tatlidede

Elma Kokusu Geliyor Dayê...!

Elma Kokusu Geliyor Dayê...!

Çocukların en fazla elmayı sevdiğini iyi biliyorlardı zalimler,

Ve zalimler...!

Katliama en masum ve en korunaksız olan çocuklardan başlayacaklarını da iyi biliyorlardı.

Çünkü baş edemedikleri ve yüzyıldır bükemedikleri kadim mücadeleyi iyi tanıyorlardı.

Bu sefer hedef çocuklardı, hedef kadınlardı ve hedef yaşlılardı.

Yeryüzü coğrafyasının en kadim, en mazlum halkına; Dünya medeniyetinde görülmemiş saldırı oldu.

                                                                     Yıl 1988 

                                                                                    Günlerden 16 Mart 

                                                                         Yer Halepçe 


Dağlara, taşlara, şehirlere, köylere elma kokusunu yaydılar,

Kin ve nefreti, sağır ve dilsiz canlılara, günahsız çocuklara ve savunmasız kadınlara saldılar.

Baharı acılarla tanıdı çocuklar, ölümü renga renk çiçekler ile kokladılar. Yaşamlarını boynu bükük kırmızı gelinciklere adadılar ve henüz yeni filizlenen tomurcukları zulmün gözyaşları ile suladı anneler.

El-enfal (Ganimet) operasyonu adı verilen saldırı  ile tarihe meydan okudu zalimler..!

Zalimlere ve zalimlerin yandaşlarına, katliama sessiz kalanlara yüzlerce Kürt çocukların kanı ganimet kaldı.

Ey vahlar olsun onlara eyvahlar..!

Ah Halepçe! Vah Halepçe! Bıkes Halepçe! 

Tüm zalimler, mazlumların ah’ında boğulsun, cehennem ateşi ile beslenmiş gözyaşı yağmurlarının taşıdığı kara bulutlarla cebelleşsin.

Ve bu yağmurun şiddeti, Halepçe’li çocukların baharını müjdelesin, yeryüzünün mazlumlarına gül dağıtsın.

Ne çocuk dediler, ne çoluk çocuk, ne anne dediler, ne baba, ne acıdılar, ne gözyaşı döktüler. Türkiye’deki tüm ırklara, kendisini Kürt sayanlara, kendisini Türk sayanlara, kendisini Müslüman sayanlara; oturun ve gözyaşı dökün diyorum. İster akşam, ister gece yarısı, ister sabah namazında;

İster aileniz ile ister çocuklarınız ve ister dostlarınızla beraber ağlayın. Gözyaşlarınız dökülsün Halepçe’nin nehirlerine...  

Akan kırmızı kanları; dağlardan süzen beyaz nehirlere dönüştürsün. Masum ve samimi gözyaşlarınız; yeni baharlar, yeni barışlar müjdelesin.

Ey Halepçe vah Halepçe....!

***

Yıl 1988 sessiz tanık Ramazan Öztürk Bölgeye giden tek gazeteci şöyle anlatıyor.

"Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hâkimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine...

Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı.”

Ah Halepçe! Vah Halepçe! Bıkes Halepçe…!

Dünya Miletleri arasında Kimyasal ve nükleer silaha maruz kalmış iki millet vardır. Biri Japonlar, diğeri Kürtlerdir. Allah ‘mutlak adaletini’ nurunu tamlayacaktır. Boynuzlu, boynuzsuzdan hakkını; kısa çöp, uzun çöpten alacağını alacaktır elbette! Bizler bu şiarı ve imanı taşımaktayız.

 Ümmetin yetim çocuklarının tek bir duası kalmış. Cenabı ALLAH‘a:

Adalet ve Rahmet

***

Yazar Notu: “Halepçe katliamında şehit düşen tüm çocuk/kadın/yaşlı ve savunmasız insanlara rahmet diliyor, katliamı yapanları/yaptıranları ve sessiz kalanları Allah’a havale ediyorum...”

 

Yorum Yaz