tatlidede

Devlet Ana - Kemal Tahir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Devlet Ana kimin eseri? Devlet Ana kitabının yazarı kimdir? Devlet Ana konusu ve anafikri nedir? Devlet Ana kitabı ne anlatıyor? Devlet Ana kitabının yazarı Kemal Tahir kimdir? İşte Devlet Ana kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 04.03.2022 00:00
Devlet Ana - Kemal Tahir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Kemal Tahir

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9789752731332

Sayfa Sayısı: 656

Devlet Ana Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

'Devlet Ana', Osmanlı Devleti kurulmadan önceki Anadolu'nun görünümünü ve Anadolu insanının özlemlerini anlatırken, onların güçlü, güvenli, adaletli bir devlete duyduğu ihtiyacı da açığa çıkarmaktadır. Kemal Tahir'in en önemli romanı olarak gösterilen 'Devlet Ana', onun düşünce yapısını da en iyi yansıtan eserlerinden biri sayılmaktadır.

1967'de yayımlanan roman, 1968 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazanmıştır.

Kemal Tahir, Türk tarihi ve toplumu hakkındaki orijinal ve sağlam görüşlerinden hareket ettiği için hem 'mahalli ağızları', hem Türkçe'nin küçümsenmiş ve unutulmuş nesir dilini hem de yeni imkanlarını kaynaştırarak ve aşarak kullanabilmiştir. Eserlerindeki eşsiz dil ve üslup güzelliğinin kaynağı bu davranıştadır. Daha önceki romanlarında da görülen bu özellik 'Devlet Ana'da en yüce noktasına erişmiştir. Türkçe'nin unutulmuş olan dehası bütün boyutları, zenginliği ve haslığıyla ilk olarak Kemal Tahir'in eserlerinde kendini göstermektedir."

- Selahattin Hilav

(Tanıtım Yazısı'ndan)

Devlet Ana Alıntıları - Sözleri

  • Dahası da neymiş! Dünya ölümlüdür. Neye çabalasan ölüme çabalarsın!..
  • "Kitap olmayınca aktan kara, eğriden doğru ayrılmaz.
  • Kitap olmayınca aktan kara, eğriden doğru ayrılmaz.
  • Her malın kılıfı kendine ve de alıcısına göredir.
  • Nereye çöksem orda kalmaktayım ve de derinlere dalıp gitmekteyim.
  • Dağa taşa bakarsın, Allah'ın gücünü unutmazsın. Ormanların yeşili, dağların esintisi yüreğini temizler, ıssızda, canın çekse de kötülük edemezsin.
  • Her şeyin zamanı ve gök altında olan her işin vakti vardır. Doğmanın vakti, ölmenin vakti, aramanın, bulmanın, yitirmenin vakti vardır. Allah yükleyecek, biz taşıyacağız!
  • Ülkemiz biraz karışıktır.
  • Umduğun dağları da yitirdin.
  • "Suç... Suç kimde olursa olsun, hüner barışı korumaktı."
  • Kitap olmayınca aktan kara, eğriden doğru ayrılmaz.
  • Aklı fikri başka yerde bunun... Korkarım okumakta...
  • Beklemek ,beklememekten kötü...
  • -Dahası bu! Yuvarlanmaktayız, değirmen dolabı gibi... - Daha dedim! Daha? - Dahası da neymiş! Dünya ölümlüdür. Neye çabalasan ölüme çabalarsın!
  • "Kılıç mı ağır, kalem mi?"

Devlet Ana İncelemesi - Şahsi Yorumlar

KEMAL TAHİR & DEVLET ANA: Kemal Tahir okumak, onun düşünsel dünyasını kavrayabilmek, hiç olmadı kavramaya çalışmak, bir Türkiye Cumhuriyeti evlâdı için devrim niteliğinde bir eylemdir. Henüz Kemal Tahir'e zaman ayırmamış, onu okumamış, tanımamış olanlar içinse bu ciddi bir kayıp, ciddi bir boşluktur. *Bu konu nezdimde tartışmaya kesinkes kapalıdır. yazar/Kemal-Tahir Cezaevinde yatarken, parasızlıktan ceket alamayan ve ceketsiz olarak mahkemede bulunmayı, hakime karşı bir saygısızlık addeden, dolayısıyla kendi dava duruşmasına müdahil olamayan bir garip adam... Emniyet güçlerince yapılan baskında, deniz astsubayı olan kardeşi Nuri Tahir'in dolabında, Sabahattin Ali'nin bir öykü kitabının bulunması üzerine, kardeşi Nuri ve Nazım Hikmet ile birlikte yok yere isnat edilen "Orduyu isyana tahrik ve teşvik" suçu ile tutuklanır Kemal Tahir. 15 yıl ağır hapsine ve kamu hizmetlerinden mahrumiyetine karar verilir. Bu suçlamayla 1938 yılında gür siyah saçlarıyla girdiği cezaevinden, saçları dökülmüş, kalanları da ak olarak 1950 yılında çıkar. Çıkışında bavulunda, halen hiçbiri kitap haline gelmemiş 30 roman, 40 öykü ve notlarla dolu sarı mahpus defterleri vardır. Kemal Tahir'in sanatını, sanatının inceliklerini ve detaylarını, yazdığı romanların ve öykülerin haricinde, ölümünden sonra, işte bu cezaevi ve sonrasında karaladığı el yazması notlarını derleyerek günyüzüne çıkaran, şu an halen Kemal Tahir Vakfı başkanlığını yürüten kadim dostu Cengiz Yazoğlu' nun vasıtası ile de pekiştirmiş oluyoruz: Kemal Tahir'in büyük sanatçı kişiliği, kendisinin Batı'nın belirlemiş olduğu belli kalıplar içinden kurtulmasını sağlamıştır. Sanatına saygılı bir romancı olarak Türk toplumuyla çok yönlü bir ilişki kurmuş, bu ilişkilerde bulunan Türk toplum ve insanının zenginliğini görmüştür. Büyük sanatçı olmanın gereklerine duyduğu titizlik bize bütün bir tarihimizi ve zenginliğimizi kazandırmıştır. Sanatçı sorumluluğuyla Kemal Tahir'in belli açıklama, kalıp ve alışkanlıkları dışına çıkması, Türkiye'nin elinde tuttuğu güce, bağlı olduğu ilişkilere ışık tutmuş ve sahip olduğumuz büyük zenginliğimizi tanımamıza öncülük etmiştir. Kemal Tahir, bize sorunlar üzerinde yeni baştan durmamızın gerekliliğini öğretti. Bunun gereğini sık sık tekrar etmekten geri durmadı. Yerlileşmenin zorunluluğunu vurguladı. Dıştan gelecek kalıpların ve çözümlerin, çözüm sahibi Türk'ü dışa bağımlı kılmak, çözümsüz bırakmaktan başka bir anlam taşımadığını bize gösterdi. Bu amaçla gerçekten amansız bir boğuşma içine girdi. Aslında bu boğuşma, bize günümüz dengesinde verilen ve biçilen yerde boğulmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Bu nedenle Kemal Tahir, kendisini ‘Doğu'nun gerçek bir devrimcisi’ olarak tanımlamaktadır. Onun uğraşı, belli bir akışa direnmemek, bu akışı herkesten önce ve herkesten çok benimsemek değil, gerçeğe, bu akışa uygun biçimi kazandırmaktır. Kemal Tahir yorulmak bilmeden, gerçeği, işe yarar, Doğu'nun işine yarar kılmak çabası içinde olmuştur. Gerçek devrimcilik, bu akış için gerekli gerçek güçlerin gün ışığına, gerçeğe gerekli akışı kazandıracak biçimiyle ortaya çıkmasına çalışmaktır. 1940 yılında romancı olmaya karar veren Kemal Tahir, bu kararından otuz yıl sonra şöyle bir beyanatta bulunuyor : "Ben otuz yıldan beri dünyaya, insanlara, olaylara hiç aralıksız romancı olarak bakmaktayım. O gün bu gündür ne okumuşsam, ne görmüşsem, ne işitmişsem, kimi tanımışsam - kısası- ne öğrenmişsem yalnızca romancı olarak, roman için öğrendim, romanda kullanmak üzere biriktirdim. Başka yazılarla uğraştığım zamanlar da oldu ama ben başlıca roman zanaatının yasalarını araştırdım. Bence Türk romancısının ana ödevi, imparatorluk kurmak gücüne sahip Türk insanının geleceği kurtaracak cevherini, bu cevherin tarih boyu taşıdığı insancıl birikimi ve bu birikimin gelecekte işe yarar yönünü bulup açıklamaktır. " Ülkemizde, tarihi romancılığın en üretken yazarlarının başında gelen Kemal Tahir'de Osmanlılık, sanıldığı gibi eskiye bir özlem, yıkılmış bir düzenin yeniden canlandırılması ya da belli bir toplum düzeninin ifadesi değildir. Osmanlılık bir siyasettir. Doğu-Batı çatışmasında Anadolu Türküne tarihin en güçlü devletini kurmasında izin vermiş bir siyasettir. Romanların gerçeği yansıtması gerektiğine inancı tam bir yazar olarak, Devlet Ana romanında da bu ilkesinden taviz vermemiş ve oluşturduğu kurgunun gerçeği yansıtan bir ayna işlevi üstlenmesi detayına dikkat etmiştir. İlk basımı 1967 yılında Bilgi Yayınevi tarafından yapılan Devlet Ana, gerek sağ gerekse sol çevreler tarafından eleştiri oklarına hedef olmuş, tüm olumsuzluklara rağmen yine de 1968 Türk Dili Kurumu Roman Ödülü'nü göğüslemeyi başarmıştır. Eser için yöneltilen eleştirilerin en başında, Kemal Tahir'in, romanın tezi uğruna, tarihsel gerçeklikleri çarpıttığı iddiası gelmektedir. Osmanlı'nın karşısındaki mutlak rakip gücün, gerçekte Bizans olmasına rağmen, Kemal Tahir'in rakip güç olarak Bizans yerine, Avrupa'yı temsil eden Şövalye Notus Gladyüs'ü kullanması tartışma konusu olmuştur. Genel hatları itibariyle, Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemine ışık tutan Devlet Ana, aşiret sisteminden devlet sistemine geçişi anlatan en kıymetli eserlerin de başında gelmektedir. Her ne kadar literatürlere tarihsel bir dönem romanı olarak geçmiş olsa da, Devlet Ana'yı salt bu yönden değerlendirmek, esere haksızlık olacaktır. Zira, Türk toplum yapısının 13.yüzyıldan itibaren süregelen gelişim sürecini nakış gibi işleyen Tahir, kahramanların (ki bizzat her biri yaşamış olan gerçek tarihi şahsiyetler) ağzından toplumsal ve siyasi pek çok detayı bizlere sunuyor. Yazarlık kimliğinin yanına , bir tarih profesörü, bir psikolog, bir sosyolog ve bir de iktisatçı kimliği ilave ederek metni harmanlıyor ve standartların çok ötesinde bir kurgu sunuyor bizlere. Zaten yazar da "Ben bu romanda herhangi bir tarih dönemini anlatmıyorum, bir toplumun o çağdan bu çağa yansıyan dinamiğini anlatıyorum. ”diyerek bu konuya noktayı koyuyor. Söğüt'te Osmanoğulları Beyliği'nin tarihte boy göstermeye başlaması ile oluşan devlet sürecinin temelleri, aslında sıradan bir cinayet ile atılıyor ve Türklerin devlet kurmaktaki yetenek ve dehaları üzerinden akıp gidiyor. Okura, Türk ruhunun, Türk bilincinin önemini layıkıyla hissettiren eserde, devlet kurma yolunda Bizanslılar, tekfurlar ve Hristiyan şövalyeler de, Anadolu'nun Türkleşmesine ket vurmaya çalışan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Roman tıpkı Osmanlı'nın kuruluş döneminde olduğu gibi kalabalık bir şahış kadrosuna sahip. Ertuğrul Gazi, Osman Bey, Orhan Bey, Notus Gladyüs, Keşiş Benito, Demircan, Kerimcan, Hancı Mavro, Liya, Alişar Bey, Bala Hatun, Akçakoca, Yunus Emre, Şeyh Edebali, Kaplan Çavuş, Dündar Alp, Darendeli Hop Hop Kadı Hüsamettin Efendi, Türkopol Yüzbaşı Uranha ve romana ismini veren Devlet Hatun lakaplı Bacıbey bunlardan bazıları. İsim mevzusu açılmışken söylemek gerekiyor; Kemal Tahir romanının ismini hep Osmanlı Çekirdeği olarak planlamış, bütün yazım sürecinde böyle hayal etmiş ancak hâlâ öğrenilememiş olan sebeplerden ötürü eser piyasaya Devlet Ana adıyla sürülmüştür. Devlet Ana romanında kullanılan dil ise başlı başına yıllardır tezlere konu teşkil etmiştir. Halk arasında kullanılan ve argoya kaçan kaba sözcükler her Tahir eserinde olduğu gibi burada da sıklıkla çıkıyor karşımıza. Yazarın bu sözcük kullanımlarındaki amacının da, monolojik bir anlatımdan ziyade diyalojik bir devinim sağlamak olduğu açık ve nettir. Kemal Tahir ise eserin dili konusunda, Çorum başta olmak üzere İç Anadolu ağzının söyleyiş özelliklerinden ve Dede Korkut ile Evliya Çelebi metinlerinden istifade ettiğini belirtmiştir. Bu durumda, Selahattin Hilav'ın kapak yazısında belirttiklerine hak vermemek kaçınılmaz hale geliyor. "Kemal Tahir hem ‘mahalli ağızları’, hem Türkçe’nin küçümsenmiş ve unutulmuş nesir dilini hem de yeni imkanlarını kaynaştırarak ve aşarak kullanabilmiştir. Daha önceki romanlarında da görülen bu özellik ‘Devlet Ana’da en yüce noktasına erişmiştir." Eserde dikkat çeken bir husus da günümüzde unutulmaya yüz tutmuş atasözlerimize ve dillere pelesenk olacak özlü sözleri kapsaması. *Kaynar çorba, buzlu şerbet, olmaz; dişi çürütür, Koca kişi, körpe avrat, uymaz; işi çürütür. *Kitap olmayınca aktan kara, eğriden doğru ayrılmaz. *Koca Tanrı vermeyince, kul baylanmaz. *‎Tavuğu darı tanesiyle getirirsin, körpe kızı altın dizisiyle. *Yalnız yiğit alp olmaz, ince otun dibi sarp olmaz. *‎Sakın olma sen şu dört beldenin birinden: Darende’ den, Kemah’tan, Erzincan’ dan, Gürün’ den. *‎Halıda nakış bir gerek, gönülde tutkunluk bir gerek. Toplamda 616 sayfa olan ve 6 bölümden oluşan Devlet Ana'ya bölümler bazında ana hatlarıyla göz atalım: 1.Bölüm / Kancık Vuruş : Anadolu Beylikleri'nin sosyal ve ekonomik durumlarının genel olarak anlatıldığı bu ilk bölümde, Demircan'ın öldürülmesi olayı vuku buluyor. Liya'yı ölesiye seven Demircan, Liya'yı, ona tecavüz girişiminde bulunacak kadar saplantı haline getiren Şövalye Gladyüs tarafından, kıskançlık sebebiyle öldürülecektir. 2.Bölüm / Uyandırılan Işık : Ertuğrul Gazi'nin hastalanarak, beyliği oğlu Osman Bey'e devretmesini konu alıyor. 3.Bölüm / Dost Çelmesi : Balkız'a aşık olduğu bilinen Osman Bey'e acı vermek ve bu bahane ile tuzak kurmak için, düşmanların Alişar Bey ile işbirliği yaparak Balkız'ı kaçırması hadisesi üzerinde duruluyor. 4.Bölüm / Fal : Balkız'ın kaçırılması olayı aydınlatılmaya çalışılıyor. 5.Bölüm / Derin Geçit : Osman Bey'in dehası, toprakları genişletmeye başlatması ve bu uğurda verdiği mücadeleler aktarılıyor. 6.Bölüm / Kerimcan'ın Yolu : Osmanoğulları'nın devlet kurma çabaları sırasında, Dündar Bey' in ihanetine maruz kalmaları ve akabinde gelişen olayları ele alıyor. Her eserinde Batıcılık akımına karşı olduğunu hissettiğimiz Kemal Tahir, bu yöndeki fikirlerini Devlet Ana 'da daha ısrarcı bir şekilde hissettiriyor ve hayat felsefesi yaptığı şu cümleyi yine beyinlere işliyor: "Bir devleti yok edecek iki unsur vardır; biri garplılaşmak, diğeri ise şeriate dönmektir." Kemal Tahir'in Yorgun Savaşçı romanını TRT için dizi olarak çeken ünlü yönetmen Halit Refiğ'in, ilgili tüm dizi kayıtları, 1983 yılında dönemin başbakanı Bülend Ulusu' nun emri ile yakılmıştı. 1968 yılında, Dost Dergisi'nin Devlet Ana özel sayısında, eser hakkında bir makale yazan Bülent Ecevit ise başbakanlık yaptığı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700.yılına tekabül eden 1999 yılında Halit Refiğ ile görüşerek, eseri sinemaya uyarlamasını rica etmişti. Böylece, hem Kemal Tahir'e hem de Halit Refiğ'e karşı gecikmiş bir iade-i itibar sağlanmış olacaktı. Teklifi seve seve kabul eden Halit Refiğ, ilerleyen zamanlarda filmin çekimleri için anlaşma yapılan Mimar Sinan Üniversitesi yönetimi ile anlaşmazlığa düşüyor ve senaryo yine tarihin tozlu raflarına gömülmek kaderi ile başbaşa kalıyor. Yaşadığı ve ürettiği dönemde, ötekileştirilmiş bir sol aydın olarak hafızalara kazınan Kemal Tahir, Sevgili Cemil Meriç’in ifadesiyle edebiyatımızın ve bir neslin yüz akıdır. Sözün özü, büyük usta Kemal Tahir, ulu önderimiz M. Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi ‘nde yer alan bir paragrafın, 616 sayfalık bir tercümesini yapmış ve Devlet Ana başlığı ile bizlere sunmuş: "Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen ; Türk İstiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" Yattığın yer incitmesin Kemal Tahir, sevgi, saygı, minnet ve özlem ile.... (Seda Bera)

Devlet, Baba Olsa İlgisiz Kalır, Ana Olmalı: Kitap, romanlarda çok alışagelmediğimiz bir dönemi anlatıyor: Osmanlı'nın kuruluş arifesi. Sene 1290, ortalık ellialtı. Kemal Tahir birçok tarihi olaya değinmiş. Örneğin devlet otoritesi için hanedan kanı dökülmesinin başlangıcı sayılabilecek olay: Dündar Bey'in öldürülmesi. Osman Gazi, ihanet eden amcası Dündar'ı bizzat öldürmüştür. Bunun dışında ''Cimri Olayı'' olarak kayıtlara geçen konu da anlatılmış. Gıyasettin Siyavuş bir düzmece, bir katakulli ile Selçuklu sultanı olarak başa geçirilir. Şimdi diyeceksiniz ki olayın adı neden cimri? Çünkü Siyavuş gerçekten cimri. Para harcamayı, malını bırakmayı sevmeyen bir tip. Nitekim Moğol baskını yiyince ayağındaki çok lüks çizmeleri çıkarmamıştır. Kimliği bu şekilde afişe olmuş ve işkence ile öldürülmüştür. Yine Osmanlı hanedanlığının ilk yabancı kökenli sultanı, Orhan Bey'in eşi Nilüfer Hatun konusu da işlenmiş. Ama asıl anlatmak istediklerim romanın muhtevası değil bu sebeple bundan sonraki paragraflar kişisel yorumdur. Bu kitap Kemal Tahir'in fikir dünyasını anlamak açısından değerli. Daha 700- 800 sene evvelden Batı ile geçinemeyen, onlar tarafından ihanete uğrayan, gerek dini gerek yaşam biçimince sevilmeyen bir Anadolu var. Bu sebeple ne kadar Batıcılık yapmaya kalksak da iğreti duruyor. Batı dünyasını sömürgeci olarak gören yazar için gayet ideal bir kurgu yazılmış. Ancak Batı böyleyken Doğu ülkeleriyle de dost olamıyoruz. Çünkü yüzyıllar önce Çin ve Moğol acımasızlığının da kurbanı olmuşuz. Tarihi genler bazen değişmiyor. Batı'da Bizans'ın yerini emperyalist devletler, doğuda Moğolların yerini Ruslar alıyor ama paylaşım savaşı hiç bitmiyor. Belki de halka devletten başka bir şey kalmadığından devletin de halktan başka bir zenginliği bulabileceği ortam olmadığından daha 13. yüzyılda korporatist, halkla bütünleşmiş bir devlet anlayışını görüyoruz. Zaten o dönemde merkezi otorite olmadan kurtlar sofrasından sağ çıkmak namümkün. Nitekim yazarın amacı da Osmanlı'yı var eden bu kaynağa inmek. Ayakta kalabilmek için geriye özgün olabilmek kalıyor. Özgünlük ise tüm bu acımasız beylikler ve imparatorluklar arasında hakkaniyetli olabilmek, adil bir yönetim kurabilmek. Şimdi diyeceksiniz ki Kemal Tahir'in romanda bahsettiği Osmanlı'yı ortalama bir vatandaş da söylüyor. Evet sıradan adam ''Osmanlı torunuyuz'' iddiasında bulunuyor, ''Osmanlı hoşgörülüydü,'' diyor ama trafikte 2 saniye geç kalkış yapana ana avrat sövüyor, hoşgörüye dair herhangi bir emare bulunmuyor. ''Osmanlı kurucuları çok merhametliydi,'' diyor ama sadece rektör atamasındaki usulsüzlüğü protesto eden silahsız gencin copla, tekmeyle dövülmesine ''Oh olsun!'' diyor. Osmanlı'da devlet geleneği vardı diyor, devletin içine yuvalanmış tarikatlarda fink atıyor. Kimse anlamıyor ama insanlar Osmanlı'dan değil neo-Osmanlıcı bu ikircikli ideolojiden iğreniyor. Peki Kemal Tahir'i ayıran ne? Hayatında neyi savunduysa ona uygun yaşaması, ona uygun yazılar yazması. Kendi vicdanlı, aydın, sorgulayan, dönemin şartlarına göre tarihi yorumlayan birisi. Haliyle söylediklerini içselleştirebilmiş olabilmesi onu farklı kılıyor. Osmanlı demek sadece kılıç, ok, at demek değil. Yeni nesil dizilerde vur-kır-parçala var ama Anadolu'da bir de Yunus Emre var. Evet dini liderler var ama sadece namaz kılmak, oruç tutmaktan ibaret değiller, bir de vicdanları ve öngörüleri var. Şeyh Edebali'nin öğütleri var. Kitabın sonunda savaşçılığı reddeden ve kitaplarına sarılan Kerim Çelebi var. Çıkın sokaklara da ''Askerlik bana göre değil'' deyin. Kerim Çelebi gibi gerekirse annenizi karşınıza alın ve kitaplara sığının. Görün o hoşgörüyü, ilim aşkını. Tüm bu ikiyüzlülüğe karşı iyi ki Kemal Tahir var. İyi ki tarihi kurgu anlamında hamaset yerine akıl ve vicdan var. İyi okumalar. (Yorgun demokrat)

Bir devletin kuruluş dönemini edebî bir anlatı ile sunmak cidden pek aziz ve oldukça kıymetli bir iş. kuruluşların sırlı bir aydınlığı olmakla beraber bu aydınlığı oluşturan şey, umûmen büyük acılar ve ihanetlerin eşiğinde duran bir var olma mücadelesi olsa gerek. bu roman elbette bundan fazlasını anlatıyor. bu döneme eğilmek isteyenlerin mutlaka okuması lazım. tabii ihtiyatla... bu içli kitabı bitirince o dönemlere ciddi bir hâl üzere eğilmek iştiyakı belirdi içimde.anadolu'nun bütün bir inkırazı yer yer betimlenmiş halde bu kitapta. bu inkırazın sebeplerini araştırmak da ufuk açıcı olabilir. anadolu, helenlere beşiklik eder sonra roma'nın mağrur edasıyla yüzleşir fakat umduğunu bulamaz. moğollar büsbütün rahneler açar kendisine.bir artık gibi mazlum bir hâl üzere akıbetini bekler boynu bükük. ne acı tablo değil mi..bunu kitabı okuyunca daha bir candan, gönülden hissettim.tarihi bakımdan eksik olduğum için pek kritik yapamadım ancak bir roman olarak kıymetli benim için hele ki kullanılan dil o döneme pek çok yönden benziyor ki o zamanları hissetmek daha bir mümkün oluyor böylece. (Esra Seren)

Kitabın Yazarı Kemal Tahir Kimdir?

13 Mart 1910'da İstanbul'da dünyaya geldi. Gerçek adı İsmail Kemalettin Demir'dir. Babası, II. Abdülhamit'in yaverlerinden Yüzbaşı Tahir Bey; annesi, Osmanlı sarayında Abdülhamit'in kızı Naile Sultan'ın hizmetinde bulunan Nuriye Hanım'dır (Saraydaki adı "Hubser" idi). Ailenin en büyük çocuğu idi.

Babasının görevleri nedeniyle ilk öğrenimini imparatorluğun değişik yerlerinde sürdürdü. Ailenin 1923'te İstanbul'a yerleşmesinden sonra eğitimine Galatasaray Lisesi'nde devam etti. Annesinin 1926 yılında veremden ölümü ve babasının ikinci bir evlilik yapması üzerine öğrenimini 10. sınıfta iken bıraktı; önce İstanbul'da avukat kâtipliği, sonra Zonguldak'taki kömür işletmelerinde ambar memurluğu yaptı.

Sol düşünceyi benimsemesi

1932'de İstanbul'a döndü, Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde röportaj yazarı, çevirmen, düzeltmen olarak çalıştı. 1933'de Kenan Şahabettin, İdris Ahmet, Ziya İlhan, Yakup Kadri, Nuri Tahir, Ertuğrul Şevket, Fakih Özden ve Arif Nihat Asya gibi yazar ve şairlerle "Geçit" adlı bir edebiyat dergisi çıkardı. Geçit Dergisi kadrosundan Ertuğrul Şevket (Avaroğlu), Babıali'de tanıştığı Kerim Sadi Türkiye Komünist Partisi üyesi olan komşusu "Sarı" Mustafa Börklüce ve onun aracılığı ile tanıştığı şair Nazım Hikmet gibi sosyalist aydınlarla arkadaşlığı sonucu sosyalist fikirleri benimsedi. 1934-1936 arasında Yedigün ve Karikatür dergilerinde sekreterlik yaptı. Varlık ve Ses dergilerinde takma adlarla şiirler yayımladı, Karagöz gazetesinde başyazarlık, Tan'da yazı işleri müdürlüğü yaptı.

İlk kitapları

İlk kitabı, 1936'da yayımladığı "Namık Kemal için Diyorlar ki" adlı kitapçık oldu. Kitapçık, Namık Kemal hakkında yaptığı yedi soruluk ankete çeşitli şair ve yazarlar tarafından verilen yanıtlardan oluşmaktaydı. Falih Rıfkı Atay, Vâlâ Nureddin, Hüseyin Cahit Yalçın, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Sadettin Nüzhet Ergun, Kerim Sadi Cerrahoğlu, Dr. Fuad Sabit, Nâzım Hikmet, Hüseyin Avni Şanda ve Suat Derviş'in yanıtlarını ve Kemal Tahir'in onlar hakkındaki saptamalarını içeren kitapçık, edebiyat dünyasında geniş yankı buldu. 1937'de ikinci kitabı olan "Bir Çalgıcının Seyahati" adlı romanı yayınlandı.

İstanbul'un tanınmış gazeteciler arasına giren Kemal Tahir, 1937'de İzmir'de öğretmenlik yapan Fatma İrfan Akersin ile ilk evliliğini yaptı; bu evlilik Kemal Tahir'in 1938'de hapse girmesi nedeniyle devam etmedi ve 1940 yılında boşanma ile sonlandı.

Donanma Davası

Kemal Tahir, bahriyede görevli kardeşi Nuri Tahir, Nâzım Hikmet, Hamdi Alev, Emine Alev, Hikmet Kıvılcımlı, Fatma Nudiye Yalçı, Kerim Korcan, Mehmet Ali Kantan, Seyfi Tekbilek ve Hüseyin Durugün'le beraber "askeri isyana tahrik ve teşvik" suçlaması ile 13 Haziran 1938'de tutuklandı.

Suçlanmasının nedeni astsubay olan kardeşi Nuri Tahir'e Sabahattin Ali'nin bir kitabını vermek idi. "Donanma Davası" veya "Bahriye Olayı" diye adlandırılan bu dava nedeniyle Donanma Komutanlığı Mahkemesi'nde yargılandı, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Cezaevi yılları

Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya cezaevlerinde 12 yıl hapis yattı. Hapishanedeki yıllarını okuyarak ve "sarı defterine" yazarak geçirdi. Takma isimle mizah öyküleri ve polisiye romanlar kaleme alan yazar, 1954 yılına kadar "Kemal Tahir" adını eserlerinde kullanamadı "Göl İnsanları"'na alacağı iki öyküsünü hapisteyken Cemalettin "Mahir" takma adıyla Tan'da yayımladı.

Hapishane yıllarında Fatma İrfan Hanım'a yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar" adıyla; Nazım Hikmet'in kendisine yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar" adıyla basıldı.

Cezaevinden çıktıktan sonraki yaşamı

Yazar, 1950'de çıkan aftan yararlanıp serbest kaldı. Cezaevinden çıkar çıkmaz ikinci eşi Semiha Sıdıka Hanım ile evlendi. Çiftin evliliği Kemal Tahir'in 1973'teki vefatına kadar sürdü; çocukları olmadı 1950'li yıllarda Körduman, Bedri Eser, Samim Aşkın, F. M. İkinci, Nurettin Demir, Ali Gıcırlı gibi takma isimle kitaplar yayımlamayı sürdüren Kemal Tahir'in Amerikalı yazar Mickey Spillane'den çevirdiği "Mayk Hammer" dizisi büyük ilgi gördü. Orijinal kitapların tamamını çevirdikten sonra "Mayk Hammer'in Yeni Maceraları"'nı yazmaya devam etti; böylece Kemal Tahir'in kaleminden dört yeni Mayk Hammer romanı ortaya çıktı.

6-7 Eylül olayları sırasında bir kez daha tutuklandı, Harbiye Cezaevi'nde 6 ay yattı. 14 ay kadar Aziz Nesin ile birlikte kurdukları Düşün Yayınevi'ni yönetti. Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz ile senaryo çalışmaları yaptı.

Kemal Tahir'in ilk önemli eseri olan 4 bölümlük Göl İnsanları uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, eser 1955'te kitap olarak basıldı. Bu eserde yıllar sonra ilk defa kendi adını kullandı.

Romancılık dönemi

Göl İnsanları'nı yayımladığı 1955 yılında bir köy romanı olan Sağırdere romanı da yayımlandı. Sağırdere (1955) ve onun devamı olan Körduman'da (1957) Çankırı'nın Yamören köyünden Mustafa'nın serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından koparmadan sergiledi.

Mütareke dönemi İstanbul'unu konu alan Esir Şehrin İnsanları'ndan (1956) sonra yayımlanmış olan Körduman'ı; eşkıyalık olgusuna eğildiği Rahmet Yolları Kesti (1957), Çorum bölgesi insanlarını anlatan roman üçlemesinin ilk iki kitabı Yediçınar Yaylası (1958) ve Köyün Kamburu (1959) izledi (Üçlemenin son kitabı, 1970'de yayınlanan Büyük Mal adlı romandır ).

1960'tan sonra tüm dikkatini Osmanlı tarihi ve toplum yapısına yönelterek, devlet, Doğu-Batı çatışması, Batılılaşma ve mülkiyet gibi sorunları derinden kavramaya uğraştı; araştırmaları sonucu resmi tarih söyleminin karşısında, Osmanlı Devleti'nin kültürel ve siyasi mirasını sahiplenen bir romancı haline geldi.

Kemal Tahir'in kendisiyle, Osmanlı Devleti, Cumhuriyet ve Batılılaşma ile hesaplaşmasının sonucu olarak 1965 yılında Yorgun Savaşçı adlı romanı ortaya çıktı. Resmi tarih söylemine aykırı görüşler içeren bu eser, tarihi çarpıtmakla eleştirildi. 1980 yılında romanın TRT tarafından filme çekilmesi ile yeniden gündeme gelen eleştiriler, 1983'te filmin başbakan Bülent Ulusu'nun emri ile yakılmasına yol açtı.

1965 yılının Nisan ayında Cumhuriyet Gazetesi'nde tefrika edilen Bozkırdaki Çekirdek romanı, Kemal Tahir'in çok tartışılan eserlerinden birisi oldu. Bu eserde Köy Enstitülerinin tepeden inmeci bir yaklaşımla kuruluşunu eleştirerek iktidarla ters düştü.

1967'de en önemli eserlerinden birisi olan Devlet Ana yayımlandı. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu ele aldığı bu romanda "kerim devlet" kavramını ortaya attı. Batılılaşmayı eleştirdi. Yerli bir sosyalizm oluşturmaya çalışarak Marksistlerin tepkisini çekti.

1968'de Yorgun Savaşçı ile Yunus Nadi Armağanı'nı, Devlet Ana ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazandı.

Kemal Tahir, 1968'de aldığı davet üzerine SSCB'ye gitti. 1970'de akciğer ameliyatı geçiren Tahir, 21 Nisan 1973'te geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul'da yaşamını yitirdi. Cenazesi, Sahrayıcedit Mezarlığı'na defnedildi.

Ölümünden sonra

Yazarın "Namuscular", "Karılar Koğuşu", "Esir Şehrin İnsanları", "Dam Ağası", "Bir Mülkiyet Kalesi" romanları ölümünden sonra yayımlandı.

Kemal Tahir kitaplarının yayının devam etmesi için ölümünden sonra eşi tarafından "Kemal Tahir Vakfı" kurulmuş; Kadıköy'deki hayatının son yıllarını geçirdiği ev, ziyarete açılmıştır.

Yazarın kitapları Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Yılmaz gibi yönetmenler tarafından sinemaya aktarılmıştır.

Düşünceleri

Düşüncelerindeki çıkış noktası Marksizm ile Türkiye gerçeği arasındaki bağlantı sorunuydu. Siyasi eylemlere de katılmış bir yazar olarak, Türkiye'de kendi algıladığı siyasal, sosyal, kültürel yapı ile Marksizmin sunduğu çözüm arasında bir çelişki görüyordu. Türk toplum yaşamına uymadığına inandığı batılılaşmaya ilişkin yargısı da Marksizmi yetersiz bulmasına bağlıydı. Çünkü Marksizm, "Türkiye'de 2. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin siyasal ve kültürel uygulamalarını bir ticaret burjuvazisi devriminin sonucu" olarak değerlendiriyordu. Kemal Tahir ise böyle bir sınıfın varlığından kuşkuluydu. Böylece hem Marksizmin, hem de batılılaşmanın ürünü olan cumhuriyet dönemi resmi tarih görüşünün aşılması düşüncelerinin temel noktası oldu.

Marx ve Engels'in doğu toplumlarıyla ilgili görüşlerini araştırdı. Cumhuriyet dönemi resmi ideolojilerinin dışında kalan Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ, Halil İnalcık, Niyazi Berkes, Şerif Mardin gibi bilim adamlarının eserlerinden vardığı sonuca göre, Osmanlı-Türk toplumu, Marksizmin toplumların sosyo-ekonomik süreçte birbirini izleyen zorunlu aşamalar olarak gördüğü ilkel topluluk / kölecilik / feodalite / kapitalizm sürecinde yer almaz. Kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanan çok daha özel bir gelişme süreci, dinamikleri ile yapısal farklılıkları vardır. Bu nedenle batılılaşma, gerekli altyapısı olmayan bir topluma, soyut ve biçimsel bir üstyapı getirme çabasından başka bir şey değildir. Köklü bir ekonomik ve toplumsal devrim yapılmadan başlatılan tepeden inme uygulamalar taklitçiliktir.

Bu ana fikir çerçevesinde eserlerinde Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Romanlarında da "Türk insanı ve Türkiye özeli" olgusunu ortaya çıkarmaya çalışmadı.

Roman tamamen içinden çıktığı toplumun yapılanmasına bağımlıdır. Romanı diyalektik bir tür olarak anlamak ve insan muhayyilesine katkısını kavramak, romanın dünyayı belirlemek için sarfettiği çabaların biçimsel gerçekçilik tekniklerinin kullanımına bağlı olduğunu da anlamaktır. Don Kişot' un şövalye romanlarının kahramanlarına benzeme teşebbüsünün gülünçlüğü sadece model imkânsızlığı ışığı altında kavranabilir. Tam bu noktada Kemal Tahir'in önemi belirir. Zira Türk romanında bu meselenin taşını kaldıran ilk romancıdır. Romanları, Osmanlı Devleti'nin XIV. yüzyılda kuruluşundan XX. yüzyıla kadar Türk toplumunda bir Osmanlı sürekliliği arayışıdır.

Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Bilhassa Orta Anadolu Türkçesini dilinin odak noktasına koydu. Diyaloglarla zenginleştirdi, karizmatik karakterler yarattı.

Roman

Esir Şehrin İnsanları (1956) -1

Esir Şehrin Mahpusu (1962) -2

Yol Ayrımı (1971)-3

Yediçınar Yaylası (1958) -1

Köyün kamburu (1959) -2

Büyük Mal (1970) -3

Hür Şehrin İnsanları (1974)

Sağırdere (1955) - 1

Körduman (1957) -2

Rahmet Yolları Kesti (1957)

Kelleci Memet (1962)

Yorgun Savaşçı (1965)

Bozkırdaki Çekirdek (1967)

Devlet Ana (1967)

Kurt Kanunu (1969)

Namusçular (1974)

Karılar Koğuşu (1974)

Damağası (1977)

Hikaye

Göl İnsanları (1955)

Senaryo

Haremde Dört Kadın (1965, Halit Refiğ ile birlikte)

Mektup

Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar (Nazım Hikmet'le yazışmaları)

Kemal Tahir Kitapları - Eserleri

  • Yorgun Savaşçı
  • Devlet Ana
  • Kurt Kanunu
  • Esir Şehrin İnsanları
  • Yol Ayrımı
  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik!

  • Bir Mülkiyet Kalesi
  • Hür Şehrin İnsanları
  • Büyük Mal
  • Damağası
  • Bozkırdaki Çekirdek
  • Karılar Koğuşu
  • Esir Şehrin Mahpusu

  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik : Tefrika Romanlar Cilt 2
  • Gangsterler Kraliçesi
  • Ecel Saati
  • Derini Yüzeceğim
  • Dutlar Yetişmedi
  • Rahmet Yolları Kesti
  • Kelleci Memet

  • Köyün Kamburu
  • Sağırdere
  • Körduman
  • Yediçınar Yaylası
  • Göl İnsanları
  • Kara Nara
  • Notlar - Sosyalizm, Toplum Ve Gerçek

  • Zehra'nın Defteri
  • Namuscular
  • Yedek Sevgili
  • Merhaba Sam Krasmer
  • Notlar 5
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 3
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 1

  • Notlar - Sanat - Edebiyat 4
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 2
  • Kıran Kırana
  • Halk Plajı
  • Arabacı
  • Aşk Çetesi
  • Kemal'den Piraye'ye Mektuplar

  • Üstadın Ölümü
  • Notlar - Mektuplar
  • Notlar - Batılaşma
  • Notlar - Kitap Notları
  • Notlar - Çöküntü
  • Notlar - Osmanlılık, Bizans
  • Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar

  • Notlar/ Roman Notları 2
  • Notlar 7 - Roman Notları 1
  • Notlar 6
  • Notlar 8
  • Notlar 9
  • Beş Romancı Tartışıyor
  • Notlar/ 1950 Öncesi Cezaevi Notları

  • Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar
  • Bir Mülkiyet Kalesi 2
  • Bir Mülkiyet Kalesi

Kemal Tahir Alıntıları - Sözleri

  • Şu erkek milletinde neden akıl yoktur hey Allah?.. (Köyün Kamburu)
  • Reşit Hoca geyirip "Hak destur!" dedikten sonra kaşlarını çattı: (Körduman)
  • Bir masal gibi eski günleri sakın açma. (Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar)
  • İnsanın başına bu memlekette her şey gelir, bunların en önünde akıl almaz alçaklık, en sefil kişisel çıkar, en korkunç aptallık vardır. (Yol Ayrımı)
  • Âhir zaman, gösteriş devri olmuş. (Karılar Koğuşu)
  • Orman ne demiş ?Şuncacık balta,benim hakkımdan gelemez ama,neyleyim ki sapı benden!demiş... (Yorgun Savaşçı)

  • Sabah gün doğmadan kalkar, akşamın yatsı vaktine kadar damda, mutfakta, tarlada, bahçede uğraşır kadın kısmı...Yılda bir çocuk doğurur. Heriften hafta başı sopa yer. Kocar gi­der hitamında ... (Göl İnsanları)
  • Hemen aklınıza cebri götürmek gelir, yani tüfek-tabanca işi... Hep eski fikir. Halbuysa bu zaman, silah zamanı değil. Bugünün silahı iki satır yazı... (Rahmet Yolları Kesti)
  • “Önümüz kış, ne halt edeceksin be adam? Sen hiç canını düşünmez misin?” “İsa Peygamber ne demiş Efe, koskoca İsa Peygamber? ‘Hayatınız için ne yiyeceğinizi ve ne içeceğinizi ve hem dahi cesediniz için ne giyeceğinizi düşünmeyin,’ buyurmuş. İlerisini düşünen serserilik payesine erişemez. Serserilik, maskaralık değil.” (Halk Plajı)
  • Cezaevlerinde sürgüne gitmekte korkuludur, sürgün gelmesi de…Sürgün kısmı, ardında on kardaşı olsa, yitti yiter. Ne denilmiştir? Gözden ırak, gönülden ırak… Başkaca,yaban yerde kim kime olduğundan padişahın şehzadesi olsa,mahpusun parası pul, karısı dul sayılır. (Damağası)
  • Aklı fikri başka yerde bunun... Korkarım okumakta... (Devlet Ana)
  • Dergi tarafından, kendi şartları ve günün imkanları içinde, şu kimselerin bir araya gelebileceği düşünüldü: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kemal Tahir, Mahmut Makal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Talip Apaydın... Yukarıda ismi geçen kişilere yapılan daveti, Yaşar Kemal hariç, hepsi memnunlukla kabul etmişlerdir. Yaşar Kemal, oturumlara katılmamağı prensip edindiği gerekçesi ile, tartışmaya katılmamıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'da daveti kabul ettiği halde toplantıya gelmemiştir. Toplantı, bu iki yazar dışında kalan beş yazarımızla başlamıştır. (Beş Romancı Tartışıyor)
  • Ben kitaplara gömülmüş bir adamla teşrik-i hayat edemem. Zira beni ihmal eder.... (Üstadın Ölümü)

  • Öğretmene sormak... Sıvanır. Gelişigüzel sorar, hiç üstünde düşünmeden... Yeri mi, konuyla ilgili mi, umurunda değildir ama öğretmenin verdiği karşılık ciddi mi, baştan savma mı bunu hemen sezer. Çok üzülür. İlk zamanlar çok yanlıştır öğrenciye sert davranmak... Hele haksız yere... Direnmezler, susarlar ama kinlenirler. En tehlikeli yönleri reaksiyon vermemeleridir bence. Çünkü hemen kaçmakla sonuçlanır bu durum. Bu sebeple onurlarına saygı göstereceğiz, davranışlarını anlayışla karşılayacağız. (Bozkırdaki Çekirdek)
  • ..,okumuşluk iki yüzlü kılıçtır. Çeviremedin mi, senin elindeyken gelir boynunu alır. (Esir Şehrin Mahpusu)
  • Ulan New York şehri... Ulan temeline tükürdüğüm. (Derini Yüzeceğim)
  • Köylü milletinin düğünü bayramı: bolluk... Seferberliği, ölümü: kıtlık… (Köyün Kamburu)
  • "Meğer ne kolay yanılıyormuş insan, en yakınlarında bile..." (Yol Ayrımı)
  • Gerçekçi olmak, gerçeklerin kabuklarıyla yetinmekten utanmakla başlar. (Notlar - Osmanlılık, Bizans)
  • "Bence, iyilik edilenden çok iyilik eden taşımalı yaptığı iyiliğin minnetini..." (Kurt Kanunu)

Yorum Yaz