Faik Baysal kimdir? Faik Baysal kitapları ve sözleri
Türk Yazar Faik Baysal hayatı araştırılıyor. Peki Faik Baysal kimdir? Faik Baysal aslen nerelidir? Faik Baysal ne zaman, nerede doğdu? Faik Baysal hayatta mı? İşte Faik Baysal hayatı... Faik Baysal yaşıyor mu? Faik Baysal ne zaman, nerede öldü?

Doğum Tarihi: 1922
Doğum Yeri: Adapazarı
Ölüm Tarihi: 9 Aralık 2002
Ölüm Yeri: İstanbul
Faik Baysal kimdir?
Faik Baysal (d. 1922, Adapazarı) - (ö. 9 Aralık 2002 İstanbul) Türk yazar.
1922 yılında Adapazarı'nda doğdu. İlk, orta ve liseyi Saint Joseph Lisesi'nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'ndeki yüksek öğreniminden sonra (1942), gazetelerde, şirketlerde, ansiklopedilerde çevirmenlik ve çeşitli liselerde Fransızca ve İngilizce öğretmenliği yaptı. Gazetelerde, dergilerde çalıştı. İkinci Dünya Savaşı boyunca yedek subay olarak orduda görev aldı. Başından sonuna kadar Meydan Larouse'un çalışmalarına katıldı; ilk romanı Sarduvan'ı 1944 yılında yayınladı. Arkasından çok sayıda şiir, öykü ve roman yazdı. Sarduvan'la Orhan Kemal Roman Armağanı'nı Sancı Meydanı'yla 'Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kazandı. Faik Baysal'ın Fransızcadan birçok çevirisi vardır. Evli ve iki çocuk babasıdır. İlk şiiri Gündüz dergisinde çıkan (1936), 1943'ten bu yana, en çok Varlık dergisinde şiir, hikâyelerine, gazetelerde tefrika romanlarına rastlanan Baysal, konularını büyükbabasının yanında çocukluğunu geçirdiği Adapazarı ve çevresi köy ve kasabalarında, İstanbul'un kenar mahallerinden aldı, sefalet ve serseriliklere kaymış insanların hayat dramlarını inceledi. Faik Baysal, 9 Aralık 2002'de vefat etti.
Baysal'ın Sanatı
Baysal, öyle gözler önünde olmayan, köşesinde kozasını ören; ömrünü edebiyatla iç içe yaşamaya, hatta bununla soluk almaya adayan, çevirileriyle yeryüzü kültürlerine açılmayı bir yaşama biçimine dönüştüren aydınlanmacı bir yazın insanıydı. Şiirle adım attı yazın dünyasına. Ama asıl öykü ve romanlarıyla "1940 Kuşağı" içinde yer aldı, adını duyurdu. Bir bakıma 1944'te yayımladığı ilk romanı Sarduvan, yazarımızın edebiyat alanındaki yönelimini de ortaya koyan bir yapıt oldu. Romanın yeni basımındaki sunuş yazısında, Baysal; "Roman büyük gürültü kopardı ve sonunda edebiyat kazandı," derken; gerçekten de o koparılan gürültünün üzerinde, en az bu roman kadar, durmak gerektiğini düşündürüyordu bizlere.
Baysal, 19 yaşında bir genç edebiyatçı olarak, içinden çıktığı toplumun sorunlarına ilgi duyan, yaşanılan düzensizlik ve yoksulluklardan rahatsız olan biridir. Amacı o tanıklığını romanıyla yansıtmaktır. Öyle de yapar. Yazar, gelip yaşadığı kentle yüzleşirken; taşrada (Adapazarı) yakından tanıdığı bir yörenin insan-yaşam gerçekliğine döner yüzünü. Duyduğu rahatsızlık toplumdaki değişimle gelen çarpıklık, yozlaşmadan kaynaklanır. Yazarı harekete geçiren de toplumun vicdanı olma duygusudur diyebiliriz. Bunu kendisi şöyle dile getirir: "Ben Sarduvan'ı daha çok bu rezilliği sarsmak, okuyucuya uyarıda bulunmak, biraz abartılı da olsa insanımızın gerçek dramını gözlerin önüne sermek, edebiyatımızı saçmasapan kitaplarıyla halkı afyon yutmuş gibi uyutan tefrikacılarımızın gerçek yüzlerini ortaya koymak için yazdım."
Romancımız, döneminin yazın ortamına da tepki duymaktadır aslında. Bu ilk roman, Baysal'ın bundan sonraki edebiyat yolu için bir kilometre taşı olur. 1957'de yayımladığı ikinci romanı Rezil Dünya, o çıkışının ne denli yerinde olduğunu pekiştiren bir örnektir. Henüz köy-kent kavramlarının edebiyatımızda tartışılmadığı bir ortamda, toplumcu bir bakışla yalın gerçekçilik savının roman ve öyküde nasıl biçim alabileceğini gösterebilen bir kuşağın yazarıdır, Baysal. Bir yanı "Garip Şiiri"nin getirdiği açılımla dışa/sokağa/toplum yaşamına, ötedeki 'küçük insan'a nasıl bakılması gerektiğini; diğer yanı da toplumcu gerçekçi bakışla insan-toplum gerçekliğinin nasıl yansıtılması gerektiğini gösterir. İşte bu iki bileşimdir Faik Baysal kuşağının edebiyatını var eden. Gelenekselle modern arasındaki çizginin önünü açan, düzyazıda yeni bir dil kurup biçim geliştirerek, farklı bakış açılarının edebiyatı nasıl zenginleştirebileceğini gösterirler. Baysal, işte bu oluşumun en 'sahih', en 'yalın' yerinde durur. İnandırıcı, içten, insanı ve toplumu seven, yerellikten çok yöre/kasaba-kent gerçekliğini önceleyen; giderek de öykü ve romanlarında bunun daha derişik yanlarını irdelemeyi amaçlayan bir tavır geliştirdiğini söyleyebiliriz. Elleri Sesinin Rengindeydi (1998) kitabındaki öyküleri bunun güzel örneğini sergiler. Rezil Dünya (1957), Drina'da Son Gün (1972) ve Voli (1993) romanları değişimin dönemsel tanıklıklarını içermesi bakımından hem Faik Baysal'ın anlatı dünyasında, hem de romancılığımızda önemli bir yere sahiptir. Son romanı Madam Bambu'dur.
Faik Baysal Kitapları - Eserleri
- Drina'da Son Gün
- Sarduvan
- Rezil Dünya
- Elleri Sesinin Rengindeydi
- Madam Bambu
- Ateşi Yakanlar
- Güller Kanıyordu
- Kırmızı Sardunya
- Militan
- Ilgaz Teyze Öldü
- İlk Defa
- Voli
Faik Baysal Alıntıları - Sözleri
- Unutacaktı, bunun için de araya aşkın panzehiri olan zamanla mesafeyi koymuştu. (Drina'da Son Gün)
- Yaşamak bir şeyler kaybetmek ve onların yerine yenilerini kazanmaktır. (Drina'da Son Gün)
- Ekmek doyurur, fakat sevgidir yaşatan insanı. Bu gerçeği yalnız kaldıkça, sıkıntılarla boğuştukça, karşımda için için ağlamaya başlayan paramparça bir çift gözle karşılaşınca daha iyi anladım. (Rezil Dünya)
- " Cıvıklaşan baldır bacak ve popo kokusundan geçilmeyen dünyamızın , birçok sosyete aşuftesinin ipek bir külot için gözyaşı döktüğü günümüzde bu özverinin hesabı kaleme vurulamazdı" "Hüzün dene şey uçucu, kokusuz, ağırlığı insanı çökerten bir konfeti yağmuru , toprak buğusundan yuvarlanmış renkli bir tenis topuydu. Kaybolup gittiğini sandığınız anda yeniden yüze çıkıveriyordu" "İyilik çok pahalıydı, kötülük işportalarda satılıyordu " "Bağırsaklarını kafalarından boşaltanlara hiç dayanamam" (Ilgaz Teyze Öldü)
- İnsan gerçekte acıdan acıya koşan bir yaratıktı. Mutluluk denen şey ara sıra ağzımıza attığımız bir nane şekerinden başka bir şey değildi. (Rezil Dünya)
- Biliyordum, dünyamızda önemli olan temiz bir gömlek, pırıl pırıl bir yüzdü. Kimse ruhumuzda kargaların uçuşup uçuşmadığına bakmıyordu. (Madam Bambu)
- İnsanlıktan yana umudumuzu kesmeye hiçbirimizin hakkı yoktur. Yeryüzünde birinin yıktığını yeniden yapacak insanlar vardır. (Drina'da Son Gün)
- Ben seni bir okyanusun derinliğinde buldum da sevԁim Parlak bir inciуdin benim için Paha biçilmez bir inci Ben seni soğuk ve yağmurlu bir günde Seni düşünürken gülüşündeki sıcaklığın içime ԁolup da Beni sardığı bir anda sevԁim Seni sadece selvi boyun,siуah saçların ya da kara gözlerin Güzel bir уüzün var diye değil Fikirlerinle,konusmandaki güzelliğin ve benim o kor halde Yanan yüreğimle sevԁim (İlk Defa)
- Hayat bir insan pazarıdır. Çirkin bir yüz, bir ağız, yamyassı bir surat, eğri büğrü bir kafa gördünüz. Bunları hemen tutup çöp sepetine atmayın. Büyülteci elinize alın, inceleyin bu çirkinliği enine boyuna. Altını görmeye çalışın o kepçe kulağın, o çarpık burnun. Yepyeni bir insan çıkıverecek karşınıza o zaman. Dünyanın en güç işi çirkin bulduğunuz bu ayrıntıların arasında insanı bulup yakalayabilmektir. (Rezil Dünya)
- İnsanlar neden daha çok şu yalana inanıyordu? Gerçek yavandı, renksizdi, tatsız tuzsuz bir şeydi de ondan. Lanet olsun, ister inansın, ister inanmasın. Umrumda bile değildi. Allah da biliyordu, ben suçsuzdum. (Sarduvan)
- Bazı sözler çok basit görünüyordu ama yaşamın bütün felaketlerini iceriyorlardı. Anlatmak ve anlamak, bunlar insanı özetleyen iki fiildi. Biri aksadı mı öteki hemen toplallıyordu. (Madam Bambu)
- Hazne'yi göremedim hiç, bir daha hiç göremedim,görmem de olanaksızdı. Babasının zorla evlendirdiği adamın kıllı göğsüne yatırıldığı gece birden kaçmış, ölüsünü Sakarya'da bulmuşlardı. Biliyorum, buruşuk bir kağıt parçasıydım ben,olsun,onun koynundayım hala. (Güller Kanıyordu)
- Geçmişin dünyasında dolaşmak iyi bir şey değil. Mezarlıkta dolaşmak gibi bir şey bu. Adım başında ölülerle karşılaşıyorsunuz. Ne denli çabalarsanız çabalayın hiç birini ayağa kaldıramıyorsunuz da. (Madam Bambu)
- - Aynaya bakmaz mısın sen hiç? - Tıraş olurken her sabah bakıyorum. - Ne görüyorsun? - Boşuna yitirdiğim yıllarımı görüyorum. (Madam Bambu)
- Bir gün baba olacaksınız siz de. Çocuklarınıza yalnızca para kazanmayı ve dövüşmeyi değil, sevgiyi de öğretin. (Rezil Dünya)
- "İnsanların ölünceye kadar birbirlerini yediklerini, herkesin kendini altın terazisinde, başkalarını da odun kantarında tarttığını nereden bilecektim?" (Rezil Dünya)
- “-Ya, dünya günden güne kötülüyor. Yakında bir bakacağız ki bir çocuk öz babasını vurmuş, ya da anasını. Başka birisi kız kardeşinin ırzına geçmiş. Büyükannem soluk soluğa: -Sus,sus, ağzını hayra aç adam. Mübarek cuma gecesi günaha girip durma boş yere. Büyükbabam camları titreten bir sesle: -Sana gerçeği söylüyorum. Gerçek denilen şeyin de cuması,perşembesi olmaz. Yalnız namaz kılmak, okuyup üflemekle iş bitmez. Allah insana yalnız tesbih değil, akıl da vermiş. Ne yaptın sen şimdiye kadar? Aklını kullanacağına durmadan tesbih çektin. Ne oldu tesbih çektin de? Hiç! Tesbih çekmekle her iş olup bitseydi dünya şimdiye kadar cennet olurdu cennet! -Dünyadan bana ne, sen öbür dünyayı düşün asıl! Büyükbabam güldü: -Ha, dünyayı böyle düşünenler bozdu işte. Önce burayı düşünmek gerek. Mademki çocuk yetiştiriyoruz, onlara bizimkinden daha iyi bir dünya kurmalı öyleyse. Ama böyle tesbih çekmekle kurulmaz o mutlu dünya. Çalışmalı eğriyi doğruyu görerek, aklını kullanarak çalışmalı.” (Rezil Dünya)
- İnanamadım insanın böyle eften püften olmasına. (Madam Bambu)
- Kurşunların durmadan vızıldadığı bu mağarada sineğin sesi duyulur, ama adaletin ve hakkın sesi duyulmazdı. (Drina'da Son Gün)
- İnsan şahane bir maskara. (Elleri Sesinin Rengindeydi)