tatlidede

Gidenlerin Ardından

Gidenlerin Ardından

          Bu yazı, doksanlı yıllarda kaleme alınsaydı daha anlamlı olabilirdi. Biz yine de geç olsa da güç olmasın, diyelim.

          Özal’ın hareketli cumhurbaşkanlığı yıllarıydı. 16 Mayıs 1990 tarihli Resmi Gazete kararıyla Siirt’e bağlı ilçelerden Batman ve Şırnak il yapılıyor, şehrin toprakları, üç idari parçaya ayrılıyordu. “Kim takar Şırnak ve Batman kaymakamlarını” esprisine imkân tanıyan gelişme ise, çiçeği burnundaki bu iki yeni vilayete vali atamasının apar topar yapılmasıydı.

          Şırnak’taki il olma kutlamalarına Merhum Özal bizzat iştirak etmişti. Dönemin basınında söz konusu tasarruflarla ilgili olarak “terörle daha etkin mücadele edilmesinin hedeflendiği” yazılıp çizilmişti. Oysa, sonraki yıllarda bölgedeki asayişin giderek daha da bozulmuş olması, bu tedbirin çok da işe yaramadığını gösterdi. Ama yine de “biz ne bilek begim, böyükler bilir.”

          Bu arada, Batman’ı bilmem ama Siirtliler o günü hâlâ da “Siirt’in üçe bölündüğü gün” olarak anarlar.

***

          Aynı Resmi Gazete kararı Mardin’i de yakından ilgilendiriyordu. Mardin’e bağlı ilçelerden Cizre, İdil ve Silopi Şırnak’a, Gercüş de Batman’a bağlandı. Bu da yetmedi, Midyat’a bağlı Hasankeyf de ilçe yapılarak yine Batman’a bağlandı. Aslında Mardin de Siirt’in akıbetini paylaşmıştı. Mardin, tam 5 ilçesini birden devretmişti. Şu anda 10 ilçeden müteşekkil Mardin’in, coğrafyasının yarısının elden çıktığı anlamına geliyor bu.

          Peki, bir ilçenin bağlı olduğu ilden alınıp başka bir ile bağlanması o ilçe için ne anlama gelir? Evet, coğrafi büyüklüğü değişir ister istemez, araba plakaları değişir, resmî işlemler için insanların gidecekleri şehir merkezi değişir vs. Bunlar çok da mühim şeyler değil belki de. Bu durum ciddiye almaya değer mi değmez mi, o da kişiye göre değişir. Ama ben, böylesi bir duruma her zaman aidiyet ve kimlik cephesinden bakmış ve çok enteresan bulmuşumdur.

          Düşünsenize, o güne kadar sorulduğunda “ben Mardinliyim” diyen, yığınlarca insan artık “ben Batmanlıyım” veya “ben Şırnaklıyım” deme durumuna geldiler. Bir “Mardinli” olarak dünyaya geldiler, bir süre bu aidiyetle yaşadılar ama bir süre sonra başka bir şehrin insanı olarak anılmaya başladılar. Kim ne derse desin, bence çok ilginç bir şey bu. Çünkü nereli olduğunuz, kimliğinizin en esaslı parçasıdır. Nereli olduğunuz, karşınızdakinin tavırlarının şekillendiricisidir. Aranızdaki sohbetin seyrinin bile belirleyicisidir. Kimi zaman olumlu veya olumsuz ön yargıların sebebi bile olabilir nereli olduğunuz. Yeni tanıştığınız bir insanın isminden sonra sormayı akıl edeceğiniz ilk şey nereli olduğudur. O kadar önemli yani.

          Dönüp kafa yorduğunuzda insan hayatında buna benzer durumların olduğunu  görürsünüz. Hanımefendilerin evlenmesinde benzer bir durum var mesela. Bir bayan evlendiğinde hayatında neler değişir, bir düşünelim. Şimdi öyle bir sorun kalmadıysa da, evvela soyadı değişir. Bizimki gibi geleneksel bir toplumdaysa aile bağları belirgin bir şekilde değişir. İlk önceliği eşinin kurduğu toplumsal bağlar olur artık. İçinde Anıldığı aile, babasının değil eşinin ailesidir artık. Yani kısacası kimlik ve aidiyeti, dolayısıyla da kendisini ne şekilde tanımladığı değişir. Tıpkı bu ilçe sâkinlerinin bağlılık ve önceliklerinin değiştiği gibi.

***

          Duruma tersten bakalım bir de. Belirttiğim ilçeleri başka illere devretmekle Mardin neleri yitirmiş olabilir. Şöyle tek tek bakalım:

          Şırnak’a verdiğimiz Silopi ile başlayalım. Eskiden Mardin, Irak ve Suriye ile sınırdaştı. İki ülkeye birden sınır komşusu olan nâdir vilayetlerdendi. 6 bin yıllık Silopi’nin gidişiyle Irak’la bu sınırdâşlığı yitirdik. Silopi Ovası, Dicle ve Habur çaylarını, Cudi Dağı’nı, bol miktarda zakkum ağacını ve daha da önemlisi Hz. Nuh’un evinin temelleri olduğu iddia edilen kalıntıları yitirdik.

          Peki ya geçmişi Nuh Tufanı’na kadar dayanan Cizre? Cizre’nin gidişiyle Ahmed-i Hânî’nin Mem û Zîn’i el değiştirmiş oldu. Dünyanın en büyük aşk destanlarından birinin Mardin’de geçtiğini söyleyemeyiz artık. Bugün artık petrol fışkırmaya başlayan Cudi’nin diğer cephesini, güzelliği dillere destan Kızıl Medrese’yi (Medresa Sor), şanlı Botan Emirliği’nin bütün hatıralarını kaptırdık. Cizre’den dolayı Türkiye’nin en sıcak noktası da değiliz artık. İnsanlığın ikinci babası Hz. Nuh’un, büyük şair ve mutasavvıf Melayê Cizîrî’nin ve Mem û Zîn’in Türbeleri de artık Mardin’e dâhil değil.

          Gercüş’te Bêcırman diye meşhur bir yer var. Burayı önemli kılan burada Peygamber soyundan gelen seyyitlerin yaşıyor olması. Osmanlı idarecileri Hz. Peygamber’e duyulan hürmetin göstergesi olarak bu yerden asla vergi almazmış. Buna atfen burası Kürtçede “vergisiz” anlamına gelen “bêcırman” olarak anılmış. Ne var ki Cumhuriyet döneminin redd-i mirasçı bir kısım yöneticileri bu nazik ve ince Osmanlı jestinin üzerinden silindir gibi geçerek ismini “Vergili” olarak değiştirmiş. Güler misin ağlar mısın!!! Neyse ki 2014'te bu ayıptan dönülmüş, kendisi de Gercüşlü olan dönemin Maliye Bakanı olayı bizzat takip ederek Bêcirman tabelasını bizzat kendi elleriyle yerleştirmişti. İşte Gercüş ve içindeki böyle ilginç anekdotlar artık Mardin’in envanterinde değil.  

          İdil de öyle. Hristiyanlığın henüz hak din olduğu ilk yıllarda, havarilerden Yuhan tarafından yapılan Meryem Ana Kilisesi ve Moğolvari hınç ve karakteriyle geçtiği yerlerde taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayan Aksak Timur’un yaptırdığı sayılı eserlerden biri olan Timur Çeşmesi artık Mardin’in değil, İdil üzerinden Şırnak’ın kültür ve turizm envanteri içinde.

          Hasankeyf’in acı kaybı ise taş gibi oturur insanın içine. Zeynel Bey Türbesi, Artuklu Hamamı, Hasankeyf Köprüsü, İmam Abdullah Zaviyesi, Kale gibi sayısız tarihi ve mimari yapılarıyla tam bir Artuklu yerleşimi Hasankeyf. En çok da Hasankeyf’in kaybıdır, Mardin’in doğal tarihî yapısından koparılıveren. Pek çok yönüyle Mardin’in devamı ve tamamlayıcısıydı. Üstüne üstlük Midyat’a bağlı bir yerleşimken ilçe yapılıp devredildi. Bu yönüyle, allanıp pullanıp ele gelin edilen alımlı, taze bir gelini andırır Hasankeyf’in gidişi.    

***

          Bir yerleşim yerinin, bağlı olduğu yönetim biriminin değişmesi hem cumhuriyet tarihinde hem de daha da geçmişte rastlanmayan bir şey değil. Benim duygusala bağlanmış gibi göründüğüme bakmamak lazım. Mardin uzun süre Diyarbakır, Bağdat ve Musul’un bir sancağıydı. Mardin değil sadece; Aksaraylılar eskiden kendilerine Niğdeli, Yalovalılar kendilerine İstanbullu, Karamanlılar da Konyalıyız diyordu. Bu hep olan bir şeydir. Aynı şekilde Antepliler de eskisen Halepliydi.

          Dikkat çekmeye çalıştığım şey, yukarıda anlattığım durumun, insanın aidiyet duygusu ve kimlik edinme süreci üzerindeki etkilerinin neler olabileceği. Böylesi bir durumda, insanların psikolojisi, şehrin sosyolojisi, ticari hayatın nereye nasıl evrildiği, şehirlerin kültür envanteri vs. pek çok anlamda farklılaşmalar kaçınılmaz oluyor. Bu konulara değinen serbest veya akademik nitelikli çalışmaların olmaması önemli bir eksiklik gibi duruyor.

 

 

 

Yorum Yaz