... Ve İhtilal - Altan Öymen Kitap özeti, konusu ve incelemesi
... Ve İhtilal kimin eseri? ... Ve İhtilal kitabının yazarı kimdir? ... Ve İhtilal konusu ve anafikri nedir? ... Ve İhtilal kitabı ne anlatıyor? ... Ve İhtilal kitabının yazarı Altan Öymen kimdir? İşte ... Ve İhtilal kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Altan Öymen
Yayın Evi: Doğan Kitap
İSBN: 9786050917581
Sayfa Sayısı: 756
... Ve İhtilal Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Altan Öymen yeni "anılı" kitabında, 1955-1960 dönemini anlatıyor. Yani, dünyada Soğuk Savaş'ın sürdüğü, gerginliklerin tırmandığı, ihtilallerin yaşandığı bir dönemi...
Türkiye'de de iktidar ve muhalefet arasındaki öfkeli ve kavgalı yıllar devam ediyor. Öymen o yıllardaki olayları 20'li yaşlarında bir gazeteci olarak izliyor. O arada evleniyor, askere gidiyor ama gündemdeki olayları izlemeye ara vermiyor... Adnan Menderes'li, İsmet İnönü'lü, Celal Bayar'lı iç siyaset olaylarını... Şah'lı-Süreyya'lı, Faysal'lı dış olayları... Futbolda Macar Milli Takımı'nı yenişimizi... Ve Macar ihtilali, Irak ihtilali gibi dünyayı sarsan olayları... Ama tabii, kitapta anlatılanların en önemlisi, Türkiye'yi sarsan bir olay: "27 Mayıs İhtilali."
Öymen, bu kitaba yazdığı önsözde, 27 Mayıs'la ilgili tartışmaların, uzun yıllar boyunca Yassıada kararlarının etkisi altında kaldığını belirterek şöyle diyor: "Bugün rahmetle andığımız Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'a uygulanan idam cezalarına gösterilen haklı tepkiler, o iki döneme de objektif bir şekilde bakmayı büsbütün güçleştirmiştir. Şimdi sanıyorum, 27 Mayıs 1960'tan yarım yüzyıldan fazla zaman geçtikten sonra, o günün öncesini de, sonrasını da daha soğukkanlı ve objektif ölçülerle değerlendirmek mümkündür... Aynı zamanda gereklidir de... 27 Mayıs 1960 gününden sonraki dönem gibi, o günden önceki dönemde de neler olduğu, bugünkü nesiller tarafından iyi bilinmelidir."
(Tanıtım Bülteninden)
... Ve İhtilal Alıntıları - Sözleri
- (Biz) yemeğimizi yedik. Ben kitap okumaya koyuldum. Kayınvalidemle Özden bir ara yukarıya çıktılar, ev işleriyle meşgul oldular. Aşağı indiler, bir kenarda konuşmaya daldılar. Vakit gecikti, Paşa gelmedi. Ancak gece yarısı sırasında kapı çalındı. 'Ben açarım' dedim ve açtım. Açtım ve hayretten dilimi yutacak gibi oldum. Karşımda İsmet Paşa ile Adnan Menderes duruyordu. Çok neşeli görünüyorlardı. Eminim, çakırkeyiftiler. Birbirlerinin kollarını tutuyorlardı. Adnan Bey ‘Nasılsın, Metin?' diye sordu. İsmet Paşa Başbakan'dan içeri girmesini istedi. Fakat Menderes 'Başka sefere!' dedi. Şimdi Cumhurbaşkanı'na çıkacakmış. ‘Saat geç oldu' diye ilave etti. İsmet Paşa biraz oturabileceğini söyledi. Menderes itiraz etti. 'Davet ederseniz, memnuniyetle gelirim' dedi. Paşa sordu: 'Söz mü?' Menderes keyifli bir tarzda 'Söz' dedi.
- Özellikle son haftalar içinde, Ankara’da pek çok kimse aynı kaygı içindeydi. 18 Nisan’daki “Tahkikat Encümeni” kararıyla ve onu izleyen “Yetki Kanunu”yla hızlanan süreçte, demokrasinin temel kuralları fiilen yok edilmişti. Demokrat Partili 15 milletvekilinden oluşup yargı yetkisiyle donatılan “encümen”, ana muhalefet ile bir kısım basını tam bir baskı altına almıştı. Muhalefetin herhangi bir siyasi faaliyette bulunmasını yasaklamıştı. İsmet Paşa’nın demeçleri başta olmak üzere, iktidarı rahatsız edebilecek olan her söze, yazıya ve habere yayın yasağı koyuyordu. Gazetecileri sorguya çekiyor, ifadesini beğenmediklerini tutuklayabiliyordu. 28 Nisan’dan sonra bunlara bir de, İstanbul ve Ankara’da ilan edilen sıkıyönetim “önlem”leri eklenmişti. Gece sokağa çıkmak yasaktı. Gündüzleri de caddelerde üç-beş kişinin bir arada yürümesi, yasadışı toplantı yapmak sayılıyordu, o da yasaktı. Sivillere karşı, polislere ek olarak, askeri birlikler de harekete geçiriliyordu. Siyasi suçlar işledikleri öne sürülenler askeri mahkemelere sevk ediliyordu. Yayını beğenilmeyen gazeteler kapatılıyordu. Yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı özgürlüğü, gösteri özgürlüğü... Hepsi rafa kaldırılmıştı. Bu gidişin sonucunun iyi olabileceğine, yeniden demokrasiye dönülebileceğine inanmak fevkalade güçleşmişti. Bu koşullar altında yapılabilecek bir seçimin “adil ve serbest bir seçim” olacağına inanmak da güçleşmişti.
- – 6-7 Eylül Olayları gibi, Türkiye’ye çok büyük zarar veren bir olay kimin işine yarar?.. – Türkiye’nin düşmanlarının işine yarar. – Türkiye’nin baş düşmanı kim? – Rusya... – Rusya’nın Türkiye’deki uzantıları kimler?.. – Komünistler... – Onlar kim? – İşte, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin, Asım Bezirci ve diğerleri... – Öyleyse, bunu da onlar yapmışlardır. Atın içeri onları da... Şaka gibi geliyor ama, o zamanki mantık buydu... Sadece dönemin, –siyasetteki, basındaki– ünlü “komünist avcıları” değil, bizzat hükümet, aynı iddiadaydı ve bu iddiayı resmen ilan ediyordu.
- Meclis’te Demokrat Partili olmayanların toplam sayısı 39... 39’a karşı DP’lilerin sayısını tekrar edelim: 502. Demokrat Parti’nin 1954 seçimindeki zaferi böyle bir zafer. Ve iktidardaki parti, kazandığı o seçim zaferiyle büyük bir özgüvene kavuşması ve muhalefete ve basına karşı daha tahammüllü olması gerekirken, bunun tam tersini yapmış... 1954 seçiminden önceki Basın Kanunu’yla, basın özgürlüğüne vurduğu darbeden sonra, 1954 seçiminden sonra da yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmış, yargıçları (Yargıtay Başkanı üyeleri dahil) görevden alma yetkisini Adalet Bakanı’na veren yasayı çıkarmış. Ayrıca üniversite profesörlerini görevden ayırma yetkisini Milli Eğitim Bakanı’na vermiş. Seçim kanunundaki değişiklikle, muhalefetin devlet radyosundan sesini işittirme hakkının son kalıntılarını da yok etmiş. Kırşehir’in seçmenlerini, bir muhalefet partisine oy verdiler diye, illerini ilçe yaparak cezalandırmış... Bu gidişten vazgeçmesi yolundaki istekleri, telkinleri, ricaları hep reddediyor. Zaman zaman ortaya çıkan “bahar havaları” da uzun sürmüyor. Oysa, ülkede muhalefet partilerine oy vermiş olan seçmen oranı yüzde 40’tan fazla. Ama seçim kanunumuzdaki “il bazındaki çoğunluk sistemi”nin getirdiği sonuç bu. O yüzde 40’ın üstündeki oyların sahibi olan seçmenler, iktidarın gidişinden rahatsız.
- Muhterem arkadaşlar; cidden artık ‘nereye gidiyoruz?’ diye sormanın zamanı gelmiştir. Bu gidişle memleket karanlık bir uçuruma, sonu gelmez bir maceraya sürükleniyor. Bu gidişin nerede duracağı belli değildir. Demokrat Parti başındakilerin bu zihniyetiyle nerede duracaklarını bilemeyiz. Bu zihniyet, artık çekinmeden ve pek cüretkârane bir şekilde yeni korkulu tedbirlere de kendilerini götürebilecektir. Bugün bunları yapanlar, yarın da oy masuniyeti (dokunulmazlığı) ve seçim hakkı üzerinde dahi korkulu kararlara girişebilirler. Çünkü ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak hastalığı tedavi görmedikçe, en vahim ihtilâtlarından(komplikasyonlardan) bile korkmak artık hakkımızdır.
- "Şimdi hamle yapıyoruz. Birçok tüccar da DP’ye girecektir. Eğer düşündüğümüz gibi birçok tüccar DP’ye kaydedilir ve siz de girmezseniz bankalardaki kredileriniz kesilebilir, kotalardan istifade etmeyebilirsiniz, birçok işinizde müşkülat çıkarılır, haberiniz olsun diye söylüyorum’ dedi.”
- “Sen demokrasiyi bırak, seçim çevrene yol, su, hizmet götürmeye bak...” Sanki, ikisinden birini düşünmek ötekini düşünmeye engelmiş gibi... Halka hizmet götürmek için, demokrasinin gereklerini rafa kaldırmak mübahmış gibi... Eğer demokrasinin gerekleri yerine getirilirse, halka hizmet götürülemezmiş gibi... Bu anlayış, ülkemizde demokrasinin başına gelen tehlikelerin en önemli nedenlerinden biriydi. Demokrasi tarihimizde daha sonraları da kendini gösterecekti. 1950-60 döneminin demokrasi tecrübesizliği içindeki iktidar partisine musallat olmakla kalmayacaktı. Yarım yüzyıl sonra bile, iktidar partisi siyasetlerinin temeli haline gelebilecekti.
- 1954 seçiminden sonra meclisteki 541 milletvekilinin 502 si DP de olmasına rağmen Kırşehir muhalefete oy verdi diye ilçe yapılıyor
- Muhalefete “nifak cephesi” hükümete ise “vatan cephesi “ yakıştırmasu yapan Adnan Menderes ; nifak cephesi, kin ve husumet cephesidir diyor
- Topkapı da İnönü’nün arabasının camı kırıldı, taşlandı. Saldırıyı tesadüfen bulunan askeri birlik önledi. Hükümet bu saldırının sorumlusu olarak CHP yi gösterdi
- Sınırsız yetkilerle donatılmış Tahkikat Encümeni kuruluyor ve bu kurulun üyesi Bahadır Dülger; “ Biz meclisiz. Biz Temyiz tanımayız, adama Avukat tutturmayız. Hiç bir yere itiraz ettirmeyiz. Tevkif ederiz, hapsederiz” diyor
... Ve İhtilal İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Altan Oymenin kendi hayatindan baslayarak evlilik ve ulus gazetesi yillari, ulkenin ekonomik durumu ve en onemlisi dp ve chp arasindaki konulari anlatiyor. Vekillerin meclis ici atismalari ve polisin vekilleri disari atmasi gibi olaylari anlstmaktadir. Bence guzel bir kitap. Ben okurken surekli ne olacak acaba denekten kendimi alanadim. (Göktuğ Berk)
... Ve İhtilal PDF indirme linki var mı?
Altan Öymen - ... Ve İhtilal kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de ... Ve İhtilal PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Altan Öymen Kimdir?
Altan Öymen (d. 20 Haziran 1932; Trabzon), Türk gazeteci ve siyasetçi.
1955 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. On sekiz yaşından beri gazetecilik yapan Altan Öymen, Ulus, Yeni Ulus, Tercüman, Yeni Gün, Akşam, Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde yıllar boyunca muhabir, röportajcı, yönetici, yazar ve başyazar olarak çalıştı. Anka Ajansı'nı kurdu. Almanya'da basın ataşeliği görevinde bulundu. 6 Ocak - 25 Ekim 1961 tarihleri arasında Kurucu Meclis Basın Temsilcisi üyeliğinden başlayarak politikada da görevler aldı. XVI. Dönem Ankara, XX. Dönem İstanbul milletvekilliği, bakanlık, parti ve grup yöneticiliği yaptı. Altan Öymen'in politikadaki son görevi CHP genel başkanlığı oldu. Halen Radikal gazetesinde köşe yazmaktadır.
İyi derecede Almanca ve Fransızca bilen Altan Öymen, Aysel Öymen ile evli ve iki çocuk babasıdır.
Altan Öymen Kitapları - Eserleri
- Bir Dönem Bir Çocuk
- Değişim Yılları
- Öfkeli Yıllar
- ... Ve İhtilal
- Kayıp Yaz
- Umutlar ve İdamlar
- 01 Adana-80'li Yıllarda Adana
- Mobilya Dosyası
Altan Öymen Alıntıları - Sözleri
- Topkapı da İnönü’nün arabasının camı kırıldı, taşlandı. Saldırıyı tesadüfen bulunan askeri birlik önledi. Hükümet bu saldırının sorumlusu olarak CHP yi gösterdi (... Ve İhtilal)
- Daha önceki Millî Eğitim Bakanı Saffet Arıkan döneminde ilk adımları atılan projenin mimarı İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, siyasi yöneticisi Hasan Âli Yücel ve itici gücü Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 'ydü. (Bir Dönem Bir Çocuk)
- “Her şeyi öğren ama, hepsini aklının süzgecinden geçir.” (Değişim Yılları)
- Borç üstüne borç... Alınan borcu ödemek için borç... Borç ödemek için alınan borcun faizini ödemek için borç... Sonra o borcun faizini ödemek için borç... 20. Yüzyılın başındaki Osmanlı Hükümetinin başlıca işi, bu kısırdöngüyü devam ettirebilecek yeni borçlar bulabilmek. (Bir Dönem Bir Çocuk)
- "Yıllardan beri soy sop devleti soyanlar soygunlarını rahat sürdürebilmek için bir ucundan devleti ele geçirmiştir. (Mobilya Dosyası)
- O zamanların mebusluğu, orta halli bir ailenin hayatına fazla bir şeyler katacak imkan sağlamazdı. Babam, Meclis binasına gene Uray Otobüsü ile gidiyordu. Biz çocuklar, pençeli ayakkabı giymeye devam ediyorduk. (Bir Dönem Bir Çocuk)
- İstanbul'da bir kısım aydın, Nazım Hikmet'in affı için kampanya başlatmıştı. Gerçi bu kampanyaya karşı çıkanlar vardı "Milliyetçilik-muhafazakarlık" eğilimlerinin o zamanki temsilcileri de, "hürriyet"leri sadece kendi isteklerine uyarsa savunmayı adet edinmişlerdi. Hoşlanmadıkları hürriyet taleplerine "bu hainliktir milletin menfaatine aykırıdır" diye karşı çıkıyorlardı (Değişim Yılları)
- Türkiye’de 1950’nin ilk yıllarını, Metin Toker, “Demokrat Parti’nin altın yılları” diye niteler. Bu saptama, bazı açılardan çok doğrudur. O “altın devri”nden sonra ise, “tartışmalı yıllar” gelir... Arkasından da “kavgalı yıllar”... (Değişim Yılları)
- Milletvekilleri o zaman "ikinci derece"deki memurun maaşını alırlardı. Bu şu demekti: Müsteşarlar ve bazı genel müdürler milletvekillerinden daha fazla maaş alırdı. Tabii, milletvekillerinin bir de, seçim çevrelerine gidip dolaşmaları için ödenen yollukları vardı. Fakat o da, milletvekilinin seçim çevresiyle ilgili çalışmalarının ölçüsüne göre harcama yeri belli olan bir paraydı. Maaş ve yolluğun bir arada sağladığı imkanla, "mebus ailesi", genellikle orta halli bir aile sayılırdı. (Bir Dönem Bir Çocuk)
- Konyalılar dün irticaı tel'in etti. Binlerce kişi mitingde buluştu. Menderes'den "dindar başbakan" diye bahseden DP'li hatibin, asıl Atatürk'e bağlılık gösterenlerin tel'ini lâzım geldiği hakkındaki sözleri hayretle karşılandı. (Öfkeli Yıllar)
- “Sen demokrasiyi bırak, seçim çevrene yol, su, hizmet götürmeye bak...” Sanki, ikisinden birini düşünmek ötekini düşünmeye engelmiş gibi... Halka hizmet götürmek için, demokrasinin gereklerini rafa kaldırmak mübahmış gibi... Eğer demokrasinin gerekleri yerine getirilirse, halka hizmet götürülemezmiş gibi... Bu anlayış, ülkemizde demokrasinin başına gelen tehlikelerin en önemli nedenlerinden biriydi. Demokrasi tarihimizde daha sonraları da kendini gösterecekti. 1950-60 döneminin demokrasi tecrübesizliği içindeki iktidar partisine musallat olmakla kalmayacaktı. Yarım yüzyıl sonra bile, iktidar partisi siyasetlerinin temeli haline gelebilecekti. (... Ve İhtilal)
- 1954 seçiminden sonra meclisteki 541 milletvekilinin 502 si DP de olmasına rağmen Kırşehir muhalefete oy verdi diye ilçe yapılıyor (... Ve İhtilal)
- Yazının icat edilmesinden sonra Adana ismine Adiana olarak, ilk Hitit arşivlerinde rastlanıyor. Başlangıçta burada Hitit topraklarına komşu bir krallık varmış. Adı Kızzıvatna Krallığı… Krallığın da Adiana adlı bir yerleşim bölgesi… (01 Adana-80'li Yıllarda Adana)
- "Sana bir nasihat vereyim: Bir karar alacaksan, bir 24 saat düşün,sonra al... Kararı aldıktan sonra da hemen uygulama. Üzerine bir 24 saat geçsin, bir kere daha gözden geçir, ondan sonra uygula." " Ben İkinci Dünya Savaşı'na girmekten bu sayede kurtuldum." (Bir Dönem Bir Çocuk)
- Yeter artık Orhan Kemal, Orhan Kemal... Nereye kadar dedim ve biraz da değişik bir şeyler okuyayım dedim. Karşıma çıkan satırlar; "Pamuk kozalarının beyaz beyaz patladığı aydınlık bir eylül gecesiydi... Yıldızlar iri iriydiler, ay vardı..." Bu, Adanalı rahmetli romancı Orhan Kemal'in Dünya Evi eserinin başlangıcı... Bu girişin asıl konusu pamuk değil, evli bir adamın parasızlığı. Ama onu anlatmaya da önce "pamuk" dedikten sonra geçiyor: "...(Ay) vardı ama genç adamın gördüğü yoktu. Bir haftadan beri yirmi dört lira doksan beş kuruş ve genç karısıyla baş başa kalmıştı..." Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğup hayatının bir bölümünü Adana'da geçiren Orhan Kemal'in roman kahramanları, bazen, hasta olmaları gerekince "pamuk tozu yutmaktan vereme" yakalanırlar, uykuları gelince pamuk balyalarına yaslanarak uyurlar. Ya da Murtaza romanında, ünlü bekçinin iş değiştirmesi gerekiyor... Nereye gidecek? Pamuktan iplik yapan dokuma fabrikasına... Ya da Kanlı Topraklar'da... Gene pamuk çırçırcısı Nedim Ağa'nın sır kâtibi Topal Nuri bağımsız bir iş tutup zengin olacak... Ne yapabilir, pamuk tarlası satın alabilir." (01 Adana-80'li Yıllarda Adana)
- Muhterem arkadaşlar; cidden artık ‘nereye gidiyoruz?’ diye sormanın zamanı gelmiştir. Bu gidişle memleket karanlık bir uçuruma, sonu gelmez bir maceraya sürükleniyor. Bu gidişin nerede duracağı belli değildir. Demokrat Parti başındakilerin bu zihniyetiyle nerede duracaklarını bilemeyiz. Bu zihniyet, artık çekinmeden ve pek cüretkârane bir şekilde yeni korkulu tedbirlere de kendilerini götürebilecektir. Bugün bunları yapanlar, yarın da oy masuniyeti (dokunulmazlığı) ve seçim hakkı üzerinde dahi korkulu kararlara girişebilirler. Çünkü ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak hastalığı tedavi görmedikçe, en vahim ihtilâtlarından(komplikasyonlardan) bile korkmak artık hakkımızdır. (... Ve İhtilal)
- Sınırsız yetkilerle donatılmış Tahkikat Encümeni kuruluyor ve bu kurulun üyesi Bahadır Dülger; “ Biz meclisiz. Biz Temyiz tanımayız, adama Avukat tutturmayız. Hiç bir yere itiraz ettirmeyiz. Tevkif ederiz, hapsederiz” diyor (... Ve İhtilal)
- “Anadolu’yu yıllarca mezhep kavgalarıyla yer yer mezbahaya çeviren taassubun yeniden hortlaması ihtimali, bizim için Bolşeviklik tehlikesi kadar korkunçtur.” (Değişim Yılları)
- Osmanlı İmparatorluğu'ndan toprak talebi olmadığını her davranışıyla belirten tek büyük devlet vardı: Almanya. (Bir Dönem Bir Çocuk)
- – 6-7 Eylül Olayları gibi, Türkiye’ye çok büyük zarar veren bir olay kimin işine yarar?.. – Türkiye’nin düşmanlarının işine yarar. – Türkiye’nin baş düşmanı kim? – Rusya... – Rusya’nın Türkiye’deki uzantıları kimler?.. – Komünistler... – Onlar kim? – İşte, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin, Asım Bezirci ve diğerleri... – Öyleyse, bunu da onlar yapmışlardır. Atın içeri onları da... Şaka gibi geliyor ama, o zamanki mantık buydu... Sadece dönemin, –siyasetteki, basındaki– ünlü “komünist avcıları” değil, bizzat hükümet, aynı iddiadaydı ve bu iddiayı resmen ilan ediyordu. (... Ve İhtilal)