diorex
Dedas

Erendiz Atasü kimdir? Erendiz Atasü kitapları ve sözleri

Türk Yazar Erendiz Atasü hayatı araştırılıyor. Peki Erendiz Atasü kimdir? Erendiz Atasü aslen nerelidir? Erendiz Atasü ne zaman, nerede doğdu? Erendiz Atasü hayatta mı? İşte Erendiz Atasü hayatı...

  • 27.02.2022 04:00
Erendiz Atasü kimdir? Erendiz Atasü kitapları ve sözleri
Türk Yazar Erendiz Atasü edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Erendiz Atasü hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Erendiz Atasü hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Erendiz Atasü hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1947

Doğum Yeri: Ankara, Türkiye

Erendiz Atasü kimdir?

1947’de Ankara’da dünyaya geldi. Öğretmen bir anne-babanın tek çocuğu olarak büyüdü. 1964’te Ankara Koleji’nden, 1968’de Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı fakültede akademik yaşantısına devam etti. 1974’te doktor, 1980’de doçent, 1988’de profesör unvanlarını aldı. Farmakognozi dalında öğretim üyesi olarak 1997’e kadar çalıştı. 1997’de emekli oldu.

25 yaşında lisansüstü öğrencisi olarak gittiği Londra’da öykü yazmaya başladı.[1] Öykülerinde kadın sorunlarını işledi. İlk öyküsü 1981’de yayımlandı. O tarihten bu yana öyküleri Sanat Edebiyat'81, Düşün, Çağdaş Türk Dili, Varlık gibi dergilerde; edebiyat sorunları, kitaplar, kadın özgürlüğü, laik toplum ve Cumhuriyet devrimleri üzerine deneme, inceleme ve makaleleri Saçak, Çağdaş Türk Dili, Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap, Varlık, Pairüs gibi dergilerde, Cumhuriyet, Aydınlık gazetelerde yayımlanmaktadır.

Akademi Kitabevi’nin öykü yarışmasında birincilik kazanan öykü dosyası, 1983’te “Kadınlar da Vardır” adıyla kitaplaştı. Bu kitabı Lanetliler (1985), Dullara Yas Yakışır (1988), Onunla Güzeldim (1991) öykü kitapları izledi. Kimi öyküleri başka dillere çevrildi; Birleşik Kralıık, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, Hollanda, İsviçre, İtalya, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan’da yayımlanan öykü antolojilerinde yer aldı.

1991’de ilk romanı Dağın Öteki Yüzü yayımlandı. Bu eserle Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı. 1997’de yayımlanan Taş Üstüne Gül Oyması öykü kitabı ile Yunus Nadi ve Orhan Kemal Armağanları’na, 2010’da Hayatın En Mutlu An’ı öykü kitabı ile Dünya Kitap ve Yunus Nadi Armağanları’na değer bulundu.

Erendiz Atasü Kitapları - Eserleri

  • Kadınlar da Vardır
  • Dağın Öteki Yüzü
  • Dün ve Ferda
  • Gençliğin O Yakıcı Mevsimi
  • Kızıl Kale
  • Baharat Ülkesi'nin Hazin Tarihi

  • Dullara Yas Yakışır
  • Onunla Güzeldim - Uçu
  • Saldırganı Hoş Tutmak
  • Kadınlığım, Yazarlığım, Yurdum
  • Hayatın En Mutlu Anı
  • Taş Üstünde Gül Oyması
  • Bir Yaşdönümü Rüyası

  • Benim Yazarlarım
  • Bir Başka Düğün Gecesi
  • İncir Ağacının Ölümü
  • Lanetliler
  • Uçu
  • Şairin Ölümü
  • Uy Karadeniz Uy...

  • Açıkoturumlar Çağı
  • Güneş Saygılı'nın Gerçek Yaşamı
  • Türk Romanında Bir Gezinti
  • Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık
  • Düşünce Sefaletinin Kıskacında
  • Kavram ve Slogan
  • İmgelerin İzi

  • Hayat ve Roman
  • Yurdum Gurbet Olmasın
  • Onunla Güzeldim

Erendiz Atasü Alıntıları - Sözleri

  • Hayvan doyuncaya kadar yer doyunca gerisine dokunmaz, doğanın yasası budur, doyan elini çeker. Bu insanlar niye ellerine söz geçiremiyor, aldıkça alıyorlardı? (Şairin Ölümü)
  • " Galiba bizim Menekşe evleniyormus," dedi Belgin Gerçeker, sesi biraz tedirgindi. (Bir Başka Düğün Gecesi)
  • Hayatta pek az şey katışıksızdır; çoğu kez zıtlıklar bir aradadır. O nedenle bizler, sık sık hassas seçimler yapmak zorunda kalırız, eğer somut koşullarımız bize seçim olanağını tanıyorsa. (Düşünce Sefaletinin Kıskacında)
  • Nasıl küçülüyor insan, yaş ölüme yaklaştıkça... (Dağın Öteki Yüzü)
  • Hayal kurmuş, gerçeklikten kopmuştum. Acı çekmiş, gerçekliğe dönmüştüm. (Hayatın En Mutlu Anı)
  • Kahramanlara aç bir ülke burası. Doyamadan ayrıldı "kahraman"ından ... Yalnız elli yedi yaşındaydı öldüğünde ülkeyi küllerinden, yıkıntılardan doğuran... (Gençliğin O Yakıcı Mevsimi)

  • Kolayca dokunamazdı annem insanlara, bitkilere ve nesnelere...İstese de el süremezdi. Dokunamamanın görünmeyen yalıtılmışlık zarı varlığını sarmalardı. Acı çekerdi. Zihinsel iletişimler kurardı, yaşayanlar kadar ölmüşlerle de... (Taş Üstünde Gül Oyması)
  • Tahsin Yücel'in belki de Türk edebiyatında son on yılların en başarılı romanı olan- Yalan adlı yapıtında bir roman kişisi şöyle der: "Anlam sözcükler arasındaki boşluktadır." (Düşünce Sefaletinin Kıskacında)
  • Sevdalanmak baştan yenilgiyi kabullenmekti bir bakıma. (Kadınlar da Vardır)
  • Ah, gençliğin yaşama tutkusu, acı görmeden, acı çekmeden yaşanmayacağına dair, en içten ve en derin yaşantının ıstırapla yorulduğuna dair o söze dökülmeyen, tanımı zor sezgisi genç insanın... Deneyimle gelen uslamlamalarla, tevillerle henüz bozulmamış o sezgi... Istırapla tutulan güreşten güçlenmiş çıkılacağına dair o körpe iyimserlik... (Baharat Ülkesi'nin Hazin Tarihi)
  • Bilmezdim sevda türkülerinin bunca güzel, bunca yanık olduğunu. (Gençliğin O Yakıcı Mevsimi)
  • Resmi toplantılarda haza beyefendi olan bu insanların, edebi­yattan anlayan, müzik dinleyen bu kibar kişilerin erkek erkeğe kaldılar mı niye hemen ağızlarını bozduklarını Hürriyet Hanım çözemezdi. (Dün ve Ferda)
  • Acıyla o denli birlikte yoğrulmuştu ki, kolay kolay hiçbir acı yıkamazdı onu. Acı, varlığının bir parçası haline gelmişti. (Lanetliler)

  • Düşün ki bir sen değilsin. Dünyada herkes acılı. (Lanetliler)
  • Geçmişle gelecek koşut aynalar mıdır, onlardan yansıyan ışıkların kesişme noktası mıdır “şimdi”, oyalanıp durduğum oynak odak! (Gençliğin O Yakıcı Mevsimi)
  • Aşkın sonuçlarının aşınabileceğini ve aşılabileceğini nereden bilsin? (Dün ve Ferda)
  • (…) başka kimselerin incinmesini istemez. Onun içindir kişisel acılarını örtük bırakması. Oysa ordadır, hemen tümcelerin altında gizlidir ıstırap (…) (Benim Yazarlarım)
  • Büyümüştünüz ve hâlâ nasıl, nasıl sığabiliyordunuz yetişkinlik hayatımızın başında, sıkış tepiş itildiğimiz o konuma! O daracık alandaki sağlam duruşunuzu nasıl koruyabilmiştiniz, kendi geleceğinize çevrili o sağduyunuz nasıl yönünden sapmayabilmişti, sokaklarda oluk gibi kan akarken, evler basılırken, darağaçları işlerken, dağlarda ve kuytularda kanlı karabasanlar uğuldarken, mutsuz çocuklar yetişirken; çalışkan ve namuslu insanların çocukları, torunları yoksulluktan utanmayı, varsıllığa tapınmayı öğrenirken; ve kristal avizeli yönetim odalarında, bilgisayar tuşlarına dokunan parmak uçları, iri kıyım meblağları yakan top oynar gibi savurup, amiral battı oynar gibi insanların üzerine bir çizik atıp, hayatlarını güvensizlik okyanuslarında batırken... Alçakgönüllülük can çekişirken ve hırsla büyüklenme el ele, kanserlerin en habisi gibi en ince kılcallara dek yayılırken... Nasıl aynı kalabilmiştiniz? Varsıllaşmıştınız... Mutsuzdunuz... Ve razıydınız; salt yapıtaşları yerinden oynamasın diye... (İncir Ağacının Ölümü)
  • Madem ki ağlayabiliyordu, öyleyse yaşıyordu... Madem ki ağlayabiliyordu, öyleyse duyguları ölmemişti... Yaşamak biraz da duymak ve duyumsamak değil miydi?.. Madem ki ağlayabiliyordu, demek hâlâ ümit vardı. (Lanetliler)
  • Umudu insanlardan alamazsın ki anne... (Lanetliler)

Yorum Yaz