218 yıldan beri restore edilmeyi bekleyen kale
Soğuk savaş döneminde uzun yıllar boyunca NATO'ya hizmet veren ve ziyaretçilere kapatılan Mardin Kalesi nihayet restore ediliyor.

Soğuk savaş döneminde uzun yıllar boyunca NATO'ya hizmet veren ve ziyaretçilere kapatılan Mardin Kalesi nihayet restore ediliyor.
Geçen sene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından ortaya çıkarılan bir belgeye göre 218 yıldan beri restore edilmeyi bekleyen Mardin Kalesi için Mardin Valiliği harekete geçti. Hava Radar Mevzi Komutanlığı hizmetine verilen Mardin Kalesi nihayet halka açılıyor.
Ziyaretçilere kapatılan ve askeri bölge ilan edilen 3 bin yıllık Mardin Kalesinde incelemelerde bulunan teknik heyetle birlikte kaleye çıkan Mardin İletişim Gazetesi Muhabiri Nezir Güneş ilk defa kaleye çıkarak buradan Mardin’i fotoğraflayan ilk gazeteci oldu.
1 milyon 340 bin lira tutarında keşif bedeli hazırlanan projeden sonra kale içinde rölove, restorasyon ve kaya ıslahı çalışması başlayacak. Uzman kişiler ve üniversite öğretim görevlileri gözetiminde yapılacak restorasyon çalışması bir yıl devam edecek. Yaklaşık 20 milyon liraya mal olacak restorasyon çalışmalarının ardından Mardin kalesi 218 yıl aradan sonra restore edilerek dünya turizmine açılacak.
Kalenin restorasyonu hakkında bilgi veren Mardin Valisi Turhan Ayvaz, İl Özel İdare tarafından 30 Mayıs 2011 tarihinde Mardin Kalesi için rölöve, restitüsyon, restorasyon ve kaya islahı proje ihalesi yapıldığını söyledi. Ayvaz, ihaleyi kazanan firma ile 22 Temmuz tarihinde sözleşme imzalandığını 26 Temmuz tarihinde ise yer tesliminin yapıldığını ifade etti. Ayvaz, firmanın 3 ay içinde kaya düşmesine karşı bariyer projesini yapacağını belirterek işin toplam süresinin 365 gün olduğunu kaydetti.
2014 YILINDA TURİZME AÇILACAK
Vali Ayvaz Mardin Kalesi hakkında ayrıca şu bilgileri verdi:
“Başbakan Erdoğan’ın da mecliste gündeme getirdiği çarpıcı belgeye göre 5 Eylül 1792 yani 218 yıl öncesine ait bir belge dönemin padişahı Bağdat Amirine talimat gönderiyor ve Mardin kalesinin tamir edilmesini rica ediyor. Tam 218 senedir tamir edilmeyen kaleyi tamir etmeye başladık. Kale restorasyonu projesi özel ihtisas gerektiriyor. Milli Savunma Bakanlığı nezdinde kalenin boşaltılması konusunda girişimlerde bulunduk. Kalenin lazerle taramasını yaptırdık ve rolöveleri ile birlikte Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü'ne gönderdik. Koruma kurulundan olumlu karar çıktı. Bir yıl sürecek restorasyon kapsamında rolöve, Kaya ıslahı ve restorasyon çalışması yapılacak. Nasipse 2014 yılının başında Mardinliler ve turistler Mardin kalesine çıkabilecek.”
Proje kapsamında güvenlik bariyerleri, kaya güçlendirme, ve peyzaj çalışmaları projelendirecek. Proje işi ise Mimar Nuran Demirtaş tarafından yürütülüyor. Mardin Kalesine çıkarak burada proje için yer tespiti yapan Mimar Demirtaş, Mardin Kalesinin Türkiye’de benzeri olmayan kalelerden biri olduğunu belirterek projenin hassasiyetine binaen proje boyunca İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim görevlilerinin danışmanlığını yürüteceği bilgisini verdi. Demirtaş daha önce de Bitlis Kalesi, Şanlıurfa Ulu Cami, Edirne Uzunköprü, Hatay St.Pierre Kilisesi, Rumkale, Eğil Kalesi ve Eğridir Kaleleri gibi çok sayıda tarihi eserin restore, röleve ve restitüsyonunu tamamladıklarını söyledi.
Kalenin restorasyonu ile ilgili olarak yakından ilgilenen İl Özel İdare Genel Sekreteri Halil Homan da "Projenin tamamlanması ve restorasyonun en kısa zamanda başlaması için teknik heyetimiz seferber olmuş durumda. Mardin'in geleceği adına çok önemli bir proje. Kalenin turizme açılması ile tarihi kente gelen ziyaretci sayısında katlanarak büyük bir artış olacak."dedi.
Mardin Kalesi iki sene önce kaleden kopan kayalardan dolayı büyük bir tehlike geçirmişti. 1960 yılında ABD ve eski SSCB arasında yaşanan soğuk savaş sırasında stratejik konum itibari NATO bünyesine dâhil edilen kale, 50 yıldır Hava Radar Mevzi Komutanlığı'nca kullanılıyordu.
MARDİN KALESİ
Mardin Kalesinin diğer bir ismi "Kartal Yuvası"dır. Şehrin büyük bir kısmının dayanmış olduğu zeminin üst kafesine kurulmuş müstahkem bir mevkidir.
3 bin yıllık geçmişi olan ve son olarak 10. yüzyılda Hamdaniler tarafından yeniden inşa edilen kale, 1 km. uzunluğunda, 30-150 m. genişliğindedir. Çeşitli zamanlarda Mardin’e uğrayan gezginlerin verdikleri bilgilerden kalede çok sayıda yapı olduğu anlaşılmaktadır. Mardin'e hâkim bir manzaraya sahip kalenin bir başka özelliği de, doğal kaya üzerine çok az eklentilerle müstahkem bir hale getirilmiş olmasıdır.
Kalenin ovadan yüksekliği bin metre kadardır. Kalenin bir kısmı sarp kayaların üzerine oturmuştur. Meyilin fazla olduğu insanın çıkıp inmesi ihtimali bulunan yerlerinde, bundan istifade edilerek sur inşa edilmiştir. Kalenin güney kesiminde bir kule hala ayaktadır. Kalede daha önceleri mesken olarak kullanılmaya yarayan kalıntılar gözlenmektedir. Evliya Çelebi her zamanki anlatım özelliğiyle kale ambarlarının çok miktarda erzak,cephane ile dolu olduğunu yazmıştır.
l9.yüzyılın ilk yarısında mevcut olan surların, bugün bazı yerlerde yalnız temellerine rastlanmaktadır. Bir çok kez kuşatılan kale, Timur'u bile çileden çıkaran direnişini, bünyesinde barındırdığı su sarnıçları ve ambarlarındaki bolluk ile sağlamıştır. Dimdik ayakta iken şehrin altı kapısı mevcuttu. Bunlar; İlin batısında Diyarbakır Kapı, Doğuda Savur Kapısı, Kuzeyde Bab-ı Şavt, Kuzeybatıda Bab-ı Hamara, Güneybatıda, Bab-ı Zeytun, Güneyde Bab-ı Cedid (Yeni kapı) dir.
Bu kapıların sağlamlığı kalenin uzun yıllar zapt edilemeyişine önemli bir etkendir. Kartal Kalesinin şöhreti o kadar yaygındır ki, pek çok şaire ilham kaynağı olmuştur.
mahmut
15.08.2011 / 12:05nerde o eski mardin kalesi anılarımız<br>inşallah bir daha o günlerimize kavuşuruz...<br>5.mardin<br><br>süryaniler tarafından kuruluşu sümerlere dayandırılan mardin’e ilişkin erken tarihli bilgiler, şimdilik sadece efsanelerdir. hammer tarihinde geçen bu efsanelerden birinde, pers hükümdarı ardeşir’in (226-241) marde adlı bir kavmi yöreye yerleştirdiği, böylece şehrin adını bu kavimden aldığı belirtilir. yine perslere bağlanan bir başka efsanede, pers hükümdarlarından birinin hasta oğlunu iyileştirmek üzere buraya getirdiği ve şehzadenin mardin olan adının yöreye ad olduğu anlatılır. vâkidi’den aktarılan efsanede, şehrin kuruluşunun bugünkü mardin kalesi’nin bulunduğu alana yerleşerek gününü ibadetle geçiren ve ünü bütün doğuya yayılan dîn adlı iranlı zahidin öyküsüne bağlanır. heraklius’un gönderdiği bir komutan dîn ile önce dost olup sonra onu öldürür ve buraya bir kale yaptırır. zamanla dîn öldü anlamına gelen “mâte din”in mardin’e dönüştüğü öne sürülür. tarih boyunca, bu efsanelere referans verircesine şehri, süryaniler süryanice kale ya da kaleler anlamına gelen merdin, merdi, merdo, mirdo, merde, marda, mardin; bizanslılar maride, mardia; ermeniler merdin; araplar maridin; osmanlılar ise mardin olarak adlandırmıştır.
MEHMET AYAZ
13.08.2011 / 10:57MARDİN TARİHİNDEN BİR KESİT<br>Kaynak<br><br>ABDÜSSELAM EFENDİNİN MARDİN TARİHİ KİTABI<br>Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesi Yayın No:17<br><br>................<br>Saifa 96<br><br>Mardin surları Timurlenk saldırılarından veya Kasım Padişah döneminden beri harabe durumdaydı. Süleyman Paşa, Sultan Selimden surların tamir edilmesi için izin alarak üç yıl devam edecek bir tamir sürecini başlattıktan sonra Bağdata döndü (01 Ekim 1791)<br><br>..........<br>Mehmet Sait Ağa bir ara Koçhisara gittiğinde bunu fırsat bilen Daşilerin düşmanı Sürgücüler yanlarına aldıkları Behremki, Denbeli ve Afes Kürtleri ile şehri kuşatma altına alarak ele geçirdiler. Ramazan ayının son günlerinde meydana gelen bu olayla Mehmet Sait Ağanın da direktifiyle şehirde bulunan tüm Daşi aşireti mensupları yerlerini terk ederek Mardinden çıktılar. Şehir halkıyla bu saldırganlar arasında çok şiddetli çatışmalar meydana gelmişti. Daşilerin şehri terk etmesiyle olayların dineceğini düşünen Mehmet Sait Ağa Mardine geldi. Makamına gelen Sait Ağa, Sürgücü liderleri olan Fendi, Teymur ve Mustafa Şemdini yanına davet ederek üç gün onları ağırladı. Bu sırada gizliden bunların öldürülerek bertaraf edilmeleri için plan yapıyordu. Ancak bu gizli planının ortaya çıkmasıyla birlikte bu kişiler hemen kaçarak kurtuldular. Kendisinden intikam alınacağını bilen Mehmet Sait Ağa da kaleye kaçarak kendisini güvene aldı.<br><br>SAYFA 106<br><br>Tabii hemen sonra kaleyi kuşatmaya alan Sürgücüler bir giriş yolu bulamayınca beklemeye koyuldular. Mehmet Sait Ağa kalede Bağdat Bartalileri ile birlikte 5 ay kuşatma altında kaldıktan sonra bir gece fırsatını bulup kuzeyden kaçmayı başardı ve Bağdata gitti.<br>2 yıl idarecilik yapan Mehmet Sait Ağa Nisan 1813te göreve gelmiş ve 2 yıl 5 ay kaldıktan sonra ayrılmıştır (Miladi 1816).<br><br>Daha sonra onun yerine Ömer Ağa, ebu Nezirin kardeşi Erbilli Yunus Ağa idareciliğe atandı. Yunus Ağa Mardine geldiğinde bazı kürtlerin ve Sürgücülerin şehri ellerine geçirdiklerini görünce ilk başta sesini çıkartmayarak onlarla beraber hareket etti. Bu saldırganlar önceki idarecinin tüm malını mülkünü yağmalamasına rağmen itiraz edemiyordu. Mehmet Sait Ağanın Bağdata varıp durumu bildirdiğini öğrendikten sonra harekete geçerek önce Hızır Kasımı görevinden alarak tüfekçibaşılığına Denbelilerin lideri Tilla Ağaya devretti. Ancak bunu da Sürgücülerin onayıyla yaptı. Çünkü Hızır Kasım, Daşi taraftarıydı. Sürgücüler ise bunlara düşmandı. Sonunda bu kukla idarecilikten bıkan Yunus Ağa, Sürgücü liderlerini çağırarak kendisini rahat bırakmalarını idari işlere müdahale etmemeleri gerektiğini söyledi. Sürgücüler buna itiraz edince Yunus Ağa silahlı birliklerini yanına alarak kaleye çıktı. Ardından Milli aşiretinin lideri İbrahim Ağa ile Omeriyan lideri Halil Ağayı Sürgücülere karşı yardıma çağırdı. İbrahim Ağanın silahlı adamlarıyla geldiklerini haber alan Sürgücüler hemen harekete geçerek şehre girmelerini engellemek için savunmaya geçtiler. Aralarında çok şiddetli çarpışmalar başladı. Öbür taraftan kaleden Yunus Ağa silah ve oklarla Sürgücüleri sıkıştırmaktaydı. Derken Savur kapısından ve Ömeryandan silahlı adamlar da yardıma gelerek Yeni Kapıda Sürgücüleri iyice sıkıştırdılar. Artık kaçış yolunu bulamayan bazı Sürgücüler Şeyh Mehmet Dirar Camisine sığındılar.<br><br>SAYFA 107<br><br>Caminin dört bir tarafını kuşatma altına alarak saldırıya geçildi. Her iki taraftan yaklaşık 50 kişi öldü. Ölenler arasında Bozonun oğlu Ali Ağa da vardı. Sürgücü liderlerinden Teymur Ağa da yedi gün sonra öldü. Böylece Sürgücülerin elinden silah ve atlarını da aldılar.<br><br>Camide kuşatılmış durumunda olan Sürgücülerin imdadına Mişkinler yetişti. Mişkinlerin yardımıyla camiden çıkış yolu bulan Sürgücüler bu şekilde Ömeryan ve Millilerin elinden kurtuldular (29 Kasım 1815). Olayın ikinci gününde kaleden inen Yunus Ağa, Daşileri etrafında topladı. Bu arada Sürgücülerin Ağası Timurda ölmüştü. Buna çok kızan Sürgücüler tekrar bir araya gelerek şehre saldırıp surları yıkmaya başladılar. Karanlığın çökmesiyle birlikte Daşilere ve Yunus Ağaya saldırıp mallarını mülklerini talan etmeye başladılar. Daha önce Daşilerden çok zulüm görmüş olan şehir halkı, Sürgücülerin bu saldırılarına tepkisiz kaldı. Mardin yöneticisi Yunus Ağa ile Daşiler bu saldırıya tahammül edemeyerek mallarını ve hayvanlarını geride bırakarak kaçtılar. Sürgücüler bunları ganimet bilip mal ve hayvanlarını yanlarına alarak sevinçli bir şekilde Mardinden -Muharrem ayının son günlerinde- ayrıldılar (Aralık 1816).<br><br>Aynı günlerde Davut Paşa Bağdata saldırarak Süleyman Ağanın oğlu Sait Paşayı öldürdü.<br><br>Mardinde yedi ay idareciliği süren Yunus Ağanın yerine zalimlikte benzer kişiliği az bulunan Gürcü Abdülkadir Ağa atandı. İlk icraatı Sürgücü aşiret mensupları ile bazı Daşi aşireti mensuplarını bir araya getirmek oldu. Salimin oğlu Hüseyini tüfekçibaşı yapan Gürcü Abdülkadir, Mart 1817de başa gelmiş ve bir yıl idarecilik yapmıştır. Daha sonra yerine üçüncü defa Mardin idareciliğine Mehmet Sait Ağa atandı. Bağdat valisi isyanlarda bulunan bazı aşiretleri boyunduruk altına alması için Sait Ağa'nın emrine çok sayıda sker verdi.<br><br>SAYFA 108<br><br>Sait Ağa yanına aldığı bu askerlerle birlikte Koçhisara gidip karargahını kurdu ve çevre aşiretlerini itaat etmeye çağırdı.<br>Büyük-küçük çevredeki tüm aşiret mensupları bu davete icabet etmeye başladılar. Ancak Sürgücüler daha önceki idareci Yunus Ağanın kendilerine karşı şiddet hareketini bahane ederek isyan ettiler. Bunun üzerine Mehmet Sait Ağa sayıları toplam 10.000 olan askerleri yanına alarak önce karargahını meydanda kurdu ve ardından Tizyana doğru harekete geçti. Piyade ve atlılardan oluşan ve sayıları kesin olarak 10.000i bulan bu askerler Mardin, Musul ve Kürt aşiretlerinden toplanmış cesur, kahraman kişilerdi. Bu kadar çok sayıda askeri birlikle karşılaşan Sürgücüler çarpışmayı göze alamadan üç ayrı kola bölünerek; bir kolu Uyuna, bir kolu Bürmana ve Mustafa Şemseddinin komutasındaki diğer üçüncü kol ise Tizyana kaçtı. Tizyan tepe ve vadilerinde karşılaşan iki taraf şiddetli bir çarpışmaya girdi. Bu çarpışma, akşama kadar devam etti ve Mehmet Sait Ağanın yenilgisiyle sonuçlandı. Bu askeri birliğin top, at ve malları Sürgücülere kaldı (21 Ağustos 1818).<br>..............<br><br>SAYFA 109<br><br>Meydana gelen bu kargaşadan kurtulmak isteyen Fahrizade ve Osman Bey, Mehmet Sait Ağayla vedalaşarak Bağdata geri döndüler.<br><br>Mehmet Sait Ağa tekrar şehirde asayişi sağlayamayacağının getirdiği umutsuzlukla idari makama oturdu ve olayları seyrine bırakmaya başladı. Ardından siyasi bir manevrayla Sürgücü liderlerinden birinin önünde oğlunu sünnet ettirerek kirvelik bağını kurdu. Böylece Sürgücülerle dostluk kuran Mehmet Sait Ağa şehri kontrol altına alarak güvenliği sağladı. Bu sayede Mardin halkı da huzura kavuşmuş oldu. Ancak bir yıl sonra Bağdat veziri, Mehmet Sait Ağayı görevinden alarak Bağdata çağırdı (Mart 1819). Yerine Silahtar Ahmed Ağayı atadı. geçti.<br><br>Onun döneminde gökyüzünde bulut görülmediği ve Temmuz ayının 23ü olmasına rağmen, top sesine benzer korkunç gök gürlemesi olmuştu. Akabinde ise kesif bir bulutla gündüz, gece gibi kararmaya başlamış ve yağmur yağmıştı. Ramazan ayının son günleriydi (Miladi 1819). Yine onun döneminde müjdeleyici bir haber olarak Sultan Mahmut Hanın oğlu Abdülmecit Han dünyaya gelmiştir (Ekim 1819).<br><br>Yeni atamanın ardından Tüfekçibaşı Halil Ağa dışında Daşilerin tümü Sürgücülerden korkarak şehri terk edip kaçtılar. Sürgücü lideri Mustafa Şemseddin Ağa, Halil Ağayı çıkarmak için şehri bir gün bir gece kuşatma altına alarak Ağustos ayının başlarında çıkarmayı başardı. Ömeryan liderinin emriyle Daşilerin bir kısmı Deyrüzzafarana bir kısmı da Belabil köyüne sığınmıştı. Daha sonra Hıdır Ağa tüfekçibaşı oldu.<br>...........<br><br>SAYFA 110<br><br>Eski Mardin idarecisi Yunus Ağadan beri Sürgücüler ile Ömeryanlar arasında düşmanlık vardı. Sürgücü lideri Efendi Ağanın ölümünden sonra bu aşiret ile Ömeryanlar arasında Ağustos ayının ortalarında Kabala köyünde barış sağlandı. <br>........<br><br>Mardin Tarihinin tmamını burada okuyabilirsiniz.<br><br><br>http://mehmetayaz.blogspot.com/2007/11/mardin-tarihinde-srgcllerin-rol-amacmz.html<br><br>http://mehmetayaz.blogspot.com/2008/12/abdsselam-efendinin-mardin-tarihi.html