tatlidede

Eşsiz Sermayemizi (Ömür) Nasıl Tükettik

Eşsiz Sermayemizi (Ömür) Nasıl Tükettik

         Yeni Yıla atfen..     

          Değerli takipçilerimiz! Birkaç aydır rahatsızlığımdan dolayı yazı yazamıyordum. Bugün şöyle bir silkelenip geriye doğru bakınca …Vay be dedim, bu kadar  kısa sürede neler yaşanmış,yazı konusu olacak, açıklanması, tartışılması, yorumlanması vs. gereken ne gelişmeler olmuşta ben çoğunu kaçırmış veya es geçmişim.Sağlık olsun deyip geçtim bilgisayarın başına.Tevafuk ve tesadüfle bu gece 2017’ye veda 2018’e hoş geldin diyeceğimiz güne rast gelmişim.Böyle bir günde “Ömür sermayesi nasıl tüketildi,tüketiyor ve nasıl tüketilmesi gerekir” ile ilgili yazmak istedim.Okuyucu kısa yazı ister lakin bilenler bilir ben uzun yazarım.Bağışlayın..Lakin okumanızı tavsiye ederim.

            İslam inancına göre Allah, dünya imtihanında her varlık için (kısa bir zaman dilimi) bir yaşama süresi belirlemiştir. Allah"ın insanlara bahşettiği bu yaşama süresine (eşsiz sermayeye) ömür diyoruz.Onun içindir ki, İslami telakkiye göre ömrün uzun olması onu hayırlı bir şekilde geçirmek şartı ile bir değer ifade edeceği belirtilir.Ve yine onun içindir ki, Ahiret’te insana sorulacak olan beş (5) ağır sualden  birisi de “Ömrünü nasıl ve nerede tükettiğidir”

             Üzerinde yaşadığımız şu yerküre, saniyede otuz (30)km süratle yol alırken, buna karşın daha yüksek bir hızla her birimizi mukadder, gerçek ve inkar edilemez bir sona doğru götürmektedir.Günler, aylar ve dolayısıyla yıllar su gibi akıp geçerken, zaman  her bir canlı  için  mutlak  olan  sona  doğru durmadan  ilerlemektedir….İnsanlar için en önemli ve tek sermaye  olan ömür,  her geçen   gün tükenirken, vuslat (dünya için nihai  son)  anına  doğru  hızla yol alınmaktadır.

Soru bir- “Bu yolun yolcuları kimlerdir ?”

           İnkar  edilemez  bir gerçek olan, dünya hayatının her  canlı  için fani   ve  geçici olduğudur.Nefesler  sayılı olmasına karşın  nice  değerler  bilinçsizce tüketilir  ve nice  yozlaşmalara  yönelişler yaşanmaktır. Gerçekler  acı  gelse de, ebedi bir hayatı kazanmak için insana  bahşedilen  ömür,   nice sorumsuzluklara, israflara  ve yanlışlara hiç  tereddüt etmeden hoyratça kurban edilmektedir. Geride  bırakılan  zamanın  bir  muhasebesini  barındırması  gereken  saatler, maalesef her  yıl   bir  takım  yanlışlarla  israf, Dini  ve ahlaki değerler  unutularak  ya da dikkate  alınmayarak   gayr-ı  meşru   tutum  ve  davranışlarla eğlence  aldatmasıyla  nefesler  tüketilirken hayatlar  ve  yarınlar  heba  edilmektedir.Geçen her bir yılın ve her  bir  anın  vücut  binamızı eskitiyor   olması, aslında  bize   dünya  üzerinde  kalan az yılların,az ayların,az günlerin ve kısacası az zamanların  habercisidir. Şöyle  bir  hayal  edelim….Bir zorluğa hazırlıksız  yakalanmak bazen şok etkisi yaratır.Öyle ise hesapsız  ve  sorumsuzca  harcanan  bu eşsiz değer olan ömür  sermayesinin   hesabıyla   karşılaşmak korkunç  olsa  gerek..Yaklaşmış  ve karşılaşılması kaçınılmaz   olan  bu  hesaptan  korkup  gaflet  içinde   gözler  kapatılmamalıdır.Çok  acı  bir  tablo  sergilediğimizi görmüyor  gibiyiz. Dünyanın   farklı -farklı   coğrafyalarında  zulümlere  maruz   kalan insanların  feryatlarını  duymadan, gözyaşlarını  dikkate  almadan  dünyayı  bir  eğlence  gezegeninden  ibaret  görmek   ve  öyle  yaşayarak  ömrü  tüketmek  çok  hazindir.

Soru 2- “Kaçımız ömrümüzü gereği gibi geçirmediği için üzülüyor?”

 

         Ömür, mamur edilmesi, ebedi kazanca dönüştürülmesi gereken hayatı ifade eder. Eğer fani dünya hayatı, Allah’a iman ve salih amellerle donatılmışsa mamur edilmiş demektir. Eğer bu kısacık hayat, emanet ve sorumluluk bilinciyle Allah’ın razı olacağı şekilde yaşanmışsa bereketlenmiş demektir.Bir kaç dakika sonra yeni bir miladi yıla gireceğiz.En değerli sermayemiz olan ömrümüzden bir yılı daha geride bırakmak üzereyiz. Yılları ister hicri, ister miladi diye adlandıralım. Günleri ister hicri ister miladi takvime göre hesaplayalım. Zamanın yegâne sahibi Yüce Rabbimizdir. Her bir anımızı bizlere emanet olarak lütfeden O’dur. Bilinmesi gereken, Rabbimizin katında asıl önemli olan, zamanı nasıl geçirdiğimizdir. Sayılı nefeslerimizi ne uğrunda tükettiğimizdir. Ömür nimetini, yaratılış gayemize uygun değerlendirip değerlendirmediğimizdir.

        Bu yazıyı   yazarken  saate bakıyorum, yeni  yıla (2018) girmesine sadece 12  dakika kalmıştır.Ben yılbaşını kutlamayacağım,eğlencelere dalmayacağım, gaflet ve dalalet içerisine girmeyeceğim.Ve şöyle söylüyorum..”Ey NOEL ben seni hiç tanımadım ve hiçbir zaman tanımayacağım.Çünkü neden biliyor musun???Şundan dolayı….Allah’ım Kur-an’da senden bahsetmedi, Peygamberim Muhammed Mustafa (sav)  Hadislerinin içerisine seni almadı.Ehli sünnet seni hiç sevmedi.Bundan dolayıdır ki,benim de ilgi alanıma girmeyecek, benimle  aynı kulvarda yürümeyeceksin.İnanıyorum ki, bu yazıyı okuyan okumayan nice akıllı ve imanlı Müslümanların da ilgi alanına girmeyeceksin.

Soru 3”Kaç kişimiz bu duygulara sahip?”.

        İnsan  için  her yeni bir yılın başlangıcını görmek, yarınlara  dair  bir  fırsat olarak görülmelidir. Bitecek  bir  yılın  sonu  ve  başlayacak  olan yeni  bir  yılın  başlangıç  zamanı,  insanlık   için muhasebe ,murakebe   tefekkür ve  gerçeklerle  yüzleşme   vakti  olmalıdır. Bitecek  olan  yılı  karla mı, zararla mı  kapatıldığı  hesabıyla meşgul olunmalıdır. Ebedi  yolculuğun   menzilinde   verilecek   hesap   için   kalan  vakitleri  daha  şuurlu, daha  dikkatli   ve  Müslüman bir kula yakışacak şekilde harcanmalıdır..

Soru 4- Kaçımız böyle bir kul olmak için hazırlık içindedir?

       Öyleyse ömrümüzden bir seneye daha veda ederken kendimize şu soruları yöneltelim:

        Yerde ve gökte bulunan varlıklar, kendi lisanlarıyla Yüce Allah’ı tesbih ederken biz O’na ne kadar yakın olabildik? “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine karşı Allah’a verdiğimiz söze ne kadar sadık kalabildik? O’nun emirlerini ne kadar tutabildik? Yasaklarından ne kadar sakınabildik? Bu yıl boyunca sevap hanemize hangi hayırları, hangi iyilik ve güzellikleri kaydedebildik? Elimizi, dilimizi, gözümüzü, kulağımızı, zihnimizi, gönlümüzü haram ve günahlardan ne kadar koruyabildik? İki günü birbirine denk olanın zararda olduğu şu hayatta acaba kaç günümüzü diğerinden daha verimli kılabildik? Kaç günümüzü ebedi kazanca dönüştürebildik? Anne ve babamıza, eş ve evladımıza, akraba ve komşularımıza karşı vazifelerimizi ne kadar yerine getirebildik? İhtiyaç sahiplerinin derdiyle ne kadar dertlenebildik? Dünyanın neresinde olursa olsun mağdur ve mazlum kardeşlerimizin acısını dindirmek için neler yapabildik?

Soru 5- Kaçımız bu sorulara gereği gibi cevap verebiliyor?

        Bütün bu soruların cevabını vermemiz gereken saatleri, inancımızda, kültür ve geleneğimizde olmayan bir takım yanlış davranışlarla israf etmek biz Mü’min kullara  hiçbir şekilde yakışmaz. Piyango ve şans oyunlarına umut bağlayarak alın teri dökmeden, emek harcamadan kazanmaya çalışmak, dinimizin helal kazanç duyarlılığıyla bağdaşmaz. Alkollü içkilerle sağlığı heba etmek, sınırsız ve uygunsuz eğlencelerle vakti öldürmek, müminde bulunması gereken emanet bilinciyle asla uyuşmaz. Yüce Rabbimiz,her birimize ömrümüzü daha anlamlı ve bereketli kılabilmemiz için her zaman fırsatlar sunmaktadır. Zamanın hızla geçişini haber veren her yeni yılın başlangıcı da bu fırsatlardan biri değil midir? Bu fırsat,  belki de hayata adeta yeni bir başlangıç yapmamız ve tertemiz bir sayfa daha açmamız içindir. Belki de yeni bir yıla yönelik yeni niyetler ve yüce idealler belirlememiz, hayırlı planlar yapmamız içindir. Belki de bu fırsat, kendimizi hesaba çekmemiz, hatalarımızı gözden geçirip düzeltmemiz ve günahlarımıza tövbe etmemiz içindir.                “Neler yapıyoruz,nereye gidiyoruz, ne durumdayız sorularına cevap bulmakta zorlanıyorum.İnsanlar gergin, kararsız, mutsuz,umutsuz ve en önemlisi  birbirlerine itimat etme-paylaşım ve eleştiri yönü (güven bunalımı yaşayan) yok olmuş gibi….Ne oluyor sana ey insan, hani sen yaradılmışların en kıymetlisi,en değerlisi ve en akıllısıydın? Neden iyi düşüncen değil de, diğer fena düşüncelerin kabul görüyor?İçinden geçtiğin süreci çok mu basit görüyorsun? Hayır hayır sen (ey insan) bu kadar basit düşünemez,hayatı bu kadar hafife alamazsın……

         Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet GÖRMEZ, bir açıklamasında insanlık aleminin güven bunalımı yaşadığını belirtmiş, bundan dolayı  Kutlu Doğum Haftası’da bu sene yani 2017 yılında “Hz. Peygamber ve Güven Toplumu” konusunun işleneceğini belirtmişti. Neden güven toplumu? Küresel sebebi, bütün insanlık alemi küresel ölçekte bir güven bunalımı yaşıyor.Bana göre çok isabetli bir konu seçilmişti.  Her kişinin başına bir polis dikerek, güvenlik toplumu oluştursanız da güveni sağlayamazsınız. Bütün çarşılara, pazarlara, dükkanlara, havaalanlarına, her yere kamera döşemekle güveni sağlayamazsınız. İnsanlar, Allah'ın kulları sağında ve solunda var olan ilahi kameraları yok saydıkça, siz istediğiniz kadar onları takip etmek için güveni sağlamak için kameralar döşeyin, güven toplumunu oluşturamazsınız. İman olmadan eman olmaz. Güven, iman toplumu olmadan eman toplumu kurulamaz. Emin peygamberin emin ümmeti olmadan güven toplumunu inşa edemezsiniz.                                                                                                                  

         Peygamberimiz  (sav)in şu sözü "Müslüman" olmanın alametlerinden birinin de "güvenilirlik" olduğunu açıkça göstermektedir. "Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir.

“Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat  vaad etmiştir”. (Fetih Ayet-i-29) Bu Ayet’ten biz insanlar çok ibret almamız gerekir.

Daha Peygamber olmadan önce "emin" (güvenilir) sıfatıyla (Muhammed’ül-emin) olarak anılan bir Peygamberin ümmeti olarak niçin bu durumlara düştüğümüzü sorgulamak zorundayız.Bilindiği üzere "emin"lik her şeyden önce tarafsızlık işidir. Nitekim Peygamberimiz (sav), falan kabile daha kalabalık, filan kabile Kâbe'nin onarımında daha fazla çalıştı veya şu kabile daha dindar, diyerek hiçbir zaman taraf olmamış, herkesi kucaklayıcı bir tavır takınmıştır. Hz. Peygamberimize, dostunun da düşmanının da güven duymasının temelinde yatan gerçek budur.

       Sözlerimi biraz abartılı bulanlara şöyle basit bir son (soru) yöneltmek istiyorum:”Yakın tarihlerde bir tanıdığınızdan hiç borç para istediniz mi? Yahut bir akrabanıza borç para verdiniz mi?” Bence çok az… Oysa eskiden bizim kültürümüzde borç verme, borç alma diye güzel bir gelenek vardı. Hatta bazen bu borç, vade bile tayin edilmeden verilir ve buna da "karz-ı hasen" denilirdi. Yani insanlar birbirlerine güvenirler, yardım ederlerdi. Ya şimdi?..Bu ve benzeri nice güzel âdetlerimiz bir bir ortadan kalktı. Allah'ın selamı bile takas usûlü verilip alınır oldu. Bu şartlar altında "güven toplumu" bana biraz uzak görünüyor.

Peygamberimiz Hz Muhammed (sav)’in sözü, kendisine henüz peygamberlik gelmeden önce dahi günümüzde itibar ettiğimiz bir senetten, bir banka teminatından üstündü. El-hak, öyle de olması gerekir, çünkü o “El-Emin”di.

Bugün bizler, o güzel Resûl’ün ümmeti olarak her geçen günü kendi aleyhimize kullanıyor, birbirimize karşı samimiyet ve güven duygumuzu ne yazık ki her geçen gün biraz daha kaybediyoruz.Müslümanların yaşadığı bir devlet olan Türkiye’de, bir Müslüman’ın sözü banka teminatından daha üstün ve önemli değilse, samimiyet ve güven duygumuzu en baştan bir sorgulamamız kaçınılmazdır.

“İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.) Ahiret’e bir şey hazırlanmadıysa fani dünyada bıraktıklarımızın değeri yoktur anlayışıyla,düşüncemizden başlayarak hayatımızda yeni bir beyaz sayfa açmalıyız.Bu sayfa kararan kalbimizi ve solmaya yüz tutan hayatımızı bembeyaz yapmalıdır.Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in ifade ettiği gibi mümin, hastalığa yakalanmadan önce sağlığının kıymetini bilmeli, meşguliyete düşmeden önce boş zamanını faydalı işlerle geçirmeli ve İhtiyarlık gelip çatmadan önce gençliğini hayırlı amellerle değerlendirmelidir. Darlığa ve yokluğa maruz kalmadan önce varlığını ve imkânlarını dünya ve ahiret saadetine vesile kılabilmelidir.Mü’min insan,ömrünün   ve  içinde  yaşadığı  her  anın  kıymetini  bilendir. O,  gelmesi  muhakkak olan  bir  günde kendisine   verilen her   nimetten    hesaba   çekileceği  inanç   ve  bilinciyle   yaşayandır”

       O vakit!Sağlam bir şekilde silkelenmeye, hayata format çekmeye var mıyız?        Varız dediğinizi duyar gibiyim.Önümüze  gelen  her  yeni  günde  ömrümüzü  hayırla,infakla,güzellikle,doğrulukla,dik duruşla,karşımızdakini en az kendimiz kadar düşünerek hareketle  ve sevaplarla  geçirmeye.. Ömrümüzün, kendimizin, değerlerimizin  ve inancımızın  farkına  vararak  yaşamaya. Rabbimizden niyazda bulunarak, Ya Rabbi: “Günlerimizi, aylarımızı , yıllarımızı ve ömrümüzü  salih  amellerle  geçirerek bereketli kıl.insanlığın ve Müslümanların arasına düşen nifak tohumlarını kurut,akan kan ve göz yaşını durdur,kardeş olduğumuzu bir kez daha bizlere hatırlat, şu fani dünyada son nefesimizi vermeden güzel şeyler yapmayı nasip eyle” dua ve temenniler de bulunmaya …Var mıyız?

Rabbimiz bizlere bahşettiği iman nimetini son nefesimize kadar taşıyabilmeyi bizlere lütfeylesin. Bizleri iyi olan ve iyi işler yapan, kötüden uzak duran ve kötülüğe engel olan kullarından eylesin. Cennetini kazandıracak işleri yapabilme, cehenneme götürecek davranışlardan kaçınabilme konusunda bizlerden yardımını esirgemesin.Hepimize bereketli bir ömür nasip eylesin. Gelecek günlerimizi, geride bıraktığımız günlerden daha hayırlı kılsın.AMİN.

Son söz:

"İyilikte takas olmaz ey Müslüman uyan//Hasbîliktir insanı birbirine bağlayan." Kötülüklerin  yok olduğu,insanlığın insanca  yaşadığı  bir yıl  diliyorum….   Kalın sağlıcakla..

[email protected]

Yorum Yaz