının kabullenilmesi insanı Tanrıya yaklaştıran olası bir ibadet biçimidir, ruhu arındırır. Özellikle Antik dönemde ve Ortaçağda uzun bir süre özel bir lutuf, bir yardım gibi düşünülmüştür. Alçakgönüllülü olmayı öğretir ve ruhu güçlendirir: "Bu mükemmel açınlamalar kibirden başımı döndürmesin diye etime bir kıymık soktu, dengemi kaybetmemem için melek yüzlü bir şeytan gönderdi bana.". (II Cor, XII, 7.) (Acının Antropolojisi)
- Ölmeyi bilmek yaşamayı bilmek kadar önemlidir. (Acının Antropolojisi)
- Çağdaş bilimsel söylemde beden, kişiyi taşıyan kayıtsız bir madde olarak düşünülür. Özneden ontolojik olarak ayırt edilen beden, iyileştirmek için üzerinde etkide bulunulan bir kullanım nesnesine dönüşür; artık insanın kimliğinin kökü değil, kişisel kimliğin içinde eridiği bir hammaddedir. (Bedene Veda)
- İlk adımlar bir düş gibi hafiftir, insan, arzusunun ipinin üstünde yürür, kafası imajlarla doludur, her şeye hazırdır, birkaç saat sonra kendisini bekleyecek olan yorgunluktan habersizdir. (Yürümeye Övgü)
- Bedenin doğası diye bir şey yoktur, yere ve zamana göre değişen bedensel koşullar söz konusudur. (Acının Antropolojisi)
- Yanında sevgilisi olmadan yaşamayı kesinlikle hiç düşünmüyor. Birkaç gün önce sevişmişler. Derisindeki işaretler kan bağı gibi, ilişkiyi ölümsüzleştirme isteği. Öbürünün uzaklaşmaması için geleceğe duyulan simgesel bir güven. Ve birkaç yıl sonra yeni kız arkadaşıyla kavgalar çıkmasına yol açan ve tehlikeli hale gelen bu işareti nasıl yok edebileceğini düşünmeye başlıyor. (Ten ve İz)
- İnsanın kendisinin peşinde koşması engebeli yollara götürür onu. İnsanın kendini doğurmak adına, tercih ettiği için değil, bir iç gereklilik dolayısıyla, kimi zaman kaybolma tehlikesini göze alması gerekir, çünkü acı ya da yaşamdaki bir boşluk insanı kemirir ve yaşamdan ayırır. Burada incelenen tavır ve davranışlar bağlamında kişiye özgü bir anlam üretmek, yaşamla barışık olabilmek için ölümle ya da acıyla oynamak söz konusudur. Ama bu yaşam içinde yanmaktan da korkmamak gerekir. İnsan kimi zaman en kötüsüne ulaşarak kendisinin sonunda rahatlamış bir versiyonunu elde edebilir. (Ten ve İz)
- "karşı karşıya konuşma, ayrıcalıklı bir biçimde 'yüz yüze' konuşmadır. Kişiler arasındaki alışverişlerde, yüz, iletişim bedeninin billurlaştığı, en belirgin göstergelerinin açığa vurulduğu başkent, yer ve zamandır. Söz sussa bile, yüz oradadır ve kişilerin birlikteliğine bağlı anlamlara tanıklık eder." (Yüz Üzerine)
- Bedene zarar verme durumu çok küçük yaşlarda başlayabilir. Bu alanda yapılan çalışmalar ilk çocukluk döneminde "kendine saldırı" davranışlarının "normalliğini" göstermektedir. çocuğun kendini ısırması, tırmalaması, çimdiklemesi, yara kabuklarını koparması, kan çıkıncaya kadar kaşınması, başını bir yerlere vurması, kendini yere atması. Shentoub ve Soulairac yaptıkları incelemelere göre bu durum 9 aylıktan 2 yaşına kadar olan, daha sık olarak da 12 ve 18 ay arası çocuklarda görülür. (Ten ve İz)
- "Söz ve sessizlik karşıt değildir, her ikisi de aktif ve anlamlıdır ve söylem ancak ikisinin karşılıklı ilişkisiyle mümkün olabilir." (Sessizlik Üzerine)
- Tecavüz, özellikle ensest ya da cinsel taciz olaylarında bedende sürekli yara açma, bedene kesikler atma pamuk ipliğine bağlı bir gündelik yaşamdan kurtulmanın ve artık ölümle hesaplaşma olmayan bir yaşama kavuşmanın simgesel bir biçimidir. Bu bağlamda amaçlardan biri arınmadır, kiri pası kanla yıkamak ve yitirilmiş sınırları yeniden bulmak. Simgesel olarak sakatlanan genç, bedeninin sadece ve sadece kendisine ait olduğunu söyler. (Ten ve İz)
- Kent bize dünyanın yuvarlak olduğunu unutturur. (Yürümeye Övgü)
- ‘’(...) Kullanımı azaldıkça taşıması da daha zahmetli olan bir yüktür beden. Fiziksel ve duyusal etkinliklerin kısıtlanması bireyin varoluşunu da etkiler. Onun dünya görüşünü çürütür, gerçeklik düzlemindeki inisiyatif sahasını daraltır, benliğin sebat duygusunu azaltır, şeylerle ilgili doğrudan bilgisini zayıflatır ve sürekli bir rahatsızlık kaynağı olur.’’ (Bedene Veda)
- "Yüzün tekilliğini sergilemek başkalarının gözünde yaşamın doluluğuna tanıklık etmektir. Onun açıklığını görünmez kılmak, duyguları gizlemeye, göze çarpabilecek tüm farklılıkları, belirginlikleri yok etmeye uğraşmaksa insan figürüne can veren anlamın ortadan kaldırılmasıyla ölüme öykünmek demektir. Ötekini yüzünden yoksun bırakmak da apaçık bir simgesel yöntemle ölümü öncelemektir. Yüz insanın varlık göstergesiyse, insanı yadsımanın yolu da yüzün yadsınmasından geçer. Aynı şekilde, yüz kutsallığın merkeziyse, insanı küçük düşürmek isteyen bir anlayış onun yüzüne saygısızlık etmeye, kimliğini aşağılamaya ya da yadsımaya çalışır." (Yüz Üzerine)
- "Yüz, her zaman insanın kendisi için en yakın Öteki'nin yeridir. Descartes'ın cogito'da dile getirdiği biçimde öznenin kendine karşı saydamlığı duygusunun ilk kez yalanlandığı ve kendi içinde gizlenen, hem yakın, hem de ulaşılmaz bir dünya sezgisine takıldığı, gizli anlamların yeri. "Kendime benzemiyorum" diye düşünür aynanın karşısında dürüstçe biraz zaman geçiren kişi. Yüzü onu sorgular; duyduğu rahatsızlık estetik (kendini çirkin vb. bulmak) değildir; daha derinlere, herhangi başka bir yüz yerine bu yüze sahip olmanın yabancılık duygusuna dayanır." (Yüz Üzerine)
- "Tezimi yazdıktan sonra bir sayfa çevrildi hayatım da sanki. …” (Ten ve İz)
- Uzman sözü, laik toplumun İncil'idir. (Bedene Veda)
- Kifayetsizlik geleceğin harikalarının en iyi kozudur. (Bedene Veda)