matesis
dedas

Ramazan Ayında Ramazan Risalesi

Üstad Bediüzzaman’ın “Ramazan-ı Şerife dairdir” diye isim koyduğu Ramazan ayı orucunun bazı hikmetlerini ihtiva eden bir “Ramazan risalesi” vardır. Üstad bu hikmetli risalesini 1934-1935 yılları arasında Eskişehir hapsi öncesi, bir kaç ay ikametle mecbur olduğu Isparta’da te’lif etmiştir...
  • 24.07.2014 16:23
Ramazan Ayında Ramazan Risalesi
Üstad Bediüzzaman’ın “Ramazan-ı Şerife dairdir” diye isim koyduğu Ramazan ayı orucunun bazı hikmetlerini ihtiva eden bir “Ramazan risalesi” vardır. Üstad bu hikmetli risalesini 1934-1935 yılları arasında Eskişehir hapsi öncesi, bir kaç ay ikametle mecbur olduğu Isparta’da te’lif etmiştir. Hacimli olmasa da muhtevi olduğu konular bakımından önemli bir risaledir… Bu mübarek ayın ruhuna uygun olarak telif edildiği için hususen her Ramazan ayında ders tarzında işlenmesinde büyük faydalar vardır.

Bu risalenin ilginç bir de hikayesi vardır. Şöyle ki: Üstadın islami hizmetini hazmedemeyen dönemin İslam düşmanları –elbetteki bunlar iktidarı ve ülke yönetimini ellerinde bulunduranlardı- daha yeni yeni oluşmaya başlayan risale-i nur cemaatine yönelik kapsamlı bir operasyon başlatırlar. Zamanın içişleri bakanı Şükrü Kaya tarafından bizzat….. yönetilen ve cemaati karşı yapılan bu ilk operasyona hem hükümet cenahı ve hem de basın büyük bir ilgi gösterir ve sanki memlekette “Yeni bir başkaldırı hazırlığı” varmış gibi bugünün deyimiyle bir algı oluşturulur. Operasyonun merkezi ise Isparta’dır…

Üstadın talebelerinden ve aynı zamanla hadisenin birebir tanığı olan Re’fet Barutçu meseleyi şöyle aktarır: Isparta’da aniden yapılan baskın ve araştırmalarda (operasyonu yapanların) ellerine geçen risale ve mektuplar arasında bir kitabın üzerinde “Ramazana aittir” diye bir yazı bulunmuştu. Kur’an (Arapça) yazısını okuyamadıkları için “Bu ramazan kimdir?” diye günlerce aradılar taradılar. Nihayet Isparta köylerinden “Ramazan” isimli habersiz bir masumu bulup ellerine kollarına kelepçe vurarak onu da Eskişehir hapsine yollamışlardı.

Aradan iki ay geçtikten sonra kitabın Ramazan namındaki habersiz masum köylüye ait olmayıp, Ramazan (ayı) ve orucun hikmetlerini beyan eden Bediüzzaman’ın “Ramazan Risalesi” adlı bir eseri olduğu anlaşılınca, mazlum ve masum Ramazan serbest bırakmışlardı.

Masum Ramazan Efendi Eskişehir hapsinde iken, Hazret-i Üstad arada sırada onu gördüğü zaman tebessüm ederek: “Kardeşim Ramazan hakkını helal et” diyor ve teselli ediyordu.
Anlayacağınız, cahil haramiler “Ramazan Risalesi’ni Ramazan isminde bir şahıs zannetmişler, arayıp taramışlar ve sonunda, Ramazan ismindeki masum köylüyü yasadışı tehlikeli bir cemiyet (örgüt)e üye olmaktan yakalayıp hapse atmışlar… Neyseki iki ay gibi kısa bir zaman içinde farketmişlerde adamcağızı bırakmışlar.
Ramazan efendi kadar …….. gitmeyenlerde var çünkü 1995’lerde İslam cemaatine yönelik yapılan kapsamlı bir operasyonda benzer bir hadiseye kendimiz şahidlik etmiştik. Bu seferki kurbanın ismi Ramazan değil, Erkan isminde bir gençti. Nasıl etmiş bulmuşlarsa Erkan isminde bir gençti. Nasıl etmiş bulmuşlarsa Erkan’ıda tutuklananlarla birlikte hapse koymayı başarmışlar. İddianame ve mahkeme aşağılananlarla birlikte hapse koymayı başarmışlar. İddianame ve mahkeme aşamasında Erkan’ın varlığı ile ilgili bir gelişme olmayınca, yakınları ve avukatı soruşturup, durumu cezaevi savcılık ve ilgili mahkemeye intikal ettirirler. Erkan’ın tutuklandığına ve tutuklu olduğuna dair resmi herhangi bir belge de düzenlenmemiş. Dolayısıyla resmiyete göre Erkan’ın cezaevinde olduğu kabul edilmiyor. Hasılı, uzun uğraşlardan sonra ve aradan bayağı bir zaman geçtikten sonra nihayet erkanın masum bir şekilde cezaevinde tutulduğu kabul ediliyor. Ardından sessizce serbest bırakılıyor. Erkan’ın serbest bırakılırken ki sevinci hâlâ gözlerimin önündedir…

Ramazan ve Erkan’ın tutuklanmalarının arasındaki fark, Ramazan’ınkinde hiç olmasa bir delil (!) var, Erkan’ınkinde o da yok… dedikten sonra, üstadın ramazan ayı orucu ile ilgili te’lif ettiği risaleye kuşbakışı ile de olsa bir göz atabiliriz.
Risale, Bakara 185.ayeti kerimesinin işarî bir tefsiri niteliğindedir. Giriş, bu ayeti kerimeyle yapılmıştır. Dokuz nüktede ramazan-ı şerifin pek çok hikmetlerinden dokuz hikmetin izahı yapılmıştır. Hikmetler, cenabı Hakkın rububiyeti, ictimai heyet, ferdi hayat, nefsin terbiyesi ve ilahi nimetlerin şükrü bakımından beyan ediliyor. Birinci nüktede bu şöyle formüle edilmiştir: “İşte, Ramazan-ı şerifteki orucun çok hikmetleri, hem cenabı hakkın rububiyetine, hem insanın hayatı ictimaiyesine, hm hayat-ı şahsisine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı ilahiyemi şükrüne bakar hikmetleri var.

Dikkat edilirse, mesele, genel bir dairede ele alınıp incelenmiştir. Bunun diğer nüktelere dağılımı şöyledir:

İkinci nükte “Ramazan-ı mübareğin …… cenab-ı Hakkın nimetlerinin şükrüne baktığı cihetle.

Üçüncü nükte, hayat-ı ictimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle.

Dördüncü nükte, Ramazan-ı şerifteki oruç nefsin terbiyesine baktığı cihetle.
Beşinci nükte, Ramazan-ı şerifin orucu nefsin tehzib-i ahlâkına serkeşâne muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktadan.

Altıncı nükte, Ramazan-ı şerifin sıyamı Kur’an-ı Hakimin en mühim zamanı nüzulü olduğu cihetle.

Yedinci nükte, Ramazanın sıyamı dünyada ahiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen nev-i insanın kazancına baktığı cihetle.

Sekizinci nükte, Ramazan-ı şerif insanın hayat-ı şahsiyetine baktığı cihetle.
Dokuzuncu nükte, Ramazan-ı şerifin orucu doğrudan doğruya nefsin merhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek cihetiyle…
Bu dokuzuncu nüktede, üstad: “Nefs, Rabbi sini tanımak istemiyor; firavunâne, kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azab çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte Ramazan-ı şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.” Dedikten sonra, Havbevi’nin, “pürretül vaizin” isimli eserinde geçen şu rivayeti aktarır:

“Cenab-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?”

Nefs demiş: “Ben benim, sen sensin!”

Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “Ene ene, ente ente!” hangi …. Azabı vermiş, enaniyetten vazgeçmemiş.

Sonra açlık ile azab vermiş, yani aç bırakmış. Yine sormuş: “Men ene vemâ ente?”

Nefs demiş:

“Sen benim Rabbi Rahim’imsin, ben senin aciz bir abdinim.”

Ramazan risalesinden aktaracağımız birkaç güzel vecile ile konumuzu noktalayalım:

“Ramazan-ı şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer…”

“Ramazan-ı şerifteki oruç, hakiki ve hadis, azametli ve umumi bir şükrün anahtarıdır…”

“Eğer oruç olmazsa, nefsperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elim ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez…”

“Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapmasa da, tam olamaz. Çünkü, hakiki o heleti kendi enfesinde hissetmiyor…”

“Ramazan-ı şerifte, güya (sanki) alem-i İslam bir mescid hükmüne geçiyor. Öyle bir mescit ki, milyonlarla hafızlar, o mescidi ekberin köşelerinde o Kur’an’ı o hitab-ı semaviyi arzlılara işttiriyorlar.”

“Ramazan-ı şerifte sevab-ı a’mal Bire bindir. Kur’an-ı Hakimin nass-ı hadis ile, her bir harfinin on sevabı var. On hasene sayılır, on meyve-i cennet getirir...”

“Ramazan-ı şerif, adeta bir ahiret ticareti için gayet karlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevi hâsılat için gayet münbil bir zemindir. Ve neşvünema-i a’mal için bahardaki mâ-i nisandır…”

“Evet, bir tek ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i kadir ise, nass-ı Kur’an ile, bin aydan daha hayırlı olduğu, bu sırra bir hüccet-i kat’adır…”
“On sekiz bin alemin padişah-ı zülcelali, o on sekiz bin aleme bakan, teveccüh eden ferman-ı alişanı olan Kur’an-ı Hakimi ramazan-ı şerifte nazil eylemiş. Elbette o ramazan, mahsus bir bayram-ı ilahi ve bir meşher-i Rabbani ve bir meclis-i ruhani hükümüne …. Mukteza-i hikmettir…”

Allah’tan bizleri razı olan ve razı olunan salih kullardan eylesin. Ramazanınız ve akabinde sizleri bekleyen bir meşher-i Rabbani hükmünde olan bayramınız ruhu canımızla tebrik ediyor, hayır dualarımızı bekliyor. Allah’a emanet olunuz…

Muhammed Şakir

Yorum Yaz