tatlidede

Kardeşlerimin Anısına/ Sizin De Kurbanınız Mübarek Olsun

Kardeşlerimin Anısına/ Sizin De Kurbanınız Mübarek Olsun

Aslında tam 26 yıl önce başlamıştı tanışma hikâyemiz. Belki ikimiz de ilk defa böylesine uzun süreli ayrılıklara “Merhaba” diyorduk. Çok zor şartlar altında, çoğu zaman ayak tabanlarımıza kuvvet diyerek her birimizin farklı bir köyden Midyat'a aşındırdığımız yollar geride kalmış, lise öğrenimimizi bitirmiştik. Bitirmiştik ki girdiğimiz sınavları kazanarak öğretmen olmak için üniversite hayatımız başlamış oluyordu. Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait yurt hakkını kazanınca tabi ki ilk işimiz yurda yerleşmek olmuştu. Bir avuç insandık, her birimizin yüzünde çok net şekilde beliren bir umut ve bu umudun getirdiği heyecan vardı. Okul bitecek ve biz de çok sevdiğimiz mesleğimize başlayacaktık. Hem mesleğimizi icra edecek, hem bizden sonra gelen kardeşlerimizi de okutacaktık. Lakin hepimizin durumu üç aşağı beş yukarı aynıydı. Babalarımız ya işçi, ya da çiftçiydi. Kısacası onların gözü de bizdeydi. Bir an önce okulları bitsin ve artık kendi ayakları üstünde durdukları gibi bize de, kardeşlerine de el uzatsınlar diyorlardı.

Okul yıllarında öğrenciler için klişe haline gelen bir cümle vardır. “Az çorba, bol ekmek”.  Zaten devlet babanın verdiği burslar olmasa kim bilir belki bazen o çorbayı içecek paramızbile olmayacaktı. Burs ücretlerimizin hesabımıza yattığı gün, bayram günümüz olurdu. O gün muhakkak tam porsiyonyemek yerdik. Tabi bu yemek pek de lüks sayılmazdı. Bununla beraber birbirimizden aldığımız borçları da o gün mutlaka öder helallik alırdık. Zaten aksatırsak bir daha aynı kişiden borç alma şansımız da olmayacaktı

Siraç Badur kardeşimi de o yıllarda tanımak ve aynı koğuşu paylaşmak nasip olmuştu. Dört yıl süren bu süreç acısıyla tatlısıyla bitmiş ve her birimizin dört gözle ve büyük bir heyecanla beklediği o kutsal mesleğimize başlama vakti gelmişti. O köy senin, bu köy benim diye diye acemilik yıllarımız da bitmiş oluyordu. Artık biz de meslekte kıdemli sayılırdık. Bakanlığımızın açtığı Şube müdürlüğü yazılı sınavını geçmiş, sıra mülakata gelmişti. Siraç Badur kardeşim mülakatta muvaffak olmuş, ben ise mülakatı geçememiştim.Olsun tesellimiz bu ya, ben başarılı olamasam da en azından kazanan onca güzel dost tesellimiz olmuştu. Bunlardan biri de Siraç Badur kardeşimdi.

 

Mesleğimizin ilk yılları ayrı geçse de kader bir şekilde tekrar bizi bir arada, aynı çatı altında birleştirecekti. Kardeşime,Şube Müdürlüğü görevini icra ettiği sırada Batman’ın Gercüş ilçesine İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak göreve başlamasıteklif edilmişti. O, bu görevi fazlasıyla hakkediyordu. Çalışkanlığı, azmi, sadakati, merhameti hep ön planda olan bir insandı. Biraz da abartır, sürekli kendine dert edeceği bir şeyler bulurdu. Zaten bu yüzden bir süre sonra bu görevinden ayrılacak ve tekrar Şube Müdürlüğü görevine dönecekti.Kendisinin Batman/Gercüş İlçe Milli Eğitim Müdürü olduğu sırada, ben de Mardin İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyordum.

İlçe  müdürü görevini yürüttüğü sırada Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ortak yürüttükleri “Edebiyat Sokakta” projesi kapsamında öğrencilerle “Şiir Dinletisi ve İmza Günü” yapmak istediğini söyledi. Hiç düşünmeden kabul ettim. Belirlenen tarihte ilçeye giderek önce makamında ziyaret ettim. Biraz yorgun ama çok azimliydi. Projelerini bir biranlattıktan sonra, program için salona geçtik.

Bu arada rahmetli kardeşim ile ilginç bir anımız olmuştu.Müsaadenizle anlatmadan geçemeyeceğim. Ben Mardin İl Milli Eğitim Müdürlüğünde Bakım Onarım birimine baktığım sırada, kendisi Batman ilinin Gercüş ilçesinde İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapıyordu. Bakım ve onarım görevimiz gereği ertesi gün gideceğimiz yer için gerekli izinler alınmışsa, sabah mesai saatini beklemeden yola koyulurduk. Zira gideceğimiz mesafeler bazen çok uzun olabiliyordu. Yine öyle bir günde Dargeçit ilçemize gitmek için yola çıktık. Birkaç köyümüze uğradıktan sonra beraber gittiğimiz şoför kardesime biraz daha ilerde duran köye gidelim dedim. Okula vardık, tabelaya hiç bakmadan sınıf kapısını çaldım ve içeri girdim. Öğretmen kardeşime selam verdikten sonra okulun ihtiyaçlarının olup olmadığını sordum. Tam o esnada şoför kardeşim yanıma yaklaşarak kulağıma sessiz bir şekilde “Hocam burası Dargeçit’e ait değil, Gercüş’e bağlıdır” dedi. (Dargeçit/Mardin-Gercüs/Batman) Hiç bozuntuya vermedim, Hocam, Siraç bey ile aranız nasıl?”dedim. O, benim arkadaşım. Bir eksiğiniz varsa yardımcı olayım, buralara kadar gelmişken size de selam vermek istedik. Kısa bir muhabbetten sonra yolumuza devam etmek için oradan ayrıldık. Okuldan çıkınca hemen Siraç kardeşimi aradım. Biraz esprili bir şekilde Siraç kardeşim hızımızı alamadık, senin falanca okuluna geldik. Okul neden bu kadar bakımsız?” ( gülümseyerek) dedim. Gayet naif bir ses tonu ile “Evet oranın bakıma ihtiyacı var, oraya kadar gitmişken hallediver” dedi. Dediğim gibi kader bir süre sonra bizi yine Mardin İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde buluşturdu. Ama ne yazık ki, bu defa öyle bir ayrılık yaşayacaktık ki; tüm hesapların mahşere kalacağı bir ayrılık olacaktı. Tabi kavuşmamız da öyle.

Naif bir kişiliği ve çokça merhameti olan bir insandı. Asla haramı bilmez, yalan konuşmayı sevmezdi. İşini severek yapardı, bazen de çok abartırdı. En son yaşadığımız,olaylardan sonra söylediği şu sözünü hiç unutmayacağım. “Hakkımızı bu dünyada belki alamayacağız, ama Ahirette mutlaka alırız” demişti. Öyle de yaptı. Bu dünyada hakkını alamadan gitti. Hesabı da mahşere kaldı. Türlü dedikodular, acımasızca eleştiriler, oldu bittiye getirilenler bizi birbirimizden sonsuza dek ayırmıştı. Ne olduğunu, nasıl olduğunu dahi idrak edemediğimiz bir keşmekeşin içinde bulmuştuk kendimizi. Çırpındık ama çırpındıkça hep daha çok battık. Önce dağıldık, sonra da bir bir toprağa düşmeye başladık. Hangi yürek dayanabilirdi ki onca acımasız ve gaddarca yürütülen kirli dedikodulara?

Tarihler 15 Mart 2022’yi gösterdiği bir günde artık olup bitenleri kaldıramamıştı yüreği. İş çıkışında beyin kanaması ve beş gün sonra 20 Mart 2022’de Rahmani Rahime teslim ediyordu emanetini. O gitti, tertemiz ve suçsuz oluşuna şahidiz. Biz kaldık geriye, çaresiz ama asla umutsuz olmayan yüreklerimizle….

SONRA MI?

Bu kadarıyla bitmeyecekti elem ve kederimiz. Yine aynı dedikodu, aynı gaddarca söylemler bir canımızı daha almaya devam edecekti. Kim bilir sırada hangimiz varız? Kibar, beyefendi, canını en ufak şeyden dahi sakınan güzel insan Hüseyin hocama yanacaktı ciğerimiz. Her konuşmamızda “ya biz neler oluyor, ne yapmaya çalışıyorlar? Devletimize hizmet etmekten, en iyisini yapmaktan başka ne yaptık ki?” sürekli bunu söyleyip duruyordu. Bir eğitimcinin bu olup bitenlerle ne işi olabilirdi ki? Hayatımız boyunca hiçbirimizin adliyenin sadece önünde geçmişliği varken, bu sefer sanık kürsülerinde ne işimiz olabilirdi ki? Bizi buraya sürükleyen nedenler ne ola? Geçmişinde bir tutanağa dahi konu olmayan insanların burada işi ne, kim veya kimler ne istedi? Ya da gerçekten bizim de bilmediğimiz neler olmuştu, ya da neler oluyordu?

Kaldıramıyorduk hiçbirimiz olup biten onca şeyi, anlamlandıramıyorduk daha doğrusu. Tonlarca ağırlıkta yumruk yemiş gibi sersemlemiştik. Dizlerimiz taşımıyordu, yorgun bedenlerimizi. O kibar, beyefendi, bürokrat Hüseyin hocam çok içerlenir, çokça sitem ederdi. En son görüşmemizde telefonun sesi arabadaki çocuklarıma gidiyor diye, sonra görüşelim demiştim. Çünkü aylardır yipratılan ve henüz çocuk yaştaki evlatlarımı daha çok incitmek istemiyordum. Çok geçmemişti aradan o beyefendi, kibar ve bedenini en ufak şeyden dahi sakınan Hüseyin hocam, abim ( o hiç abi demeyi sevmezdi, hep benden küçük olduğunu iddia ederdi) nasıl olurda bedenine kıyıp gitmişti. Halbuki Siraçkardeşimden sonra daha da kenetlenmeye, daha bir kararlı şekilde mücadele etmeye söz vermiştik. Kimseleri sevindirmeyecek, en sevdiklerimizi de üzmeyecektik. Beraber, sırt sırta verip bütün bu illet söylemleri devre dışı bırakıp hakikatı ortaya çıkaracaktık. Kirletilmeye, itibarsızlaştırılmaya çalışılan yüreklerimizi koruyup mücadele edecektik. Olmadı olmadı

Şimdi daha çok yük yükledinizageri kalanlara. Yalnız koydunuz sizi seven herkesi. Şimdilik cirit atsınlar ağzı gevşek, iftiracı ve dedikodular. Kazandık sansınlar. Mal bulmuş mağribi gibi sevinsinler. Canı yanan biz, diz çöktürülen biz, hesabı mahşere kalan yine biz. Ömür yeter mi bilemem. Ama Allah şahid olsun ki; siz suçlandığınız konuda annenizin ak sütü gibi tertemizsiniz. Ve Allah şahid olsun ki güzelliğinize ve merhametinize binler şahittir.

Mekanınız cennet, makamınız âli, kurbanınız mubarek olsun.

Dua ile...

 

Editör: Aydın

Yorumlar

Image
Mahmut SEMEN
18.07.2022 / 14:03

Bu kadar masum ve melek olduklarını bilseydim asla beddua etmezdim. Ama yine de Sümenlerini kontrol edin gasp edilen kimi haklarımızı orada bulabilirsiniz.

Yorum Yaz