Frans de Waal kimdir? Frans de Waal kitapları ve sözleri
Hollandalı Primatolog, Etolojist ve Yazar Frans de Waal hayatı araştırılıyor. Peki Frans de Waal kimdir? Frans de Waal aslen nerelidir? Frans de Waal ne zaman, nerede doğdu? Frans de Waal hayatta mı? İşte Frans de Waal hayatı...

Hollandalı Primatolog, Etolojist ve Yazar Frans de Waal edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Frans de Waal hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Frans de Waal hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Frans de Waal hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...
Tam / Gerçek Adı: Frans Bernardus Maria de Waal
Doğum Tarihi: 29 Ekim 1948
Doğum Yeri: 'S-Hertogenbosch, Hollanda
Frans de Waal kimdir?
Hollandalı-Amerikalı etolog ve primatolog. Emory Üniversitesi psikoloji bölümünde primat davranışları konusunda Charles Howard Candler Profesörü'dür. Emory Üniversitesi Yerkes Ulusal Primat Araştırmaları Merkezi'ndeki Living Links Merkezi'nin kurucusu ve yöneticisidir.
Frans de Waal Kitapları - Eserleri
- Bonobo ve Ateist
- İçimizdeki Maymun
- Hayvanların Ne Kadar Zeki Olduğunu Anlayacak Kadar Zeki Miyiz?
- Empati Çağı
- Köken Ağacı
- Mama'nın Son Sarılışı
- Chimpanzee Politics
- Mama's Last Hug
Frans de Waal Alıntıları - Sözleri
- Artık biliyoruz ki pek çok primat toplumu dişiler arasında var olan bağların gücü üzerine temellenir ve erkek değil, dişi merkezlidir. Ayrıca dişiler "ekolojik" bir cinsiyettir. Yavru büyütme sürecinde var olan gereksinimler nedeniyle, dişilerin üreme başarıları fiziksel çevre ile daha yakından ilişkilidir. Bu gerçek dişilerin kimle çiftleşecekleri konusunda daha ayrımcı ve seçici olmaya itiyor ve onları pek çok türün üreme sisteminin merkezine konumlandırıyor. (Köken Ağacı)
- Hepimiz çok iyi olsak ahlak gereksiz olurdu. Bütün insanlar birbirine hoşgörüyle yaklaşsa, kimse asla hırsızlık yapmasa, kimseyi sırtından bıçaklamasa, başkasının karısını baştan çıkarmasa tasalanacak ne kalırdı? Böyle olmadığımız çok açık ve bu da ahlaki kurallara neden ihtiyaç duyduğumuzu açıklıyor. Öte taraftan başkalarına karşı saygı ve özeni teşvik eden zilyon tane kural koysak, o yöne doğru doğal bir meylimiz olmasa hiçbir işe yaramazdı. Cam bir tabağın içine atılmış tohumlar gibi olurlardı: Hiçbiri köklenmezdi. Doğruyla yanlışı ayırmamızı sağlayan şey hem iyi hem kötü olabilme becerimizdir. (Bonobo ve Ateist)
- İki şebeği yan yana koyduk ve yirmibeş kere arka arkaya, önce biriyle sonra diğeriyle değiştokuş yaptık. İkisi de salatalık aldığında eşitlik oluyordu. Bu durumda şebekler sürekli değiştokuş yapı yor ve mutlu mutlu yiyeceği yiyorlardı. Ama birine üzüm verip diğerine salatalık vermeye devam ettiğimizde olay beklenmedik bir biçimde değişti. Bu eşitsizlikti. Bizim şebekterin yiyecek tercihleri de pazardaki fiyatlara mükemmelen uyduğundan üzüm en büyük ödüller arasında. Ortaklarının maaşındaki artışı fark eden şebekler, o zamana kadar salatalık için seve seve çalıştıkları halde aniden greve gittiler. Sadece isteksiz davranmakla kalmayıp sinirlendiler ve taşları, hatta bazen salatalık dilimlerini deney odasından dışarı attılar. Normalde asla reddetmedikleri bir yiyecek hiç istenmeyen bir şey, hatta iğrenç bir şey halini almıştı! İnsanlarda, biraz da gösterişli bir isimle "eşitsizlik tiksintisi" denen şeye eş, güçlü bir tepkiydi bu. Elbette bizim şebekler bunun benmerkezci bir türünü sergilemişti. Herkes için hakkaniyet gibi asil bir ilkeyi desteklemek yerine, kendileri ayazda kaldığı için öfkelenmişlerdi. Genel hakkaniyet gibi bir dertleri olsaydı, üstün durumdaki şebekler arada bir üzümü ötekiyle paytaşır ya da tümüyle reddederdi ki hiç böyle bir şey yapmadılar. Şanslı üzümcüler, bazen komşularının bıraktığı salatalık dilimlerini bile öğünlerine kat tılar. Deneyin sonunda somurtup bir köşeye çekilen zavallı ortaklarının aksine çok neşeli bir ruh hali içindeydiler. Sarah'yla birlikte bu çalışmayı "Şebekler Eşitsiz Ücretlere Karşı" başlığıyla yayımladığımızda büyük yankı buldu; belki de pek çok kişi, dünya üzümle dolu olduğu halde hep salatalığa talim ettiğini düşündüğü için. Hepimiz kısa çöpü çekmenin ne demek olduğunu biliriz. Anne babaların eve gelirken sadece tek bir çocuğa hediye getirmeye cesaret edememesinin sebebi budur. Koca bir iktisat ekolü, duyguların -iktisatçılar buna ilginç bir biçimde "tutkular" der- insanların karar almasında önemli bir rol oynadığına kanidir. En güçlüleri kaynak bölüşümüyle ilintili olanlardır. Bu duygular bizi ilk başta mantıksız görünen hareketlere iter -diğerlerinden daha az maaş aldığımız için bir işten istifa etmek gibi- ama uzun va dede, dengeli bir oyun alanı ve işbirliğine dayalı ilişkilerin gelişmesine yardımcı olur. (İçimizdeki Maymun)
- Doğduktan sonra kız bebekler, insanların yüzlerine erkek bebeklere nazaran daha uzun bakar; (Bonobo ve Ateist)
- Erkek bonobolar, penis eskrimi olarak adlandırılan bir aktivitede bulunur. Nadiren görülen bu olayda, erkekler yüz yüze bakacak şekilde bir daldan sarkar ve bu sırada uyarılmış durumdaki penislerini kılıç çarpıştırır gibi birbirlerine sürterler. (Köken Ağacı)
- İnsanlar, dişilerinde göğüslerin emzirme dönemi yerine olgunlaşma döneminin başlangıcında şiştiği tek kuyruksuz maymun, hatta tek primattır. Göğüsler pek çokları tarafından daimi bir cinsel sinyal olarak yorumlanır. "Sürekli" cinsel reklam ve çiftleşmeye sürekli hazır olma, bazı araştırmacılar tarafından eşini sürekli elinde tutmaya ve bağlılığını kazanmaya yönelik evrimsel bir uyum olarak görülür. (Köken Ağacı)
- Hayvanların ne kadar zeki olduğunu anlayacak kadar zeki miyiz? (Hayvanların Ne Kadar Zeki Olduğunu Anlayacak Kadar Zeki Miyiz?)
- Dişi şempanzeler istismara ve bebeklerinin öldürülmesine karşı direnirken,bonobo dişiler bu problemlerin hiçbirinden sıkıntı çekmezler. (Mama'nın Son Sarılışı)
- İnsanlar neden hayvan zekasını küçümsemeye bu kadar hevesli? (Hayvanların Ne Kadar Zeki Olduğunu Anlayacak Kadar Zeki Miyiz?)
- Bir düşmanı yok etmenin en iyi yolu, onu dost edinmektir. ABRAHAM LINCOLN (Bonobo ve Ateist)
- Fransız Devrimi'nin üç ideali olan özgürlük, eşitlik ve kardeşlikten Amerikalılar birinciye, Avrupalılar ise ikinciye vurgu yaparlar, ancak bu ideallerden yalnızca üçüncüsü dürüstlüğü ve toplumu kapsar. Ahlaki açıdan bakacak olursak, bu üç idealin içinde belki de en asil olanı kardeşliktir ve bu ilke yerine getirilmeden diğerlerine ulaşmak mümkün değildir. (Empati Çağı)
- Bizler her zaman akıl yürütme becerilerimizi çevremizdeki her şeye uygulayarak bir şeyleri kavramaya çalışırız. Eğer hiçbir kanıt bulamazsak onu icat edecek kadar ileri gideriz, garip batıl ve doğaüstü inançlar ediniriz, tıpkı spor taraftarlarının şans getirmesi için aynı tişörtü tekrar tekrar giymesi ve bazı insanların felaketlerin tanrının işi olduğuna inanması gibi. Öylesine mantık güdümlüyüz ki onun yokluğuna dayanamıyoruz. (Hayvanların Ne Kadar Zeki Olduğunu Anlayacak Kadar Zeki Miyiz?)
- "Eşitsizlik öldürür!" Wilkinson, gelir uçurumlarının sosyal uçurumlar ürettiğini düşünüyor. Bu uçurumların karşılıklı güveni yok ederek toplumların altını üstüne getirdiğini, şiddeti körüklediğini, hem zenginin hem de fakirin bağışıklık sistemini felç eden kaygılar yarattığını belirtiyor ve olumsuz etkilerin toplumun bütün katmanlarının içine işlediğini şu sözlerle dile getiriyor: Gelir dağılımındaki adaletsizlik toplumdaki sosyal sınıf farklılaşmalarında adeta katalizatör etkisi gösteriyor ve toplum sağlığının genel anlamda bozulmasında da birinci derecede etkili bir faktör gibi görünüyor. Bu adaletsizliğin, sınırlar arasındaki uçurumu yansıtmanın yanı sıra hızla ortaya çıkan üstünlük ve aşağılık duygularının veya topluma hakim olan saygısızlığın da kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. (Empati Çağı)
- Bağlanma, türümüz için hayati bir önem taşır ve bu dünyada bizi en mutlu eden şeydir (Empati Çağı)
- Ateizmin temel önermesi, Tanrı'nın var olmayışı, bana hiç ilginç gelmiyor. Kimsenin varlığını ya da yokluğunu kanıtlayamayacağı bir şeyin varlığı konusunda didişmekle ne kazanacağız? (Bonobo ve Ateist)
- Zaferin yüzlerce babası vardır ama yenilgi yetimdir. (İçimizdeki Maymun)
- Pek çok türde cinsel davranış apayrı bir kategoriken, bonobolar da toplumsal ilişkilerin bir parçası haline gelmiş durumdadır ve bu yalnız karşı cinsler arasında geçerli değildir. (Köken Ağacı)
- Tai Ulusal Parkı'nda yürütülen bir çalışmada, şempanzeler leoparlar tarafından yaralanan grup eşlerinin bakımını üstlenmişlerdi (Empati Çağı)
- primatların kendilerine verilen bir ödevi, salatalık dilimleri karşılığında seve seve yaptığını ama başkasına tadı çok daha iyi olan üzümlerin verildiğini gördüğünde yapmayı bıraktığını tespit etmiştik. Salatalık yiyenler sinirleniyor, ellerindeki sebzeleri yere atıyor ve grev yapıyorlardı. (Bonobo ve Ateist)
- İyi beslenme ve modern tıp, insan evrimini yönlendiren elenme baskısını ortadan kaldırdı. Mesela kadınlarla bebekler, eskiden doğum sırasında ciddi risk altındaydı. Bunun suçlusu kısmen, aşırı büyük kafamıza göre dar olan doğum kanalıydı ve kanalı geniş tutma yolunda sürekli bir evrim baskısı vardı. Sezaryan bu durumu değiştirdi. (İçimizdeki Maymun)